Bizlere hikmet ve merhametiyle muamele eden Allah’a hamd, hikmeti öğretip âlemlere rahmet gönderilen Resûl’üne salât ve selam olsun.
Geçen yazımızda yapay zekânın kısa tarihçesine, tanımına ve çağımızdaki hızlı gelişiminin sebeplerine icmalen değinmiştik. Bu sayıdaki yazımız ise önceki yazının bir devamı niteliğinde olup bu sefine-i hayat yolcularının teknolojik dalgalara karşı nasıl mücadele ettiklerine değinecek, geçmişin tozlu sayfalarından geleceğin yapay dünyasına ışık tutmaya çalışacağız, inşallah. Allah’tan (cc) başarı diliyorum.
Kesin Luddit Yapmıştır!
19. yüzyılın henüz başlarını gösteriyordu takvimler. Bir balyoz. Bir çekiç darbesi. Bir balyoz sesi daha… İşleyen makinelerin yağına susamış bir kitle, Ned Luddit öncülüğünde sokaklardan tekstil fabrikalarına hücum ediyordu. Elbiseleri yıpranmış, yüzleri toz ve terle kaplı bu işçiler, büyük tekstil fabrikalarının kapılarına dayanmışlardı. İçeriden gelen monoton makine sesleri, aynı zamanda direnişlerinin temposunu da belirliyordu. Daha düne kadar ekmek tekneleri olan tekstil fabrikaları; şimdi onları işsiz bırakan, ekmeklerinden eden, kapital okyanusunda batıran birer ölüm makinelerine dönüşmüştü. Öfkelilerdi. Onlar için bu sadece makinelerle savaş değil, aynı zamanda bir yaşam biçimini, geleneklerini ve onurlarını koruma mücadelesiydi. Ve yine bu direniş hareketi, sadece ekonomik ve teknolojik değişimlere karşı değil, aynı zamanda bu değişimlerin getirdiği sosyal hüsran ve adaletsizliğe karşı bir tepki olarak doğmuştu. Birkaç gün önceye kadar ter döke döke nakşettikleri o ince işçiliklerini, bundan sonra metalik malzemelerin mekanik davranışları saniyeler içinde halledecekti. Onlara gerek kalmamıştı!
Başlangıçta İngiltere’nin doğusundaki bir bölgede dokuma tezgâhlarını kıran gruplarla ortaya çıkmışlardı, ancak kısa süre içerisinde İngiltere’nin üç farklı bölgesinde etkinlik gösterdiler. Fabrikaları ve makineleri hedef alarak geceleyin saldırılar düzenliyor, makineleri kırıyor ve fabrikaları ateşe veriyorlardı. Her ne kadar eleştirilecek yanları olsa da kendi savundukları bir davada vücut buldukları için tarih sayfasında kayıt altına alınan birer satır oldular, Ludditler. Nam-ı diğer Makine Kırıcılar.
Ludditler, değişime karşı direnen işçi ve zanaatkârlardan oluşuyordu. Bundan dolayı makinelerin getirdiği teknolojik ilerlemenin sadece zenginlerin yararına olduğunu, emekçi sınıfının bu değişimden zarar göreceğini savunuyorlardı. İsyanlarının merkezine makineleri kırarak, ilerlemeye karşı bir duruş sergileyen eylemlerini koymuşlardı. Bu isyanın adı, hareketin sembolik lideri olan Ned Luddit’ten türemişti. Hatta olay bir destan misali dilden dile aktarılmış, kendi dillerinde darb-ı mesel olmuştur. Artık ne zaman teknolojik bir ürünün başına beklenmedik bir felaket gelse İngilizce, “Ned Ludd did it!” (Kesin Ned yapmıştır!) deyimi kullanılmaktadır.
Ancak bu isyan hareketleri hükûmetin sert tepkisiyle karşılaştı. 1812’de çıkarılan bir yasa, tezgâh kırmayı ölüm cezasına çarptırıyordu. Buharlı makinelerin artışı ve içten yanmalı motorların da seri üretimiyle artık Sanayi Devrimi’nin birinci perdesi kapanmış, ikinci perde aralanmıştı. İnsanlar makinelere karşı çıkmaktan ziyade onları hayatlarına entegre etmeye ve yeni iş kollarını öğrenmeye başladılar. Aslında zorunda bırakıldılar desek daha yerinde olacaktır. Zira artık teknolojik gelişmelerin daha da ivme kazanacağı ayan beyan ortadaydı. Teknoloji… Dünya kasabasının lodosu; hız ve değişimle kavururken umut ve ilham dolu bir yağışın müjdesini de taşır.
Teknoloji kelimesi etimolojik olarak incelendiğinde, “tekhne” ve “lógos” sözcüklerinin bir araya gelmesiyle türediği görülmektedir. Tekhne; sanat, beceri, uğraş anlamına gelirken lógos; söz, kelime, bilim anlamına gelmektedir. Öyleyse teknoloji; insanların bilgi ve becerilerini kullanarak çeşitli alanlarda yeni ürünler ve hizmetler geliştirdikleri ve iyileştirdikleri geniş bir kavramı ifade etmektedir. Teknolojik değişimler dünya düzenini radikal anlamda değiştirmiştir. Başta Ludditler olmak üzere pek bir kimse de önünde direnememiştir. Yaşadığımız çağda Luddizmi savunan azınlık bir kitle var. Bunların mottoları ortak olmakla beraber motivasyonları geçmiş Luddistler gibi işsizlik değil, direkt olarak insanlığın kendisinin tehdit altında olduğunu savunmalarından gelmektedir.[1]
Elbette her teknolojik devinim, evvela fayda meşruiyeti bayrağı altında toplum tarafından kabul görür. Bu dalgalanma müspet anlamdaysa bunda bir sorun yoktur, zira yeryüzünün imarı için gerçekten de faydalı bir kazı çalışması niteliğinde olacaktır. Üretilmesi ve kullanılması herhangi bir sorun teşkil etmeyecektir. İnsanlığın yükünü hafifleten, daha güzel ve kaliteli yaşamalarını sağlayan birer olguya dönüşecek, aynı zamanda tefekkür penceresini daha da genişletecektir.
Pergel metaforuyla bu konuya biraz daha geniş bir bakış açısı kazandırabiliriz: Pergelin sivri ucuna inancımızı sabitlediğimizi, teknolojik gelişmeleri de genişleyen açısal ucuna yerleştirdiğimizi düşünecek olursak yapay zekânın İslam’ın devasa helal dairesinde fayda babından çok geniş bir çapa sahip olduğunu göreceğiz. Çizilen dairenin içine dâhil olan tüm İslami çalışmaların Allah’ın (cc) boyasıyla boyandığına şahit olacağız. Yani Tevhid ve Sünnet inancını merkeze aldıktan sonra dilerseniz uzay turizmi yapılsın! Merkez şaşmadığı müddetçe bu tarz fütürist bir çalışmanın neticesi dahi Rabbin (cc) rızasını celbedecektir: Yüce Rabbimizin kevnî ayetlerini, güzel sıfatlarının tecellisini, kudretinin azametini, hikmetinin derinliğini, sanatının ihtişamını hayranlıkla gözlerimizin önüne serecek; kâinatın namütenahi büyüklüğünü gösterip gönlümüzdeki tekbirleri arttıracaktır. Göz, kulak, kalp, taş, demir… yaratılış formatında olduğu üzere bizleri kulluk mertebesine yükselten birer vesile olacaktır. Dikkat ederseniz çağımız yapay zekâ teknolojisi imanı arttıran bir araca, bir şükür vesilesine dönüştü.
“Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmez hâlde çıkardı. Şükredesiniz diye de size kulaklar, gözler ve gönüller verdi.”[2]
Fakat işin içerisine -her zamanki gibi- müstekbir tağutlar ve mutref aileler girdiğinde, yani pergelin sivri ucunu kendi hevalarına saplayıp öteki ucuna da heves kalemini taktıklarında çizilen çapın rengi değişmeye, kan kırmızısına bürünmeye başlıyor! Asıl hedeflerin -kuvvetle muhtemel- süslü yapıların merdiven altlarında döndüğünü görmekteyiz. Zira açığa çıkan odur ki önce bu sistemler/teknolojik ürünler ücretsiz bir şekilde sunulur. Sonrasında insanların bunlarsız yapamayacağı algısı bir virüs gibi düşünce damarlarına enjekte edilir. Etkisini hemen göstermez, kuluçka dönemindedir. Ardından gelen etki ise felaketin çatırtısıdır: Tüm kişisel verilerimiz depolanmaktadır. Düşünce biçimimiz, yaşam tarzımız, tükettiklerimiz, biriktirdiklerimiz… artık ayan beyan ortadadır. Kişisel verilerimiz “algoritmik toplum” oluşumu için özenle istiflenmektedir. Tercihlerimize, hayata bakışımıza, neyi sevip neden nefret edeceğimize, olaylar karşısında nasıl reaksiyon göstereceğimize, neleri tüketeceğimize… algoritmalar karar verecektir.[3] Çağımızın değerli bir madeni hükmünde olan verilerimiz[4] artık çok harika bir şekilde, gelecekteki makinelerin/robotların insansı davranabilmesi için kullanılmak üzere korunmaktadır! Kâfirlerin hevalarını ilahlaştırma isteği,[5] toplumları her anlamda sömürme ve köleleştirme politikaları[6] ve ilahlık(!) arzusu[7] hiç değişmiyor. Bilhassa en doğru bilgi kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim hakkında derinlikli araştırmalar yapıyor; İslam ümmetini, coğrafyasını, motivasyon kaynaklarını öğreniyor, çözüyor ve antitezler üretiyorlar.
“Batı toplumu, İslam ümmetine yönelik başlattığı Haçlı Savaşlarında İslam’a müntesip toplumlar hakkında derinlikli araştırmalar yapıyor ve stratejisini bu araştırmalar üzerine bina ediyor. Napolyon’un Mısır seferi esnasında yanına hatırı sayılır sayıda ilim adamı alması ve Mısır üzerine yaptırdığı araştırmaların yirmi üç ciltlik bir külliyat oluşturması buna örnek verilebilir. Daha sonraki dönemlerde Şarkiyyat adı altında yapılan çalışmaların çoğu da İslam toplumlarını inanç ve amel yönünden tanımak ve bu çalışmaların sonucuna göre İslam’a açılmış savaşta strateji belirlemek içindir. Dil, tarih, coğrafya, Kur’ân ve Sünnet ilimlerine yönelik çalışmalar on binlerle ifade edilen sayılara ulaşmıştır. Yapılan bu araştırmaların bilim adına yapıldığı iddia edilse de hakikat bundan çok farklıdır. Bugün İslam toplumlarını alt üst eden Haçlı işgalinin temelini bu araştırmalar oluşturmaktadır.”[8]
İşte bu farkına vardıkları gerçeğin peşini hiç bırakmıyorlar. İnsanın var olduğu günden beri Rabbimizin (cc) dünya kurtuluşu ve ahiret rahatı için paha biçtiği, insanı kendisinden sorumlu tutacağı mevzubahistir, ameller/davranışlar:
“O (Allah) ki; hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek/ortaya çıkarmak için, ölümü ve hayatı yarattı. O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr’dur.”[9]
Amellerimiz/Davranışlarımız… O kadar kıymetlidir ki zerre-i miskali dahi Allah’ın (cc) katında titizlikle tartılacak, göz ardı edilmeyecektir. Takdir edersiniz ki bir şeyin değeri, terazisindeki hassasiyetiyle doğru orantılıdır. Bir şeyin değeri arttıkça terazinin hassasiyeti de artar. Kömürü tonla, patatesi kiloyla, altını karatla tartarız. Ameller ise zerresini dahi tartabilme kabiliyetine sahip eşsiz bir teraziyle tartılır:
“Kim zerre-i miskal bir hayır işlemişse, onu görür. Kim de zerre-i miskal bir şer işlemişse, onu görür.”[10]
Bunun kıymetini anlayan tuğyan ehli, bu uhrevi veriyi dünyevi işlerine alet etmekten hiç çekinmiyorlar. Verilerimizi/Davranışlarımızı elde etmek pahasına yasal olup olmamasını önemsemeksizin her türlü yola başvuruyorlar. İnsanoğlunun binlerce yıllık tecrübelerini, hiçbir eğitim almadan ustalaştığı duyusal motor becerilerini yapay zekâyla donatılmış algoritmaların taklit etmesi için milyonlarca dolarlık yatırımlar yapıyorlar.[11] Elbette bu hamleler, bugünün ürünü, yeni bir görüş değildir. Geçmişin birer yansıması, hak zelzelesinin göçüğü altında kalmışların var olabilme çığlıklarının yankısıdır. Elbette Allah (cc) kâfirlerin insanlığın ölmesi pahasına satın aldıkları bu verileri kötüye kullanmalarından ötürü onlara azap edecektir:
“Muhakkak ki onlardan öncekiler de tuzaklar kurdular. Allah onların evlerini temelden yıktı, üstlerindeki tavan başlarına çöktü ve azap onlara hiç ummadıkları bir yerden geldi.”[12]
Konumuzun daha berrak bir şekilde anlaşılabilmesi için daldığımız bu derin girizgâhtan topladığımız dip notlarıyla sorumuzun cevabını su yüzüne çıkarmaya çalışalım.
Peki, Yapay Zekâ İşimizi Elimizden Alacak mı?
Kesinlikle evet! Yapay zekâ birçok işte bizden daha iyi, bizden daha hızlı, bizden daha çabuk hesaplama yapıyor; işçiliği ise daha ucuz… Daha önce de belirttiğimiz gibi yapay zekâ gelişmeleri karşısında bir grup insan makineleri kırmaya kadar giderken diğer kesim çoktan hayatlarını kolaylaştırmak için entegrasyon çalışmalarına başladılar. Bir kesim heyecanlı, diğer kesim ise kaygılı… Esas sebebin köklü bazı değişimlerin insanları korkutması olduğunu düşünüyorum. Yine bu değişimlerin doruk noktasının belli olmayışı, kaygı eşiğini biraz daha arttırmaktadır.
Yapay zekâ ve işsizlik konusuna vereceğimiz cevabın doğruluğu, yapay zekâyı nasıl tanımladığımız ve nerede durduğumuzla doğrudan ilişkilidir. Soru dinî olarak değerlendirildiğinde eğer özünde rızık endişesi varsa zaten kökünden hatalı bir sorudur. Eğer bu soruyla kastedilen, geleceğin hayat düzenini anlamak ve İslami harekete yeni iş kolları kazandırıp onunla batılın beynine hak yumruğunu indirmekse -ki bu yazıyı ele almamızdaki niyetimiz de budur- o hâlde bu konuya biraz daha ilmî ve teknik bakacağız. Zira yapay zekâ doğru kullanıldığında her daim işlerimizi kolaylaştıran, hayat ve kulluk kalitemizi arttırmaya hizmet eden bir unsur olacaktır. Yukarıda çok uç ve sivri bir örnekle buna değindik zaten. Genel anlamda teknolojik gelişmelere baktığımızda, icat ve üretimleriyle neredeyse her zaman kas gücü gerektiren işlerin yerine, daha kreatif düşünce ve bilgi odaklı işlerin geldiği gözlemlenmiştir. Daha şimdiden zihinsel çalışmalar beden ve kas gücü gerektiren ya da sürekli tekrarlı, otomasyonlu işlerin yerini almaya başladı bile.[13] Yapay zekâ başlangıçta “tehdit” algısı oluştursa da bugün için “fırsat” olarak değerlendirilmektedir. İşi kolaylaştıracak ara sistemler olduğu kanısı öne çıkmaktadır.[14] Kullanıldığı alanlara göre değişmekle birlikte veri miktarındaki artışın hem hızı hem de tahmin edilebilirliği arttırdığı görülmektedir.[15] Yapay zekâ; süreçleri kolaylaştıran, zaman, mekân, kaynak gibi alanlarda verimliliği arttıran bir işleve sahip olacaktır. Özel ya da tüzel kişilikler işlerini daha kısa sürede yapabileceğinden, mevcut personel sayısını azaltabilir, işlerini daha kolay hâle getirebilir, yeni projeler için kamu yararına inisiyatifler geliştirebilir ya da tasarruf edilen mali kaynağı başka alanlarda kullanabilme olanağı edinebilirler.[16]
Yaşadığımız coğrafya perspektifinde kaygı boyutunu ele aldığımızda ise yıllar önce Türkiye’deki ilk bilgisayarı edinen KGM personellerinin tavrından öteye geçemez diye düşünüyorum.[17] Ya da seneler önce tarlayı doğal yöntemleriyle biçen bir çiftçinin tarım makinelerine olan Ludditvari öfkesini de baz alabiliriz. Tarım makinelerini hayatlarına entegre eden çiftçilerin sadece işleri kolaylaştı, tarla ekip biçme potansiyelleri arttı. Ne traktörler çiftçiliği demode bir iş hâline getirebildi ne de dijital hesap makineleri matematiğin rasyonelliğini… Yani eski zorlu işler kalktı, yerine başka yepyeni işler geldi. Odaklanmamız gereken asıl nokta burasıdır: Yapay zekâ insanlığın faydasına kullanıldığında hayatı kolaylaştırmakla beraber yeni iş alanlarına da kapı aralayacaktır. Tıptan edebiyata, resimden mühendislik alanına kadar geniş bir yelpazede fayda sağlayabilir, insanların hayatını müspet anlamda değiştirebilir. Hâliyle önceki kof ve rutin işlerin/mesleklerin yerini daha dijital ve pratik işler/meslekler alacaktır.
Örneğin engelli birinin yürümesine, bir âmânın görmesine vesile olabilir. Felçli birinin duygu ve düşüncelerini kendi ses tonuyla aktarmasına olanak sağlayabilir. Eğitim alanında çocukların dimağına uygun ders anlatımıyla tam öğrenme verebilir ya da hastalıkların teşhisinde ve tedavisinde aktif rol alabilir. Sanat eseri denilebilecek resimler ve bunlara uygun hikâyeler yazılı birkaç istekle (prompt) elde edilebilir. El yazmalarını okuması, dijitale çevirmesi ve bunu bilgisayara indirmesi saniyeler içerisinde yapılabilir. Artık saatlerce ses kaydı yapmaya gerek yok, metin hâlindeki yazılar profesyonel seslerle hayata geçirilebilir. Dilerseniz kendi sesinizi klonlayabiliyorsunuz da. Tek bir vesikalık fotoğrafıyla bir kişi pek çok dilde konuşturulabilir, suni bir videosu yapılabilir. Bina tasarımlarından, binanın metraj hesabına kadar tüm hesaplar artık birkaç dakikada yapılabilir. Yapay zekâ, en az malzemeyle en dayanıklı ve aynı zamanda dekoratif ürünleri bir mühendisten çok daha iyi tasarlayabiliyor artık.
Evinizin bir köşesinin fotoğrafını çekin, sonra yapay zekâya oradaki iç mimariyle ilgili öneriler isteyin. Minimal, şık, modern, nostalji… gibi birçok seçenekle size aynı veya benzer masa ve sandalyelerden uygun duvar kâğıtlarına kadar seçenekler sunup örnek fotoğrafını ve maliyetini sunabilir. Peyzaj düzenlemesi daha önce hiç bu kadar kolay ve eğlenceli olmamıştır, herhâlde. Odanın/Alanın fotoğrafını yapay zekâya verdiğinizde size ne tarz peyzaj çalışmaları yapabileceğinizi evinizin orijinal fotoğrafı üzerinden sunuyor. Tarım alanında artık yabancı ot derdi en aza indirgenmiş durumda. Ürün toplarken oluşan hatalar asgari düzeyde. Yapay zekâ destekli tarım makineleri sizin yerinize bunların tamamını yapabiliyor. Medikal anlamda ise çok daha umut verici çalışmalar yolda. Çünkü medikal veriler daha düzenli ve etiketlenmiş durumdalar. Diş röntgenlerini tarayıp çözümler sunan yapay zekâ, akciğer/göğüs kanseri risklerini öngören yapay zekâ, röntgenlerden beklenmedik çıkarımlar yapan yapay zekâ, doktor sohbet botu yapay zekâ…[18]
İlmî konularda eğitim alan bir kişiyi de düşünebiliriz: Gününün çoğunu ilmî kavramlarla, Kur’ân ezberi ya da fıkhi meselelerle geçiriyor. Böyle bir talebe için yapay zekâ ona sadece belirlediği ilgili kitaplar içerisinden belli saatlerde soru ve cevaplarını üretebilir. Hafız olma yolundaki bir talebeye belli bir pasajdan sonra devam etmesini söyleyebilir, eğer tecvitte bir hatası varsa onu uyararak düzeltmesini isteyebilir. Yapay zekâ onun eksiklerini görerek aslında tam olarak nerelerde hata yaptığını gösterecek ve önerilerde bulunacaktır. Bu vesileyle eğitim daha hızlı ve interaktif olabilecek; haftalık, aylık raporlamalarla kişi kendi gelişimini gözlemleyebilecek; rapor ilgili hocasına bildirim olarak iletilebilecek; eğitim süresi kısalacak, eğitimin kalitesi ise artış gösterecektir. Ayrıca kontrolörlerin ciddi miktarda süreleri artakalacaktır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Herkes kendi alanıyla ilgili düşünmeli, önerilerini cemaatiyle/topluluğuyla paylaşmalı ve hatta yapay zekâ alanına meyli varsa kendi nefsinin hayrı ve en kıymetlimiz olan dinde sabit kalabilmesi için bedenen dahi destek olmalıdır.
Bilimsel verilerin analizinden bir örnek sunabiliriz. Mesela günümüz ve gelecek dünyevi sorunlarından biri iklim değişikliğidir. Her beş ila yedi yıl arasında IPCC (Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli/Intergovernmental Panel on Climate Change) tarafından bir rapor hazırlanıyor. Bu raporlar binlerce sayfadan oluşuyor ve ciddi manada veri içerikli bir çalışma olarak servis ediliyor. Düşünün, yedi yıllık bir rapor var önümüzde ve bundan istatistiksel olarak bazı çıkarımlar elde ederek ekini ve nesli ıslah etmek istiyoruz. Oturup bunu değerlendirmek bir yana okumak bile güç bir meseledir. Yapay zekâ, dakikalar içerisinde, günümüz tabiriyle bir “yönetici özetini” çıkarabiliyor.
Son olarak istatistiksel bir bilgiyi paylaşıp yazımızı noktalayabiliriz: Geleceğin yapay zekâ dünyasında çalışan ihtiyacında %40’lık bir artışın doğacağı öngörülmektedir. Yani yüz çalışanın işsizliğine karşılık yapay zekâ destekli yeni işler için ortalama yüz kırk çalışan gerekeceği vurgulanmaktadır. Bir vida sıkıcı çalışana karşılık daha fazla veri yöneticisi, fabrika otomasyon tasarımcısı, prompt mühendisleri, yeni otomatik vida üreticisi, yeni dijital pazarlamacı… gibi yeni iş/zihin gücüne ihtiyaç duyulacaktır. Ve yine istatistiklere göre son yirmi beş yılın öncü 500 dünya firmasından (bk. yıllara göre Fortune Global 500) dörtte üçü teknolojik değişime tam olarak ayak uyduramadığı için listelerdeki yerini koruyamamış, 500 firmadan 370’e yakını teknoloji tufanında boğulmuştur.
Örneklerden ve ilgili çalışmalardan da anlayacağımız üzere; yapay zekâya işsizliğe/tembelliğe bir bahane olarak bakmaktan ziyade insanlığın işlerini kolaylaştıran ve yeni meslek kapıları açacak bir vesile gözüyle bakılması daha evla olacaktır. Tüm bunların yanında yapay zekâ, pek çok aritmetik işlem gerektiren konuda insanı taklit edebilse de sosyolojik bir varlık olarak insanın taklidi şu ân için mümkün değildir.[19]
Demem o ki tüm dünya yapay zekâ konusunda dönüşü zor bir gemide yerini almış durumda. Bu uzun ve bir o kadar da sabır gerektiren yolculuk boyunca kıyılarda bulunan dijital tarlalara ekim yapan kazanacak, Allah’ın (cc) izniyle meyvesini ufukta görecektir; ağırdan alan ya da yanaşmayı bile göze alamayanlar kaybedecek, ellerindeki az miktardaki umut tohumlarının çürümesini çar-u naçar izleyeceklerdir… Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Bir sonraki yazımızda ise yapay zekânın dünyayı nasıl gördüğüne, yazıları nasıl okuduğuna değinecek, dijital beynindeki kıvrımlarında bir gezintiye çıkacağız, inşallah.
Zoru kolay, kolay olanı bizlere güzel kılan Allah’a (cc) hamdolsun.
[1]. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi – International Journal Of Society Researches, Yapay Zekânın Ludditleri Kimler Olacak? Öğr. Gör. Dr. Abdurrazak Gültekin, 2021
[2]. 16/Nahl, 78
[3]. Yapay Zekâ ve Medya, Yapay Zekâ Eksenli Gelişen Algoritmik Toplum, Bahadır Kapır, 2021
[4]. Bu dalda bir iş kolu dahi gelişmiş ve ismi direkt madencilikle ilişkilendirilmiştir: “Veri madenciliği”
[5]. “Hevasını/arzusunu ilah edineni gördün mü? Şimdi sen mi ona vekil olacaksın?” (25/Furkân, 43)
[6]. “Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde üstünlük tasladı. Oranın halkını gruplara ayırıp onlardan bir bölümünü mustazaflaştırıyor /güçsüzleştiriyor; erkek çocuklarını boğazlayıp, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.” (28/Kasas, 4)
[7]. “Dedi ki: ‘Ben sizin en yüce rabbinizim!’ ” (79/Nâziât, 24)
[8]. Tevhid İnancını İnşa eden Kavramlar, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, s. 528
[9]. 67/Mulk, 2
[10]. 99/Zilzâl, 7-8
[11]. bk. Umur Işık vd. “Yapay Zeka ve Algoritma Ekseninde Gazeteciliğin Geleceği ve Toplum İçin Anlamı”, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi 10/2 (2022), 1248-1275, 1268.
[12]. 16/Nahl, 26
[13]. bk. Sosyal Bilimler Dergisi 15/2, 628-637, 634. Süheyla Erikli – Pınar Salih, “Zanaatkarlıktan Yapay Zekaya İşgücünün Değişen Niteliği”, Akademi Sosyal Bilimler Dergisi 9/26 (2022), 209-223, 220-221)
[14]. bk. Umur Işık vd. “Yapay Zeka ve Algoritma Ekseninde Gazeteciliğin Geleceği ve Toplum İçin Anlamı”, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi 10/2 (2022), 1248-1275, 1268
[15]. bk. Caner Dereli vd. “Erişime Açık Terörizm Veri Kümeleri Kullanarak Makine Öğrenmesi ve Büyük Veri Mimarileri ile Terörle Mücadeleye Yönelik Tahminleme Yaklaşımları”, Savunma Bilimleri Dergisi 42 (2022)
[16]. bk. Ahmet Efe, Yapay Zekâ Ortamındaki Dijital Kamu Yönetiminin Yol Haritası, Kaytek Dergisi 4/1 (2022), 99-130, 121
[17]. Türkiye’ye ilk bilgisayar 1960 yılında, yol yapımında gereken hesaplamaları daha hızlı yapabilmesi için Karayolları Genel Müdürlüğüne gelir. Bilgisayar 167 m2 alan kaplamakta ve otuz tona yakın bir ağırlıktadır. İlginçtir ki bozulabilir korkusuyla uzun bir müddet kimse bilgisayara dokunmaz. Bir diğer sebep ise bilgisayarın işlerini ellerinden alıp onları işsiz bırakacağı kaygısıdır. Bundan dolayı bilgisayara düşmanlık besleyenler dahi olmuştur.
[18]. Sadece sağlık verileriyle sınırlandırılmış, ChatGPT beslemeli ve Türkçe dil desteği sunan ücretsiz bir yapay zekâ modeli. %100 doğruluk oranı sunmamakla birlikte denemeye değer bir uygulama.
https://ai.yesilhealth.com (E.T. 04.11.2023)
[19]. bk. Aysel Ay, “Yapay Zekâ Haberciliği ve Gazetecilik Tartışmalarına Dair Bir Değerlendirme”, 12/4 (2022), 913-926, 924
İlk Yorumu Sen Yap