Allah (cc) arı ve bal üzerine düşünmeye teşvik etmiş ve bunlarda kendi uluhiyet ve rububiyetine dair ayetler olduğunu bizlere bildirmiştir. Her okunan ayette üzerimizde sorumluluklar olduğu gibi aşağıdaki ayetlerin tilavetinde de üzerimize düşen sorumluluklar vardır. Bunlardan biri de bal ve bal arısı üzerine tefekkür etmektir.
“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve onların yaptıkları bal kovanlarından kendin için evler edin. Sonra tüm meyvelerden ye ve Rabbinin senin için kolaylaştırdığı yollarda seyret. Karınlarından çeşitli renklerde içecek/bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayet vardır.’ ”[1]
Allah Resûlü’nün (sav) birçok mükemmel özelliği olmakla birlikte bazı özellikleri daha belirgindir. Bunlardan biri de az sözle çok şey anlatabilme kabiliyetidir.
Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ben cevâmiu’l kelim (kısa ve çok derin manalı ifadeler) ile gönderildim.”[2]
Allah Resûlü’nün (sav) cevâmiu’l kelim oluşunu mümini bal arısına benzettiği metaforda müşahede edebiliriz:
Abdullah ibni’l Amr ibni Âs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’in canını elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki mümin tıpkı bal arısı gibidir. Temiz olanı yer, temiz olan yere konar, konduğu yeri kırmaz ve ifsad etmez.”[3]
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Fuhşiyât açıktan işlenmedikçe, akrabalık bağları kopmadıkça, kötü komşular yayılmadıkça, emanetlere ihanet edilmedikçe kıyamet kopmaz.’
Denildi ki, ‘Ey Allah’ın Resûlü! O gün mümin kimse nasıl olacak?’
Allah Resûlü (sav) şöyle cevap verdi:
‘Bal arısı gibi olacak. Konar fakat kırmaz, yer fakat ifsad etmez ve o sadece güzel yere konar.’ ”[4]
Mucâhid’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’e (ra) Mekke’den Medine’ye kadar yol arkadaşlığı yaptım. Allah Resûlü’nden (sav) aktardığı şu hadis dışında kendisinden bir hadis işitmedim:
‘Müminin misali bal arısının misali gibidir. Onunla arkadaşlık yapsan istifade edersin, onunla oturursan istifade edersin. Onun her işi faydalıdır. Aynı şekilde bal arısının da her işi faydalıdır.’ ”[5]
Hem ilim talebesi olmam hem de şimdilerde arıcılık mesleğine başlamam hasebiyle gündemime giren mümin ve bal arısı metaforuna dair tefekkürüm biriktikçe okuduğunuz makaleye dönüştü. Yüce Allah’ın bunu arı ve bal üzerine tefekkür etme teşvikine salih bir icabet kılmasını diliyorum.
Bal arısı ile müminlerin ortak özellikleri:
1. Bal arıları Allah’ın kendilerine vahyettiği yolda yürürler. Aynı şekilde mümin de kulluk yürüyüşünü vahyin rehberliğinde gerçekleştirir:
“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve onların yaptıkları bal kovanlarından kendin için evler edin. Sonra tüm meyvelerden ye ve Rabbinin senin için kolaylaştırdığı yollarda seyret.’ ”[6]
“Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka velilere uymayın. Ne de az öğüt alıyorsunuz!”[7]
2. Arılar sisten, dumandan hoşlanmazlar. Bu yüzden körük, bal avcılarının silahıdır. Aynı şekilde mümin de sisten, dumandan hoşlanmaz. O, kesin delil peşindedir ve fitnelerden kaçınır.
İbnu’l Esîr bazı rivayetlerde geçen birtakım kelimeleri izah ettiği eserinde mümin ile arı arasındaki benzer noktalara şöyle temas eder:
“Arının ameline engel olan afetler arasında karanlık, sis, rüzgâr ve duman gibi faktörler bulunmaktadır. Benzer şekilde, müminin de amel yapmasını engelleyen faktörler vardır: Gafletin karanlığı, şüphenin belirsiz sisi, fitnenin rüzgârı, haramın dumanı, zenginliğin yağmuru ve hevasının ateşi.”[8]
O gün cennet ehli ile münafıklar arasında gerçekleşecek aşağıdaki diyalog da yolumuza ışık tutacak niteliktedir:
“(Cennet ehline) seslenirler: ‘(Dünyada) sizinle beraber değil miydik?’ Derler ki: ‘Evet (bedenleriniz bizimle beraberdi). Fakat siz, Allah’ın emri (olan ölüm) gelinceye kadar, nefislerinizi fitneye düşürdünüz (nerede fitne ortamı varsa onun içinde oldunuz) ve (müminlerin başına felaket gelmesini) gözetlediniz. Şüpheye düştünüz. Kuruntular sizi aldattı ve aldatıcı, sizi Allah’la aldattı.’ ”[9]
Huzeyfe ibni Yemân’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İnsanlar Allah Resûlü’ne hayra dair sorarlardı. Ben de bana yetişir korkusuyla şerre dair sorardım.
‘Ey Allah’ın Resûlü! Bizler cahiliye ve şer içindeydik. Allah bize bu hayrı gönderdi. Bu hayırdan sonra bir şer olacak mıdır?’ diye sordum.
‘Evet.’ dedi.
Ben, ‘Peki, gelecek olan bu şerden sonra bir hayır olacak mıdır?’ diye sordum.
‘Evet, ama onda duman/bulanıklık olacaktır.’ dedi.
‘Peki, onu ne bulandıracaktır?’ diye sordum.
Şöyle buyurdu: ‘Bir topluluk, insanları benim yolumun dışında yollara davet edecektir. Sen onların yaptıklarının bir kısmını iyi göreceksin, bir kısmını da çirkin.’ ”[10]
3. Arılar tıpkı müminler gibi yardımlaşarak organize çalışırlar.
Bir kovanda sayıları 10.000 ila 80.000 arasında değişen çok sayıda arı yaşar. Kolonide yaşayan arı sayısının fazlalığına rağmen aralarındaki kusursuz iş bölümü ve disiplin sayesinde kovandaki işlerde hiçbir aksama olmaz ve kovan için herhangi bir karmaşa yaşanmaz. Kovanlarda herkesin bir görevi vardır: Nektar (bal özü), polen (çiçek tozu), su, reçine gibi malzemelerin toplanması ve depolanması, arı sütü üretme, kovan ısısını düzenleme, temizlik, savunma, arılar ve yavrularının bakımı, kraliçe arı ve erkek arıların beslenmesi, balın yapılması, peteklerin inşası ve onarım işleri, kovanın havalandırılması… gibi görevler birbirine karışmaz ve herhangi bir aksama olmaz.
İslam toplumu da böyledir, her şey bir plan ve program dâhilindedir. İslam toplumunun Müslimlere yüklediği görev dağılımı ile arıların yüklendiği görev dağılımı yakın benzerlik gösterir.
Örneğin bir kovanda işçi arılar ya kovan içi hizmet ya da kovan dışı hizmetle görevini yerine getirir, kovan içi hizmeti yapan arılar ömrünün ilk yarısını (yirmi günlük bir süre) kovan içi hizmetle geçirir. Kovan dışı hizmet bu acemilik ve olgunlaşma süresinin tamamlanmasından sonra başlar ve artık bal, polen, propolis ve su gibi maddeleri kovan içine taşıyan bir birey olur.
Müminin ahvali de böyledir; önce ilim talep eder, mescid veya medreselerin gündelik ihtiyaçlarıyla daha sık meşgul olur, görev yükümlülüğü fazla olan Müslimlere veya hocalarına yardımcı olur. İslam ahlakıyla ahlaklanır, ilk zamanlarını bu hizmetlerle geçirdikten sonra istenilen olgunluğa ulaşır. Bu olgunluğa ulaştıktan sonra görevlerin niteliği değişir; İslam daveti, Müslimlerin idari işleri, insanları eğitmek gibi işlerle uğraşır. İslam’a ve bulunduğu İslam toplumuna faydalı olabilecek her iş için hayatının kalan kısmını bu görevlerle sürdürmeye çalışır.
Ebû Mûsâ El-Eş’arî (ra) Allah Resûlü’nün (sav) parmaklarını birbirlerine kenetleyerek şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Müminler bir binanın tuğlaları gibidir, birbirine destek olurlar”[11]
Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Size cemaat olmanızı emrediyorum. Ayrılıklardan sakının, çünkü şeytan cemaate katılmayıp tek kalanlarla beraberdir. İki kişiden ise daha uzaktır. Kim cennetin en güzel yerlerinden köşk sahibi olmak isterse İslam cemaatinden ayrılmasın. Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse mümindir.”[12]
4. Arılar fevri davranmazlar. Bir liderleri vardır. Hiçbir kovan lidersiz değildir; ki düzen için bu şarttır. Müminler de organize olmuş bir toplumdur ve emîrsiz yapamazlar:
Ebû Saîd El-Hudrî’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden üç kişi yolculuğa çıktığında içlerinden birini emîr seçsinler!”[13]
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Üç kişilik bir gruba sahrada olmaları, içlerinden birini emîr seçmedikçe helal değildir.”[14]
5. Arı da mümin de bir tehlike veya bir tehdit algılarsa onu defetmek için canını feda etmeye hazırdır.
Arı kolonisinin bir tehdit veya tehlikeyle karşılaşma riski olduğunda arılar iğneleriyle kendilerini savunurlar. Arılar soktuktan sonra iğneleriyle birlikte bağırsakları da dışarı çıkar ve bu yüzden birkaç dakika içerisinde ölürler. Arılar öleceğini bildiği hâlde sırf kendi nesillerini devam ettirmek ve kolonilerini korumak amacıyla hayatlarını feda ederler. Mümin de böyledir; İslam’a ve İslam’ın değerlerine gelebilecek her türlü zararı ve fesadı püskürtmek için hayatını hiçe sayarak canını Allah (cc) için vermeye hazırdır.
“Şüphesiz ki Allah, cennet karşılığında müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler. (Bu) Tevrat, İncil ve Kur’ân’da Allah’ın hak olan vaadidir. Kim Allah kadar sözüne bağlı olabilir ki? (O hâlde) yaptığınız bu alışverişten dolayı müjdelenin. En büyük kurtuluş budur işte!”[15]
6. Arılar da müminler de düşmanlarını birlikte hareket ederek püskürtürler
Bir eşek/yaban arısı tek başına teker teker yakaladığı yaklaşık 1000 bal arısını öldürebilir. Dolayısıyla bu arılar, birkaç bal arısı için güçlü bir düşmandır. Bu düşmanı defetmek için yüzlerce bal arısı hep birlikte üzerine çullanır, ‘ısı topu’ adı verilen savunma sistemiyle etrafını sardıkları yaban/eşek arısını merkeze alıp 44-45 OC sıcaklıkla öldürürler. Mümin de böyledir. Güçlü düşmanlar karşısında tek kaldığında -Allah’ın (cc) rahmet ettikleri müstesna- av olması kaçınılmazdır. Ancak bir araya gelmekle düşmanlarının üstesinden gelirler.
“Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda, kenetlenmiş bir bina gibi saf hâlinde savaşanları sever.”[16]
“Onlar ki; başlarına bir haksızlık geldiğinde yardımlaşırlar.”[17]
Muâz ibni Cebel’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki şeytan tıpkı koyunun kurdu gibi insanın kurdudur. Yalnız ve uçta olan koyunu yakalar. Sizi patikalara çekilmekten sakındırıyor; size cemaati, topluluğu ve mescidleri tavsiye ediyorum.”[18]
7. Arıların bitki üzerindeki yükümlülüğü ile müminlerin toplum üzerindeki yükümlülükleri arasında yine bir benzerlik vardır.
Arı çiçek üzerinde polen toplarken işe ilk koyulduğunda hangi çiçekten polen toplamaya başlarsa günün sonuna kadar o çiçek türünden başka hiçbir çiçeğe konmaz. Meyvenin oluşumu için çiçeklerdeki dişi hücreler ile erkek hücrelerin çiftleşmesi gereklidir. Arı bunun meydana gelmesini sağlayan en etkili canlı olarak bu bitki hücrelerinin çiftleşmesini sağlamak amacıyla gün sonuna kadar o çiçek türüne konar durur, aksi hâlde elde edilmek istenene, yani meyveye ulaşılması oldukça zorlaşır. Mümin de toplumun ıslahı için uğraşır ve bu doğrultuda bazı faaliyetler içerisinde olur. Bitkilerin neslinin devamı için arı neyse, toplumun helak olmaması için mümin de odur.
Nu’mân ibni Beşîr’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın sınırlarını gözetenler ile çiğneyenler; yüzmekte olan bir geminin parçalarını kurayla aralarında pay eden ve kurada bir bölümüne geminin üst kısmı, diğer bölümüne de geminin alt kısmı düşen kişilere benzerler. Geminin altındakiler su alacakları zaman yukarıdakilere giderlerdi. Aşağıdakiler, ‘Biz kendi payımıza düşen kısmı delsek ve yukarıdakilere hiçbir sıkıntı vermesek olmaz mı?’ derler ve üsttekiler, alttakilerin böyle yapmasına ses çıkarmazlarsa gemidekilerin hepsi ölür. Onların ellerini tutar (ve böyle yapmalarına engel olurlarsa) kendileri de onlar da kurtulur”[19]
8. Arılar, doğmuş ve doğacak bireylerle özel bir ilgi içerisindedir. İlk evrede larvanın neyi ne kadar tüketeceği, onlarla kimlerin ilgileneceği, kuluçka ısıları… Doğduktan sonra da ne yapacağı, kolonide hangi görevleri üstleneceği bellidir. Müminler de yeni kardeşleriyle ilgilenirler ve onlar için belirli planları, müfredatları vardır:
Özellikle yumurta, larva, pupa gibi farklı evrelerden geçerek ergin hâle gelen canlılarda, her evrede farklı şekilde bir bakım uygulanır. Arılar da farklı büyüme evrelerinden geçerler. Arı yavruları sırasıyla; yumurta, larva ve pupa evrelerini tamamlayarak ergin hâle gelirler. Kraliçe arının yumurtaları bırakmasının ardından bu dönem boyunca yavru arılara son derece özenli ve dikkatli bir bakım uygulanır. Arı kovanlarında yavruların tüm sorumluluğu işçi arılara aittir. İşçi arılar öncelikle kraliçenin yumurtlama için özel olarak belirlediği bölgelerde kuluçka hücreleri hazırlarlar. Bu hücrelere yumurtlamak için gelen kraliçe arı, hücrenin temizliğini ve uygunluğunu kontrol ettikten sonra her altıgen gözeneğe birer yumurta bırakarak ilerler. Bu yumurta üç gün sonra çatlar ve larvaya dönüşür. Arı larvaları genç işçi arıların salgıladığı arı sütü denilen bir besinle beslenir. Sağlıklı bir şekilde beslenen larva büyür ve pupa dediğimiz evreye girer. Pupa evresi; işçi arıların gözeneklerdeki büyümeyi tamamlamış larvaların üzerine mumdan hafif kubbeli bir kapak örtmesiyle olur. Yavrulara bakmakla görevli arılar günde yüzlerce kez uğrayıp yavruları kontrol ederler.
İmam Buhârî (rh) muallak olarak şöyle bir rivayette bulunmuştur:
“Denildi ki, ‘Rabbâni kişiler ilmin büyüğünden önce küçüğüyle terbiye ederler.’ ”[20]
9. Bal arıları ve arıların emeklerinin neticesinde ortaya çıkan balların renkleri farklı farklıdır. Aynı şekilde bizlerin amelleri ve ortaya koydukları hizmetler de farklı farklıdır:
“Karınlarından çeşitli renklerde içecek/bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır.”[21]
“De ki: ‘Herkes tıynetine/mizacına/meşrebine uygun hareket eder.’ ”[22]
“Şüphesiz sizin çabalarınız, çeşit çeşittir.”[23]
Ebû Mûsâ El-Eş’arî’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah, Âdem’i yeryüzünün her tarafından avuçladığı bir avuç topraktan yarattı. Bunun için âdemoğulları kendilerinde bulunan toprak miktarına göre, kimi kırmızı kimi beyaz kimi siyah kimi bunların arasında bir renkte; (tabiat/huy bakımından da) kimi yumuşak kimi sert, bazıları kötü bazıları da iyi olarak geldiler.”[24]
10. Arılar canla başla didinir, neticede balını çoğu zaman başkalarına kaptırır, çalıştığıyla kalır. Hatta işçi arılar genellikle kovandan uzakta ve görev başındayken ölürler. Hizmet ehli kişiler için netice alınmasa dahi amel yapıyor olmak bile bal gibidir.
Amr ibni Hamik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah (cc) bir kişi için hayır dilerse onu ballandırır. Onun ballanması nasıl olur biliyor musunuz?
Oradakiler, ‘Allah (cc) ve Resûl’ü daha iyi bilir.’ dediler.
O da (sav) şöyle buyurdu: ‘Allah (cc) ölümünden önce onu salih bir amele muvaffak kılar. Tâ ki komşuları ve etrafındaki kişiler ondan razı olmuş olur.’ ”[25]
11. Müminler, içerisinde en kıymetli şeyi taşımalarına rağmen insanlar tarafından çoğu zaman kıymetleri bilinmez.
Alî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İnsanların içinde kuşlar arasındaki arı gibi olunuz. Kuşlardan hiçbiri yoktur ki onu zayıf görmüş, (küçümsemiş) olmasın. Şayet kuşlar onun içindeki bereketi bilselerdi bunu ona yapmazlardı. Halka dilleriniz ve bedenlerinizle karışın, onlardan amelleriniz ve kalplerinizle ayrılın. Kişi için ancak kazandığı vardır ve kişi Kıyamet Günü’nde sevdikleriyle beraberdir.”[26]
“Ariflerden bazıları şöyle demiştir: ‘Şayet krallar ve prensler bizim içimizdekini bilselerdi onu elde etmek için bizimle kılıçlarıyla savaşırlardı.’ ”[27]
12. Arı çiçeğe konar ve neticede şifa olan bal üretir. Mümin de faydalı ilim toplar ve insanların sorunlarını çözer, faydalı olur. Yine arıdan bal çıktığı gibi mümin kimsenin ağzından da ancak hayır çıkar.
Ebû Şureyh El-Huzâî’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden ya hayır söylesin veyahut da sussun.”[28]
13. Arının da müminin de bulunduğu mekân temizdir.
Ebû Mâlik El-Eş’arî’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Temizlik imanın yarısıdır.”[29]
“Yunân bir bilge öğrencilerine şöyle demiş: ‘Kovanlarındaki arılar gibi olun!’
Öğrencileri de sormuş: ‘Arılar kovanlarında nasıl olurlar?’
Bilge şöyle cevap vermiş: ‘Kovanlarında gereksiz şeyler olmaz, onu temizler ve kovandan uzaklaştırırlar. Çünkü bu, alanı daraltır ve balı bozar. İşi de ancak çalışkan olanlar, tembel olmayanlar yapar.’ ”[30]
14. Mümin kanı da bal arısının kanı da hürmetlidir ve şeriat korumaya almıştır.
İbni Abbâs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) bal arısı öldürmeyi yasakladı.”[31]
Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlarla ‘Lailaheillallah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Her kim ‘Lailaheillallah’ derse, haklı olmak hariç benden malını ve canını korumuş olur ve onun hesabı Allah’a aittir.”[32]
15. Mümin de arı da ne yediğine dikkat eder.
Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Allah (cc) Tayyib’tir ve sadece temiz olanı kabul eder. Allah (cc) müminlere emrettiğini Resûllere de emretmiştir:
‘Ey resûller! Temiz şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun. Şüphesiz ki ben, yaptıklarınızı bilmekteyim.’[33]
‘Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz temiz yiyeceklerden yiyin. Şayet yalnızca O’na kulluk ediyorsanız (bir tek) Allah’a şükredin.’[34]
Bir kimse uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini semaya uzatarak, ‘Ey Rabbim! Ey Rabbim!’ diye dua eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram (hasılı) kendisi haramla beslenmiş olursa, böyle bir kimsenin duası nasıl kabul edilir?”[35]
16. Arılar “köstebek avlamak için dağları kazmak” gibi faydasız şeylerle vaktini zayi etmezler. Azami iki ay olan ömürlerini dolu dolu geçirirler. Müminler de gereksiz işlerle uğraşmaz, verimli işlerle uğraşırlar:
“(Öyleyse) boş kaldığında hemen (ibadet ve taate koyul ve) yorul. Ve yalnızca Rabbine rağbet et/yönel.”[36]
“Rabbinin ismini an ve (her şeyi bırakıp) tam bir yönelişle O’na yönel.”[37]
17. Başkalarının kovanlarına dadanmaz kendi rızıklarını kendileri üretirler. Müminler de böyle olmalıdır.
Mikdâm’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Hiç kimse kendi el emeğiyle kazanıp yediğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah’ın Nebisi Dâvud da (as) kendi el emeğinden yerdi.”[38]
18. Arılar asıl işi gece yaparlar. Hakiki müminler de geceleri çalışan kimselerdir.
“Hiç kuşkusuz gece ibadeti (duygu dünyanda) daha etkili, söz olarak da daha kuvvetlidir.”[39]
“Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde istiğfarda bulunurlardı.”[40]
“Yanları (geceyi ibadetle geçirmek için) yataktan uzaklaşan, Rablerine korku ve umutla dua eden ve onlara verdiğimiz rızıktan infak edenler…”[41]
İbnu’l Esîr şöyle demiştir: “Arının mümine benzediği özellikleri; arının zarafeti, feraseti, zarar vermemesi, alçak gönüllülüğü, geceleyin çalışması, temizliğe önem vermesi, yiyeceğinin lezzetli olması, başkasının kazancından yememesi yöneticisine itaat etmesi olarak ifade edilmiştir.”[42]
19. Arı dağda da olsa, ağaçta da olsa, kovanda da olsa ortamının havasını korur. Müminler de ortamlarının ve iç dünyalarının atmosferini sürekli muhafaza ederler:
“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve onların yaptıkları bal kovanlarından kendin için evler edin.’ ”[43]
Arılar sıcaklık artmaya devam ettiğinde işçilerin bir bölümü ısıyı düşürmek için kanatlarını yelpaze gibi sallamaya başlar. Hava akımını kovanın girişine ve peteklerin üzerine doğru yönlendirerek kovan ısısını düşürmeye çalışırlar. Kışın da ısılarını artırarak kovanın ısısını dengede tutmada çalışırlar. Her hâlükârda kovan ısısı 35 oC’de sabit tutulur. Dağda da olsalar, ağaç kovuğunda da olsalar, kovanda da olsalar böyledir.
Müminler de genelde böyledir. Dağ gibi sıkıntılı ortamlarda, ağaç gibi bollukta, kovan gibi zindanda da olsa gündemi, atmosferi, iklimi aynıdır.
“Yeryüzünde veya nefislerinizde meydana gelen her musibet, onu yaratmadan önce mutlaka bir Kitap’ta yazılıdır. Şüphesiz ki bu, Allah’a kolaydır. (Her şeyin Levh-i Mahfuz’da yazılı olması) elinizden kaçana üzülmemeniz, size verilenle de şımarmamanız içindir. Allah, kibirli ve böbürlenen kimseleri sevmez.”[44]
“Kaçırdığınız (hayırlara) ve başınıza gelen musibetlere üzülmeyesiniz diye (Allah) sizi keder üstüne kederle sınadı. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[45]
İbni Teymiyye (rh) şöyle demişti:
“Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Benim cennetim içimdedir. Yolculuğa çıksam da o benimle birliktedir, ayrılmaz. Hapsedilirsem bu benim için halvettir. Öldürülmem şehadettir. Memleketimden sürülmem ise seyahattir.”[46]
20. Balın en önemli özelliklerinden biri, içinde bakteri barınmamasıdır. Müminin akidesinde bidatin, hurafenin, çarpıklığın barınamadığı gibi.
Tüm canlıların yaşamlarını devam ettirebilmek için bir miktar nem ihtiyaçları vardır. Bakteriler balla temas ettiklerinde neme maruz kalmazlar ve yok olurlar. Ayrıca balın asidik tepkisi de bakterilerin yaşamaları için uygun olmayan bir ortam oluşturur. İnsan vücudunu etkileyen birçok mikroorganizma balda yok olur. Müminlerin akideleri de bal gibi musaffadır/süzülmüştür;[47] bidatlerden, hurafelerden, çarpıklıklardan arınmıştır. Onu zihinlere ve gönüllere şifa kılan özelliği budur.
“Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve Resûl’üne iman etmiş, sonra da şüpheye düşmeden Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad etmişlerdir. Bunlar, sadık olanların ta kendileridir.”[48]
21. Arılar ufak adımlar atmalarına rağmen yaptığı işi hafife almazlar. Mümin de hiçbir ameli küçük görmez.
Ebû Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşini tebessümle karşılamak dahi olsa hiçbir ameli küçük görme.”[49]
Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse mümindir.”[50]
22. Müminler gibi arılar da amellerine bıkmadan usanmadan ölene kadar devam eder.
“İpini sağlamca eğirdikten sonra onu bozup (eski hâline getiren) kadın gibi olmayın.”[51]
“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkup sakının! Yalnızca Müslimler/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar olarak can verin.”[52]
Âişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi’nin (sav) en sevdiği namaz, az da olsa devamlı kılınanıydı O, bir namaz kıldığında mutlaka buna devam ederdi.”[53]
Âişe Annemizden (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Amellerin Yüce Allah’a en sevimli olanı, az da olsa devamlı olanıdır.”[54]
23. Arılar bulunduğu havayı temizlerler. Bu yüzden kovandaki havayı astım hastalarına soluttukları “api air/kovan havası tedavisi” bazı hekimlerce aktif uygulanmaktadır. Müminler de böyledir. Bulunduğu ortamın havasını temizlerler. Oraya rahmet iner. Çoğu zaman girdiği yerde kişiler kendilerine, konuştuklarına çekidüzen verir, cürümlerini devam ettirmezler.
“İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik.’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kalınca ise: ‘Biz sizinle beraberiz, ancak biz (iman edenleri) alaya almaktayız.’ derler.”[55]
“Onlarsa sizinle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik.’ derler, yalnız başlarına kalınca size olan kinlerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: ‘Kininizle geberin.’ Şüphesiz ki Allah, sinelerde olanı bilendir.”[56]
Bu makaleyi derlerken bazı arıcı kardeşlerimden, yazarlardan, hatiplerden istifade ettim. Her birinin adını zikredemesem de Allah’tan (cc) kendilerini sevip razı olduğu amellere muvaffak kılmasını diliyorum.
[1]. 16/Nahl, 68-69
[2]. Buhari, 2977; Müslim, 523
[3]. Ahmed, 6872; Sahîhu İbni Hibbân, 247; Es-Sunenu’l Kubrâ li’n Nesâî, 11278
[4]. Musnedu’l Bezzâr, 2432
[5]. Şuabu’l Îmân, 9072
[6]. 16/Nahl, 68-69
[7]. 7/A’râf, 3
[8]. En-Nihâye fî Ğarîbi’l Hadîs ve’l Eser libni Esîr, 5/29-30, n-h-l başlığı
[9]. 57/Hadîd, 14
[10]. Buhari, 3606; Müslim, 1847
[11]. Buhari, 2446; Müslim, 2585
[12]. İbni Mace, 2165
[13]. Ebu Davud, 2608
[14]. Ahmed, 6647
[15]. 9/Tevbe, 111
[16]. 61/Saff, 4
[17]. 42/Şûrâ, 39
[18]. Ahmed, 22029
[19]. Buhari, 2493
[20]. Buhari, Kitâbu’l İlm, 10. Bab başlığı
[21]. 16/Nahl, 68-69
[22]. 17/İsrâ, 84
[23]. 92/Leyl, 4
[24]. Ebu Davud, 4693; Tirmizi, 2955
[25]. Sahîhu İbni Hibbân, 342; El-Mustedrek, 1258
[26]. Darimi, 320
[27]. El-Vâbilu’s Sayyib, Dâru’l Hadîs, 1/48; Saydu’l Hatır, Dâru’l Kalem, 1/457
[28]. Buhari, 6476; Müslim, 48
[29]. Müslim, 223
[30]. Tefsîru Hedâiku’r Revhi ve’r Reyhân, 15/292, Nahl Suresi 69. ayetin tefsiri
[31]. Ebu Davud, 5267; İbni Mace, 3224
[32]. Buhari, 6924
[33]. 23/Mu’minûn, 51
[34]. 2/Bakara, 172
[35]. Müslim, 1015
[36]. 94/İnşirâh, 7-8
[37]. 73/Muzzemmil, 8
[38]. Buhari, 2072
[39]. 73/Muzzemmil, 6
[40]. 51/Zâriyat, 17-18
[41]. 32/Secde, 16
[42]. En-Nihâye fî Ğarîbi’l Hadîs ve’l Eser libni Esîr, 5/29-30, n-h-l başlığı
[43]. 16/Nahl, 68-69
[44]. 57/Hadîd, 23
[45]. 3/Âl-i İmrân, 153
[46]. El-Vâbilu’s Sayyib, s. 48
[47]. “Muttakilere vadolunan cennetin misali şöyledir: Orada bozulmamış sudan ırmaklar, tadı değişmemiş süt ırmakları, içenlere lezzet veren içki nehirleri ve süzme baldan ırmaklar vardır.” (47/Muhammed, 15)
[48]. 49/Hucurât, 15
[49]. Müslim, 2626
[50]. İbni Mace, 2165
[51]. 16/Nahl, 92
[52]. 3/Âl-i İmrân, 102
[53]. Buhari, 1970; Müslim, 782
[54]. Buhari, 6464: Müslim, 2818
[55]. 2/Bakara, 14
[56]. 3/Âl-i İmrân, 119
İlk Yorumu Sen Yap