Sahabenin Farklı Sayıda Hadis Rivayet Etme Nedenleri

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Bir önceki sayımızda hadis rivayet eden sahabe sayısını ve rivayet ettikleri hadis miktarı bakımından muksirûn ve mukillûn şeklinde iki gruba ayrıldığını işledik. Bu ay, sahabenin farklı sayıda hadis rivayet etme nedenleri üzerinde duracağız, inşallah…

Daha önce de geçtiği gibi sahabilerden kimisi çok kimisi ise az hadis rivayet etmiştir. Her sahabinin aynı sayıda, eşit miktarda hadis rivayet etmiş olması düşünülemez. Ancak burada en fazla dikkat çeken iki şey vardır:

Allah Resûlü’yle (sav) birlikteliği çok erken dönemlerde olan bazı sahabilerin böyle olmayanlardan daha az hadis rivayet etmesi.

Allah Resûlü’yle (sav) birlikteliği daha az olmasına rağmen bazı sahabilerin çok hadis rivayet etmesi.

Peki, bunun nedenleri nelerdir?[1]

1. Yaşam Süresinin Etkisi

Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra Sünnetini öğrenmek isteyenler onun (sav) ashabına rücu etmişlerdir. Onlar da Allah Resûlü’nden öğrendiklerini onlara rivayet etmişlerdir. Bir sahabinin yaşam süresi, ondan aktarılan rivayet miktarını/sayısını da etkilemiştir. Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra uzun süre yaşamayan sahabilerden pek tabii olarak az rivayette bulunulmuştur. Çünkü rivayet etme süresi uzun değildir ve geniş bir kitleyle karşılaşamamışlardır. Onun vefatından sonra uzun süre yaşayanlar ise hem yaşı büyük sahabilerden hadis öğrenmişler hem rivayet imkânı bulmuşlar hem de daha fazla insana ulaşmışlardır. Hâliyle onların rivayet sayısı fazla olmuştur.

Şimdi, muksirûn sahabilerin vefat tarihlerine ve Allah Resûlü’nden (sav) sonra ne kadar yaşadıklarına bakalım:

SahabiVefat TarihiAllah Resûlü’nden
Sonra Kaç Sene Yaşadığı
Ebû HureyreH 5948
Abdullah ibni ÖmerH 8362
Enes ibni MâlikH 9382
Âişe binti Ebî BekrH 5847
Abdullah ibni AbbâsH 6857
Câbir ibni AbdullahH 7867
Ebû Saîd El-HudrîH 6453

Görüldüğü üzere, muksirûn sahabilerin ortak özelliği Allah Resûlü’nden sonra uzun yaşamış olmalarıdır. Birçok sahabe vefat ettikten sonra insanlar kalan sahabilere başvurmuş, onlar da vefat etmeden ilimlerinden istifade etmeye çalışmışlardır. Hâliyle ilim sahibi olup erken vefat eden sahabilerin aksine onlardan çokça hadis rivayet edilmesi normal bir durumdur.

Örneğin, Ebû Hureyre (H 59) ve Enes ibni Mâlik’in (H 93) Ebû Bekir’den (H 13) ve Ebû Ubeyde ibni El-Cerrâh’tan (H 18); Âişe Annemizin (H 58) Fâtıma (H 11) ve Sevde binti Zem’a (H 23) Annemizden daha fazla hadis rivayet etmiş olması yaşam süreleri göz önüne alındığında normaldir.

İlk resmî hadis tedvini Ömer ibni Abdulazîz’in (rh) emriyle H 100. yılda başlamıştır. Hâliyle Allah Resûlü’nden sonra uzun yaşayan sahabilerle resmî tedvin çalışmaları arasında fazla bir zaman yoktur. Onların rivayetleri insanlar arasında daha bilinir ve yaygın hâldedir. Böyle olunca da onların rivayetleri erken vefat eden sahabilere kıyasla daha fazla aktarılmıştır.

2. Mekânın Etkisi

Allah Resûlü (sav) hayattayken sahabenin bulunduğu mekân hadis bilgisini etkilemiştir. Medine’nin dışında yaşayan sahabenin, Medine’de yaşayan sahabeden daha az hadis bilmesi; Suffa Ashabı’ndan bir sahabinin Medine’nin bir mahallesinde yaşayan başka bir sahabiden daha fazla hadis öğrenebileceği de çok açıktır.

“Müksirûnun, fazla hadis nakletmesinde mekân unsuru da önemli bir yere sahiptir. Her şeyden önce bu sahâbîler, Peygamber’in hadislerini öğrenme hususunda mekân açısından diğer sahâbîlere oranla daha avantajlı gözükmektedir. Ebû Hüreyre, nispeten geç müslüman olmasına rağmen Ehl-i suffe’de ikamet eden dolayısıyla mekân olarak Peygamber’in (sav) sürekli yakınında olan biridir. Âişe, Resûlullah’ın (sav) eşidir. Abdullah b. Ömer, gerek babasının gerekse kızkardeşi Hafsa’nın konumu nedeniyle sürekli Resûlullah’ın (sav) yanında bulunan ilme meraklı bir gençti ve onun bu konumu, istediği zaman Resûlullah’ın (sav) yanına girip çıkabilmesini kolaylaştırıyordu. Enes b. Mâlik de, küçük yaşta Peygamber’in hizmetine girmiş ve sürekli onunla aynı mekanı paylaşma imkânına sahip olmuştu.”[2]

Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra sahabenin ikamet ettiği bölge, rivayetlerinin sayısını etkilemiştir. İlim merkezi ve insanların çokça uğradığı şehirlere yerleşen sahabilerin rivayetleri böyle olmayanlara göre daha fazla olmuştur.

O dönemde birçok ilmî merkez vardı: Mekke, Medine, Kufe, Basra, Şam, Mısır, Yemen gibi. Her bir şehirde ilmî faaliyetler sürdürülse de bu mıntıkalar aynı derecede değildi. Bazılarının diğerlerine bariz üstünlüğü vardı. Zira bazı şehirler ilmî merkezken bazıları henüz kurulmuştu. Bazıları ilmî çalışmalarda çok ileride ve yoğunken bazıları henüz başlamıştı. Şehir halkının ilmî seviyesi ve içtimai durumu da kuşkusuz bunu etkileyebilmekteydi. Şehirde bulunan ravi sahabi sayısı ve bildiği rivayet miktarı açısından da bazılarının bazılarına üstünlüğü vardı. Buna binaen ravi sahabinin bulunduğu ilmî merkezin durumu da rivayetlerini etkilemiştir diyebiliriz.

Örneğin, bu merkezlerin arasında en önemlisi kuşkusuz Medine’dir. Burada dört Raşid Halife, sahabenin büyükleri ve ilim sahipleri yaşamaktaydı. Ümmet buradan yönetildiği için ilim ehli birçok sahabinin, istişarelerde bulunmak ve ilmî faaliyetler yapmak üzere Medine’de kalmaları gerekmişti. İnsanlar farklı beldelerden gelir ve orada ilim tahsil ederler, Allah Resûlü’nün (sav) hadislerini öğrenirlerdi. Hac farizasını eda etmek için gelenlerin uğrak yerlerinden biri de Medine’ydi. Sonradan ilmî merkeze dönüştürülen birçok yer buradan yönlendirilen sahabilerin ilmî çalışmalarının ürünüydü. Hâliyle hadis rivayeti açısından Medine’nin yeri büyüktür. Öyleyse Medine’de ikamet eden Ebû Hureyre, Abdullah ibni Ömer, Âişe, Câbir ibni Abdullah ve Ebû Saîd El-Hudrî gibi sahabilerden çokça hadis aktarılmış olması anormal bir durum değildir. Tabiinden bu sahabilere öğrencilik etmiş kişilerin sayı fazlalığı da bunu net bir şekilde ispatlamaktadır.

“Mesela Abdullah b. Amr b. Âs, Ebû Hüreyre’nin de belirttiği gibi, en çok hadis bilen sahâbîlerden biri olmasına rağmen müksirûn arasında sayılmamıştır. Çünkü Abdullah b. Amr daha çok Mısır bölgesinde ikamet etmişti. Oradaki ilmî faaliyetler ise Hicaz bölgesi kadar yoğun değildi. Neticede hadisleri öğrenme hususundan mekân açısından oldukça avantajlı olan Abdullah b. Amr’ın, ilmî muhitten nispeten uzak oluşu nedeniyle hadislerini yaygın olarak nakledemediği anlaşılmaktadır.”[3]

Sahabilerden birkaç belde değiştiren ve kaldığı yerlerde de hadis rivayet etmeye önem verenler vardır. Hâliyle rivayetleri birçok beldede yayılmış ve kendilerinden çok daha fazla rivayet aktarılmıştır. Örneğin, Ebû Hureyre (ra), Medine, Mekke, Dimaşk, Irak ve Bahreyn’de kalmıştır. Hâliyle sadece Medine’de kalsa belki göremeyeceği kişilere de ulaşmış, hadis rivayet etmiştir. Bu da rivayetlerinin sayısını arttırmıştır.

Bir sonraki makalemizde sahabenin farklı sayıda hadis rivayet etme nedenleri üzerinde durmaya devam edeceğiz, inşallah.

✽ ✽ ✽

Gelecek sayımızda buluşmak duası ile…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]. bk. Sahâbe ve Hadîs Rivayeti, Prof. Dr. Nevzat, Âşık, s. 126; Hadis Tarihi, Doç. Dr. Bekir Kuzudişli, s. 54; Hadis ve Hadisçiler, Muhammed Ebu Zehv, s. 175; Mine’n Nebiy ile’l Buhârî, Dr. Ahmed Snober, s. 42; Merviyyâtu’l Muksirîne mine’s Sahâbe Adeduha ve Esbâbu Kesretihâ adlı makale, Râmî Hudâ

[2]. Hadis Tarihi, Doç. Dr. Bekir Kuzudişli, s. 55

[3]. age. s. 55

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver