Hendek Gazvesi

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selam, Resûl’üne olsun.

Hendek Savaşı İslam tarihinde başlangıcı ve sonuçları yönünden müstesna bir yere sahiptir. Bu savaş Medine’de bir dönüm noktası olmuş ve Allah Resûlü’nün ashabı artık savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçmiştir.

Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Bundan sonra biz onlara saldıracağız, onlar bir daha bize yurdumuzda saldıramayacaklar.”[1]

Medine’ye hicret gerçekleştiği ândan itibaren Peygamber’in (sav) ve ashabının uyguladığı stratejiyle bazı adımlar atılmıştı. Bunları bilmek, Hendek Savaşı’nın sebeplerini öğrenmek açısından da oldukça önemlidir:

Kureyş’le karşı karşıya gelmeden ticaret yollarına yapılan baskınlarla ekonomik anlamda onları zor durumda bıraktılar.

Medine çevresinde başıboş yaşayan ve saldırgan tutumları nedeniyle Medine ve diğer şehirler için sorun oluşturan bedeviler baskınlarla kontrol altına alındılar.

Medine’de yaşayan Yahudiler ihanetleri nedeniyle tek tek uzak beldelere sürüldüler.

Tüm bunlar da sırasıyla yeri ve zamanı geldiğinde yapıldı.

Bu adımların hepsi Hendek Savaşı’na müşrikleri ve Ehl-i Kitab’ı sevk eden etkenlerdir.

Öncelikle siyer kitaplarında Hendek Savaşı’nın başlangıcıyla ilgili var olan rivayetleri okuyalım, daha sonra çıkaracağımız notlara bakalım:

“Hendek gazvesi hicretin beşinci senesinde Şevval ayında oldu.

Sellam b. Ebi’l Hukayk el-Madari, Huyey b. Ahtab el-Madari, Kinane b. Ebü’l Hukayk el-Madari, Havza b. Kays el-Varli, Ebü Ammar el-Varli, Beni Nadir ve Beni Vail’den oluşan bir yahudi topluluğu (ki bunlar Rasülullah (sav)’e karşı kabileleri tertip eden kimselerdir) Mekke’ye Kureyş’in yanına geldiler ve onları Rasulullah (sav) ile harp etmeye davet ettiler. Dediler ki:

‘Biz ona karşı yakında sizinle beraber olacağız. Onun kökünü kurutuncaya kadar onunla savaşacağız.’ Kureyş de onlara dedi ki:

‘Ey yahudi topluluğu! Siz ilk ehl-i kitapsınız ve Muhammed ile ihtilaf ettiğimiz şeyi bilirsiniz. Acaba dinimiz mi hak yoksa onun dini mi?’ dediler ki:

‘Bilakis sizin dininiz onun dininden hayırlıdır ve siz ondan hakka daha yakınsınız.’

İşte bunun üzerine Allah (cc) onlar hakkında şu ayetleri indirdi:

‘Kendilerine Kitap’tan pay (ilim) verilen kimseleri görmedin mi? Onlar cibte ve tağuta iman ediyorlar ve kâfirler için ‘Bunlar, müminlerden daha doğru bir yol üzeredir.’ diyorlar. Bunlar, Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Kime de Allah lanet etmişse, ona bir yardımcı bulamazsın. Yoksa onların mülkte nasipleri mi vardır? O zaman insanlara kıl kadar dahi bir şey vermezlerdi. Yoksa Allah’ın lütuf ve ihsanından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Hiç şüphesiz biz, İbrahim ailesine Kitap ve hikmet verdik. Ve onlara büyük bir mülk verdik. Onlardan kimi (kendilerine verilene) iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi. Dehşet saçan alevleriyle cehennem (onlara) yeter.’[2]

Yahudiler bu sözleri Kureyş’e söyledikleri zaman bu onları sevindirdi ve yahudilerin Rasulullah’a karşı çağırdıkları bu savaşı arzuladılar. Bu savaş için toplandılar ve hazırlık yaptılar. Sonra o yahudi topluluğu Kavsi Aylan’dan olan Gatafan’a geldi ve onları da Rasulullah (sav) ile harp etmeye çağırdı.

Onlara, ‘Yakında Müslümanlara karşı sizinle beraber olacağız.’ dediler. Gatafan onlarla beraber savaş için toplandı.

Bunun üzerine Kureyş çıktı. Onların yöneticisi Ebu Süfyan b. Harb idi. Gatafan da çıktı. Onların kumandanı ise Uyeyne b. Hısn idi. Bunlar, Beni Fezare ile birlikte çıktılar. Haris b. Avf da Beni Mürre ile birlikte çıktı. Mi’sen b. Ruhayfe de Eşce’den olan kavminden kendisine tabi olanlarla birlikte çıktı.”[3]

Bu rivayetten anlaşıldığı üzere Hendek Savaşı pek çok benzemezin Medine İslam Devleti’ni yok etme gayesiyle bir araya gelmesi neticesinde meydana gelmiştir. Aslına bakılırsa bu toplulukların aynı sancak altında bir araya gelmeleri çok zordur. Çünkü Kureyşliler, kendi içlerinden en değerli soya mensup olanların başını çektiği bir devlete karşı savaşmaktalar. Bu, üzerine her şeyi bina ettikleri ırkçılık belasına taban tabana zıt bir durumdur. Dahası bu savaşı soy olarak çok değersiz gördükleri bedevi Gatafan Kabileleriyle beraber vermekteler.

Aynı şey Yahudiler için de geçerlidir. ummi dedikleri, küçümsedikleri, hiçbir şeyden saymadıkları Arap kabilelere gidip peygamber olduğunu kabul ettikleri bir kişiye karşı savaşa girmeyi teklif ediyorlar.

“Ehl-i Kitap’tan öylesi vardır ki ona bir kantar (altın) emanet etsen, onu sana geri verir. Öylesi de vardır ki ona bir dinar versen üstüne durmadığın müddetçe sana geri vermez. (Bunun nedeni) onların şöyle demeleridir: ‘Ummilere karşı (yaptıklarımızda) bir sorumluluğumuz yoktur. (Malları bize helaldir.)’ Bilerek Allah’a karşı yalan söylüyorlar. (Hayır, öyle değil!) Kim sözünü tutar ve (Allah’tan) sakınıp korkarsa Allah, muttaki olanları sever.”[4]

Yahudiler, kendi dinlerinden olmayana ummi/umemi der, onların mallarını kendilerine helal görürlerdi:

“Abdullah ibni Abbâs (ra), ‘Ummilere karşı (yaptıklarımızda) bir sorumluluğumuz yoktur. (Malları bize helaldir.)’[5] ayeti hakkında şöyle demiştir: ‘Bu ayet, Ehl-i Kitab’ın, ‘Onlar ummi oldukları için, onlardan bizim elimize geçen şeylerden dolayı bizlere günah yoktur.’ demeleri sebebiyle indirilmiştir.’ ”[6]

“Katâde (rh) ise ayet hakkında şöyle dedi: ‘ ‘Müşriklere karşı (yaptıklarımızda) bir sorumluluğumuz yoktur.’ Bununla Ehl-i Kitab olmayanları kastediyorlardı.’ ”[7]

“Suddî (rh) ise şöyle demiştir: ‘Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylüyorlardı. Yani onlardan birine, ‘Ne oluyor sana da aldığın emaneti geri vermiyorsun?’ denildiğinde şöyle diyorlardı: ‘Arapların malları hususunda bize herhangi bir vebal yoktur. Allah onların mallarını bize helal kılmıştır.’ ’ ”[8]

Evet, savaşa giriyorlar; çünkü Yahudiler kıskançlık, haset ve intikam duygularıyla yanıp tutuşuyorlar. Yıllardır yaşadıkları ve ekonomik anlamda parmaklarında oynattıkları Medine Arap topluluklarının üzerlerinde artık hiçbir etkileri yok. Mallarını, evlatlarını, topraklarını kaybedip sürgünde yaşamak zorunda kalmışlar.

Kureyş de savaşa girmek zorunda, çünkü ticaretleri durma noktasına gelmiş. Allah Resûlü’nün (sav) gönderdiği askerî birlikler o kadar etkili ki Mekkeliler hac mevsimi dışında çarşılarında hiçbir hareketlilik göremiyorlar. Arap Yarımadası’na dinî anlamda önderlik ettiğini iddia eden Kureyş daha kendisine gelecek malları bile güvence altına alamıyor. Kureyş bu savaşa, kaybolan prestijini tekrardan kazanmak için de giriyor.

En önemlisi ise artık Medine örnek bir model. Siyasi, ekonomik, askerî, dinî anlamda söyleyeceği sözü var. Mekke’ye alternatif bir sistemin oturması tabii ki Kureyş’in işine gelmez. O yüzden en imkânsız ittifaklarla İslam Devleti’ni tamamen ortadan kaldırmayı planlıyorlar.

Gatafan’ı harekete geçiren tek neden ise elde edecekleri ganimet ve eskiden olduğu gibi dilediklerini yapabilecekleri bir coğrafya.

Savaşın başlangıç safhasıyla ilgili okuduğumuz rivayette birkaç önemli nokta bulunmakta:

Yahudiler tarih boyunca sayısal anlamda her zaman azınlıkta olmuştur. Bu da onları söyledikleri sözlerin bir kıymeti olması adına farklı alanlarda daha güçlü olmaya sevk etmiştir. En önemli çabaları ise maddi gücü ellerinde bulundurmaktır.

Medine’ye hicret gerçekleşmeden önce çarşı Yahudilerin kontrolündeydi. Yine Medine’nin en verimli arazilerine Yahudiler sahipti. Tefecilik olarak adlandırabileceğimiz o günün banka sistemi de yine onlardaydı. Bu nedenlerle sayısal dezavantajlarına rağmen müşriklerle aynı masayı paylaşıp söz söyleme hakkına sahip oluyorlardı.

Asırlar geçse de durum değişmedi. Çok basit inanç sistemlerinin sahipleri bile Yahudilerden sayıca daha fazla olsa da dünya siyasetinde en etkili sözü yine onlar söylüyorlar. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte ekonomik olarak köşe başlarını tutmaları birincil madde olarak karşımıza çıkmakta.

Allah Resûlü (sav) Medine’de ekonomik tekeli kırmak adına alternatif bir çarşı kurduğunda buna en ağır tepkiyi de Yahudiler vermişti. Özetle savaş sadece inanç düzeyinde ya da savaş meydanında olmuyordu. Hendek Savaşı’nda da Yahudilerin birkaç yönden etkisi oldu: Düşmanlıkları canlandırdılar, tarafları kışkırttılar, Ben-i Kureyza’yı ihanete zorladılar, ama asıl olarak bu orduyu finanse ettiler.

Yahudilerle savaş bugün veya yarın hiç bitmeyecek. Bu savaştan galip çıkabilmenin yollarından biri de Yahudi’nin elinde olan bu gücün farkına varıp alternatif bir ekonomik düzen kurmak, yakın vadede bu mümkün olmayacak ise de başlangıç olarak kendi kendimize yetebilecek kaynakları oluşturmaktır.

Yazımızı sonlandırmadan önce bir noktanın daha altını çizmemiz gerekiyor. Başlangıçta da söylediğimiz gibi birbirleriyle hiç alakası olmayan toplulukları bir araya getiren sebep, İslam düşmanlığıdır. İslam düşmanlığı yaparken onların aralarındaki samimiyet bizi aldatmasın. Kendi içlerinde de müthiş bir kin ve ayrılık mevcuttur. Ama mesele İslam olunca her türlü ihtilafı bir süreliğine ertelemektelerdir. Daha da önemlisi onlar sadece hakiki anlamda İslam’a değil, İslam’la az çok alakası olan her şeye düşmanlar. Durum bu iken bize düşen; saflarımızı sıkılaştırmak, ihtilaflarımızı en aza indirmenin yollarına bakmak ve en azından asıl düşmana karşı beraberce mücadele edebilmenin fıkhını öğrenmektir.

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1]. El-Bidâye ve’n Nihâye, 6/68

[2]. 4/Nisâ, 51-55

[3]. Siret-i İbn-i Hişam, 3/299 vd.

[4]. 3/Âl-i İmrân, 75-76

[5]. 3/Âl-i İmrân, 75

[6]. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 5/104, 13412 No.lu rivayet

[7]. age. 5/105, 13416 No.lu rivayet

[8]. age. 5/105, 13417 No.lu rivayet

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver