Sahabe Hakkında Bazı Bilgiler

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Bir önceki sayımızda sahabe kavramının tanımını incelemiştik. Bu ay sahabelerle ilgili bazı bilgilere yer vermeye gayret edeceğiz, inşallah.

Sahabe Nasıl Bilinir?[1]

Bir kimsenin sahabi oluşunu tespit etmenin birçok yolu vardır. Bunlardan bazılarını şöyle zikredebiliriz:

a. Tevatür Yoluyla Tespit:

Bir kimsenin sahabi oluşuna dair tevatür derecesinde bir bilginin bulunması onun sahabi olduğunu gösterir. Mütevatir bilgi, yalana nispet edilemeyecek kadar çok topluluğun birbirinden aktardığı bilgidir.

Buna cennetle müjdelenen on sahabiyi (aşere-i mübeşşere) örnek olarak zikredebiliriz: Ebû Bekir Es-Sıddîk, Ömer ibni Hattâb, Osmân ibni Affân, Alî ibni Ebî Tâlib, Talha ibni Ubeydullah, Zubeyr ibni Avvâm, Abdurrahman ibni Avf, Sa‘d ibni Ebî Vakkâs, Ebû Ubeyde ibni Cerrâh, Saîd ibni Zeyd (r.anhum)… Bu sahabilerin sahabi oluşları tevatürle sabittir.

b. Şöhret Yoluyla Tespit

Bu, tevatürün altında bir yoldur. Tevatür derecesinde olmasa da ona yakın ve yaygın bir bilgiyle bir kişinin sahabi oluşu sabit olabilir. Dimâm ibni Sa’lebe Es-Sa’dî ve Ukkâşe ibni Mihsân (r.anhum) bunun örneklerindendir.

c. Şahitler Yoluyla Tespit

Sahabeden veya tabiinden olan kişilerin sahabe olduğuna şahitlik ettiği kişi sahabidir. Çünkü onun sahabiliği itibar edilecek kişilerin şahitliğiyle sabit olmuştur.

Örneğin, Humeme ibni Ebî Humeme Ed-Devsî’nin sahabi oluşu Ebû Mûsâ El-Eş’ârî’nin şahitliğiyle sabit olmuştur. Ömer (ra) zamanında sahabe İsbehan’ın fethi için sefer düzenlemiş ve Humeme (ra) bir iç hastalık sebebiyle orada vefat etmiştir. Ebû Mûsâ El-Eş’ârî ayağa kalkmış ve Allah Resûlü’nün onun hakkında “Humeme, şehitlerdendir.” dediğini aktarmıştır. Böylece Humeme’nin (ra) Allah Resûlü’nün (sav) ashabından olduğu da açığa çıkmıştır.[2]

d. İkrar Yoluyla Tespit

Kişinin kendi ikrarıyla sahabi olduğu bilinebilir. Ancak burada kişinin adaletli olması ve Allah Resûlü (sav) ile aynı asırda yaşaması şarttır. Adalet sıfatlarına sahip olmayan birinin “Ben Allah Resûlü’nü gördüm ve ona sahabelik ettim.” iddiası dikkate alınmaz. Yine böyle bir iddiaya sahip olup Allah Resûlü’yle (sav) aynı asırda yaşamayan bir kimsenin sahabilik iddiası da geçersizdir. En son vefat eden sahabi[3] H 110’da vefat ettiğine göre bu yıldan sonra sahabi olduğunu iddia edenlerin sözüne kulak verilmez, rivayetlerine itimat edilmez.

Abdullah ibni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi (sav) hayatının son günlerinde[4] bize bir yatsı namazı kıldırdı. Selam verdikten sonra şöyle buyurdu: ‘Bu geceyi görüyorsunuz ya, bu geceden itibaren yüz sene başında (tam yüz yıl sonra) yeryüzünde bulunanlardan hiçbir kimse hayatta kalmayacaktır.’ ”[5]

Allah Resûlü’nün (sav) bu hadisi H 10. yıla aittir. Bu sözün manası, H 110. yıla gelindiğinde yeryüzünde hiçbir sahabinin kalmamış olmasıdır. Hâliyle bu tarihten sonra sahabilik iddiası yalandır.

H 110 tarihinden yıllar, hatta asırlar sonra “sahte ve yalancı sahabeler” çıkmıştır. Bu kimseler Allah Resûlü’nü (sav) gördüklerini, onunla doğrudan görüştüklerini, ondan hadis işittiklerini söyleyerek isnadsız hadis aktarma girişiminde bulunmuşlardır. İnsanları sömürmek, dini tahrif etmek ve şöhret kazanmak niyetine sahip olan bu kimseler sahabilik kisvesine bürünerek eleştiri ve tenkitten yırtmaya çalışsalar da yalancı oldukları tarihî verilerle tespit edilmiştir. Nitekim Sufyân Es-Sevrî “Raviler yalan söylemeye başlayınca biz de onlara tarih silahıyla karşı koyduk.” der.[6]

Örneğin;

H 350 yılında -yani Allah Resûlü’nün (sav) vefatından 340 yıl sonra- Ca’fer ibni Nastûr Er-Rûmî sahabi olduğunu iddia eder. Tebuk Savaşı’nda Allah Resûlü’nün (sav) yanında bulunduğunu, düşen kamçısını alıp ona verdiğini, bunun üzerine Allah Resûlü’nün kendisi için “Allah ömrünü uzun etsin.” diye dua ettiğini, bu esnada otuz yaşlarında olduğunu ve bu duanın bereketiyle 320 yıldır hayatta kaldığını iddia eder. Üstelik bizzat Allah Resûlü’nden hadis de aktarır. Ancak İslam âlimleri onun yalancı oluşunda ittifak ederler.[7]

Sahte sahabilerin ileri gelenlerinden biri Hintli Reten ibni Abdullah’tır. H 632 veya 709’da vefat etmiştir. H 7. asırda sahabi olduğunu iddia etmiş, etrafına azımsanmayacak bir kitle de toplayabilmiştir. Allah Resûlü’nden (sav) hadis işittiğini, sahabenin en hayırlısı olduğunu, uzun ömürlü olduğunu ve bunun Allah Resûlü’nün altı defa yaptığı duadan kaynaklandığını iddia etmiştir.

Bir yandan Allah Resûlü’nü (sav) çocukluk yaşlarında çobanlık yaparken gördüğünü ve onu kucağında taşıdığını söyler. Bu sözüne göre Reten, Allah Resûlü’nden yaşça büyüktür. Çünkü onu kucağında taşımıştır.

Diğer yandan da on altı yaşında bir gençken Hendek Savaşı’nda Allah Resûlü’ne hurma ikram ettiğini söyler ve açıkça çelişkiye düşer. Çünkü bu sözüne göre Allah Resulü’nü (sav) gördüğünde yaşça ondan çok küçüktür. İmam Zehebî onun hakkında “Kesru Veseni Reten/Reten Putunun Kırılması” isminde bir eser yazmış ve yalanlarını ifşa etmiştir.[8]

Sufilerden de sahabi olduğunu iddia edenler olmuştur. Onlar daha çok rüyalarında Allah Resûlü’nü (sav) gördüklerini, Allah Resûlü’nün kendilerine göründüğünü/yakaza hâlinde keşfolunduğunu veya Allah Resûlü’ne yakınlıklarından dolayı sahabe makamına çıktılarını iddia ederek sahabilik iddiasında bulunmuşlardır.

e. Konu Hakkındaki Eserler

Günümüzde bir kişinin sahabi olup olmadığını anlamak çok kolaydır. İslam âlimleri bu konuda birçok eser bırakmıştır. Bu eserlerde; sahabi olanlar, sahabi oluşları ihtilaflı olanlar ve sahabe zannedilenler detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Bu eserlerden birkaçını zikredelim:[9]

el-İsâbe fî Temyîzi’s Sahabe, İbnu Hacer El-Askalânî[10]

Usdu’l Ğâbe fî Ma’rifeti’s Sahâbe, İbni Esîr El-Cezeri

el-İstîâb fî Ma’rifeti’l Ashâb, İbni Abdilberr

Ma’rifetu’s Sahâbe, Ebû Nuaym El-İsbehânî

Sahabe Tespit Çalışmalarının Önemi

Sahabenin tamamı adaletlidir. Yani, onlar güvenilirdir, Allah Resûlü (sav) adına yalan söyleyecek insanlar değildir, onların Allah Resûlü’nden rivayet ettikleri makbuldür, bir sözü Allah Resûlü’ne (sav) nispet edişlerinden kuşku duyulmaz, adalet şartını taşıyorlar mı taşımıyorlar mı diye bakmaya gerek yoktur.[11]

Sahabi olmayanlara gelince, onların Allah Resûlü’nden (sav) rivayetlerinde şu sorular gündeme gelir ve bunları kesinleştirmek gerekir:

Bu ravi adalet sahibi midir, değil midir?

Allah Resûlü’nü (sav) bizzat göremediğine göre, rivayet ettiği hadisi kimden duymuştur?

Duyduğunu iyi hıfzetmiş midir? Doğru kaydetmiş midir? vb.

Hâliyle bir kimsenin sahabi olup olmadığını tespit etmek, rivayet edilenin değeri ve ona nasıl yaklaşılacağı açısından çok önemlidir.

Mucâhid’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Buşeyr El-Adevî, İbni Abbâs’a (ra) geldi ve hadis rivayet etmeye başlayarak, ‘Peygamber şöyle söyledi, böyle söyledi.’ demeye başladı. İbni Abbâs (ra) ise onu dinlemiyor ve ona bakmıyordu. Biraz sonra Buşeyr, ‘Ya İbni Abbâs! Acaba niçin benim rivayet ettiğim hadisleri dinlediğini görmüyorum? Ben Resûlullah’ın (sav) hadislerini sana naklediyorum, sen dinlemiyorsun.’ dedi.

İbni Abbâs, ‘(Eskiden) bir adam ‘Resûlullah (sav) şöyle buyurdu.’ dediği zaman gözlerimiz süratle ona yönelir, tüm kulaklarımızı ona verirdik. Fakat insanlar serkeş ve uysal deveye binince biz de onlardan hadisleri almaz olduk. Ancak (bilip) tanıdığımız (kişilerden) hadisleri alırız.’ dedi.”[12]

Sahabe kimliği konusunda hassasiyet sahibi olmamak ümmetin sahte sahabilerle fitneye düşmesinin önünü açar. Bu kimseler Peygamber’e ait olmayanı, ona aitmiş gibi aktarırlar, dini tahrif ederler, insanları saptırırlar. Çünkü onlar sahabidir, güvenilirdir ve Peygamber’den duyduğu/gördüğü şeyleri aktarmaktadır!

Îsâ’nın (as) ümmetindeki tahrifin önünü açan meselelerden biri, Pavlus’un sahabilik iddiasının tutmasıdır. Pavlus, Îsâ’yı (as) hiç görmemiş ve doğrudan tanımamıştır. Kendisinin Hristiyanlığa girmeden önce Îsâ’nın (as) taraftarlarına düşmanlık eden, çeşitli eza ve işkencelerde bulunan, yapılan veya yapılacak işkenceleri denetleyen koyu bir Yahudi olduğu anlatılır. Bir defasında Kudüs’ten Şam’a Îsâ’nın (as) taraftarlarına eziyet için yola çıkar. Şam’a yaklaştığı sıralarda gözlerini kör eden bir ışık içinde Îsâ’nın kendisine göründüğünü (körken nasıl görüyorsa?), onu imana çağırdığını ve “ulusların gözünü açmak, onları karanlıktan ışığa, şeytanın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek” için (azılı düşmanı olan!) kendisini görevlendirdiğini iddia eder. Mektuplarında “Yüce Tanrı tarafından doğumundan itibaren seçilip görevlendirilen Îsâ Mesih elçisi” diye kendisini tanıtır. Sonra Hristiyanlığın en ileri gelenlerinden biri olur ve tevhidden teslise varan tahrif böylece başlar. Putperestlikten tevbe eden ve putperestliğe dönmemeleri hâlinde işkencelerle katledilenler, Pavlus öncülüğünde Îsâ’yı (as) ve Meryem’i (as) putlaştırırlar.[13]

İşte İslam âlimlerinin sahabi ile sahabi olmayanları tespit konusundaki hassasiyetleri ve çabaları; Allah Resûlü’nün (sav) sünnetinin, sahabe olduğunu iddia eden yalancı ve zındıkların tahriflerinden korunmasını sağlamıştır. Böylece Muhammed’in (sav) ümmeti, Îsâ’nın (as) ümmetinin yaşadıklarının bir benzerini yaşamaktan korunmuştur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun…

Kaç Sahabi Vardır?[14]

Sahabilerin sayısıyla ilgili kesin bir şey söyleme imkânı yoktur. Çünkü oldukça fazla sahabi vardır ve farklı beldelere dağılmışlardır. Hâliyle tamamının sayısını belirleyebilmek mümkün olmamıştır.

Ka’b ibni Mâlik (ra) Tebuk Seferi’nden geri kalış hadisesini anlatırken şöyle der:

“Allah Resûlü (sav) ile birlikte olan Müslimler pek çoktu. Onların hepsinin ismini hiçbir kitap, yani bir divan defteri bir arada toplayamamıştır.”[15]

Câbir ibni Abdullah (ra) Allah Resûlü’nün (sav) haccını anlatırken şöyle der:

“Resûlullah (sav) mescidde namazı kıldırdı, sonra Kasva denilen devesine bindi. Devesiyle Beyda’ya doğru yönelince sağında ve solunda, önünde ve arkasında yaya veya binekli bir şekilde göz alabildiğince insan olduğunu gördüm.”[16]

Sahabilerin sayısıyla ilgili sahabeden ve İslam âlimlerinden bazı tespitler aktarılmıştır. Bu rakamlar kesinlik ifade etmez, yaklaşık ve tahminîdir. Ayrıca zikredilen rakamlardan bazıları savaş veya hac gibi bazı münasebetlerle toplananlar içindir, tüm sahabileri kuşatıcı değildir.

Örneğin; Mekke’nin Fethi’ne İbni Abbâs’tan gelen rivayete göre 10.000 (on bin), İmam Zuhrî’den gelen görüşe göre 12.000 (on iki bin) sahabi katılmıştır. İbni Ömer (ra), Huneyn Savaşı’na 12.000 (on iki bin) sahabinin katıldığını; Muâz (ra), Tebuk Savaşı’na 30.000 (otuz bin) sahabenin katıldığını söyler. Ebû Zur’a Er-Râzî, Allah Resûlü’nün vefatı esnasında hayatta olan sahabilerin sayısının 114.000 (yüz on dört bin) olduğunu belirtir. Bu konuda başka rakamlar da aktarılmıştır Allahuâlem.

Sayı veren bu rivayetler sadece sahabenin ne kadar çok olduğuyla ilgili bir fikir edinmemizi sağlayabilir, kesinlik ifade etmez.

✽ ✽ ✽

Bir sonraki sayımızın sayfa aralarında buluşmak duasıyla…

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.


[1]. bk. El-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, 1/15; Bâisu’l Hasîs, s. 254; Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 23

[2]. bk. Usdu’l Ğâbe, 2/75 (No: 1261); el-İstiâb fî Ma’rifeti’l Ashâb, 1/408 (No: 576)

[3]. Ebu’t Tufeyl ibni Âmir ibni Vâsile El-Leysî (ra). Vefat tarihiyle ilgili başka görüşler de vardır. Ayrıca en son vefat eden sahabinin kim olduğu konusunda da farklı görüşler aktarılmıştır.

[4]. Câbir ibni Abdullah’tan gelen rivayette vefatından bir ay önce olduğu geçmektedir. (bk. Müslim, 2538)

[5]. Buhari, 116; Müslim, 2537

[6]. Mukaddimetu İbni’s Salah, s. 380 (60. Bölüm)

[7]. el-İsâbe fî Temyîzi’s Sahabe, 1/648

[8]. el-İsâbe fî Temyîzi’s Sahabe, 2/434

[9]. Bununla birlikte tabakat ve biyografi kitaplarında da sahabilerle ilgili bilgiler vardır. İbni Sa’d’ın Tabakât’ı, Zehebî’nin Siyeru A’lâmi’n Nubelâ isimli eseri bunun örneklerindendir.

[10]. Eserin tercümesi beş cilt olarak “Sahabe Ansiklopedisi” adıyla İz Yayınlarından çıkmıştır.

[11]. Bu konunun tafsilatı ileride gelecektir inşallah.

[12]. Müslim, Mukaddime

[13]. Tafsilatlı bilgi için bk. Pavlus Hristiyanlığın Mimarı, Şinasi Gündüz

[14]. bk. Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 29-31

[15]. Buhari, 4418; Müslim, 2769

[16]. Müslim, 1218

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver