Helaller, Haramlar, Benzeşenler

Allah’ın adıyla başlıyoruz.

Bu ay pek çok alimin dinin dörtte biri veya üçte birine denktir dediği, çok önemli başlıkları kendi içerisinde toplayan bir hadisi ele alacağız. Helaller ve haramlar bellidir hadisi. Hadis “Şüpheliler hadisi” olarak da biliniyor. Bu hadisi doğru bir şekilde anlamamız dinimiz konusunda sağlam ve doğru bir anlayış inşa etmemize önemli bir katkı sağlayacaktır. Sözü uzatmadan, buyrun başlayalım;

✽ ✽ ✽

Numan ibni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Resûlullah’ı şöyle derken işittim: ‘Helal de apaçık bellidir. Haram da apaçık bellidir. Bunların arasında benzeşen durumlar vardır. İnsanların çoğu bunları(n hükmünü) bilmez. Şüphelerden sakınan, dinini ve ırzını koruma altına almıştır. Şüphelilere düşen kimse, harama da düşer. Dikkat ediniz! Her kralın koruluğu vardır. Allah’ın koruluğu ise haramlarıdır. Dikkat ediniz! Bedende bir et parçası vardır. O et parçası düzelirse bütün beden de düzelir. O bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat ediniz! O, kalptir.”[1]

İmam Nevevi’nin (rh), Numan ibni Beşir kanalıyla naklettiği bu hadis; İbni Ömer, İbni Abbas, Ammar ibni Yasir, Cabir ve İbni Mesud kanallarıyla da rivayet edilmiştir. Ancak Numan’ın (ra) hadisi en sahih olan rivayettir.[2]

Hadisin Kısa İzahatı

“Helal de apaçık bellidir.” Helaller, Allah ve Resûl’ü tarafından naslarla açıklığa kavuşturulmuştur. Helal olduğuna dair açıklama bulunmayanlar ise haramlığını ifade eden bir delil sabit oluncaya kadar helal kabul edilir.

“Haram da apaçık bellidir.” Söz, davranış veya düşünce olarak yasaklananlar “haram” olarak Kur’ân ve sünnette belirtilmiştir. Yapanların bir cezayla tehdit edildiği eylemler de “açık haram” başlığına dâhildir. Bunun yanı sıra yapılması farz olan amellerin terk edilmesi de haramdır.

“Bunların arasında benzeşen durumlar vardır.” Bir taraftan harama benzerken diğer taraftan helale benzer. Bu nedenle onlar hakkında net bir hüküm verilmesi zordur.

“İnsanların çoğu bunları(n hükmünü) bilmez.” Yalnızca ilmî nasların tafsilatına ve duruma vâkıf olan -bazı- ilim ehli bilir.

“Şüphelerden sakınan, dinini ve ırzını koruma altına almıştır.” Zira şüpheden sakınan insan, haramlardan daha fazla sakınır ve böylelikle dinini muhafaza eder. Irzını, değerlerini korur. Çünkü insanların kaçındıkları, kötü gördükleri davranışlardan uzaktır.

“Şüphelilere düşen kimse harama da düşer.” Şüpheliler, harama giden yolu kolaylaştırır. Yine şüphelinin hükmü insanlar yanında net olmasa da Allah (cc) yanında haram olabilir. Bu nedenle şüpheye düşenlerin harama düşme riski vardır.

“Dikkat ediniz! Her kralın koruluğu vardır.” Halkın oraya girmesi ve hayvanlarını orada otlatması yasaktır. Hayvanlarını orada otlatan insanlar cezalandırılır.

“Dikkat ediniz! Allah’ın koruluğu ise haramlarıdır.” İnsanların o haram sınırlarına girmeleri ve haramı işlemeleri yasaklanmıştır. O sınırları çiğneyenler cezalandırılır.

“Dikkat ediniz! Bedende bir et parçası vardır.” Bu et parçası yöneticidir. Âzalar ona boyun eğmiştir. Bundan dolayı “O et parçası düzelirse bütün beden düzelir. O bozulursa bütün beden bozulur. Dikkat ediniz! O kalptir.” denmiştir.

Helal ve Haram Terazisi

Helal ve haram, Allah’ın mesuliyet sahibi (mükellef) kullarına yönelik iki hükmüdür. Öncelikle bu iki hükmün tanım ve mahiyet olarak anlaşılması gerekir. Hadisi güzel bir şekilde anlayabilmek, bu iki hükmü bilmekle direkt bağlantılıdır.

Haram, Allah’ın ve Resûl’ünün kesin bir şekilde sakınılmasını emrettikleri söz, fiil ve düşüncelerdir. Bu kesin yasaklama; bazen haram olduğunu belirterek, bazen cezayla tehdit ederek, bazen de uzaklaşılmasını emrederek olur. Ancak netice, kesin olarak terk edilmesinin zorunluluğudur.

Ayetlerden örnekler verelim:

“(Allah) size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanları haram kılmıştır.”[3]

Ayette Allah; leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası için kesilen hayvanları çok açık bir dille yasaklamış, haram kılmıştır.

“Şüphesiz ki bizim indirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti, insanlar için Kitap’ta açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya!), bunlara Allah lanet etmektedir ve tüm lanet ediciler de lanet etmektedir.”[4]

Bu ayet, Allah’ın ayetlerini gizleyen insanların lanetlendiklerini (Allah’ın rahmetinden kovulduklarını) anlatır. Bu rahmetten uzaklaştırılma cezası, günahın büyüklüğünü ve yasağın kuvvetini ifade eder. Diyebiliriz ki lanet cezası, bu fiilin haram olduğunu ifade eder.

“Zinaya yaklaşmayın! Şüphesiz ki o, çirkin bir fahşa ve kötü bir yoldur.”[5]

Bir fiilden uzaklaşmaya yönelik bu açık emir, zinanın ve hatta zinaya götüren yolların dahi haram olduğunu anlatır.

Bu zikrettiğimiz yolların her birisiyle yasaklananlar açık haram kapsamındadır.

Allah’ın kat’i olarak emrettiği bir farzın terki de açık haram başlığına dâhil edilebilir. İbni Dakik El-İyd der ki: “ ‘Haramlar’ ifadesi yasaklananlar için bizzat kullanılırken, emredilenleri yerine getirmeyip terk etmeyi de iltizamen (dolaylı/bağlantılı olarak) kapsar.”[6] Buradan hareketle farz olan namazın, orucun, ibadetlerin terki açık haram kapsamındadır.

Helal kavramı ise mübah kavramıyla eş anlamlıdır.[7] Allah ve Resûl’ünün, mükellefi yapmak veya terk etmek konusunda muhayyer bıraktığı, yapanın yahut terk edenin övülmediği ya da yerilmediği davranışlardır.[8]

Bir şeyin helalliği iki yolla olur:

  • Allah ve Resûl’ünün helal olduğunu belirtmesiyle hükmü açık olanlar:

“Deniz avı ve yiyeceği size ve yolculara faydalanılan (bir yemiş olarak) helal kılındı.”[9]

  • Allah ve Resûl’ü bir şey hakkında sükût eder ve haram kılmazsa aslolanın helal olması[10]

Benzeşenler

Benzeşenler diye tercüme ettiğimiz ifade, hadisin rivayet çeşitliliği içerisinde müştebihat, müştebehat ve müşebbehat olarak rivayet edilmiştir. Lafızlarda farklılıklar olsa da anlam bakımından aralarında fark yoktur.

Hadisin bazı rivayetlerinde Nebi (sav), benzeşenlerden/müştebihattan kastın ne olduğu açıklamıştır: “İnsanlardan çoğu o helalden midir, haramdan mıdır, bilmez.” İlgili rivayetteki bu fazlalık aslında müştebihatın/şüpheli olanların “helal midir, haram mıdır, hükmü kat’i olarak bilinmeyenler” olduğunu açıklığa kavuşturmuştur.

Resûlullah’ın (sav) kaçınmamızı tavsiye ettiği şüpheliler nelerdir?

İbni Hacer (rh) bu soruyu yanıtlayan âlimlerin görüşlerini dört başlıkta toplamıştır:[11]

  • Delillerin tearuz etmesi, (zahiren) çelişmesi
  • Âlimlerin ihtilaf etmesi, ki bu birinci maddeden çıkar
  • Kasıt mekruhtur
  • Kasıt mubahtır

Birinci husus: Bir şey delillerin tearuzuyla direkt olarak şüpheli duruma düşmez. Delillerin tearuzu durumunda âlimlerin takip ettikleri nesh, cem, tercih seçenekleri, sırasıyla değerlendirilir. Bu üç seçenekten birisinde tercihte bulunamayan ilim ehli tevekkuf eder, duraksar. Tercihte bulunanlar için konu, tercihlerine göre açıklık kazanmışken, duraksayanlar için şüpheli olmuştur. Evla olan sakınmaları, terk etmeleridir.

İkinci husus: Ulemanın ihtilafıyla şüphenin ortaya çıkması da aslında yukarıda zikredilen birinci maddeden çok farklı değildir, birinci maddenin sonucudur.

Üçüncü husus: Mekruh olarak kabul edilen, davranışların şüpheli olmasıdır. Bunu da bir görüş olarak İbni Hacer (rh) zikreder. Buna göre şeriatın yasaklamakla beraber bir cezayla tehdit etmediği, açıkça haram olduğunu belirtmediği meseleler ile yasaklandıktan sonra onun haram olarak anlaşılmasına engel bir delilin bulunması gibi durumlarla mekruh olan bir davranış şüphelidir, sakınmak gerekir. Sakınmayan insan farkında olmadan harama düşebilir ya da bu cesur (!) tutumu onu haramlara karşı cesaretlendirebilir.

Dördüncü husus: Mübahların mutlak/kayıtsız olarak şüpheli olduğu görüşü, şer’i naslar çerçevesinde değerlendirdiğimizde -Allahuâlem- pek isabetli değildir. Zira naslar, eşyada asıl olanın mübahlık olduğunu göstermiştir ve mübah olan davranışlardan kaçınılması talep edilmemiştir. Bir davranıştan kaçınılması talep ediliyor olsaydı zaten mübah olarak isimlendirilmesi doğru olmazdı. Fakat diğer taraftan da şüphelilerden sakındırılmıştır. Buna dair şeriatın özel tavsiyeleri mevcuttur. Diyebiliriz ki; mübahlardan sakınılması gerekir, şüphelidir, denmesi isabetli değildir. Ancak bu görüş şöyle değerlendirildiğinde isabetli olabilir: Kalbi katılaştıran, insanı şer’i sorumluluklarından alıkoyan, gaflete götüren; çok yemek, çok uyumak, çok gülmek, hayır olmayan konularda çok konuşmak, çok gezmek… gibi davranışlar şüpheli olabilir, sakınılması gerekir. “Vesileler, ulaştırdığı sonucun/maksadın hükmünü alır.” kaidesi de buna işaret eder. Harama götüren yollar da caiz olmaz, sakınmak gerekir.

Bir Şey Nasıl Şüpheli Olur?

Bir şey iki şekilde şüpheli olur:

  • Delil ile şüpheli olması: Bir konunun helal veya haram oluşuna dair açık nassın olmaması, meselenin bir taraftan harama benzerken diğer taraftan helal gibi gözükmesi, birbirine aykırı gibi gözüken nasların arasında bir tercihin yapılamaması durumunda delilden kaynaklı yahut delile yaklaşan âlimin bu yaklaşımından kaynaklı şüphe.
  • Vakıayla şüpheli olması: Hükmü açık olan bir durumun vakıadaki tespitinin yapılmasında yaşanan zorluk, fiili şüpheli kılar. Örneğin, içkinin haramlığı kesin olmasına rağmen herhangi bir içecekte içki bulunduğuna dair basit bir söylemin kıymeti olmasa da bu konudaki güçlü iddia, meseleyi vakıa itibarıyla şüpheli kılabilir. Bizzat durum olumlu veya olumsuz olarak tespit edilinceye kadar da şüpheli olarak kalır.

Şunu hatırlatmamızda da yarar vardır: Herhangi bir delille bir şeyin şüpheli olup olmayacağını tespit edecek kimseler, ilim adamlarıdır. Aynı husus, delilin vakıaya uygulanmasında da geçerlidir. Muayyen bir vakıanın, fiilin veya sözün şüpheli olabileceği yönünde daha isabetli karar verecek olanlar, ilim adamlarıdır. İlim ehliyle istişare edilmesi gerekir.

Şüphelilerden Sakınmanın Ödülü

“Şüphelerden sakınan, dinini ve ırzını koruma altına almıştır. Şüphelilere düşen kimse harama da düşer.”

Bu tavsiyeyi bize sözlü olarak aktaran Allah Resûlü (sav) bilfiil hayatında pek farklı örneklerle bunu vurgulamış ve uygulamıştır. İlgili rivayetleri okuyalım ve inceleyelim:

İmam Buhari, “Alışveriş” kitabının üç ve dördüncü bablarını bu konuya ayırarak şunları akratmıştır:

“Şüpheli Şeylerin Açıklanması Babı

Hasan ibni Ebu Sinan’dan şöyle rivayet edilmiştir:

‘Vera’dan daha kolay/rahat bir şey görmedim. Seni şüphelendiren şeyi bırak, şüphelendirmeyeni al.’

Ukbe ibni Haris’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

‘Zenci bir kadın gelerek Ukbe’yi ve hanımını emzirdiğini iddia etti. Bunun üzerine Ukbe durumu Peygamber’e (sav) bildirdi.

Peygamber (sav) yüzünü Ukbe’den çevirerek tebessüm etti ve ‘Sana böyle söylendiği hâlde sen nasıl evliliğine devam edersin?’ buyurdu.

O sıra Ukbe, Ebu İhab Et-Temîmî’nin kızıyla evliydi.’

Aişe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

‘Utbe ibni Ebu Vakkas, kardeşi Sa’d ibni Ebu Vakkas’a, ‘Zem’anın cariyesinin oğlu bendendir. Onu yanına al.’ diye vasiyette bulundu.

Mekke’nin fethedildiği yıl Sa’d ibni Ebu Vakkas onu yanına alarak, ‘Bu benim kardeşimin oğludur. Onu yanıma almamı vasiyet etti.’ dedi.

Bunun üzerine Abd ibni Zem’a kalkarak, ‘O benim kardeşimdir, babamın cariyesinin oğludur. O, (anası) babamın döşekliğiyken doğmuştur.’ dedi.

Bunun üzerine ikisi Resûlullah’a (sav) müracaat ettiler.

Sa’d, ‘Ey Allah’ın Resûlü, o benim kardeşimin oğludur. Ölmeden önce onu yanıma almamı bana vasiyet etti.’ dedi.

Abd İbn Zem’a, ‘O benim kardeşimdir, babamın cariyesinin oğludur. O, (anası) babamın döşeğindeyken doğmuştur.’ dedi.

Peygamber (sav), ‘O senindir, ey Abd İbn Zem’a.’ buyurdu.

Daha sonra da şöyle dedi: ‘Çocuk döşeğe (kimin yanında doğduysa ona) aittir. Zina eden için ise mahrumiyet vardır.’

Peygamber (sav) daha sonra eşi Sevde binti Zem’a’ya, ‘Ey Sevde! Ona karşı örtün.’ buyurdu.

Çünkü Peygamber, çocuğun Utbe’ye benzediğini görmüştü. Bunun üzerine çocuk ölünceye kadar Sevde’yi göremedi.’

Adiyy ibni Hatim’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

‘Resûlullah’a (sav) ava atılan oku sordum.

Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ava keskin yeri isabet ederse avı ye. Ok enine isabet eder de avı öldürürse yeme, çünkü bu durumda o hayvan kafasına vurmak suretiyle ölmüş hayvan (gibidir).’

Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben ava köpeğimi gönderiyorum ve besmele de çekiyorum. Sonra köpeğimle birlikte avın yanına gönderirken besmele çekmediğim başka bir köpek daha görüyorum. Avı hangisinin aldığını (avladığını) bilmiyorum. (Bu durumda avı yiyebilir miyim?)’ dedim.

Resûlullah (sav), ‘Onu yeme. Çünkü sen sadece kendi köpeğin için besmele çektin. Başka köpek için besmele çekmedin.’ buyurdu.’

Şüpheli Şeylerin Hangilerinden Kaçınılır?

Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

‘Peygamber (sav), yere düşmüş bir hurmanın yanından geçerken şöyle buyurdu: ‘Bunun zekât hurması olma ihtimali olmasaydı onu yerdim.’ ’

Hemmâm’dan, Ebu Hureyre aracılığıyla rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Bazen eve gittiğimde yatağımın üzerine düşmüş bir hurma görüyorum. Onu yemek için ağzıma götürdüğümde bunun zekât hurması olması ihtimali aklıma geliyor da bırakıyorum.’ ”[12]

Diyebiliriz ki:

Birinci örnekte Allah Resûlü (sav) bir kadının iddiasını esas alarak şüpheli durumdan Ukbe’yi sakındırmış, Ukbe’nin evli olduğu hanımla arasını ayırmıştır.

İkinci örnekte Allah Resûlü’nün (sav), “Çocuk, doğduğu yatağa aittir.” kaidesi gereğince çocuğun, Abd’in çocuğu olduğunu belirtmiş; böylelikle çocuğun, hanımı Sevde’yle kardeş olduğunu beyan etmiştir. Diğer taraftan çocuğun Utbe’ye benzemesinden dolayı hanımı Sevde’nin mevzubahis olan kardeşinin yanına çıkmasına müsaade etmemiştir. Delilden değil, vakıadan kaynaklı bu şüpheli durum Nebi’yi dikkatli olmaya sevk etmiştir.

Üçüncü örnekteki Adiyy’in avlanma konusundaki sorusuna da “Hangi hayvanın avladığı kesin değildir.” diyerek yememesini söylemiş ve şüpheli durumdan sakındırmıştır.

Bunların yanı sıra bizzat kendisi de zekât malından olabilir korkusuyla yere ve yatağının üzerine düşmüş olan hurmayı yememiştir.

Sonuç olarak; Allah Resûlü (sav) şüpheli durumlardan sakınmış, ashabını da sakındırmıştır. Genel anlamda ümmete de şüphelilerden sakınılmasını emretmiştir. Zira şüpheden sakınan insan dinini ve ırzını muhafaza eder.

Şüphelerden sakınan insan, harama düşme ihtimalinden kendisini korumuştur. Zira şüpheli olan davranışların, haram olma ihtimali mevcuttur. Hadisi hatırlayalım: “Bu ikisi arasında şüpheliler vardır. İnsanlardan çoğu şüphelilerin haramdan mı, helalden mi olduğunu bilmezler.” Bu anlamda şüpheden uzak olan, günahtan ve şer’i anlamda yergiden kendisini korumuştur.

İkinci bir boyut da şudur: Şüpheli olanlar, sakınılması gerekmekle beraber şeriat tarafından hükmü açıklıkla belirtilmeyen yahut ilim adamının açık bir tercih yapamadığı meselelerdir. Bir kimse şüpheliler konusunda gevşek davranırsa, bundan sonra gelen adım haramdır ve artık harama düşmesi an meselesidir. Şüphelileri rahatlıkla işleyen insan, haramlara giden yolu düzüyordur. Bu gevşeklik onu haramlara karşı da gevşek olmaya sevk edebilir. Bir de şüphelileri çokça işlemek; kalpteki nuru, basireti sileceğinden farkında olmadan -bu basiretsizlik ve körlük hâliyle- kendisini bir haramı işlerken bulabilir. Peygamberimizin “koruluğa” dair verdiği misal iyi düşünülmelidir.

Selef âlimleri şüpheli durumları terk etmiş, hatta bir adım daha ileri giderek harama düşeriz korkusuyla bazı helalleri de terk etmiştir. Bu konudaki referansları ise hadisin İbni Hibban’da geçen ziyadesidir: “Kendiniz ile haramlar arasında, helallerden bir perde/engel/sütre oluşturunuz. Bu perdeyi/engeli/sütreyi oluşturan kimse dinini ve ırzını korumuştur.”[13]

Bazı ilim ehlinin, şüphelilerin mekruhlar olduğu yönündeki kanaatlerini hatırlatarak bir nakil yapalım:

İbni Munir, hocası Kubâri’den aktarır: “Mekruh, kul ile haramlar arasındaki bir eşiktir. Mekruhları çokça işleyen insan harama düşmüş olur. Mübahlar da kişi ile mekruhlar arasında bir eşiktir. Mübahları çokça yapan kimse mekruhlara düşmüş olur.”[14]

Şüphelilerden sakınan kimsenin, ırzını korumasından kasıt, şahsiyetini/onurunu korumasıdır. Bir ilim ehlinin yanında şüpheli olan durum, diğer âlimin yanında haram olabilir. Zira dinde zaruri bilinmesi gereken meseleler dışında pek çok ahkâm içtihadidir. Âlimler; deliller, vakıa ve kendi birikimleriyle bir tercihte bulunurlar. İlim ehli olanlar; ihtilafları, tercihleri ve bu konudaki genişliği bilirler. Ancak avam olanlar, çoğunlukla aynı hassasiyet ve duyarlılığa sahip değillerdir. Hâl böyle olunca sizin şüpheli olarak kabul ettiğiniz ve açık haram olarak görmediğiniz için sakınmadığınız bir mesele, halk tarafından büyük bir günah olarak kabul edilebilir. İnsanlar yanındaki saygınlığınız, bir şüpheli durum nedeniyle zedelenebilir. Şer’i anlamda açık bir günah işlememiş olmanıza rağmen insanlar tarafından fasık damgası yiyebilirsiniz. Bu nedenle şüpheli durumlardan sakınmak ve sakınamadığımız durumlarda da yapabiliyorsak bir açıklık getirmemiz gerekir. Allah Resûlü (sav) bu gibi hususlarda çok hassastı. Öyle ki yalnızca şüpheli konularda değil, helal olan konularda dahi şeytan, insanların kalbine fitne atabilir endişesiyle açıklama yapma ihtiyacı hissetmiştir:

“Nebi (sav) Mescid’de (itikafta) idi. Yanında hanımları vardı.

Onlar yanından kalkıp gittiklerinde, Nebi (sav), Safiyye binti Huyey’e, ‘Acele etme. Ben de seninle geleyim.’ buyurdu.

Safiyye’nin evi (kaldığı oda) Usame’nin evindeydi. Nebi (sav) onunla birlikte çıktı. Ensar’dan iki kişi Nebi’ye (sav) bakıp yanlarından geçtiler.

Nebi (sav) onlara, ‘Buraya gelin. Bu Safiyye binti Huyey’dir.’ buyurdu.

O ikisi, ‘Subhanallah, ey Allah’ın Resûlü.’ dediler.

Nebi (sav), ‘Şeytan, insanda kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben sizin nefislerinize bir şey (vesvese) atmasından korktum.’ buyurdu.”[15]

Yukarıdaki maddeye şunu da eklememiz gerekiyor: “İnsanların İslam’a aykırı olmayan hassasiyetlerini gözetmeyen kimse gözden düşecek, değersizleşecektir.” Buradan neyi kastediyoruz? Kur’ân’ın göbek üstünde taşınmasının zorunluluğu, çoraplara mesh etmenin caiz olmaması, namazda hareket etmenin doğru olmadığı, toplumumuzda yaygın olan bazı hassasiyetlerdir. Elbette Kur’ân’a saygı göstermeliyiz. Elbette, zaruret olmadan namazda hareket etmemeliyiz. Ama bu saygının ve zaruretin ölçüsünü belirleyecek olan, insanların kendi düşünceleri, mantıki varsayımları değil, şer’i olan uygulamalardır.

Siz sahabenin, yattıkları yatakların altına Kur’ân nüshalarını koyduklarını biliyor olabilirsiniz. Allah Resûlü’nün (sav) hanımı geldiği için kapıyı açtığını biliyor olabilirsiniz. Halk bunu bilmiyorsa ve siz de halka İslam adına bir şeyler anlatma derdindeyseniz onların bu hassasiyetlerine, en azından onlarla beraber olduğunuz vakitlerde özen göstermelisiniz. Aksi hâlde hakkında delil olmayan bir konuda onların sizden uzaklaşmasını da kabullenmiş olursunuz.

Hadise dair önemli başlıkları ele almaya devam edeceğiz. Allah’a emanet olun.


[1]. Buhari, 52; Müslim, 1599

[2]. Fethu’l Bari, 1/204-205

[3]. 2/Bakara, 173

[4]. 2/Bakara, 159

[5]. 17/İsrâ, 32

[6]. İhkam, 2/279

[7]. El-Usûl min ilmi’l Usûl, Useymîn, s. 12; İrşâdu’l Fuhûl s. 6

[8]. El-Veciz Fi Usuli’l Fıkhi’l İslâmî, s. 373-374

[9]. 5/Mâide, 96

[10]. bk. Subulu’s Selam, 4/505

[11]. Fethu’l Bari, İbni Hacer, 1/229, özetlenmiştir.

[12]. Buhari, Kitâbu’l Buyû’, 3-4. bablar

[13]. Sahîhu ibni Hibbân, 5569

[14]. Fethu’l Bari, 1/229

[15]. Buhari, 2035; Müslim, 2175

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver