Zirvede Kalmanın İncelikleri

 Kitap: Zirvede Kalmanın İncelikleri

Yazar: Muhammed Ahmed er-Raşid

Yayınevi: Madve

Zirve, Allah’ın kula bahsetmiş olduğu ender bir nimettir, manevi anlamda zirve olduğu müddetçe. Bunun kişinin şahsına bireysel olarak yansımasının adı takva, İslam’a hizmet ve topluma yansımasının adı mücadeleci davetçi kişiliktir. Hem bireysel düzlemde hem İslam’a hizmet alanında zirve herkese nasip olmamış ve müstesna şahsiyetlerin kârı olarak tarih sayfalarına kaydedilmiştir. Çünkü her Müslümanın İslam gibi kutlu bir davaya hizmet etmeye aday olması mümkündür. Ancak herkesin zirvede kalması mümkün değildir. Bunun bazı etkenleri vardır, uzun uzun zikredilebilir. Ancak bu konuda gözden kaçırılan bir nokta vardır; dava yolunun neferleri zirvede kalmanın incelikleri konusunda gaflete dalmışlardır. Oysa her mümin, dava yolcusudur ve kendi yolunun afetlerini bilmek zorundadır ki karşılaştığı sıkıntıları tanıyabilsin ve ayak kaymalarından kendisini muhafaza edebilsin.

İşi ehline vermek babından reçete doktordan alındığı gibi zirvede kalma yöntemleri de bu işin önderleri ve ehli olan şahsiyetlerden alınır. Sadedinde olduğumuz kitap bizlere davetçi önderler ve liderlerden bir düzine nakil yapmış ve farklı bir tabir ile yolumuza kandiller saçmıştır.

Bir kandil sunalım mesela: “Muhakkak bilinmelidir ki bugünün İslam davetçileri, gecelerini ihya etmek sureti ile aydınlatmadıkça ufukları yücelmez ve nurları parıldamaz.” [1] Sabır ile yoğrulmadıkça ağır söz olan Kur’an’ın yolu ağır gelecektir. Sabrın elde edildiği en belirgin ve başlıca mektep de gece namazıdır.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ashabını eğitirken aslî hedef ve gaye olarak onlara ayakların önünde basit hedefleri değil, yüksekleri göstermişti. İslami terbiye veren kimse için önemli olan, bu yolda mübtedi ve yeni olan öğrenciye ilk etapta yüksek himmet ile yücelerde uçmayı öğretmektir.[2] Çünkü ovalar, vadilerde henüz güzel havanın tadı çıkartılırken yükseklerde karın olacağı bir muhakkaktı. Dağ gibi olmak lazımdı ki insanların kendisi etrafında neşe ile geçtikleri zamanlarda tepesindeki karlar onu yormasın…

Yılmaz bir cesaret, iradesine hakimiyet, hayallerinin etkisi altında ezilmemek, gayesinin dışında kalan her şeye yüz çevirerek maksadına tutkun bir şekilde koşmak ve ona varmanın ince yollarını bilmek, engelleri kestirebilmek, keskin himmetli olmak… davetçilerin ayrılmaz özellikleridir. Bunun yanında sabır davetçinin şiarı olmalı ve rahatı yorulmakta aramalıdır.[3] İmam Ahmed’e: ‘Kul rahatı ne zaman tadacaktır?’ diye sorulduğunda, ‘Cennete ilk adım attığında.’ der.[4]

İman nimetinin bazı ağaçları ve bu ağaçlarının faydaları vardır yazarın değindiği üzere; vefa ağacı, sebat ağacı, istiğfar ağacı, zühd ağacı, taat ağacı… Mümin kişi o mübarek ağacın gölgesinde gül kokusu gibi burcu burcu yayılan güzel kokuyu taat şeceresinden alarak, hoşnutluk ve ilahî rızaya ve nimetine nail olur.[5]

İsterseniz şöyle kitabımızın sayfaları arasında ilerleyelim… Aklınıza geldi mi bilmem ama yazar önemli görüp hatırlanması gereken bir mevzuya da değinmiş. Niçin peki, uzak olduğumuzdan mı aklımıza gelmiyor? Oysa camilerden adet dışında açılan her mikrofon bize hatırlatıyor olmalı. Yanından geçtiğimiz her mezarlık haykırmış olmalı, ö-l-ü-m. Bir davetçinin unutmaması gereken bir hakikattir ö-l-ü-m. Gözü yaşlı olarak mezarlığa veda eden şaire kulak verelim:

“Ey mezarlık ehli ahbaplarım! Çokça keyif ve sefa sürdükten sonra naz-u niyaz içinde akla gelmedik nimet, bolluk ve lüks içerisinde yüzerken, güzel yüzlü kadınlar ve peri misali mestureler ile gününüzü gün ederken, şimdi son uğrak yeriniz, toprak altında taş parçaları arasında mahsur ve tutuklu olarak yatmak oldu. Bu hâliniz ibretnüma bir peyzaj görüntüsü arzeder.” [6]

Uveys ne demişti hatırladınız mı? “Ey Kufe ahalisi! Uyurken ölümü yastık edinin, uyanırken de gözünüzün karşısında dikili olsun” [7]

Allah’ı razı edecek ameller çok fazladır. Ancak bazı ameller vardır ki davaya ve imana bereket katarlar. Davetçi bilmelidir ki dilde hafif olup, inanç çatışmasının terazisinde ağır olan iki kelime vardır; tevhid ve fedakârlık.[8] Bir davaya bereket emir-komuta sonucu çıkan hayırlar ile değil, fedakâr müminlerin fedakârlıkları ile dahil olur.

Tavsiye ettiğimiz kitap içerisinde hayır olduğuna olan inançtan ötürüdür. Ancak katılmadığımız noktaların olduğunu da söyleyebiliriz; yazarın mezarlıkların başına ağaç dikilmesini sünnetten kabul etmesi bundandır. Yine mütercimin Eş’ari-Maturidilik itikadından müesser Allah’ın el sıfatını “yed-i kudret” diye tercüme etmesi katılmadığımız noktalardan bir başkasıdır.

Allah’ım, kitabın hayırlarından faydalanmayı bize müyesser kıl.

Allahumme amin.

 

[1]        .     s. 40

[2]        .     s. 51

[3]        .     s. 58

[4]        .     s. 65

[5]        .     s. 87

[6]        .     s. 118

[7]        .     s. 124

[8]        .     s. 163

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver