İnsanlığın Son İcadı

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Kıymetli okur, şunu belirtmek isterim ki bugün insanlık, tarih denizinde çok kritik ve hassas bir boğazdan geçmektedir. Bu geçiş, yapay zekânın getirdiği yenilikler ile ivme kazanmakta, her bir teknolojik dalga ise görüş ufkumuzu daraltmaktadır. Yol aldığımız bu gemide geleceğe dair bazı umut ve endişeler taşıyoruz. Gemimiz bir yandan ütopik[1] bir geleceğin aydınlık sularına doğru yol alabilirken, öte yandan distopik[2] bir karanlığın derinliklerine doğru alabora da olabilir.

Bizler, sırr-ı imtihandan ötürü bu tarihi geçişin hem yolcuları hem de kaptanları hükmündeyiz. Yapay zekânın sunduğu geniş olasılıklar evreninde, insanlığın rotasını nasıl çizeceğimiz, cüzi olarak yine yeryüzünün halifesi olan âdemoğullarının ihtiyarına bırakılmış durumda. Yeryüzünde kulluk ve imar ile vazifeli olan insan,[3] acaba akıntılara karşı bu gemiye nasıl yön verecek? Vahyin aydınlığına mı kürek çekecek yoksa küfrün karanlık limanlarına mı demir atacak?

Bilgisayarlar ve insanların arasındaki ortak dilin giderek ortadan kalktığına şahit olmaktayız. Kod yazmadan kendi yapay zekânızı üretebiliyorsunuz artık. Yapay zekâların, yapay zekâ ürettiği bir çağa giriş yapmış bulunmaktayız.[4] İnsanların giderek daha az müdahil olduğu, yapay zekânın kendi eksiklerini görerek güncelleme yaptığı bir dönüm noktasındayız. Bu büyüme böyle devam ederse, yapay zekâların kendi aralarında özgün bir dil oluşturabileceği ve insanların bunu anlayamayacağı kaygısı giderek artmaya başlıyor. Bir robotun kendi kendine öğrenmesi kodlanarak bir saatte yürümeyi öğrendiğini görebiliyoruz.[5] Sanal ortamlarda eğitilen robotların edindiği hızlı tecrübeler dudak uçuklatacak cinsten artık. On yıllık tecrübeyi üç günde verebildiklerine şahitlik ediyoruz.[6] Milletler arasındaki yapay zekâ destekli SİHA yarışları giderek artış göstermeye ve şova dönüşmeye başlıyor. Yapay zekâya karşı yapay zekâ üretmek, geleceğin en çok yatırım alan branşına dönüşmeye başlıyor.

Evet, yapay zekâ, insanlık tarihinin ahir zamanında ortaya çıkan ve büyük yankı uyandıran en son icadı olarak karşımızda duruyor. Ancak bu, aynı zamanda insanlığın kendi eliyle ürettiği ve potansiyel olarak sonunu getirebilecek bir icada da inkılap edebilir. Burada vurgulamak istediğimiz son, kıyamet senaryolarını akıllara getiren bir felaketten ziyade, insani değerlerin yavaş yavaş erozyona uğramasıdır. Bu dönüşü zor olan değişim, bizi etik olmayan bir geleceğe, hissiz ve mekanize bir topluma sürükleyebilir. İnsanlığın fıtratına/dna’sına kodlanan ahlaki ve evrensel değerlerin sessizce solup gitme tehlikesini doğurabilir. Doğal olarak, şahsiyetin ve vicdanın yitirilmesi; merhamet, anlayış ve insan onurunun, teknolojinin istikrarlı adımları altında yavaş yavaş ezilme ihtimali hep göz önünde bulundurulmalıdır. Maalesef “İnsanlık yararına yapay zekâ” sloganıyla işe başlayan birçok firma, kapalı kapıların ardında iş çevirmeye başladı. Yapay zekâ, eğer kontrollü, etik ve adil bir şekilde yönetilmezse, insanlığın en büyük başarısı olarak addettiği ve övündüğü bu icadı, yine en büyük trajedisine dönüşebilir. İnsanlığın bu son icadı, en son icadı da olabilir.[7]

Firavunların Çağdaş Sihirbazları

Âhir zamanda en çok yakındığımız konulardan biri de zaman yönetimidir. Toplum mühendislerinin ince hendeseleri sonucunda zamandan istifade edemeden günü, ayı, yılı tamamlıyoruz. Yaratılış gayemizi, duygularımızı, yeteneklerimizi, benliğimizi sorgulamadan bir ömür sarf ediyoruz. Acı olansa, israf ettiğimiz o altın hükmündeki saatlerimizi muhasebe edecek, kritiğini yapacak vakit de yok… Nihayetinde tam da istedikleri gibi kendini bilmez, algısı yönetilmiş, manipülasyona açık, haktan uzak, batıla sapmış bir kitle türüyor.

Toplumu değersizleştirmek için özel bir çaba sergileyen bu sistemler, günümüz ve gelecekteki projelerine yapay zekâyı daha da fazla entegre etmektelerdir. Bir yansımasından bahsetmek istiyorum: İnternette bir dakikalık (shorts) videoların tuzağına düşmüş bir kişinin bundan kurtulması pek mümkün değildir zira kendisinden kurtulması mümkün değildir. Çünkü bu platformlar hangi videolarda kaç milisaniye geçirdiğinizi, hangi noktada videoyu atladığınızı, hangilerini tekrarlı bir şekilde izlediğinizi, neleri paylaşıp beğendiğinizi ilgili yapay zekâya rapor ediyor. Artık sizin duygu analiziniz ve kişilik modeliniz hazırdır. Duygularınızı, kendi anne babanızdan bile çok daha iyi anlamlandıran bir yapay zekâ ile karşı karşıyasınız artık. Bilhassa yaşadığımız çağda anne babasıyla baş başa birkaç dakika bile geçirmeye tahammülü olmayan gençlerin üretilen yapay zekâ botuna binlerce dakikasını verebildiklerine şahitlik edebiliyoruz. Hâliyle binlerce bir dakika heba ediliyor, bu değersizlikler birer kir misali kalplerin üzerinde manevi isler oluşturuyor. Bu değersizliğin yansıması yine değersizlik haznesine ekleniyor…

Esasında bu çok da şaşılacak bir vaziyet değildir zira hiçbir Firavun/Allah’a karşı haddini aşan sistem, insanların iyiliğini istemez. Aksine onları hafife alıp değersizleştirmek en asli görevleridir:

“Kavmini hafife aldı/onursuzlaştırdı/aptallaştırdı, onlar da ona itaat ettiler. Şüphesiz ki onlar, fasık bir topluluktu.”[8]

Burada geçen hafife almak (he-fe-fe) sözü çok manidardır. Zira eğer bir şey hafif ise onu ezebilirsiniz. Üstüne basıp kolaylıkla yükselebilirsiniz. Fazla itibar etmez, rahatlıkla çiğneyebilirsiniz. Kendisini değersiz hisseden böyle bir kitleye her türlü manipülasyon uygulanabilir, duygusu sömürülebilir ve ruhsal erozyona uğratılabilir. Allah’ın rahmeti müstesna, hatadan kurtulması da pek mümkün değildir.[9]

İşte bu kelime, Kur’ân’da tam on yedi yerde geçmektedir. Genel olarak terazideki hafiflik, azabın hafifletilmesi, maddi hafiflik gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Fakat sadece tek bir yerde Peygamberimizin (sav) özelinde kullanılmıştır. Allah Resûlü (sav) zor zamanlardan geçiyor, cahillerin hakaretlerine maruz kalıyor ve hâliyle derin üzüntüler hissediyor. Tam da böyle bir atmosferde iniyor ayet:

“(Öyleyse) sabret! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Yakinen inanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevk etmesinler.”[10]

Tevhid Meali’nde “gevşeklik” şeklinde meal verilmiştir. Öyledir! Eğer tek bir defa bile şu tağutlara/Allah’a karşı haddini aşanlara, ahlaki veya etik hiçbir kaygı taşımayan sistemlere karşı gardı düşürür, gevşeklik gösterir, hafiflerseniz artık değeriniz ve itibarınız kalmamış demektir. Yukarıdaki örneğimize ayna tutacak olursak eğer paha biçilemez ömür sermayemizi/zamanımızı, hiçbir paha etmez içeriklerde tüketmiş oluyoruz. İşte günümüz Firavunları, yönetmek istedikleri toplumlar için ilk ağı bu şekilde örmüş oluyor. Buna benzer misallerin kıyasını size havale ediyorum.

Şimdi de bu kirli tablonun tam karşısında konumlanan, zahmeti rahmete kalb eden tuvale dönelim: Yapay zekâ ve otomasyon, insanların yaptığı katma değeri düşük, mekanik işleri daha hızlı ve daha verimli bir şekilde yapabilme yeteneğine sahiptir. Rutin ve tekrar eden görevleri üstlenerek, insanlara daha üretken ve anlamlı işlere odaklanma fırsatı sunabilir. Örneğin, İslami mücadelede insanların Rabbleriyle tanışması için bir davet kapısı olabilir. Şahsi işlerde üretken yapay zekâ kullanılarak özgün eserlere imza atılabilir.

İçimizi yakan gündemden bir örneği ele alalım: Eğer bugün Filistin toplumu yapay zekâ teknolojisinin derinliklerine dalmış ve bu ilmi kullanıyor olsaydı otuz bin küsur insan sesini ve on binlerce masum bebek gülüşünü hâlâ işitebiliyor olacak, belki de hayatta olduklarını görebilecektik. Yapay zekânın sunduğu olanaklarla siber savunma alanında toplumlarını koruyabilecek; iki yüz binden fazla konut, seksen hükûmet binası ve elli küsur caminin bombalanmasına, onlarca hastane ve sağlık merkezinin hizmet dışı kalmasına mani olabileceklerdi belki de. Aynı şekilde karşı siber saldırılar vasıtasıyla düşman sistemlerini felç edebilir, demir kubbeyi delip dengeli bir mücadele zemini oluşturabilirlerdi…

Bu verdiğimiz güncel örnek bile yapay zekâ ve teknolojinin sadece gelişmiş toplumların tekelinde kalmaması gerektiğini, bilhassa Müslimlerin bu sahada mutlaka bulunması ve yatırım yapması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Hususen İslam’a davet ve küffar ile mücadele arenasında nasıl hayati bir alan olduğunu da bir kez daha görebilmemize olanak sağlamaktadır. Yazılım ve yapay zekâ alanında ilmi ve imkânı olan her bir ferdin ya da ömrünü bu alana vakfedecek her bir gencin bu ilimde derinleşerek İslami mücadeleye destek vermesi, günümüz şartlarında neredeyse zaruri bir vaziyet almıştır. Geç olmadan, bu salih ameli edinmek için küçük de olsa bir adım atmalıdır.

Yapay zekâ ve otomasyon bizlere zamandan tasarruf etme imkânı sunabilir. Misal, hayal dünyamızdaki bir çizimi kalem sallamadan birkaç saniyede çizdirebilir ya da bir çocuk kitabını birkaç günde üretebiliriz. Hızla akan zamana karşılık Rabbimizden bir iyilik olarak hizmetimize sunulan yapay zekâ ilmiyle zamandan ciddi manada tasarruf edebiliyoruz. Fakat bu, toplumsal ve bireysel zaman yönetimi sorunlarını otomatik olarak çözeceği anlamına gelmez. Çünkü asıl mesele, arta kalacak olan bu zamanı nasıl değerlendirdiğimizde saklıdır. Bu zamanı yine değersiz işler ve/veya önemsiz sosyal medya içerikleriyle tüketeceksek o zaman durup tekrar bir muhasebe yapmamız gerekecektir. Zira bu alan için üretilen yapay zekâlar, Firavunların büyücüleri misali, perde arkasında zihinlerimizi ustaca aldatan günümüz sanal sihirbazlarıdır. Sundukları içerikler, tatlı bir bal gibi haz verebilir fakat her defasında damakta sonu acı bir pişmanlık bırakır.

Sonuçta yapay zekâ, Firavunların kurduğu tuzaklarda olduğu gibi bizleri de gevşekliğe ve değersizliğe sürükleyebilir. Fakat bu, elbette biz izin verirsek gerçekleşmesi muhtemel olan bir durumdur. Unutulmamalıdır ki bu teknolojik ilerlemeler, Allah’ın (cc) lütfunu elde etme fırsatını da bizlere sunmaktadır; eğer niyetimiz halis ve amelimiz salihse. Yine mekanik işlerden ve dünyevi meşgalelerin yutucu döngüsünden kurtulup ruhun gıdasını aramak için pek çok meşru vesileyi hayata geçirebilme imkânını da elde edebiliriz. Firavunların hafife almasının aksine kendi iç dünyamızda genişleme ve yaratılış gayemiz olan kulluğumuzla izzete ulaşmanın basamaklarını tırmanabiliriz.

Allah’ın (cc) insanlığa armağan ettiği bu nimetini, O’nun rızasını kazanmaya bir yol, emirlerine uygun şekilde yaşayabilmeye bir vesile kılması duasıyla…


[1]. Ütopik – (her şeyin daha iyi olduğu)

[2]. Distopik – (her şeyin daha kötüye gittiği)

[3]. bk. 11/Hûd, 61; 51/Zâriyat, 56

[4]. https://www.youtube.com/watch?v=fjHtjT7GO1c; (Devin, the first AI software engineer – İlk yapay zekâ yazılım mühendisi tanıtıldı.) QR Kodu okutarak içeriğe ulaşabilirsiniz.

[5]. https://www.youtube.com/watch?v=xAXvfVTgqr0; Robotun 1 saatte yapay zekâyla gerçek dünyada yürümeyi öğrenmesi. QR Kodu okutarak içeriğe ulaşabilirsiniz.

[6]. https://www.youtube.com/watch?v=1kV-rZZw50Q; Bir askerin 10 yılda edineceği tecrübe ve hassasiyetin, yapay zekâyla sanal ortamda 3 günlük eğitim sonunda robot askerde nasıl zuhur ettiğini yansıtan bir model (NVIDIA). QR Kodu okutarak içeriğe ulaşabilirsiniz.

[7]. Dünya ve insanlarının dünyadaki sonunun nasıl geleceğini merak edenlerin ilgili Kur’ân-ı Kerim ve sahih hadis kaynaklarına bakmalarını, hurafe ve zanlardan uzak durup hakikate mercek tutmalarını tavsiye ederim. Bunlara bakan akıl sahibi birisi net bir şekilde şunu görecektir: O engellenemeyecek “son”u tartışmaktan ziyade onun için ne hazırlandığımız konusunu.

[8]. 43/Zuhruf, 54

[9]. Firavunların kavimlerini hafife almadan önce onlara değersizlik hissi aşılamaları kayda değer bir husustur. Bu yaklaşım, selefleri olan İblis’in mirasıdır. Zira İblis de âdemoğlunu manipüle etmeden önce sözleriyle ona değersizlik hissini tattırmak için çamur atmaya çalışmıştır:

           “Dedi ki: ‘Kokuşmuş balçığın kurumuş çamurundan yarattığın bir insana secde edecek değilim.’ ” (15/Hicr33)

           “Dedi ki: ‘Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ ” (38/Sâd 76)

           Sonuç itibarıyla İblis’in kendisi ebediyen çamura batmış, değersiz bir şekilde bu mücadelenin kaybedeni olmuştur.

           Firavun da Mûsâ (as) ve halkına karşı aynı algı yönetimini düstur edinmiştir:

           “Yoksa ben, şu basit insandan ve neredeyse kendini ifade edemeyenden daha hayırlı değil miyim?” (43/Zuhruf, 52)

           “Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde üstünlük tasladı.” (28/Kasas, 4)

[10]. 30/Rûm, 60

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver