Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden ya hayır söylesin ya sussun. Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden, misafirine ikram etsin!”[1]
Allah’ın adıyla,
İnsanın en temel özelliklerinden ve aynı zamanda ihtiyaçlarından biri, konuşmaktır. Konuşarak sevincimizi, hüznümüzü, umudumuzu, derdimizi paylaşır; ihtiyaçlarımızı konuşarak gideririz. Ayrıca kendi iradi/bilinçli eylemlerimiz arasında en fazla meşgul olduğumuz ve bize en kolay gelen eylem de konuşmaktır. Bu yönüyle düşündüğümüzde konuşmak, aynı zamanda İlahi bir ikramdır. Allah’ın (cc) bizlere verdiği nimetlerdendir. Konuşamıyor ve el işaretleriyle anlaşıyor olsaydık ne kadar zorlanırdık! Konuşamayan insanlarla karşılaştığımızda yaşadıkları zorluğu görebiliyoruz. Konuşmanın sadece kendisi değil, insanın konuşurken sesini farklı tonlar ve tınılarda kullanabiliyor olması da ayrıca bir nimettir. Sözümüzün içerisinde duygumuzu ifade eden tek bir kelime olmasa bile sesimize verdiğimiz tonlamalar, vurgular duygularımızı ifade etmemiz için yeterli oluyor. Aynı durum hayvanlar için söz konusu değildir. Bunu şunun için söylüyoruz: Allah’ın (cc) insanı kendisiyle donattığı konuşma/kelam özelliği sıradan bir ikramdan çok daha ötesidir. Rahmân Suresi’nin girişine “İnsana beyanı öğretti.” buyruğu da insana verilmiş bu İlahi vergiyi tekrar hatırlatır. Bizlere bu güzel nimeti veren Allah’a (cc) şükrümüzü sunuyor, en güzel hamdlerle zatını övüyoruz.
Buraya kadar yazdıklarımız, aslında yazacağımız konular hakkında hepimize fikir vermiştir. Konuşmak İlahi bir bağış ise bu eyleme ilişkin İlahi sınırlar da gözetilmelidir. Bu konuda özel bir uyarı ve nas bize ulaşmasa bile biz, Allah’ın (cc) bize verdiği nimeti onun istediği şekil ve yerde kullanmamız gerektiğini biliriz. Konuşmalarımız sınırsız, özgür, ölçüsüz olamaz. El-Vehhâb olan, söz ve konuşmayı bir nimet olarak bize karşılıksız veren Allah’ın istediği sınırlar içerisinde özgür olabiliriz. Peygamberimiz (sav) hadisinde bu durumu bir cümleyle formüle etti: “Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden ya hayır konuşsun ya da sussun.” Teslim olanların konuşma özgürlük alanı “hayır” ile sınırlıdır.
Hayır konuşmanın gerekliliği hadis-i şerifte “Allah’a ve Ahiret Günü’ne” olan imanımıza bağlandı. Bu kısmı yazının sonunda inceleyelim, şimdi öncelikle hayır konuşmak konusunu anlamaya gayret edelim.
Hayır Konuşmak Ne Demektir?
Allah Resûlü (sav) konuşmalarımız için ölçü olarak hayır konuşmak ifadesini kullanıyor. Hayrı konuşmak ve hayır olmayan sözlerden uzak durmak, hayrı bilip tanımakla mümkündür. Yabancısı olduğumuz bir şeyi arzu etmek veya ondan sakınmak başka şekilde mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerim’de hayır kelimesine ilişkin öğrendiğimiz bazı anlamlara göz atalım:
Evvela hayır kelimesinin anlamı kök itibarıyla kendisine meyledilen, yönelinen şeydir.[2] Şer’i olarak güzel söz ve bağışlama;[3] hikmetli davranış;[4] Allah’ın (cc) iyi kulları için hazırladığı ikramlar;[5] sadakaya, iyiliğe ve insanların arasını düzeltmeye teşvik;[6] karı kocanın arasını düzeltmek;[7] iman etmek;[8] ahirete rağbet etmek[9] gibi pek çok anlamlarda kullanılır.
Hayrın Kur’ân’daki kullanımı burada verdiğimiz örneklerle sınırlı değildir. Amacımız hayrın şer’i ölçüsünü bilmektir ve bu örnekler bu amaç için yeterlidir. Zikrettiğimiz manalardan hareketle diyebiliriz ki hayır; iman ve imanın içerdiği bireysel ve toplumsal, maddi ve manevi bütün güzelliklerdir. Hayır konuşmak ise insana ve topluma dünya ve ahirette yarar sağlayacak her türlü güzelliği konuşmaktır. İsrâîloğullarına emirlerini sıralayan Rabbimiz (cc) güzel konuşmak meselesine vurgu yapar, ki güzel konuşmak hayır konuşmaktır:
“(Hatırlayın!) Hani biz İsrailoğullarından: ‘Yalnızca Allah’a ibadet edin, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara iyilik yapın. İnsanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.’ diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç (büyük çoğunluğunuz) sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam etmektesiniz.”[10]
Hayır Konuşmanın Faydaları
İman ehli hayır konuşur/konuşmalıdır.
Açıklamaya çalıştığımız hadiste Nebi (sav) hayır konuşmak ile Allah’a (cc) ve ahirete iman arasında direkt bir ilişki kurmuştur. Böylece hayır konuşmanın imani bir gereklilik olduğunu söylemiştir. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz: Hayra ilişkin bazı sözler vardır ki bunu söylemek vaciptir, iman eden kimsenin Allah’tan (cc) başka ilah olmadığını söylemesi gibi. Bunu bir özrü olmadan telaffuz etmeyen kimsenin, bu söz ağzından çıkıncaya kadar imanı makbul değildir. Bunun dışında iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, nasihat istendiği vakit nasihat etmek, hakkı ve sabrı tavsiye etmek vaciptir. Bu sorumluluğunu yerine getirmeyen ve tamamen terk eden insan büyük bir günahla Allah’a (cc) isyan etmiştir. Bir de müstehap olan, İslam’ın teşvik ettiği güzel söz ve davranışlar vardır. Bunları konuşmak, anlatmak ve tavsiye etmek de güzel amellerdendir, müstehaptır.
Hayır konuşmak toplumsal sorunların çözümünde ve günahların yaygınlaşmasının engellenmesinde önemli bir rol oynar.
Bunun açık delili şu ayettir:
“Sadakayı, iyiliği ve insanların arasını düzeltmeyi teşvik etmeleri dışında, aralarında yaptıkları fısıldaşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim de bu (iyiliğe teşvik işini) Allah’ın rızasını elde etmek için yaparsa, ona büyük bir ecir vereceğiz.”[11]
Ayette sadaka, iyilik ve insanların arasının düzeltilmesine yönelik teşvik bir hayır olarak isimlendirilir ve insanların gizli konuşmalarının çoğunda hayır olmadığı belirtilir. Dikkat edilirse burada hayır olarak nitelenen davranışların her birisinin toplumsal faydaları söz konusudur. Sadaka ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını giderirken diğer taraftan dünyevi imkân olarak farklı sınıflar arasında ülfet ve muhabbet oluşturur ve toplumu kaynaştırır. İyilik sadakadan çok daha genel bir kavramdır, ki iyiliğin toplumsal olduğunu izah etmeye ihtiyaç yoktur. İnsanların arasını ıslah etmenin toplumsal faydası da açıktır.
İnsan konuştuklarının toplamıdır.
Çoğunlukla insanın konuştuğu, gündemine aldığı meseleler kalpten haber verir. Hayır konuşan, kalbinde hayır besliyordur ve bu hayır dilinden dökülmeye başlar. Bunun tam aksi etkinin olması da mümkündür; hayır konuşan, bir süre sonra kendisini hayra daha fazla yönelmiş, hayrı arzulayan bir insan olarak bulur. Kalpte bulunan marazlar dilde tekrar eden hayırlarla âdeta yıkanır. Zira ahlak ilminin en temel esaslarından biri de zahir ile bâtın arasında bir ilişki ve bir bağlantı olduğudur. Kalp diğer organları tetikler, diğer organlar da kalbi tetikler. Bu söylediğimizi şu bağlamda düşünebilirsiniz: Sürekli insanların kusurlarını sözlerine meze yapan; her sözünde gıybete, su-i zanna, koğuculuğa, ispiyonculuğa bulaşan insanlar başkalarına faydalı olacak güzel ilişkiler tesis etmekten, sorunlara çözüm bulmaktan uzak olurlar. Daha önemlisi de kendi hatalarını görmez ve kendilerini ıslah etmeye fırsat ve imkân bulamazlar.
[1]. Buhari 6475; Müslim 47
[2]. bk. Mu’cemu Mekâyîsi’l Luğa, 2/232, h-y-r maddesi
[3]. bk. 2/Bakara, 263
[4]. bk. 2/Bakara, 269
[5]. bk. Âl-i İmrân, 198
[6]. bk. 4/Nisâ, 114
[7]. bk. 4/Nisâ, 128
[8]. bk. 4/Nisâ, 170
[9]. bk. 6/En’âm, 32
[10]. 2/Bakara, 83
[11]. 4/Nisâ, 114
İlk Yorumu Sen Yap