Akrabaya İyilikte Bulun

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Kıymetli Kardeşim,

Dinimiz İslam’ın önemsediği akrabalık haklarına toplum olarak layıkıyla hassasiyet göstermiyoruz. “Kızını oğluma vermedi. Düğünüme gelmedi. Bize küfretti, hakaret etti. Oğlumu dövdüler. Bizden şikâyetçi oldular…” gibi incir çekirdeğini doldurmayan nefsî gerekçelerle atalarımızdan süregelen kavgaları, küslükleri devam ettiriyoruz. Toplum olarak çoğumuz amca, teyze, hala ve onların çocuklarıyla konuşmuyor, mesafeli duruyoruz.

Aynı şekilde Müslimler de bundan etkilenmiş durumdalar. İslam’la tanıştıktan sonra geçmişte olan nefsî kavgasına, “Müşriklere bera ahkâmı uyguluyorum.” düşüncesiyle daha güçlü bir dayanak bularak akrabalık bağlarını kesiyor.

Evet, gerekçemiz ne olursa olsun akrabalarımıza karşı bu davranışımıza İslam nasıl bakıyor? Kitabımız Kur’ân’da Rabbimiz (cc), akrabaya nasıl davranmamızı emrediyor? Resûlullah (sav), akrabalık bağları konusunda nasıl hareket etmiş ve ümmetine ne tavsiye etmiş? Akrabalık bağlarını kesenlere karşı nasıl bir ceza biçilmiş?

Doğruya isabet etmek için bu soruların cevabını almalı ve akrabaya karşı da o şekilde muamele etmeliyiz. Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde akrabalık bağları konusunu ele aldığımızda maddeler hâlinde şunları yazabiliriz:

Allah (cc) ve anne baba haklarından sonra en önemli hak akraba hakkıdır.

“(Hatırlayın!) Hani biz İsrâîloğullarından: ‘Yalnızca Allah’a ibadet edin, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara iyilik yapın. İnsanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.’ diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç (büyük çoğunluğunuz) sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam etmektesiniz.”[1]

Akrabalık bağlarını korumak, onlara iyilikte bulunmak Allah’a (cc) ve Ahiret Günü’ne imanın bir gereğidir. Akrabalık bağı imanı kuvvetlendiren bir ameldir.

“Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden kimse akrabasına iyilik etsin.”[2]

Akrabaya iyilikle muamele etmek, onlarla malımızı mülkümüzü paylaşmak Rabbimizin (cc) emirlerinden bir emirdir.

“Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, yakın akrabaya vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve (başkalarının hakkını çiğneyecek) taşkınlığı yasaklar. Düşünüp hatırlayasınız diye size öğüt verir.”[3]

“Yakın akrabaya, miskine/ihtiyaç sahibi yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, malı saçıp savurma.”[4]

Akrabalığımızın, tebliğ yapmak da dâhil pek çok noktada öncelenmesi gerekir.

“(Ey Muhammed) Yakın akrabaların olan aşiretini uyararak (işe başla).”[5]

“Harcamaya kendinden başla. Artanı çoluk çocuğuna sarf et. Ailenden bir şey artarsa bunu da yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki komşulara ver.”[6]

Akrabalık bağını koparmak, küfür ve nifakla kalbini öldürmüş insanların ahlakıdır.

“Sizden beklenen/umulan (İslam’dan) yüz çevirdiğinizde, yeryüzünde bozgunculuk yapmanız ve akrabalık bağlarını koparmanız değil midir?”[7]

Akrabalık bağını muhafaza etmek kişiyi cennete götürür, cehennemden uzaklaştırır. Aksi durumda ise amellerin kabulüne zarar verir.

Ebû Eyyûb El-Ensârî (ra) şöyle anlatır:

“Peygamber yolculuk yaparken karşısına bir bedevi çıktı, ‘Beni cennete götürecek, cehennemden de uzaklaştıracak bir amel söyle.’ dedi. Allah Resûlü de (sav), ‘Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanın hak ve hukuklarını yerine getirir, onlara iyilikte bulunursun.’ buyurdu.”[8]

“Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.”[9]

“Her cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah’a arz olunur. Fakat akrabasıyla alakasını kesen kimsenin amelleri kabul edilmez.”[10]

Akrabalık bağını korumak, iyilikte bulunmak kişiyi tevbeye muvaffak kılar.

“Bir kişi Allah Resûlü’ne (sav) gelerek, ‘Ben büyük bir günah işledim, buna tevbe imkânım var mı?’ dedi.

Allah Resûlü (sav), ‘Annen hayatta mı?’ diye sordu.

O, ‘Hayır.’ dedi.

Allah Resûlü (sav), ‘Peki, teyzen var mı?’ dedi.

Sahabe, ‘Evet, var.’ deyince Allah Resûlü (sav), ‘Öyleyse ona iyilikte bulun. Teyze, anne makamındadır.’ buyurdu.”[11]

Yukarıdaki maddelerden de anlamaktayız ki akrabalık bağlarını kesmek günahtır, hak ihlalidir, Rabbimizin emrine münafi bir davranıştır. Hem dünyada hem de ahirette cezası vardır. Müslim müşrik, haklı haksız, ahlaklı ahlaksız, cimri cömert gibi hiçbir ayrıma gitmeden bütün akrabalara iyilikte bulunarak onların ihtiyaçlarında yardımcı olmak, sıkıntılarını gidererek akrabalık bağını korumak; bizler için bir tercih değil, zorunluluk ve sorumluluktur.

Neden Akrabalık Bağlarını Kesmemeliyiz?

Aziz Kardeşim,

Atalarımızdan süregelen kavgaları bir kenara bırakıp Rabbimizin (cc) akraba ahkâmında isteğini önemsemek ve yerine getirmek için hikmetini de bilmek gerekir. Zira insan, kalbi mutmain olmadan amel edemez. Bu hikmetlere dair şunları zikredebiliriz:

Dinimiz İslam’ın emir ve nehiyleriyle koruduğu alanlardan biri de neseptir. Nesepsizlik toplumu ifsad eder. Nikâh akdiyle bireyler, aileler, sülaleler ifsada karşı koruma altına alınmıştır.

Akraba hukuku da nesebin en önemli parçalarındandır. Akraba ilişkilerinin muhafaza edilmesi nesebin de muhafaza edilmesidir. Bu nedenle Rabbimiz (cc), anayasamız ve rehberimiz Kur’ân-ı Kerim’de akraba hukukuna çok fazla yer vermiştir.

Akraba hukuku, insanın maddi ve manevi zayıflığına karşı korunaklı bir kalkandır, güçtür. Dışarıdan gelebilecek zararları akrabalarla bir araya gelerek kuvvet oluşturup defedebiliriz. Manevi olarak yaşanılan bunalımlarda akraba desteğiyle ayakta durabiliriz. Diğer insanların destekleri süreli/kısıtlı olacaktır. Aksi durumda ise zayıflıkla baş başa kaldığımızda maddi ve manevi olarak fitneye düşebiliriz. Ki bu da bizler için büyük bir tehlikedir.

Akrabalık bağları kuvvetli olan ailelerde cemaatsel ahlak hâkim olur. Bu da bireylerin olgun ve faydalı bir şekilde yetişmesini sağlar. İslam’ın da bize öğretmek istediği emîr/komutan eşliğinde ümmet/cemaat olma bilincini kazanmamıza yardım olur.

Değerli Kardeşim,

Bu yazılanlardan sonra, “Biz hep iyilik yapıyoruz, fakat akrabalarımız iyiliğimizin kıymetini bilmiyorlar. Onlar her fırsatta bizlere zarar veriyorlar. İyilik yapmamız boşa gittiği gibi bir de suistimal ediliyoruz. Buna rağmen hâlen akrabalık bağını devam ettirecek miyiz, iyilikte bulunacak mıyız?” diye yakındığını tahmin ediyorum.

Evet, aynen dediğin gibidir. Allah Resûlü de (sav) bizlere bu şekilde tavsiyede bulunmaktadır:

“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynısıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alakayı kestikleri zaman bile onlara iyilik etmeye devam edendir.”[12]

Akrabalar arsındaki dayanışmaya, iyilikte bulunmaya dair Allah Resûlü’nün (sav) hayatından bir örnek vermek istiyorum:

“Mekke’de şiddetli bir kıtlık ve açlık baş göstermişti. Allah Resûlü’nün amcası Ebû Tâlib’in maddî durumu zayıf, aile efradı ise hayli kalabalıktı. Bu sebeple sıkıntı içindeydi. Allah Resûlü (sav) diğer amcası Abbâs’a gidip, ‘Amcacığım! Biliyorsun ki kardeşin Ebû Tâlib’in ailesi çok kalabalık. İnsanlar kıtlık ve açlığa maruz kalmış, kıvranıp duruyorlar. Haydi, Ebû Tâlib’in yanına gidelim ve kendisiyle konuşalım. Oğullarından birini ben yanıma alayım, birini de sen al! Böylece onun yükünü biraz hafifletmiş oluruz!’ dedi.

Peygamber Efendimiz çocukluğunda kendisine kol kanat geren amcasına yardımcı olarak aynı zamanda bir vefakârlık misali de sergilemiş oluyordu.

Abbâs, bu âlicenap teklifi kabul etti ve beraberce Ebû Tâlib’in yanına vardılar:

‘İnsanlar, içine düştükleri şu kıtlıktan kurtuluncaya kadar, evlâtlarından bazılarını yanımıza alıp bakmak suretiyle yükünü hafifletmeyi arzu ediyoruz.’ dediler. Ebû Tâlib, ‘Akîl’i bana bırakınız, diğerlerinden istediğinizi alabilirsiniz!’ dedi.

Bunun üzerine Allah Resûlü, Alî’yi, amcası Abbâs da Ca’fer’i aldı. Efendimize peygamberlik lütfedilinceye kadar Alî, onun yanında yetişti. Ca’fer de Müslüman oluncaya ve bakıma ihtiyaç duymayıncaya kadar Abbâs’ın yanında kaldı.”[13]

Rabbim bizleri akrabalık haklarını gözeten, akrabalarına iyilikle muamele eden kullarından kılsın. Ataların nefsî kavgalarına karşı bizleri korusun. Allahumme âmin.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidiyle…


[1]. 2/Bakara, 83

[2]. Buhari, 6138; Müslim, 47

[3]. 16/Nahl, 90

[4]. 17/İsrâ, 26

[5]. 26/Şuarâ, 214

[6]. Müslim, 997

[7]. 47/Muhammed, 22

[8]. Buhari, 1396

[9]. Buhari, 5984; Müslim, 2556

[10]. Ahmed, 10272

[11]. Ebu Davud, 2278

[12]. Buhari, 5991

[13]. Sîretu İbni Hişâm, 1/264

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver