Ölüme Karşı Gafil Olmamızın Nedenleri

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Değerli Kardeşim,

Korona ile beraber ölüm gündemimize girmiş, herkesi ölüm korkusu sarmıştı. Ancak insanlar Korona’ya alışınca ölüm de tekrar sıradanlaşmaya başladı. İnsanlar dünya gündemlerine geri döndüler. İnsanoğlu unutkan ve cahildir. Gerçek olanı unutur, fakat gerçek olmayanın peşinde cahilce koşar.

Biz ölümü ne kadar gündemimizden çıkarırsak çıkaralım, ölüm haktır ve ansızın gelecektir. Zalimi mazlumu, zengini fakiri, âlimi cahili… herkes ölümü tadacaktır ve ölümden sonra hesabını Rabbine verecektir:

“Her nefis ölümü tadacaktır. Biz, sizleri şer ve hayırla sınayarak deneriz. Ve bize döndürüleceksiniz.”[1]

Peki, bu hakikate karşı biz neden gafiliz? Ölümü bilmemize rağmen neden ölüm için hazırlık/yatırım yapmakta gevşeğiz? Bizi bu hakikate karşı duraklatan, kalbimizi katılaştıran, gözümüzü kör eden nedir?

Kıymetli Kardeşim,

Ölüme karşı gaflet içerisinde olmamızın nedenlerine dair şunları sıralayabiliriz:

1. Dünya Sevgisi ve Ölüm Korkusu

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Yemek yiyenlerin, sofralarına birbirlerini çağırdıkları gibi, çeşitli ümmetlerin sizin aleyhinize birleşmeleri yaklaşmaktadır. Ashaptan biri, ‘Ey Allah’ın Resûlü! O gün (sayıca) az olacağımızdan mı (aleyhimizde birleşecekler)?’ diye sordu. Resûlullah (sav), ‘Hayır, bilakis o gün (sayıca) çok olacaksınız. Fakat selin üzerindeki köpük ve çer çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanınızın kalbinden, size karşı duyduğu korkuyu çekip alacak ve kalbinize ‘vehn’ atacaktır.’ buyurdu. Ashaptan biri, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vehn nedir?’ diye sordu. Bunun üzerine Peygamber, ‘Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.’ diye cevap verdi.”[2]

Kalbe yerleşen dünya sevgisinin, insanda meydana getirdiği birçok tahribat vardır. Bunlardan biri de ölüme karşı gafil kılmasıdır. Ölüme karşı gafil olmaktan kastımız ise ölüm ve ölümden sonrası için hazırlık yapılmamasıdır. Kişinin, öleceğini bilmesine rağmen iman etmemesi, şirki terk etmemesi, amele yönelmemesi, sorumluluklarını yerine getirmemesi onun ölüme karşı gaflet içinde olduğunu gösterir. Bilmek amelle bütünleşirse anlam kazanır. Aksi ise gaflettir. İşte dünya sevgisi, insanı ölüme karşı yapması gerekenlerden alıkoymaktadır.

Dünya; oyun ve eğlencedir. İnsanı kendi çarkının içine çektiğinde kişide hırs oluşur. Beraberinde ise bu oyun kalpte yer etmeye başlar. Zevk aldıkça hırs artar. Kazandıkça, tul-i emellerini/geleceğe dair planlarını artırır. Hâliyle kaybetmekten korkmaya başlar. Sonuç olarak, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışır. Dünya malıyla kurtulacağını sansa da sadece dünya için mücadele etmesi nedeniyle ahirette hiçbir nasibi yoktur. Çok çalışıp yorulmuştur, fakat kazandıkları boşa gitmiştir ve ona hiç faydası olmayacaktır:

“Kim ahiret ekinini isterse (ameliyle ahiret sevabını isterse) onun ekinini artırırız. Kim de dünya ekinini isterse (ameliyle dünya hayatının süsünü isterse) ona da ondan veririz. (Fakat) onun, ahirette hiçbir nasibi yoktur.”[3]

“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve öyle bir günden korkun ki; (o gün,) hiçbir babanın oğluna, oğlun da babasına faydası yoktur. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Çokça aldatan (şeytan) da sizi Allah’la aldatmasın.”[4]

“Ölüyü (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri baki kalır: Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle baki kalır.”[5]

2. Ahiret İnancının Zayıf Olması

İman esaslarından biri de ahirete iman etmektir. Bu dünya geçicidir. Ölümden sonra, ebedî olan ahiret hayatı başlar. Ahirette, dünya hayatının hesabı sorulur. Bu hesap neticesinde ya cennet ya da cehennem vardır.

İnsan bu inanca sahip olduğu zaman ahirete köprü olan ölümü hatırlamada ve onun için hazırlık yapmada daha hassas ve başarılı olacaktır, ki Kur’ân ve sünnette ahiret imanına sürekli vurgu yapılmasının bir hikmeti de budur.

Ancak kişinin ahirete imanı yakin üzere olmalıdır. “Acaba ahiret var mı?” “Ben iman edeyim; yoksa bir şey kaybetmem, varsa da zaten kazanmış olurum.” gibi bir inanma şekli, kişiyi imandan uzaklaştırdığı gibi ölümü ve sonrasını da ona hatırlatmayacak ve hazırlık yaptırmayacaktır. Bu sebeple Rabbimiz, Kitab’ında ahirete imanın üzerinde çokça durmuştur:

“Sana indirilen ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman eder, ahiret gününe yakinen inanırlar.”[6]

3. Birbirimize Hatırlatmamak

Rabbimiz (cc) bizleri kendisine ibadet etmemiz için yaratmış ve bu görevimizi sürekli hatırlatan unsurlar var etmiştir. Kimi zaman Kitap indirerek kimi zaman resûl göndererek kimi zaman kâinat düzeniyle kimi zaman da hak taifeyi yaşatarak sorumluluklarımız bize hatırlatmıştır.

Buradan şunu anlıyoruz ki insanın sorumluluklarını yerine getirebilmesi için hatırlatmak gerekir. Aksi takdirde, insan unutkan bir fıtrata sahip olduğu için hatırlatılmadığı zaman sorumluluklarını unutacaktır:

“Hatırlat/öğüt ver. Çünkü hatırlatma müminlere fayda verir.”[7]

“Resûlullah (sav), ‘Din nasihattir.’ buyurdu. Biz kendisine, ‘Kimin için nasihattir?’ dedik. Peygamber Efendimiz, ‘Allah, O’nun Kitab’ı, O’nun Resûl’ü, müminlerin yöneticileri ve tüm Müslimler için nasihattir.’ dedi.”[8]

Ölümü de birbirimize hatırlatmalı, gündemimizde tutmalıyız. Müslimler olarak çay muhabbetlerimizde, ziyaretleşmelerimizde, aile içi oturumlarımızda… birbirimize ölümü, öleceğimizi, kefen ve toprak içinde kabre gireceğimizi, geleceğe dair planlarımıza ulaşamayabileceğimizi, malımızı ve ailemizi geride bırakabileceğimizi muhabbet konusu yapıp ara ara hatırlatmamız gerekir. Hatırlatmamız gerekir ki ölüm ve ölümden sonrası için hazırlık yapabilelim.

Bununla beraber ölümü hatırlamak veya başkalarına hatırlatmak adına belli aralıklarla kabirler ziyaret edebiliriz. Böylece dünya lezzetinin kalbimizde yer edinmesine de engel olmuş oluruz:

“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız.”[9]

Değerli Kardeşim,

Korona imtihanının bizlere hatırlattığı, öğüt verdiği pek çok yer olmuştur. Korona vesilesiyle her an ölebileceğimizi, hayatın bizim planlarımızla yürümediğini bir kez daha anlamış olduk. Koronavirüs bittikçe, hayat normalleştikçe ölümü ve yapmamız gerekenleri unutacağız; fakat kurtuluşa erebilmek için öğüt ve nasihatle hatırlatılanları hep birlikte canlı tutmaya da özen göstereceğiz.

Rabbim ölümü hakkıyla hatırlayan ve bunun için hazırlık yapan kullarından eylesin. Ayaklarımızı İslam üzere sabit kılıp canımızı iman üzere alsın. Allahumme âmin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…

 


[1] .21/Enbiya, 35

[2] .Ebu Davud, 5

[3] .42/Şûrâ, 20

[4] .31/Lokman, 33

[5] .Buhari, 42; Müslim, 5

[6] .2/Bakara,4

[7] .51/Zâriyat, 55

[8] .Müslim, 95/55

[9] .Tirmizi, 26

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver