Koronavirüs ve Ölüm

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile…

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Değerli Kardeşim,

Bütün dünyanın, yediden yetmişe herkesin gündemi birden değişti. Geleceğe dair planlar; eve, arabaya yapılacak yatırımlar; eğlence, tatil, okul vb. birçok dünya süsü ve oyunları gündemden düştü. Gündemde şu an sadece Koranavirüs var.

Elbette Koranavirüs bizlere çok şey öğretti, çok öğüt hatırlattı. Müslimler olarak Koranavirüs’ten almamız gereken öğüdü almış olmamız ve yapmamız gereken amellere çoktan yönelmiş olmamız gerekiyor. Bu her birimizin kendi görevidir.

Koranavirüs birçok öğüdü hatırlatmakla beraber bizlere en çok ölümü hatırlattı; ölümün hak olduğunu, her an yanımızda olduğunu, insanın kendisinin ve sevdiklerinin bir gün bu dünyadan gideceğini, hiçbir şeyin baki olmadığını, baki olanın sadece Allah (cc) olduğunu… Bir fırsat daha verdiği için Rabbimize hamdolsun.

Değerli Kardeşim,

Ölümü ne kadar tefekkür ediyorsun? Geleceğe dair plan yaparken planlarına ölümü ne kadar dâhil ediyorsun? Ölüm ömründe ne kadar sık aklına geliyor? Günde bir kez mi, ayda bir kez mi, senede bir kez mi? Yoksa hiç mi aklına gelmiyor? Ya da geliyor da “Daha benim yaşama hakkım var!” dercesine dünya ve içindekilerine mi yöneliyorsun?

Evet Kardeşim,

Ölümün hak olduğuna ve ansızın geleceğine inanmakla beraber hayatımızda en fazla unuttuğumuz hakikattir ölüm. Oysa kâinat, ölümü hatırlatmak üzere kurulmuştur. Bahardan sonra kışın gelmesi, Güneş’in doğup batması, etrafımızda her gün birilerinin ölüyor olması; ölüm dışında neyi hatırlatabilir ki bizlere?

Rabbimiz bununla da yetinmeyip Kitab-ı Mübin’de hemen her suresinde ölüme vurgu yapmış, peygamberler aracılığı ile bizlere hatırlatmıştır:

“Nasıl olur da Allah’a karşı nankör olabilirsiniz? Oysa, siz ölülerken, size o can verdi. Sonra sizin yine canınızı alacak; sonra da sizi diriltecek ve sonunda yine yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”[1]

“Sizi ondan (topraktan) yarattık, ona geri çeviririz, bir kere daha sizi ondan çıkarırız/diriltiriz.”[2]

“Ölümü ve hayatı, hanginizin daha iyi amel yapacağını açığa çıkarmak için yaratan O’dur. Güçlü ve bağışlayıcı O’dur!”[3]

“Aranızda ölümü takdir eden biziz! Önümüze de geçilemez. Sizi benzerlerinizle değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir şekilde yeniden yaratmak hususunda…”[4]

“Lezzetleri yok eden ölümü çokça anın.”[5]

Kevni ve şer’i ayetlerle ölümün hatırlatılması, ölümü sürekli tefekkür etmemiz gerektiğini öğretir. Rızkı, geleceği, hobilerimizi, sosyal hayatta yapacaklarımızı, evlatlarımızın hayatını düşündüğümüz gibi ölümü de hesaba koymalı, çokça anmalıyız, birbirimize hatırlatmalıyız.

Ölümü neden çokça hatırlamalıyız?

Değerli Kardeşim,

Ahirete hazırlık yapmak için ölümü hatırlamak gerekir:

“Kabirleri ziyaret edin, muhakkak ki o size ahireti hatırlatacaktır.”[6]

“Ben sizi kabir ziyaretinden men ediyordum. Sonra onun kalbi incelttiği (benim için) açığa çıktı. O, gözü yaşartır, ahireti hatırlatır. Kabirleri ziyaret ediniz. Oraları ziyareti terk etmeyiniz.”[7]

Ölüm, bir son değildir. Dünya hayatının bitişi ve ebedî hayat olan ahiretin başlangıcıdır. Ölümle beraber sorgu başlar. Dünya hayatında söylediklerimiz ve yaptıklarımız hakkında hesap veririz. Hesabın neticesinde ebedî olarak cennete ya da cehenneme gideriz.

Ahiret yurdunda ölüm yoktur. O gün insanlar ölmek isteyecekler; ancak ölüm olmayacaktır, ölüm meleğinin görevi sonlandırılmıştır. Yine o gün insanlar, pişman olup dünyaya geri dönerek, terk ettikleri ameli yapmak için Rablerinden müsaade isteyeceklerdir. Ancak bu boş bir konuşmadan ibaret olacaktır:

”Onlardan birine ölüm gelince ‘Rabbim, beni geri döndür’ der. ‘Belki ben, terk ettiğim doğru işleri yaparım.’ Asla, o sadece söyleyenin bir sözüdür. Onların arkalarında yeniden diriltilecekleri güne kadar bir engel vardır.”[8]

Dünya amel yeridir, ahiret ise hesap yurdudur. İnsan ölümü ve onunla beraber gelecek olan hesabı düşünmezse ahiret için yatırım yapamaz, amellere yönelemez. Allah’tan (cc) hakkı ile korkamaz. Korkmadığı için ise farzlarda, sünnetlerde, sorumluluklarında gevşek davranır. Allah, bizlere bu günlerde bir kere daha fırsat tanıyor. Ölmeden önce her an ölecekmiş gibi amel yapmayı hatırlatıyor:

“Ölümü ve hayatı, hanginizin daha iyi amel yapacağını açığa çıkarmak için yaratan O’dur. Güçlü ve bağışlayıcı O’dur!”[9]

Bugün insanlar virüsün kendilerine ve başkalarına bulaşmaması için tedbirler alıyorlar. Tokalaşmıyorlar, sarılmıyorlar, aynı ortamda bulunmuyorlar vb. birçok noktada hassasiyet gösteriyorlar. Bu kadar önlem yalnızca virüs kaparak ölmemek içindir. Oysaki ölüm virüse bağlı değildir. İnsan için ölüm yazılmışsa ona kimse engel olamaz, ölüm yazılmamışsa da hiçbir virüs o insanı öldüremez.

Ölüm -virüsten önce de sonra da- her an yanı başımızda olmasına rağmen kimse ahiret için hazırlık yapmıyor, sözlerinde ve amellerinde hassasiyet sahibi olmuyor. Koranavirüs’e gösterdiği hassasiyeti haram ve helallere, farz ve sünnetlere göstermiyor. Çünkü komut veren kalp ölmüştür, mühürlenmiştir. Musibetler bile diriltmemektedir.

Dünya fitnesinden kendimizi korumak için ölümü hatırlamak gerekir. Bütün insanlığın Allah’a (cc) karşı nankör olmasının ana sebebi dünya fitnesine ve onun süsüne kanmasıdır. İnsanların Allah’a hakkı ile kul olamamasının mazereti dünya ve içindekilerdir. Peki, dünyanın bizi aldatmasından, bize engel olmasından nasıl kurtulabiliriz? Bu soruya Peygamberimizin (sav) şu hadisi ile cevap verelim:

“Lezzetleri yok eden ölümü çokça anın.”[10]

Dünya lezzetleri vazgeçilmez olmamalıdır. Bu süreçte gezmek, tatil yapmak, giyinmek, alışveriş yapmak ya da hobi edindiğimiz alışkanlıklarımız gibi birçok dünya lezzeti ve şehveti olmadan da hayatın devam ettiğini öğrendik. Evet, kişi ölüm ve ölümü hatırlatan sebeplere yapıştığında, Allah’a (cc) kulluk etmesine engel olan lezzetlerin yok olduğunu görüyoruz. Şu an milyonların girip çıktığı alışveriş mağazalarının, piknik alanlarının, eğlence merkezlerinin bomboş olduğunu görüyoruz. Bu, bütün lezzetleri bitiren ölümü her an yanımızda hissettiğimizden dolayıdır.

Ölümü hatırlamak, günahlardan uzaklaşmamızı ve tevbe etmemizi sağlar. İnsan bilir ki her günahın bir cezası vardır. Ateş aklına geldikçe Allah’tan (cc) korkacak, günahlardan uzaklaşacak ve tevbe edecektir. Böylelikle salih amellere yönelecektir.

“Allah’ın kabul ettiği tevbe, yalnızca cahillikle/bilmeyerek günah işleyenin günahın hemen ardından yaptığı tevbedir. Allah, her şeyi bilen ve hikmetle yapandır. Ölüm gelip çatana kadar günah işleyip de tam o zaman: ‘Ben şimdi tevbe ediyorum.’ diyenlerin tevbesi, tevbe değildir. Kâfir olarak ölenlerin tevbesi de yoktur. Onlara acıklı bir azap hazırladık.”[11]

Bu yazımızı İbrahim Et-Teymi’nin şu sözü ile sonlandıralım: “Kendimi önce cehennem ehlinden biriymiş gibi tasavvur ederim. Onun azabından tadar, zakkumundan yer, kanlı irininden içer ve kendimi zincirlerine vurulmuş olarak görürüm. Sonra da cenneti düşünürüm. Kendimi cennet nimetleri arasında hurilerle beraber ve cennetin zemininden akan nehirlerinin yanındaymışım gibi hayal ederim. Ve nefsime dönüp sorarım: ‘Ey nefis! Bunlardan hangisini istersin?’ Nefis de hoşuna giden cenneti arzular. O zaman şöyle derim: ‘Öyleyse temennide bulunacağına kalk ve istediğin o cennet için amelde bulun.’ ”

Değerli Kardeşim,

Koranavirüs, unuttuğumuz ölümü bizlere tekrardan hatırlattı. Ancak ölümü gerektiği gibi tefekkür etmediğimiz de bir hakikattir. Öyleyse “Ölümü neden hakkıyla tefekkür edemiyorum?” sorusunu iyice düşünelim ve bir sonraki ay beraberce cevap arayalım.

Rabbim bizleri ölümü hakkı ile hatırlayan kullarından eylesin. Rabbim hasta olan Müslimlere Eş-Şâfî ismi ile şifa versin. Allahumme âmin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşmek umudu ve duası ile…


[1] .2/Bakara, 28

[2] .20/Tâhâ, 55

[3] .67/Mülk, 2

[4] .56/Vâkıa, 60-61

[5] .Tirmizi, 4

[6] .Müslim

[7] .Ahmed

[8] .23/Mü’minûn, 99-100

[9] .67/Mülk, 2

[10] .Tirmizi, 4

[11] .4/Nîsa, 17-18

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver