Neşeli Sahabi: Nuayman İbni Amr

Nuayman ibni Amr ibni Rifâe El-Bedrî El-Ensarî

Topraktan yaratılan insan, toprak gibi çeşit çeşittir. Kimisi koyu kimisi açık, kimisi sert kimisi yumuşak… Her biri farklı özellikler taşır. Toprağın çeşitliliği doğaya güzellik kattığı gibi bireylerin çeşitliliği de İslam toplumuna güzellik katar. Zira toprak gibi hepsine farklı alanlarda ihtiyaç vardır. Onlar bu mütenevvi özellikleriyle yaşamın ayrılmaz birer parçasıdır.[1]

Bu durumun en güzel örneği, en hayırlı nesil olan sahabilerdir. Bazısı infakıyla, bazısı kıtaliyle, bazısı ilmiyle… Ama hepsi yaratılışında bulunan özellikleriyle gökkuşağı misali davaya renk katmışlardır. Allah Resûlü (sav) hiçbirinin mizacını değiştirmeye çalışmamıştır. Onları olduğu gibi kabul etmiş ve meziyetleri doğrultusunda hizmet alanlarına kanalize ederek değerlerini açığa çıkarmıştır. Kendileri de mizaçlarına uygun olan amellerle[2] çağlar ötesini aydınlatan “hidayet kandilleri” hâline gelmişlerdir.

Ve yine onlardan biridir Nuayman ibni Amr (ra). Neşeli kimliğiyle ön plana çıkmasından olsa gerek, normalde adı Numan olduğu hâlde ismi tasgir[3] şekli olan Nuayman ismiyle anılmış ve bu şekilde kitaplarımıza kaydedilmiştir.[4] Kaynaklarımızda, babası Amr ibni Rifâe ile ilgili pek bir bilgi verilmez. Annesinin de kâhin Futayme olduğu söylenir.[5] Dokuz çocuğunun ismi kitaplarımızda mevcuttur.[6] Kız kardeşi Ümmü Gülsüm (r.anha), Allah Resûlü’ne (sav) imamlık yapan Aşere-i Mübeşşere’den olan Abdurrahman ibni Avf’ın (ra) zevcesidir.[7] Esad ibni Zürare, Ebu Eyyub El-Ensari, Harise ibni En-Numan (r.anhum) gibi mertlerin bulunduğu, Allah Resûlü’nün (sav) dayıları olan Ben-i Neccar Kabilesi’ne mensuptur.[8] Yani kendi gibi çevresi de bir gül bahçesidir.

Nuayman (ra) şakacı özelliğiyle tanınmıştır. Fakat aynı zamanda mücadelecidir. Hiçbir savaştan geri kalmamıştır. Evvela Akabe’de Resûl’ün (sav) eline el verip canı pahasına onu koruyacağına söz veren o yetmiş seçkin sahabiden biridir. Sonra Allah Resûlü’nün tüm çağrılarına icabet etmiştir. Kendisiyle birlikte Bedir, Uhud, Hendek gibi tüm gazvelere katılan bahtiyar yiğitlerden olmuştur. Allah yolundaki bu fedakârlıkları, yüreğinde dolup taşan peygamber sevgisinin göstergesidir.[9]

Gerçek Sevgi Tüm Kötülükleri Siler

Sahabiler, gelmiş geçmiş en hayırlı nesildir. Çünkü Allah (cc) ve Resûl’ü (sav), onları bir nesil olarak tezkiye etmiş ve insanlığa örnek kılmıştır.[10] İmanları kıyamete dek ölçü hâline gelmiştir.[11] Faziletleri Kur’ân-ı Kerim’e ve başka mukaddes kitaplara konu olmuştur.[12]

Bununla birlikte insan olmanın bir gereği olarak hataları da yok değildir. Bazen nefislerine yenik düşerek günah işlemişlerdir. Çünkü günah, insan için kaçınılmazdır. Hayırlı insanlar, günahsız olanlar değil, günahından sonra tevbe edenlerdir:

“Âdemoğlunun hepsi çokça hata işleyenlerdir. Çokça hata işleyenlerin en hayırlısı, çokça tevbe edenlerdir.”[13]

Sahabiler de böyledir. Hata etmişler, fakat hatalarından hemen rücu etmişlerdir. Samimiyetle suçlarını itiraf ederek Allah’a (cc) yönelmişlerdir. Hataları olsa da zorlu anlarda Allah Resûlü’ne (sav) destek olmuşlardır. Allah da (cc) onları tevbeye muvaffak kılarak günahlarından arındırmıştır:

“Andolsun ki Allah, Peygamber’i ve içlerinde bir grubun kalbi kaymak üzereyken, zorluk saatinde Nebi’ye uyan Ensar ve Muhacir’i tevbeye muvaffak kıldı. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz ki O, onlara karşı (şefkatli olan) Raûf, (merhametli olan) Rahîm’dir.”[14]

Bunun sebebi, onlar ötesi olmayan bir sevgiyle Allah’ı ve Resûl’ünü sevmişler, en tehlikeli anlarda canlarını Nebi’ye siper etmişlerdir. Bu ilgi ve bağlılık ne onlardan önce ne de onlardan sonra görülmemiştir. Lisanıhâlleri, sevginin gramerini yazmıştır. Bu samimiyet ve muhabbet onların hatalarını örtmüştür. Her şeye rağmen Allah Resûlü (sav) onları sevmiş, övmüş, savunmuştur.

Nuayman (ra) bu durumun en güzel örneklerinden biridir. Birçok defa nefsine yenik düşerek içki içmiş ve hemen ardından Allah Resûlü’ne (sav) gelip günahından temizlenmek için kendisine had uygulanmasını istemiştir. Allah Resûlü de (sav) ona had uygulatmış ve o hatasından arındırmıştır. Sevgisi, hatasını kapatmıştır:

“…Nuayman içki içti ve Nebi’ye (sav) getirildi. Nebi (sav) ona ayakkabılarıyla vurdu ve ashabına da vurmalarını emretti. Onlar da ayakkabılarıyla vurdular ve üzerine toprak attılar.

Bu durum artınca Allah Resûlü’nün (sav) ashabından biri Nuayman’a, ‘Allah sana lanet etsin!’ dedi.

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Böyle yapma! Zira o Allah’ı ve Resûl’ünü sever.’ buyurdu.”[15]

“…Nuayman’a hayırdan başka bir şey söylemeyin! Zira o, Allah ve Resûl’ünü çok sever.”[16]

İçki içmek melun bir fiil[17] olmasına rağmen Nuayman’ın sevgisi ve fedakârlığı, onunla lanet arasına perde olmuştur. İşte onu bu mertebeye eriştiren, gerçek sevgiden başkası değildir. Çünkü gerçek sevgi, tüm kötülükleri siler.

Sevgisiz Kardeşlik Mümkün Değildir

Allah Resûlü’nün (sav), Nuayman (ra) üzerinden öğrettiği sevginin bir yönü de kardeşliğe bakan tarafıdır. Şöyle ki; sevgi olmadan kardeşlik olmaz. Kardeşlik daimî ise sevgi de daimîdir. Duruma göre değişmez veya eksilmez. Bu yüzden sahici kardeşlik olumlu anlarda değil, olumsuz anlarda açığa çıkar. Her şey yolundayken herkes kardeştir. Asıl kardeşlik, kişiyi hatasına rağmen sevebilmektir.

Allah Resûlü (sav) Nuayman’a (ra) lanet eden kimse üzerinden bu hususu hatırlatır. Müslim bir kimse bir günah işlediğinde kolay olanı yaparak lanet etmek yerine zor olanı yapıp onun için mağfiret dilemeli ve ıslahı için dua etmelidir. Çünkü günah işlemekle İslam milletinden çıkmamıştır; bilakis hâlâ binanın bir tuğlası, hâlâ vücudun bir azasıdır. Ahiret kardeşliği, ona karşı şefkatle davranmayı gerektirir. Bundan sonrası şeytana yardım etmektir. Durduğumuz bu noktada Allah Resûlü tam da Nuayman gibiler için ne güzel söylemiştir:

“…Kardeşinize karşı şeytana yardım etmeyin.”[18]

İnsî ve cinnî şeytanların binbir desiseyle Müslimlerin üzerine üşüştüğü şu günlerde, Allah Resûlü’nün (sav) bu sünnetini unutmamalıyız. Kalbi Allah’ın ve Resûl’ünün sevgisiyle dolup taşan; ancak bazen nefsine yenik düşen, zararı yalnız kendisine olan, hatasında ısrarcı olmayıp kurtulmak isteyen kimseleri ötekileştirerek günah bataklığına itmemeliyiz. Nasihatle yırtıklarını yamamalıyız. Aksi takdirde güçlü bir toplum oluşturmak mümkün değildir.

Yüzünü Güldürenin Yüzü Gülsün

Canım Peygamberim (sav) yirmi üç yıllık risalet davası boyunca ilk günden son güne kadar birçok musibetle karşılaşmıştır. Bazen ağlamış, bazen gülmüştür. Acısıyla tatlısıyla örnek bir ömrü geride bırakmıştır. Çoğu zaman her şeye rağmen hayatın devam ettiğini tebessümleriyle hatırlatmıştır.

Onu en çok güldürenlerden biri Nuayman (ra) olmuştur. Muzipliğiyle birçok kez Allah Resûlü’nü (sav) gülümsetmiştir. Bazen aşırıya kaçsa da Allah Resûlü ona olan sevgisinden dolayı sükût etmiş ve ashabıyla birlikte gülüp geçmiştir. Nuayman için yalnız şunu deriz: “Allah Resûlü’nün yüzünü güldürenin yüzü gülsün.”

O hâlde gelin, Asr-ı Saadet’e gidelim, Allah Resûlü’yle (sav) birlikte Nuayman’ın şakalarına gülümseyelim.

Nuayman (ra), satın almadığı meyveyi hediye ediyor…

Hani Nuayman (ra) Allah Resûlü’nü (sav) çok sever demiştik ya, bu sevgi sözde değil özdeydi. Medine’ye pazarlar kurulduğunda hemen bir şey satın alır ve kendisine ikram ederdi. Bir yiyecek gördüğünde evvela Allah Resûlü’nün yemesini isterdi. Fakat bazen parası da olmazdı.

İşte öyle günlerden bir gün bir pazarcıdan meyve alır, Allah Resûlü’ne gelir ve “Sana bunu hediye olarak getirdim.” der.

Allah Resûlü hediyeyi kabul eder ve meyveyi yer. Sonra pazarcı, meyvenin parasını almak için gelir. Nuayman Allah Resûlü’nü gösterir.

Allah Resûlü şaşkınlıkla sorar: “Bunu bana sen hediye etmedin mi?”

Nuayman, “Ey Allah’ın Resûlü, vallahi onu alırken param yoktu, fakat senin onu tatmanı istedim.” diye karşılık verir.

Bunun üzerine Allah Resûlü güler ve sahibine paranın ödenmesini emreder.[19]

 

Nuayman (ra), başkasının devesini kesip yiyor…

Bir gün bir bedevi Resûlullah’ın (sav) yanına gelir ve huzuruna girer. Devesini de avluya bırakır.

Sahabeden biri Nuayman El-Ensari’ye, “Canımız çok et istiyor, şu deveyi kessen de bir yesek.” der.

Nuayman hemen kalkar ve deveyi keser. Deveyi bir güzel yerler. Bedevi dışarı çıkınca ne görsün! Devesi kesilmiş, yeniliyor.

Feryatla bağırmaya başlar: “Ey Muhammed! Devemi kesmişler!”

Allah Resûlü (sav) dışarı çıkar ve “Kim yaptı bunu?” der.

Oradakiler “Nuayman yaptı.” deyince Nuayman’ın ardına düşer ve onu aramaya başlar.

Amcasının kızı olan Dubaa binti Ez-Zübeyr ibni Abdulmuttalib’in evinde olduğunu öğrenir. Nuayman bir çukura girmiş ve üzerini hurma dallarıyla örtmüştür.

Allah Resûlü (sav) Nuayman’ı sorunca oradan biri, “Burada yok, ey Allah’ın Resûlü!” der, bir yandan da çukurda olduğunu eliyle işaret eder.

Allah Resûlü (sav) hurma dallarını kaldırınca Nuayman’ı görür ve sorar: “Neden böyle bir şey yaptın?”

Nuayman, “Benim yerimi sana gösterenler var ya, işte onlar bunu bana yaptırdılar, ey Allah’ın Resûlü!” der.

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) gülerek yüzünden toprakları silmeye başlar. Dönünce de bedeviye parasını öder.[20]

Nuayman (ra), hür kimseyi köle diye satıyor…

Kıssayı bize Ümmü Seleme Annemiz (r.anha) anlatır:

“Ebu Bekir (ra) Allah Resûlü (sav) vefat etmeden bir yıl önce ticaret için Busra’ya gitmişti. Yanında Bedir Savaşı’na katılanlardan Nuayman ile Suveybit ibni Harmele de (r.anhuma) vardı. Ebu Bekir yiyeceklerin başına Suveybit’i bırakmıştı. Suveybit yiyecekleri kontrol ediyordu.

Nuayman kendisine geldi ve ‘Yemem için bana biraz yemek verir misin?’ dedi.

Suveybit ‘Ebu Bekir gelmeden veremem. O gelinceye kadar bekle.’ dedi.

Nuayman şakacı ve mizahı seven biriydi.

Suveybit’e, ‘Sana yapacağımı bilirim.’ dedi.

Sonra dışarıdan mal getirip satan bazı insanlarla karşılaştılar.

Nuayman, ‘Benden, hünerli Arap bir köle satın almak ister misiniz?’ dedi.

‘Tabi alırız.’ diye karşılık verince Nuayman dedi ki: ‘Ancak o pek dilli biridir. Size ben hürüm diyebilir. Şayet böyle konuştuğunda geri bırakacaksanız şimdiden bırakın ve kölemi bana karşı kışkırtmayın.’ dedi.

‘Olur mu öyle şey, biz onu senden on deve karşılığında satın alırız.’ dediler.

Bunun üzerine on deveyi getirdiler ve Suyeybit’i boynundan iple bağlayıp alıp götürdüler.

Suveybit, ‘Ben hürüm! Nuayman size yalan söylüyor!’ diye bağırsa da ‘Biz senin durumunu öğrendik.’ diyerek bırakmadılar.

Ebu Bekir gelince durumu kendisine haber verdiler. Ebu Bekir arkadaşlarıyla birlikte on deveyi götürüp verdi ve Suveybit’i geri aldı. Sonra bu olayı Allah Resûlü’ne (sav) anlattıklarında kendisi ve ashabı bir yıl kadar güldüler.”[21]

Nuayman (ra) kendisini efendi gibi tanıtıyor…

Mekke Hudeybiye Antlaşması’nı bozunca Ebu Sufyan sulh için Allah Resûlü’yle (sav) görüşmeye Medine’ye gelir. Hem antlaşma bozulduğu için hem de Müslimlerin merkezinde olduğu için korku içerisindedir.

Durumu fırsat bilen Nuayman hemen Ebu Sufyan’ın yanına gelir ve der ki: “Ey Allah’ın düşmanı! Ensar’ın ulusu Nuayman’ı hicveden sen misin?”

Ebu Sufyan korku içerisinde özür diler, bağışlamasını ister. Nuayman da affedip arkasını döner ve oradan hızla ayrılır. Ebu Sufyan daha sonra bu kimsenin kim olduğunu sorunca Nuayman olduğunu söylerler. Ve bu duruma hayret eder.[22]

İşte böylece Nuayman’ın (ra) neşe ve mücadele dolu hayatı sürüp gitmiştir. Muaviye Dönemi’nde kendisine ayrılan süreyi tamamlamış ve hayatı son bulmuştur. Onun kıssaları asırlar boyu müminlerin yüzünde tatlı tebessümler bırakmıştır. Allah Resûlü (sav) Nuayman için, “Nuayman’a hayırdan başka bir şey söylemeyin! Zira o, Allah ve Resûl’ünü çok sever.”
[23]
buyurmuştur. “Seven sevdiğiyle beraberdir.”
[24]
kaidesince umuyoruz ki Nuayman da ahirette Allah Resûlü ile birlikte cennette olur. Selam olsun Nuayman’a, Allah (cc) kendisinden razı olsun…

 


[1]. bk. Ebu Davud, 4693; Tirmizi, 2955

[2]. bk. 17/İsrâ, 84; 92/Leyl, 4

[3]. Türkçede kullanılan küçültme ekleri gibi düşünülebilir. Buna göre “Numancık” gibi bir mana taşır.

[4]. Kitabü’t-Tabakati’l- Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/566

[5]. el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/564

[6]. Muhammed, Amir, Sebre, Lübabe, Kebşe, Meryem, Ümmü Habib, Emetullah, Hâkime (bk. Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/566-567)

[7]. el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/564; Kitabü’t-Tabakati’l- Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/139

[8]. Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/557-569

[9]. Et-Tarihu’l Kebir, Buhari, Dâiretü’l-Maârifi’l-Osmâniyye, 8/128; Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/567; el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/558, 4/564; Usdu’l Ğabe, İbnu’l Esir, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 5/331; el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, İbni Abdilber, Daru’l Cil, 4/1526

[10]. 3/Âl-i İmran, 110

[11]. 2/Bakara, 137

[12]. 9/Tevbe, 100; 48/Fetih, 29

[13]. Tirmizi, 2499; Darimi, 2769; İbni Mace, 4251

[14]. 9/Tevbe, 117

[15]. el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, İbni Abdilber, Daru’l Cil, 4/1529; Usdu’l Ğabe, İbnu’l Esir, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 5/331; Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/566

[16]. Kitabü’t-Tabakati’l- Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/567

[17]. Tirmizi, 1295; İbni Mace, 3381

[18]. Buhari, 6781; Ebu Davud, 4477; Ahmed, 7985; Rivayetlerde bu kimsenin “Hımar” lakaplı Allah Resûlü’nü (sav) çokça güldüren bir kimse olduğu zikredilmiştir. İbni Hacer’in (rh) de belirttiği gibi bu kimse Nuayman olabilir. Bk. Fethu’l-Bari, İbn Hacer El-Askalani, Darul-Marife, 12/77; el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/564

[19]. el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/564; Usdu’l Ğabe, İbnu’l Esir, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 5/331; el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, İbni Abdilber, Daru’l Cil, 4/1528

[20]. el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/565; Usdu’l Ğabe, İbnu’l Esir, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 5/331; el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, İbni Abdilber, Daru’l Cil, 4/1528

[21]. İbni Mace, 3719; Ahmed, 26687 (Rivayetlerin senetleri ihtilaflıdır. Ayrıca İbni Mace’nin rivayetinde Nuayman ile Mahreme birbirine karıştırılmıştır.); el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 2/439; Usdu’l Ğabe, İbnu’l Esir, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 5/331; el-İstiab fi Marifeti’l Ashab, İbni Abdilber, Daru’l Cil, 4/1526

[22]. el-İsâbe, İbni Hacer El-Askalani, İz Yayıncılık, 4/565

[23]. Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, İbni Sa’d, Siyer Yayınları, 3/567

[24]. bk. Buhari, 6168; Müslim, 2640

Önerilen makaleler