İmanın Tadını Almak – 2

 

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Bir önceki yazımızda, imanın tadının nasıl elde edileceğini aktaran hadisin birinci maddesini açıklamıştık. Allah nasip ederse bu yazımızda ikinci maddeden devam etmeye çalışacağız.

2. Kişiyi Sadece Allah İçin Sevmek

İman bağı ile Allah subhanehu ve teâlâ tüm müminleri birbirlerine kardeş kılmıştır.

“Müminler ancak kardeştirler.” [1]

İman kardeşliği Allah’ın bizlere verdiği en büyük nimetlerdendir ve bu tamamen Allah’ın dilemesiyle gerçekleşmiştir. Kişinin bunda hiçbir payı yoktur.

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” [2]

Başka bir ayette ise Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” [3]

Bizleri birbirimize kardeş kılan Rabbimiz bu kardeşliğimizin devam etmesi için gözetmemiz gereken bazı kurallar belirlemiştir. Bu kurallardan biri, birbirimizi sevmemizdir.

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” [4]

“Sizden biriniz, kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”

İmanından tat alacak olan kişi kardeşini Allah için sevendir. Peki, kardeşimizi Allah için sevip sevmediğimizi nasıl anlayabiliriz?

Yahya bin Muaz bunun ölçüsünü şöyle açıklıyor: ‘Kardeşinin sana yaptığı iyilikleri nedeniyle ona sevginin artmaması, sana yaptığı kötülükleri sebebiyle de sevginin azalmamasıdır.’

Selef imamlarından başka biri ise şöyle der: ‘Sana bir şey vermesiyle sevginin artmaması, senden bir şeyi men etmesiyle de sevginin azalmamasıdır.’

Kardeşimizi Allah için sevmek Rabbimizin bizi sevmesine vesile olur. Rabbimizin bizi sevmesi imanımızdan tat almamızı sağlar. Kişinin kardeşini Allah için sevmesi imanından tat almasını sağladığı gibi bir de bu, onun Allah tarafından sevilmesinin vesilesidir. Bunu daha iyi anlamak için Rasûlullah’ın şu hadisine kulak verelim:

“Vaktiyle adamın biri, bir başka köydeki din kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah, onu gözetlemek ve kendisiyle konuşmak için bir meleği görevlendirdi. Melek, adamın geçeceği yol üzerinde onu beklemeye başladı. Yanına gelince:

— ‘Nereye gidiyorsun, kardeş?’ diye sordu.

— Şu ilerideki köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum.

— O senin akraban mı?

— Hayır.

— Ondan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?

— Hayır. Ben onu sırf Allah rızası için seviyorum, ziyaretine de bu sebeple gidiyorum.

O zaman melek şunları söyledi:

— Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öyle seviyor.

Ben, bu müjdeyi vermek için Allah’ın sana gönderdiği elçisiyim.” [5]

Allah’ın bizleri sevmesi ve imanımızdan tat almak için kardeşlerimizi Allah için sevmeye dikkat etmeli bu konuyu kendimize gündem edip eksiklerimizi gidermeliyiz. Rabbim bizleri buna muvaffak kılsın.

3. Küfre Dönmeyi Ateşe Atılmak Gibi Kerih Görmek

Allah subhanehu ve teâlâ iman iddiasında bulunan tüm kullarını imtihan edecektir.

“İnsanlar, ‘inandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.” [6]

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” [7]

Allah subhanehu ve teâlâ bazen kişiyi iman ile küfür arasında tercih yapacak şekilde imtihan eder. Böyle bir durumda ateşe atılmak pahasına imanı küfre tercih eden kişi, imanından lezzet alacaktır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir hadiste şöyle buyurmaktadır:

“Parçalansan da, ateşlere atılsan da Allah’a şirk koşma.” [8]

Küfür ile iman arasında tercih yapma durumunda bırakılan ve imanı küfre tercih edenlerin bazı kıssalarını zikrederek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.

Ashab-ı Uhdud Kıssası

“Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca krala: ‘Ben artık yaşlandım. Bana genç bir çocuk gönder de sihir yapmayı öğreteyim!’ dedi. Kral da öğretmesi için ona bir genç gönderdi. Gencin geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu. Bir gün sihirbaz, genci yanına gelince dövdü. Genç de durumu rahibe şikâyet etti. Rahip ona: ‘Eğer sihirbazdan korkarsan: ‘Ailem beni oyaladı!’ de; ailenden korkacak olursan, ‘Beni sihirbaz oyaladı’ de!’ diye tembihte bulundu.

O bu hâlde (devam eder) iken, insanlara mâni olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine): ‘Bugün bileceğim; sihirbaz mı üstün, rahip mi üstün!’ diye mırıldandı. Bir taş aldı ve: ‘Allah’ım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür ve insanlar geçsinler!’ deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Genç, rahibe gelip durumu anlattı. Rahip ona: ‘Evet! Bugün sen benden üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!’ dedi. Çocuk anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu, kralın, gözleri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: ‘Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir’ dedi. O da: ‘Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah’tır. Eğer Allah’a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!’ dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.

Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:

— Gözünü sana kim iade etti? diye sordu.

— Rabbim, dedi. Kral:

— Senin benden başka bir rabbin mi var? dedi. Adam:

— Benim de senin de, Rabbimiz Allah’tır! cevabını verdi.

Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O da gencin yerini gösterdi. Genç de oraya getirildi. Kral ona:

— Ey genç! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun! dedi. Genç:

— Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah’tır, dedi.

Kral onu da alıp, işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona: ‘Dininden dön!’ denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra genç getirildi. Ona da: ‘Dininden dön!’ denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. ‘Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!’ dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Genç: ‘Allah’ım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana yardım et!’ dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Genç yürüyerek kralın yanına geldi. Kral:

— Arkadaşlarıma ne oldu? dedi.

— Allah, onlara karşı bana yardım etti, cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: ‘Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âla, değilse onu denize atın!’ dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Genç orada: ‘Allah’ım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana yardım et!’ diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular.

Genç yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral:

— Arkadaşlarıma ne oldu? diye sordu. Genç:

— Allah onlara karşı bana yardım etti, dedi. Sonra krala:

— Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin dedi. Kral:

— O nedir? diye sordu. Genç:

— İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştirir ve: ‘Gencin Rabbinin adıyla’ dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün! dedi.

Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Genci bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: ‘Gencin Rabbinin adıyla!’ dedi ve oku fırlattı. Ok gencin şakağına isabet etti. Genç, elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah’ın rahmetine kavuşup öldü.

Halk: ‘Gencin Rabbine iman ettik!’ dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra adamları krala: ‘Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk gencin Rabbine iman etti!’ dediler. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral: ‘Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!’ diye emir verdi. Yahut hükümdara ‘Sen at!’ diye emir verildi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu: ‘Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin!’ dedi.” [9]

Firavunun Berberinin Kıssası

“Peygamber miraca çıktığında güzel bir koku hisseder ve Cebrail’e sorar:

— Ey Cebrail, bu güzel koku nedir? Cebrail der ki:

— Bu koku Firavun’un kızının kuaförü ile çocuklarının kokusudur. Rasûlullah:

— Bu kadının hikayesi nedir? Cebrail der ki:

— Kadın, Firavun’un kızının saçlarını tararken bir gün tarak yanlışlıkla yere düşer, kadın ‘Bismillah’ diyerek tarağı yerden alır. Firavun’un kızı:

— ‘Babam mı?’ der. Sen Allah’ın adıyla dedin, yani babamı kast ettin değil mi? Kadın:

— ‘Hayır! Benim Rabbim ve babanın da Rabbi Allah’tır!’ der. Kız:

— Seni babama söyleyeceğim, der ve gider söyler.

Firavun kuaförü çağırtır ve der ki:

— Ey kadın senin benden başka Rabbin mi var? Kadın:

— ‘Evet! Benim Rabbim de senin Rabbin de Allah’tır!’ der.

Firavun büyük bir bakır kazanın getirilmesini ve altının yakılmasını emreder. Firavun kadına bir isteği olup olmadığını sorar. Kadın der ki:

— Tek bir isteğim var. Firavun:

— İsteğin nedir? diye sorar. Kadın der ki:

— Çocuklarımın kemikleriyle benim kemiklerimi tek bir mezara koyun ve bizi öyle gömün. Firavun der ki:

— Bu senin hakkındır, bunu yerine getireceğiz.

Böylece Firavun emri verir, çocuklar kazana atılır. Kadının gözlerinin önünde tek tek tüm çocukları kazana atarlar. Ta ki sadece emzirdiği bebek kalana kadar. Kadın bebeği gördüğünde tereddüt etmiş gibi görünür. Böylece bebek der ki, ‘Anne yürü çünkü bu dünyada çekilecek azap, ahirettekinden daha kolaydır.’ Böylece kadın ileri yürür. Bebek der ki, ‘Anne, sabret! Sen hak yolunda olanlardansın! Sen hak yolunda olanlardansın.’ Böylece kadın kaynayan kazana doğru ilerledi.”

Ebu Müslim Havlani

“Esved-i Ansi, Yemen’de Peygamberlik iddiasında bulundu. Ebu Müslim Havlani’yi yanına çağırıp,

— Benim Allah’ın Peygamberi olduğuma şehadet eder misin, dedi.

— Hayır, dedi.

— Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet eder misin, dedi.

— Evet ederim, dedi.

Birkaç defa aynı şekilde sordu ve aynı cevapları aldı. Esved-i Ansi, onu, büyük bir ateşin içine atmalarını emretti. Ateşi yakıp onu içine attılar. Ateş onu yakmadı. Esved-i Ansi’ye dediler ki, onu buradan başka bir yere gönder. O sana inanmaz ve inananların sana karşı inançlarını bozar. Esved-i Ansi ona Yemen’den gitmesini söyledi. O da Medine’ye gitti. O sırada Rasûlullah vefat etmiş ve Ebu Bekir halife olmuştu. Ebu Müslim Havlani mescide girip, namaz kıldı. Ömer onu gördü. Yanına gidip:

— Hangi kavimdensin, dedi.

— Yemen ehlindenim, deyince:

— Yalancı Peygamberin ateşe attığı kimse ne yaptı? diye sordu.

— O Abdullah bin Sevb idi, dedi. Ömer yemin vererek:

— O sensin, deyince:

— Evet benim, dedi.

Ömer onu bağrına bastı ve ağladı. Onu Ebu Bekir’in yanına götürdü. Ebubekir ile kendi arasında yer açıp onu oturttu ve ‘Allah’a hamd olsun ki, hayatta iken İbrahim’e yapılan işin, ümmet-i Muhammed’den birine yapıldığını görmek nasip oldu, dedi.”

Hubeyb’in Kıssası

“Müşrikler, ellerinde esir olan Hubeyb b. Adiy’i idam edecekleri sırada ona sordular:

— Şimdi senin yerine Muhammed’in olmasını, onun öldürülmesini, sen de evinde rahat oturasın ister misin? Hubeyb:

— Ben Muhammed’in değil benim yerimde olmasını, Medine’de yürürken ayağına bir diken bile batmasına asla razı olmam!”

Evet, örneklerde görüldüğü gibi bu kardeşlerimiz imtihanlar esnasında imanlarını küfre tercih etmişlerdir. Bizde imtihanlar esnasında onların yaptığını yaparsak, inşallah imanımızdan lezzet alacağız.

Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

 

 

[1]       .   49/Hucurat, 10

 

[2]       .   3/Âl-i İmran, 103

 

[3]       .   8/Enfal, 63

 

[4]       .   Müslim

 

[5]       .   Müslim

 

[6]       .   29/Ankebut, 2-3

 

[7]       .   2/Bakara, 155

 

[8]       .   İmam Ahmed

 

[9]       .   Müslim

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver