Şımarıklık, Nimete Karşı Kör Kılar

ŞIMARIKLIK, NİMETE KARŞI KÖR KILAR

Emre ACAR

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Şükür, Rabbimize kul oluşumuzun en önemli alametidir. Nankörlük ise şeytanın dostlarının sıfatıdır. Şükür ehli olmak insanı sayısız mükâfata ulaştırırken nankörlük ise çetin azaba sürüklemektedir. Bu nedenle Rabbimizin Kur’ân-ı Kerim’de övdüğü mümin kul, şükreden kuldur. İblis’in istediği insan ise nankör/şımarık olan insan topluluğudur.

“Dedi ki: ‘Beni saptırmana karşılık, ben de onları (saptırmak) için senin dosdoğru yolunun üzerine oturacağım. Sonra kesinlikle onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulamayacaksın.’ ”[1]

Şeytan, kendisi sapık olduğu gibi insanları da saptırmak için and içmiştir. İnsanı saptırmak için attığı ilk adım ise onu şükürsüz kul yapmaktır. Anlıyoruz ki şükürsüz insan, sapık olan insandır.

Bu hakikatin karşısında herkes şükreden kullardan olmak ister. Ancak pek çok insan şükürsüz olduğunun farkında bile değildir. Bunun sebebi de muhasebe kültürü olmamasından veya şükrü ve nankörlüğü belli bir kalıba sokmalarından kaynaklanmaktadır.

Şükür, “Rabbime hamdolsun.” demekle sınırlı olmadığı gibi nankörlük de nimeti inkâr etmekle sınırlı değildir. Şükrün ve nankörlüğün yansıması farklı farklıdır. Biz bu yazımızda şükürsüzlüğün bir çeşidine değinmiş olacağız.

Aziz Kardeşim,

Şükürsüzlüğün tezahürlerinden biri, elimizdeki güzellikleri görmemek, eksik olanlara takılmaktır. İnsanoğlu genelde eksikleri görme odaklıdır. Ancak bu adilce bir muamele değildir. Adalet, iki taraflı değerlendirip fazla olanla hükmetmektir. İnsanın, yapısı itibarıyla eksikleri olur. Ancak iyilikleri fazla ise -ki çoğunlukla öyledir- eksiklerini, iyiliklerinde eritmek gerekir.

Bu nedenle şükürde en önemli nokta, nimetlerin farkında olmaktır. Nimeti fark edemeyen insanlar, şükretmediği gibi şımarır, haddi aşar ve nankörlerden olur. Allah Resûlü (sav), nankörlüğü bu şekilde tanımlamaktadır:

İbni Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“ ‘Bana cehennem gösterildi. Cehennemliklerin çoğunun kadınlardan olduğunu gördüm, onlar nankörlük ediyorlar.’ buyurdu. ‘Allah’a karşı mı nankörlük ediyorlar?’ diye sorduklarında, ‘Kocalarına karşı nankörlük ederler, kendilerine yapılan iyiliklere karşı nankörlük ederler. Öyle ki onlardan birine yıllarca iyilik yapsan da senden (hoşlarına gitmeyen) bir şey görseler, ‘Senden hiçbir iyilik görmedim.’ demeye başlar.’ ”[2]

Hadis-i şerifte Allah Resûlü (sav), nankörlüğü kadınlar üzerinden anlatsa da bu sadece kadınların nankör olduğu anlamına gelmez. Bilakis bu durumda olan erkekler de mevcuttur.

Bu hadisle ev ortamlarımızı, aile ilişkilerimizi ele alıp şükredenlerden mi yoksa nankörlerden mi olduğumuzu muhasebe edebiliriz.

Her ne kadar toplum olarak “Kadınlar evde ne yapıyorlar ki bir yemek, bir de ev temizliği!” diye düşünsek de kadınlar eşi ve çocukları için karşılıksız, büyük ve önemli fedakârlıklar yapmaktadır.

Kadınlar neler mi yapıyorlar? Bizler gibi İslam’a hizmet ediyorlar, namusumuzu koruyorlar, sırlarımızı paylaşmıyorlar, ailemizi benimsiyorlar, çocuklarımıza annelik yapıyorlar, onların eğitimi ve ihtiyaçlarıyla ilgileniyorlar, eşi olarak bizlere hizmet ediyorlar, güler yüzlü karşılıyorlar, yemeğimizi hazırlıyorlar, evimizi ve elbiselerimizi temizliyorlar… Daha saymakla bitmeyecek hayırlarla dolular. Bu kadar güzelliklerinin yanında eksik kaldıkları durumlar da olabilir tabii ki. İşte eşimizin sadece eksiklerini görmek nankörlük ve şımarıklıktır.

Aynı durum kadınlar için de geçerlidir. Erkekler de eşi ve çocuklarının dünyevi ve uhrevi birçok ihtiyacı için zamanını, bedenini, canını ortaya koymakta; ailesini, gelebilecek maddi ve manevi zararlardan korumaktalar. Eşi ve çocukları için dertlenerek ve geleceği düşünerek plan yapmaktalar. Bu kadar güzelliklerinin yanında eksik kaldıkları durumlar da olabilir tabii ki. İşte eşimizin sadece eksiklerini görmek nankörlük ve şımarıklıktır.

Hakeza çocuklarımız için de durum aynıdır. Örneğin çocuğumuz okula gidiyor. Öğretmenleri tarafından seviliyor. Eğitime önem verip zamanında okula gidiyor. Derslerinin birçoğunda başarılı, ancak bir derste iyi değildir. Diğer başarılı olduğu durumları görmeyip başaramadığı bir derse odaklanırsak bu, çocuğumuza karşı nankörlük olacaktır.

Eşler olarak birbirimizin ve çocuklarımızın eksiklerine takılmamalıyız. Hepimiz, diğerimiz için Rabbimiz tarafından verilen birer nimetiz. İyiliklerimiz, eksiklerimizden daha fazladır. Şeytan, aile nimetini bozmak için eksiklerimizi gösterse de fırsat vermemeli, hemen iyiliklerimizi görmeliyiz. Bu, adalete daha uygundur.

Kıymetli Kardeşim,

İslami mücadele içerisinde pek çok hayırla iç içeyiz. Rabbimize hamdolsun ki ailemizle beraber bu nimetlerden istifade ediyoruz. Şükür konusunda kendisini ıslah etmemiş olanlar, İslami mücadelenin kazandırdığı güzellikleri görmek yerine eksikleri görmektedir. Bu ahlaklarının neticesinde hiçbir çalışmadan memnun olmayan mutmainsiz birey hâline gelmektelerdir.

Kardeşlerimizin vaktinden, maddiyatından, ailesinden fedakârlık yaparak ortaya çıkardıkları hizmetlerin güzelliklerini görmek yerine şu da olsaydı, şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı şeklinde yapıcı olmayan eleştiriler yapmakta, olanı beğenmemektelerdir.

Örneğin çizgi filmlerle çocukların zehirlendiği bir dönemde abilerimiz ve ablalarımız, animasyon alanında çalışarak çocuklarımıza İslami değerlerimizi öğretecek çizgi filmler yapmaya çalışıyorlar. Bu güzelliği görmeyip eksik kalınan noktalar üzerinden konuşulması şımarıklık ve nankörlük cinsinden değerlendirilebilir.

Elbette ki eksikler görülmeli ve yapıcı bir dille konuşulmalıdır. Ancak ilk önce güzellikler mi görülmeli yoksa eksikler mi? Daha çok güzellikler mi ön plana çıkartılmalı yoksa eksikler mi? Bu noktayı düşünürsek anlatmak istediğimiz daha net anlaşılacaktır.

Konumuza İsrâîloğullarının nimetlere karşı tutumlarını örnek vererek devam etmek istiyorum:

Allah, İsrâîloğullarını Firavun’un zulmünden kurtardı. Denizde boğulmaktan kurtulduktan kısa bir süre sonra Mûsâ’dan (as), kendilerine buzağıdan bir ilah yapmasını istediler. Oysa onları kurtaran, âlemlerin Rabbi olan Allah onların ilahıydı. Kâinatın ve bütün varlığın ilahı olan Allah’ı görmeyip olmayana, hiç olmaması gerekene yöneldiler. Ve bu talepleri neticesinde sapıttılar.

Hakeza Rabbimiz onlara kendi katından kudret helvası ve bıldırcın eti lütfetti. Bunları görüp şükretmek gerekirken olmayan nimetler üzerinden talepte bulundular. Hayırlı olanı değersiz olanla değiştirdiler. İşte bu tutumlarıyla şımarık ve nankörlerden oldular:

“(Hatırlayın!) Hani: ‘Ey Musa! (Sadece kudret helvası ve bıldırcın eti yiyerek) bir tek yiyeceğe katlanamayacağız. Rabbine dua et de bize yeryüzünün bitirdiklerinden; baklasından, salatalığından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.’ dediniz. Musa dedi ki: ‘En hayırlı olanı bu değersiz olanlarla mı değiştiriyorsunuz? Şehre inin orada istedikleriniz vardır.’ (Bu nankörlüklerinden sonra) onlara alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah’ın gazabına uğradılar. Bu (ceza), Allah’ın ayetlerine karşı kâfir olmaları ve peygamberlerini haksız yere öldürmeleri sebebiyledir. Bu (ceza), isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir.”[3]

Şu gerçeği unutmamalıyız ki Rabbimiz şımarık ve nankör kullarını sevmez. Onlara mühlet verse de neticede onları çetin bir azapla cezalandırır, helak eder:

“Yaşam koşulları ve refahın kendilerini şımarttığı nice toplumu helak ettik. İşte onların evleri! Onlardan sonra -çok az bir zaman dışında- oralarda oturulmamış (oralar viraneye dönmüştür). Oralara biz vâris olduk.”[4]

“Zalim olan nice belde halkını, (sırtlarını doğrultamayacak şekilde) helak ettik. Onlardan sonra başka kavimler inşa ettik. Azabımızı hissedince oradan hızlıca koşmaya/uzaklaşmaya başladılar. Koşup kaçmayın! (Nimet ve zenginlikle) şımartıldığınız hayatınıza ve evlerinize dönün. (Bakalım sizi Allah’ın azabından koruyacak mı?) (Ne bekliyordunuz ki? Elbette) sorguya çekileceksiniz.”[5]

Adilce muamele etmek istiyorsak kişileri artı ve eksileriyle beraber değerlendirmeli ve hangisi fazlaysa o şekilde muamele etmeliyiz. Bu yaklaşım, nimetleri görmemizi ve şükretmemizi sağlar.

Rabbim bizlere, elimizdeki nimetleri görmeyi ve şükretmeyi nasip etsin. Eksiklere takılıp nimeti göremeyen ve şükredemeyen kullardan olmaktan muhafaza etsin. Allahumme âmin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…


[1]. 7/A’râf, 16-17

[2]. Buhari, 29; Müslim, 907

[3]. 2/Bakara, 61

[4]. 28/Kasas, 58

[5]. 21/Enbiya, 13

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver