Allah Resûlü’nün, Sünneti Öğretme Çalışmaları

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Bir önceki makalemizde Allah Resûlü’nün ümmetine ne kadar düşkün olduğunu işlemiştik. Onun (sav), ümmetine düşkünlüğünün bir tecellisi de dünya ve ahiretin tüm hayır vesilelerini ümmetine öğretmesi, zarar veren şeylerden ise onları sakındırmasıdır. Bunun için Allah Resûlü (sav) her imkân ve vesileyi değerlendirerek ashabını eğitmiş, sonuç olarak açıklanmadık bir şey bırakmamıştır. Allah Resûlü’nün bu çabası, Sünnetin muhafazasını ve öğrenilmesini sağlayan önemli etkenlerden biri olmuştur.

Abdullah ibni Amr ibni Âs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Benden önce gönderilen bütün peygamberlere, hayır olarak bildikleri şeyleri ümmetlerine göstermeleri, kötü bildikleri şeylerden de onları sakındırmaları bir vazifedir…”[1]

Bu sadece önceki peygamberlerin vazifesi değildir. Allah Resûlü’nün de (sav) vazifesidir. Nitekim Allah Resûlü (sav) bunu belirttikten sonra kendi ümmetinin ileride karşılaşacaklarından bahsetmiştir.[2]

Aşağıda okuyacağımız hadisler Allah Resûlü’nün (sav) eğitim çalışmalarının ve emeğinin bir semeresidir. O (sav), ümmetini, gecesi bile gündüz gibi aydınlık bir din üzere bırakmış; gökteki kuştan tuvalet adabına varıncaya kadar ümmetini her konuda bilgilendirmiş; cenneti kolaylaştıran, cehennemden uzaklaştıran her şeyi beyan etmiştir.

İrbâd ibni Sâriye’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ben sizi, gecesi de gündüzü gibi aydınlık olan bir din ve hayat tarzı üzerinde bıraktım. Benden sonra kimin ayağı kayıp da o yoldan çıkarsa o helak olup gitmiştir. Sizden kim yaşarsa pek çok ayrılıklar görecektir. Kim yaşar da böyle ayrılıklar görürse, bilip durduğunuz benim sünnetime ve yoluma; ayrıca benim yolumda olan halifelerimin yoluna sıkıca tutunup sarılınız! Dirençli olup bu konuda son gücünüze kadar dayanınız…”[3]

Abdurrahman ibni Yezîd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Selmân El-Fârisî’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’

Selmân El-Fârisî, ‘Evet, öğretti. Büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye karşı durmamızı, sağ elle temizlenmemizi, üçten az taşla temizlenmemizi, tezek ve kemikle temizlenmemizi bize yasakladı.’ dedi.”[4]

Ebû Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) bizi havada iki kanadıyla uçan kuş hakkında dahi mutlaka bir bilgi vermiş olarak bıraktı. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Cennete yaklaştıran ve cehennemden uzaklaştıran şeylerin hepsi size açıklandı, bunlardan açıklanmadık hiçbir şey kalmadı.’ ”[5]

Ebû’d Derdâ’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) bizi, gökte iki kanadıyla uçan kuş hakkında bile bilgi vermiş olduğu hâlde bıraktı.”[6]

Allah Resûlü’nün (sav) eğitim çalışmalarına biraz daha yakından bakalım:

O (sav), Ashabının Eğitimiyle Yakından İlgilenmiştir

Sonradan başkalarını eğitecek bireylerin şimdiden iyi eğitilmesi gerekir. Ömer’in (ra) “Yönetici olmadan önce dinde bilgi/fıkıh sahibi olun.”[7] sözünde olduğu gibi… Tebe-i tabiin[8] neslini eğiten, tabiindir.[9] Tabiin neslini eğiten, sahabedir. Sahabe ise Allah Resûlü’nün (sav) dizinin dibinde eğitim görmüştür. Ashabı tabiinden, tabiini tebe-i tabiinden, tebe-i tabiini sonrakilerden ayıran en temel ayrıcalık buradan gelir. Vefatından sonra ashabının ümmet arasındaki konumunu bilen Allah Resûlü (sav)[10] tebliğ ve tebyin vazifesinin yanı sıra onların eğitimiyle de yakından ilgilenmiş, bu sürecin bizzat başında ve içinde yer almıştır. Sahabenin “Allah Resûlü (sav) bize öğretti.” şeklindeki rivayetleri Allah Resûlü’nün (sav) onlarla yakından ilgilendiğinin şahididir.[11]

Allah Resûlü’nün (sav) ashabıyla yakından ilgilendiğinin birçok işareti vardır: Cevap verirken veya konuşurken muhatabına bakıp göz teması kurması,[12] muhatabına isim, künye veya lakaplarıyla hitap etmesi,[13] fiziksel temas kurması,[14] öğrettiklerini kontrol etmesi, Kur’ân’ı öğretir gibi bir ciddiyete sahip oluşu,[15] onları hoş ve güzel bir şekilde karşılaması,[16] göremediği ashabını sorup soruşturması,[17] ilim talebelerinin veya İslam’ı öğrenmek için gelen misafirlerin ihtiyaçlarını karşılamadaki fedakârlığı,[18] onlardan ilerleme kaydedenleri tebrik edişi ve hoşnut olması,[19] her fırsatı eğitim için değerlendirmesi… 

Birkaç örnek verelim:

Allah Resûlü (sav) Berâ ibni’l Âzib’e (ra) yatmadan önce namaz abdesti gibi abdest almasını, sonra sağ yanı üzerine yatıp şu duayı okumasını söyler:

اللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ، وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ، رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ، لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلاَّ إِلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ، وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ

“ ‘Allah’ım, kendimi sana teslim ettim. İşlerimi sana havale ettim. Senin azabından korkarak ve cennetini ümit ederek sırtımı sana dayadım. Senin azabından korunmak ancak sana sığınmakla mümkündür. İndirdiğin Kitab’a ve gönderdiğin Peygamber’e iman ettim.’

Uyumadan önce son sözlerinin bu olmasını, o gece vefat ettiği takdirde fıtrat üzere olacağını belirtir. Berâ (ra) Allah Resûlü’nün (sav) kontrolünde bu duayı ezberlemeye başlar. Ezberlerken duanın

(بِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ) kısmını (بِرَسُولِكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ) şeklinde okur.

Allah Resulü (sav) düzeltir: ‘ ‘بِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ’ de.’ buyurur.”[20]

İbni Mes’ûd’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav), -elim onun iki eli arasında olduğu hâlde- Kur’ân’dan bir sureyi öğretircesine bana teşehhüdü öğretti.”[21]

Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Adamın biri İbni Ömer’in yanı başında aksırdı ve ‘Elhamdulillah, ve’s selâmu alâ Rasûlillah/Allah’a hamd, Resûl’üne selam olsun.’ dedi.

Bunun üzerine İbni Ömer şöyle dedi: ‘Ben, ‘Elhamdulillah, ve’s selâmu alâ Rasûlillah.’ mı diyorum? Resûlullah (sav) bize böyle öğretmedi. Bize, ‘Elhamdulillahi alâ külli hâl/Her hâlimiz için Allah’a hamdolsun.’ dememizi öğretti.’ ”[22]

O (sav), Sünnetini Öğretmek İçin İmkânlar Oluşturmuştur[23]

Allah Resûlü (sav) risalet görevinin başından itibaren ashabının eğitimi için imkânlar oluşturmaya çalışmış yahut var olan imkânları değerlendirmiştir.

Mekke Dönemi’ne bakalım. Allah Resûlü (sav) ashabına kendi evini açtı ve onlarla ilgilendi. Ayrıca risaletin ilk dönemlerinden itibaren Dâru’l Erkâm bir eğitim/öğretim merkezi olarak kullanıldı. Burada, nazil olan Kur’ân ayetleri okunur, öğrenilir, yazılır, dinî bilgiler talim edilir, İslam’ı kabul edenler buraya gelirdi/getirilirdi. Burada yetişen ashab, yarın başkalarının öğretmenleri olurdu. Medine’nin karisi Mus’ab ibni Umeyr gibi…[24]

Medine dönemine bakalım. Hicretten sonra Allah Resûlü’nün (sav) ilk projesi Mescid-i Nebevi’nin inşasıdır. Bu mescid Medine’nin eğitim merkezidir. Burada beş vakit namaz ve cuma kılınır, ashab Allah Resûlü’nü görür, dinler, sorularını sorar… Bir de mescidde Suffa diye bir bölüm vardır. Burada fakir, kimsesiz ve kalacak yeri olmayan kişiler, misafirler ve ilim tahsil edenler kalırdı. Burada kalanlar genellikle Kur’ân, Sünnet, yazı gibi bazı ilimlerle meşgul olur, Medineli veya Medine dışından gelen başka kimselerin eğitimine de katkıda bulunurlardı.[25]

Medine’de bazı sahabiler evlerini açmışlar ve eğitim/davet çalışmalarına katkıda bulunmuşlardır.[26] Oluşan ihtiyaca binaen başka eğitim merkezleri de devreye girmiş; mahalle aralarında Dâru’l Kurrâlar açılmıştır. Kaynaklar Allah Resûlü (sav) hayattayken hem Medine’de[27] hem de başka yerlerde[28] birçok mescidin bulunduğunu kaydeder. Nitekim Âişe Annemiz (r.anha) şöyle demiştir:

“Nebi (sav) mahallelerde (veya evlerde) mescidler yapılmasını, oraların temiz tutulmasını ve güzel kokular sürülmesini emretti.”[29]

Mescidlerin eğitim kurumu olduğunu Allah Resûlü’nün (sav) şu hadisi destekler:

Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Hayırlı bir şeyi öğrenmek ve öğretmekten başka hiçbir maksadı olmayarak benim mescidime gelen kimse, Allah yolunda savaşan mücahidin mertebesindedir. Bundan başka bir niyetle (mescidime) gelen kimse de başkasına ait eşyaya bakan adam durumundadır.”[30]

Hadiste hem eğitimcinin hem de öğrencinin mescide gelmesinden bahsedilir. Bunun ecrinin büyüklüğüne işaret edilir. Demek ki mescidler eğitimcilerin dershanesi, öğrencilerin sınıfı gibiydi. Oraya öğrenmek ya da öğretmek için gidilirdi. Medine ve dışındaki diğer mescidlerin de bu fonksiyona sahip olduğunu düşünelim. Bu, ilim öğrenmek için birçok imkân oluşturulduğunu göstermektir.

Ebû Hureyre’den (ra) aktarılan şu rivayet de buna örnektir:

“Ebû Hureyre Medine pazarına uğrayıp, ‘Ey pazar halkı! Size mani olan nedir?’ diye seslendi.

‘Hangi konuda ey Ebû Hureyre!’ diye sorduklarında, ‘Orada Allah Resûlü’nün (sav) mirası dağıtılırken siz buradasınız. Gidip ondan nasibinizi almaz mısınız?’ dedi.

‘Nerede?’ diye sordular.

‘Mescidde.’ dedi.

Hızla çıkıp mecside gittiler. Ebû Hureyre ise onları bekledi. Döndüklerinde kendilerine, ‘Ne oldu?’ diye sordu.

‘Ey Ebû Hureyre! Mescide gittik. İçeri girdik. Ama orada dağıtılan bir şey görmedik!’ dediler.

Ebû Hureyre, ‘Mescidde kimseyi görmediniz mi?’ dedi.

‘Evet, gördük. Bir grubun namaz kıldığını, bir topluluğun Kur’ân okuduğunu, bir grubun da helal haram meselelerini müzakere ettiklerini gördük.’ dediler.

Bunun üzerine Ebû Hureyre, ‘Yazıklar olsun size! İşte Muhammed’in (sav) mirası budur.’ diye karşılık verdi.”[31]

Mescidlerde Kur’ân, okuma yazma gibi derslerin yanında Sünneti öğrenmek de önemli bir yere sahipti. Çünkü Kur’ân eğitimi, bünyesine Sünneti de alır. Zira Sünnet, Kur’ân’ın pratiğe aktarılmış hâli ve beyanıdır. Kur’ân en güzel örnek ve en yüce ahlak olarak Allah Resûlü’nü (sav) işaret eder, ona itaati ve ittibayı emreder. Hem Kur’ân ile Sünnet arasındaki ilişki, hem de Kur’ân’ın Sünnete ittibayı emretmesi, Sünneti öğrenmeyi gerektirir. Aşağıda vereceğimiz rivayetler Kur’ân’la beraber Sünnetin de müfredatta yer aldığını ve birbirinden ayrı tutulmadığını göstermektedir.

Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“…Allah Resûlü (sav) bize emanetin, salih kimselerin gönüllerinin derinliğine indiğini haber verdi. Sonra Kur’ân’dan, daha sonra da sünnetten ilim öğrendiler…”[32]

Ebû Mes’ûd El-Ensâri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın Kitabı’nı en iyi okuyan, cemaate imam olur. Eğer okuma konusunda eşitseler sünneti en iyi bilen imam olur. Eğer sünnet konusunda da eşitseler, en önce hicret eden imam olur. Eğer hicret konusunda da eşitseler, en önce Müslim olan imam olur. Yetkisi altındaki yerde bulunan bir kimseye diğer kimse asla imam olmasın. İzni olmaksızın, onun evinde özel eşyasının/yaygısının üzerine oturmasın.”[33]

Bi’ri Maune Hadisesi hakkında Enes’ten (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Birtakım kimseler Allah Resûlü’ne (sav) gelerek, ‘Bize Kur’ân’ı ve Sünneti öğretecek insanlar göndersen?’ dediler.

Allah Resûlü (sav) içlerinde dayım Harâm’ın da bulunduğu Ensâr’dan kurrâ denilen yetmiş kişiyi onlara gönderdi. Onlar Kur’ân okuyor, geceleri birlikte ders çalışıyor ve ilim öğreniyorlardı.”[34]

Ebû Abdurrahman Es-Sulemî’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi’nin sahabilerinden bize Kur’ân okutanların bildirdiklerine göre onlar Allah Resûlü’nden (sav) on ayet öğrendikleri zaman, ilmî ve amelî muhtevalarını öğrenmedikçe diğer on ayete geçmezlerdi. Ve şöyle derlerdi: ‘Böylelikle biz hem ilmi hem ameli öğrendik.’ ”[35]

Ebû Zeyd Amr ibni Ahtab El-Ensârî anlatıyor:

“Resûlullah (sav) bize sabah namazını kıldırdıktan sonra minbere çıktı, öğle namazına kadar konuştu. Aşağı inip namazı kıldırdı, tekrar minbere çıktı ve ikindi namazına kadar konuştu. Minberden inip ikindi namazını kıldırdıktan sonra yine minbere çıktı ve güneş batıncaya kadar konuştu. Artık bize olmuş ve olacak her şeyi haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, hâfızası en sağlam olanımızdır.”[36]

Ashab-ı Suffe’den Ebû Hureyre (rivayet sayısı: 5374), Abdullah ibni Ömer (rivayet sayısı: 2630), Ebû Saîd El-Hudrî (rivayet sayısı: 1170), Abdullah ibni Mes’ûd (rivayet sayısı: 848), Ebû Zerr El-Ğıfârî (rivayet sayısı: 281), Sa’d ibni Ebî Vakkâs (rivayet sayısı: 271), Huzeyfe ibni Yemân (rivayet sayısı: 225), Ebû’d Derdâ (rivayet sayısı: 179), Sevbân ibni Bucdud (rivayet sayısı: 128), Ammâr ibni Yâsir (rivayet sayısı: 62), Selmân El-Fârisî (rivayet sayısı: 60), Vâsile ibni Eska’ (rivayet sayısı: 56), Ukbe ibni Âmîr (rivayet sayısı: 55), Bilâl El-Habeşi (rivayet sayısı: 44), Habbâb ibni Eret (rivayet sayısı: 32)… gibi sahabiler (r.anhum) Sünnetin günümüze ulaşmasında büyük etkisi olan kişilerdendir.[37]

✽ ✽ ✽

Bir sonraki sayımızın sayfa aralarında buluşmak duasıyla…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]. Müslim, 1844; Ebu Davud, 4248

[2]. Hadisin devamı şu şekildedir:

          “Sizin bu ümmetinizin (fitnelerden yana) afiyeti ise önce gelenlere verilmiştir. Sonradan gelenler ise bazı musibetlere ve kabul edemeyeceğiniz olaylara maruz kalacaklardır. Fitneler de birbirini takip edecektir. Bir fitne gelince mümin kişi, ‘Helakım bundan olacak!’ diyecek, ama fitne yok olup gidecek. Sonra diğer bir fitne gelecek ve mümin, ‘İşte helakım asıl bu fitneden olacak!’ diyecek. Her kim cehennemden uzaklaşıp cennete gitmeyi dilerse, ölüm ânı geldiği zaman Yüce Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman etmiş bir hâldeyken gelsin. İnsanlara, kendisi için yapılmasından hoşlanacağı şeyleri yapsın. Bir yöneticiye biat eden kişi, tamamıyla biat edip, gönülden ona bağlansın. Eğer başka biri daha çıkıp da yöneticilik konusunda ilk biat edilenle çekişirse sonra çıkanın boynunu vurun.”

[3]. İbni Mace, 43; Ahmed, 17142

[4]. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316

[5]. Mu’cemu’l Kebîr, 1647; Ahmed, 21361

[6]. Mecmeu’z Zevâid, 13973

[7]. bk. Buhari, İlim Bâbı, 15. bab başlığı, muallak olarak; Darimi, 256

[8]. Tebe-i Tabiin: Müslim olarak tabiinden bir veya birkaç kişiyle görüşen kişiler.

[9]. Tabiin: Müslim olarak bir veya birkaç sahabiyle görüşen kişiler.

[10]. Abdullah ibni Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

           “Siz (bir hadisi) benden işitirsiniz, (sonra siz onu bir yerde rivayet edince) sizden işitilir. (Sonra sizden işiten kimse onu nakleder de) sizden işitenden işitilir.” (Ebu Davud, 3659; Ahmed, 2945)

           Ayrıca bk. Tirmizi, 2738 ve 3407 No.lu rivayetler; Ahmed, 876

[11]. Örnek olarak bk. Buhari, 3370; Müslim, 415, 654; Ebu Davud, 747, 2118; Tirmizi, 2738, 2738; Nesai, 457, 830; Ahmed, 876, 1723, 6597, 15345, 17133, 21144

[12]. bk. Başöğretmen Muhammed (sav), Prof. Dr. Fadl İlahi, s. 47

[13]. bk. age. s. 57

[14]. bk. Ebû Hureyre’nin ellerini tutması ve ona beş şey öğretmesi (Tirmizi, 2305); Muaz ibni Cebel’in elini tutup ona namazdan sonra okunacak bir duayı öğretmesi (Ebu Davud, 1522); İbni Ömer’in omzundan tutması ve ona dünyada yolcu veya gurbette biri gibi olmasını tavsiye etmesi (Buhari, 6416); İbni Abbâs’ın omzundan tutması ve onun için hayır duada bulunması (Ahmed, 2397); Ebû Mahzura’nın başını okşaması ve ezanı öğretmesi (Ebu Davud, 500) bunun örneklerindendir.

[15]. İbni Abbâs’a teşehhüdü (bk. Müslim, 403), Câbir ibni Abdullah’a istihareyi (bk. Buhari, 1162) Kur’ân’ı öğretir gibi öğretmiştir. Sa’d ibni Ebî Vakkâs’a bir duayı yazı öğretir gibi öğretmiştir (Buhari, 6390)

[16]. bk. Başöğretmen Muhammed (sav), Prof. Dr. Fadl İlahi, s. 39

[17]. bk. age. s. 250

[18]. bk. age. s. 215

[19]. Örneğin, Allah Resûlü (sav) Ebû Hureyre’nin hadise olan düşkünlüğünden hoşnut olmuş (bk. Buhari, 99), Ubeyy İbni Ka’b’ı sorduğu soruyu doğru cevaplamasından ötürü tebrik etmiştir (bk. Müslim, 810).

[20]. bk. Buhari, 247; Müslim, 2710

[21]. Buhari, 6265; Müslim, 402

[22]. Tirmizi, 2738

[23]. bk. Hz. Peygamber Döneminde Eğitim ve Öğretim, Prof. Dr. Şakir Gözütok, Ensar Yay. s. 117-150; Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, 316-321; Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları, 4/153-226, 379-452

[24]. bk. Dâru’l Erkâm hakkında bk. Nebevi Eğitim Modeli Dar’ul Erkam, Muhammed Emin Yıldırım, Siyer Yayınları

[25]. Tafsilat için bk. Asr-ı Saâdet’te Suffe; Doğuşu, Önemi ve İşlevi, Basri Çetin (Yüksek Lisans Tezi)

[26]. Es’ad ibni Zurâre, Mehreme ibni Nevfel, Külsüm ibni Hidm, Sa’d ibni Hayseme gibi sahabiler buna örnektir.

[27]. Kuba Mescidi, Es’ad ibni Zurâre Mescidi, Beni Salim Mescidi, Kıbleteyn Mescidi, Beni Abdileşhel Mescidi, Beni Harise Mescidi, Beni Zurayk Mescidi, Râtic Mescidi, Beni Saide Mescidi, Beni Amr ibni Mebzul Mescidi, Beni Ubeyd Mescidi, Ğıfar Mescidi, Eşlem Mescidi, Cuheyne Mescidi, Beni Cuheyle veya Ubeyy Mescidi, Beni Mazin Mescidi, Beni Dinar Mescidi, Beni Adiy Mescidi, Beni Hudâre Mescidi, Beni Hublâ Mescidi, Beni’l Hâris Mescidi, Beni Haram Mescidi, Benî Hudre Mescidi, İtbân ibni Malik Mescidi, Beni Muâviye Mescidi…

[28]. Cuvasa Mescidi, Beni Mustalik Mescidleri, Beni Sa’d ibni Bekr Mescidleri, Beni Cezîme Mescidleri, Taif Mescidleri, Yemâme Mescidleri, Becîle Mescidleri…

[29]. Ebu Davud, 455; Tirmizi, 594

[30]. İbni Mace, 227

[31]. Mecmeu’z Zevâid, 505

[32]. Buhari, 6497; Müslim, 143

[33]. Müslim, 673

[34]. Müslim, 677

[35]. Ahmed, 23482

[36]. Müslim, 2892

[37]. bk. Sahabe ve Hadis Rivayeti, Prof. Dr. Nevzat Işık, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 117; Cevâmiu’s Sîre, İbni Hazm, Çıra Yayınları, s. 257

           Not. Zikrettiğimiz hadis rakamlarında İbni Hazm’ın Cevâmiu’s Sîre isimli eseri esas alınmıştır. Bu konuda başka çalışmalar ve farklı tespitler de vardır. Bu rakamlar nihai sonuç olarak eğerlendirilmemelidir. İbni Hazm rivayet sayılarını zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Resulullah’tan (sav) hadis rivayet edenler konusunda bizim kaydettiğimiz ve daha önce İmam ve Hafız Bakî ibni Mahled el-Endulusî’nin ve başkalarının kaydettikleri isimler burada sona erdi. Başarı Allah’tandır. Not: Alimler ve hafızlar kaydettiklerimizi tetkik etsinler. Her kim bir fazlalık bulursa uygun bir şekilde düzeltsin.” (Cevâmiu’s Sîre, s. 297) Ayrıca bu rivayetler sıhhat açısından da çeşit çeşittir, verilen rakamlar tekrarlı rivayetleri de içerebilir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver