HATIRLA, SONRA DUA ET

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla…

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah tayyibdir, sadece tayyib olanı kabul eder. Allah, peygamberlere emrettiğini müminlere de emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

‘Ey resûller! Temiz şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun…’

Yine şöyle buyurmuştur:

‘Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz temiz yiyeceklerden yiyin…’

Sonra Allah Resûlü (sav) uzun bir yolculukta olup saçı başı dağınık olan bir adamdan bahsetti ve şöyle buyurdu: ‘Adam ellerini semaya doğru kaldırıyor ve ‘Ya Rabb, Ya Rabb!’ diyerek dua ediyor. Bu adamın yediği haram, içtiği haram, kıyafeti haramdır ve haramdan beslenmiştir. Duasına nasıl icabet edilsin ki!’ ”[1]

“Dua ederken nasıl bir hâlde/durumda olmalıyız?” sorusu önemli bir sorudur. Çünkü duada sadece güzel sözler, sadece samimiyet veya bir başka şey yeterli değildir. Dua; kalpte hissedilen duygular, bedende tezahür eden zillet ve fakr, organlarımızda açığa çıkan eylemlerle bir bütündür. Hâlimizde açık olan perişanlık ve fakrın iliklerimize kadar işlemiş olmasının da duada tek başına bir faydası yoktur.

Hadiste örneği verilen adam çok uzun bir yolculuk nedeniyle yorgun ve bitkin düşen; saçı, başı, kıyafeti toz toprak içerisinde kalmış bir kimsedir. Burada belirtmek gerekir ki yolculuk tek başına bir meşakkattir. Eski dönemlerdeki yolculuklar ise daha zorlu, daha meşakkatliydi. O kadar ki Allah (cc), müminlerin özelliklerinden birisinin, yolda kalmışa yardım etmek; zekât verilecek sınıflardan birisinin, yolda kalmışlar olduğunu belirtmiştir. Ama bu kadar neden, hadisten öğrendiğimize göre adamın duasının kabul olunması için yeterli olmamıştır. Bu durumdan hareketle şu soruyu sormak hepimizin görevidir: Nasıl dua etmeliyiz? Nasıl dua edersek icabet edilmeye daha layık bir hâl üzere oluruz? Bu soruya doğru cevap verebilmek, nebilerin dualarını incelemek, Allah’ın ayetlerden dualara ilişkin bize öğrettiği adaba dikkat etmek ve Peygamberimizden (sav) bu konuya ilişkin öğrendiklerimizi pratize etmekle mümkün olur.

Duanın makbul ve müstecap olması için duanın öncesinde, dua esnasında ve duadan sonra dikkat edilmesi gereken bazı adap kuralları vardır. Bu yazımızda şerh ettiğimiz hadis münasebetiyle bu konuyu detaylandıracağız:

Duadan Önce Dikkat Edilmesi Gereken Adaplar

  • Dua dünyada ve ahirette gönül sevincidir, mutluluk sebebidir

Akıllı insan, Allah’a dua ettiğinden dolayı mahzun olmaz. O’na (cc) dua etmekle bir şeylerin eksilmeyeceğini, aksine dualarıyla güzellikler inşa edebileceğini bilir. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemize olanak sağlaması için Kur’ân-ı Kerim’deki içten dualarıyla bildiğimiz salih insan Zekeriyya Peygamber’in dualarına kulak verebiliriz. Zekeriyya (as) uzun yıllar süren evliliğine rağmen evlat sahibi olamadı ve bunun acısını yüreğinin derinliklerinde hissetti. Ancak o, dualarıyla Allah’ın rahmetini ve lütfunu istemeye her daim devam etti. Âdeta Allah’ın nimetlerine ilişkin gördüğü her güzellik ona ısrarla dua etmesini telkin ediyordu. Meryem Annemizin sorumluluğunu Allah kendisine vermişti. Meryem’in yanına geldiğinde çeşit çeşit ve güzel rızıklarla rızıklandığını görür ve “Bunlar nereden geldi?” diye sorardı. Meryem’in (as), “Bunlar Allah katındandır, dilediğini hesapsız rızıklandırır.” cümlesini duyunca tüm umudu ve temennisiyle orada dua ederdi. “Rabbim! Bana kendi katından temiz bir zürriyet bahşet. Şüphesiz sen duaları işiten/icabet edensin.”[2] Meryem Suresi’nde onun duasının başka bir veçhesini öğreniyoruz:

“Hani o, Rabbine gizlice dua etmişti. Demişti ki: ‘Rabbim, kemiklerim zayıfladı ve saçlarım bembeyaz oldu. Sana dua ettiğim için hiç mutsuz olmadım.’ ”[3]

Ardından sessizce duasına devam etti ve O’ndan (cc) salih bir zürriyet istedi. Akabinde ona mirasçı olacak, nübüvveti devam ettirecek salih bir zürriyet… Hakikaten dikkat çekici bir durumla karşı karşıyayız. Bir ömür Allah’a dua etmiş, dualarının bazısına Allah (cc) icabet etmiş, bazısını on yıllarca ertelemiş, lakin Zekeriyya’da hâlâ aynı teslimiyet ve aynı dua… Dua ettiğinden dolayı da mahzun değil, mutsuz değil… Ayrıca duanın, insan üzerinde rahatlatıcı etkisi vardır. Zira siz sırtınızı El-Kaviy, El-Azîz, El-Muktedir, Er-Rahmân ve Er-Rahîm olana veriyor, O’nun lütfundan ve kereminden talep ediyorsunuz. Derdinizi O’na açıyor, çare istiyorsunuz. Kalbiniz olması gerektiği gibi, Rabb olan varlığın karşısında saygıyla eğiliyor. Âdeta dualarınızla kalbiniz ve diliniz ve hatta bütün bedeniniz O’na (cc) secde ediyor. Sen işini, derdini ve talebini El-Melik olana tevdi ettikten sonra neyin hüznünü, neyin tasasını taşıyacaksın kalbinde? Niçin taşıyacaksın?

  • Masiyet, kul ile Allah arasına perde örer ve duanın kabulüne mâni olur

Hata, kulun kaçınılmaz kaderi ve beşer olmanın bir doğal sonucudur. Bu hata Allah’a karşı yapılırsa masiyet ve günah olur. Masiyet, kulluk sözleşmesini bozmak demek olmasa da bu ahde yönelik tehlikeli ve sarsıcı bir faktördür. İşlenen her günah ve isyanı temizlemek ve kalbi arı/duru hâle getirmek ise var olan beşerî zaafımızın zararlarından kurtulmanın kesin yoludur. Verilen sadakalar, yapılan güzel eylem ve davranışlar, en önemlisi de tevbe, günahların yükünü kulun omuzundan kaldırır. Tevbeleriyle günah yüklerini hafifletmeyen, samimiyetle Allah’ın affetmesi, mağfiret etmesi, merhamet etmesi ve setretmesi için çabalamayan kullar için günahlar çok önemli mahrumiyetlere neden olur; Kul için takdir edilen rızıktan mahrum eder. Her günah kulun Allah ile nefsi arasına ördüğü perdedir ki dualara icabet edilmesine mâni olur.

  • Haram’dan, helal olmayan her türlü kazançtan kaçınılmalıdır

Helal rızık başta nefsimiz olmak üzere ailemiz üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Ahlaki ve itikadi olarak selamette olmanın helal yemekle önemli şekilde bağı vardır. Rızkını haramdan kazanan insan ahlaki ve itikadi manada kendisine ve ailesine zarar verir. Zira haramdan beslenen beden taatlere, güzel ahlaki ilkelere karşı tembel ve gevşek olur. Âdeta bu, bedene giren manevi bir mikrop veya virüstür. Hastalık taşıyan virüsler nasıl ki sapasağlam bedeni yorar, organları iflas ettirirse haram rızık da taate yönelik çalışan kalbin yönünü değiştirir.

Haram yemenin en tehlikeli olduğu konulardan birisi, duaların kabulüne mâni olmasıdır. En büyük mahrumiyet, kabul olunan duadan mahrum olmaktır. Allah Resûlü (sav) bu zararın büyüklüğünden ötürü hadiste dikkat çekici bir üslup ile bu hakikati vurgulamıştır:

“Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve gıdası haramdır. Nasıl duasına icabet edilsin?”

Başka bir hadiste Sa’d ibni Ebi Vakkâs Allah Resûlü’nden şöyle bir talepte bulunur:

“ ‘Allah’a dua et ki ben duaları kabul olunan bir kimse olayım.’

Allah Resûlü şöyle cevap verir: ‘Ey Sa’d, yemeğini tayyib (temiz ve helal) kıl dualarına icabet olunsun. Nefsimi elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki kul haram bir lokmayı karnına gönderdiğinde kırk gün amelleri kabul olunmaz. Herhangi bir kulun da etleri haramla yetişirse ateş ona daha layıktır.’ ”[4]

  • Dua adabına ilişkin bilgilenmek

Her işin ve amelin öncesinde bilgilenmek önemlidir. Bu, insana, yapacağı işe ilişkin bir şuur ve bilinç kazandırır. Şuur, yapılacak işin bel kemiğidir. Zira şuursuz yapılan eylemden geriye sadece yorgunluk ve bezginlik kalacaktır, istifade azalacaktır. Aynı zamanda yapılacak amele ilişkin detayların bilinmesi azami derecede faydalanmayı kolaylaştırır. Dua İlahi bir lütuf ve ikramdır. Bu ikramın kıymetini bilmek elzem olduğu gibi, en az o kadar bu kıymetli amelin adabını da bilmek gerekir. Dikkat edilecekler ve kaçınılacaklar bilinmelidir ki duanın Allah’a ulaşması ve ulaşan duanın kabule şayan olması mümkün olabilsin.

  • Duanın evvelinde güzelce Allah’ın zikredilmesi gerekir

Bunu söylememizin iki nedeni vardır. Bunlardan birisi insan psikolojisine döner, diğeri de duanın yapıldığı mabuda. İnsan psikolojisi, önem verilen şeylere hazırlık yapmak üzere kurulu olduğu gibi -tersten okuyacak olursak- hazırlık yaptığı şeyleri de önemser. Dua etmeden evvel duaya yönelik hazırlık olarak Rabbini güzelce anan, O’nu tazim eden kul; duasında daha uyanık ve daha bilinçli olacaktır. Bunun Rabbimize yönelik kısmı ise; sünnetten öğrendiğimiz kadarıyla Allah kendisi zikredilerek yapılan duaları daha fazla kabul eder.

Fedâle ibni Ubeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi (sav), bir adamın namazında teşehhütte duâ ettiğini fakat Nebi’ye (sav) salat ve selam getirmediğini işitti ve ‘bu adam acele etti.’ dedi. Sonra onu çağırarak ona ve başkalarına şöyle buyurdu, ‘Sizden biriniz namaz kıldığında Allah’a hamd ve sena ile başlayıp Nebi’ye (sav) salat ve selam getirip sonra dilediği şekilde duasını etsin.’ ”[5]

  • Duanın ibadetin özü olduğunu bilerek, yapacağımız büyük ibadetin farkında olmalıyız.

İnsanın izzet makamı, kulluk makamıdır. Allah (cc) karşısında küçülen kul, O’ndan başkasına karşı yücelir. O’ndan gayrısına boyun eğmez. Mabud olarak yalnız Allah’ı görür. Bu kulluk makamının esas basamağı duadır. Kullukta yücelik, dua çokluğu ve aynı zamanda güzelliği ile şekillenir. En muttaki kullar, en güzel duaların ve en çok duanın sahibi olanlardır. Peygamberler bunun açık ve tartışmasız liderleridir. Böylesi yüce bir amel ve yüce bir makam… Dua eden bunu iliklerine kadar hissetmelidir.


[1]. Müslim, 1015

[2]. bk. 19/Meryem 37-41

[3]. 19/Meryem 3-4

[4]. Camiı’l ulumi ve’l hikem, 1/260

[5]. Tirmizi, 3477

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver