Bakan Kör Duyan Sağır

Bizlere gözler, kulaklar ve kalpler veren Allah’a (cc) hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Öğrenmenin tanımıyla ilgili farklı kuramlar türetilmiştir. Örneğin nörobilim literatüründe öğrenme, nöronlar arasında yeni aksonların oluşması ya da yeni sinaptik bağların oluşması olarak geçerken psikolojide öğrenme, bireylerin yaşanmışlıkları sonucunda davranışlarında ortaya çıkan ve uzun süreye yayılan değişim süreci olarak adlandırılır. Yapay zekâ açısından öğrenmeye ise makinelerin/bilgisayarların mevcut verilere bakarak onlardan sonuçlar çıkarmasıdır tanımını yapabiliriz.

“Makineler mevcut verilere bakarak onlardan öğrenebilir. Mevcut verilerle arasındaki örüntüyü matematiksel algoritmalarla keşfedip, modelleyerek yeni gelen veriler için bir öngörü oluşturabilirler. Daha anlaşılır bir ifadeyle yazacak olursam makinelere, ‘Elimde şu veriler var, sen bunlara bir bak, anlamlı ilişkileri, örüntüleri şu algoritmaya dayanarak anla (öğren) ve bir yerde sakla (model oluştur). Elime yeni veri geldikçe bu verinin ne demek olduğunu, nasıl bir sonuç çıkaracağını sana soracağım.’ dememizdir.

Diğer bir deyişle elimizdeki verilerle makineleri eğitime tabi tutup bir model oluşturmamızdır. Bir model, mevcut verilerden öğrenip ders almış yapıdır. Elimizdeki bu modele göre elimizde olmayan yeni veriler hakkında tahminlerde bulunabiliriz.”[1]

Yapay zekânın insan beyninden ilham alarak nasıl öğrendiğine önceki yazılarımızda değinmiştik. Bu yazımızda ise bu öğrenme sürecinde verilerin hangi dijital eleklerden geçtiğine ve ne gibi mekanik işlemlere tabi tutulduğuna mercek tutmaya çalışacağız, inşallah.

Dijital Gözün Perspektifi

Yapay zekânın ana dili matematiktir. Metinler, sesler, resimler… Yapay zekâ tüm bunları rakamlara/rasyonel ifadelere çevirir. Kelimelere sayısal bir ağırlık verirken, resimleri ise BGR (Blue, Green, Red/Mavi, Yeşil, Kırmızı) olarak 0 ile 255 arasında kodlar. Siyah beyaz (gri tondaki) resimlerde ise siyah ton 0, beyaz ton 255’i temsil eder. Aradaki gri tonlar ise 0 ila 255 arasında değerler alır. Örneğin siyah beyaz ve el yazısı sekiz rakamının yapay zekânın gözünden nasıl göründüğüne bakalım:

Yukarıdaki el yazısıyla sekiz rakamında da görüldüğü üzere, yapay zekâ tüm görüntüleri veya videoları sadece sayılardan ibaret olarak görmektedir. Onun dışında herhangi bir anlam yüklemesi mümkün değildir. Peki, bu sayılar ne mi ifade etmektedir? Bu sayıların da daha önceden bilgisayara kodlanmış olması gerekiyor.

Mesela saf kırmızı renkten oluşan bir perde fotoğrafının bir pikselini yapay zekâ BGR (Blue, Green, Red) renk skalasında (0, 0, 255) olarak okuyacaktır. Bu kırmızı perdeyi mavi boyaya daldırıp çıkardığımızı düşünelim -ki pembe bir renk olacaktır- o zaman bir pikselini (255, 0, 255) olarak görecektir. Bunun gibi görünen tüm cisimlerin şekilleri de birer objeden ziyade sayısal ifade olarak okunur. Bu da elbette tersine işlemleri de kolaylaştırmaktadır. Yani bir resim üretmek istediğimizde de demek ki tersine bir mühendislik yapılmaktadır.

Bu dönüşüm işlemi, dünyevi anlamda pek çok faydalı çalışmayı da beraberinde getirdi. Görüntülerin işlenmesi ve okunabilir olması demek, görsel talimatları anlayabilen bilgisayarlar demekti. Görme engelli birinin etrafını tanıyabilmesi, vücutta bulunan herhangi bir tümörün erken tespit edilerek müdahale edilmesi, kâğıttaki yazıların okunabilir olması, fotoğrafların yorumlanabilir olması, tehlikeli bir iş kazasının önlemini alarak ölümcül kazaların önüne geçilmesi… gibi birçok faydalı çalışma oldu ve olmaktadır. İnsanlık yararına yapılacak işler listesi, yapay zekâ vesilesiyle gerçek manada hız kazanmış ve yaralara merhem olmuş durumdadır.

Algoritmik Dilin Şifreleri

Güncel bir örnekle yapay zekânın dijital beyin kıvrımlarında gezinmeye devam edelim:

Arama motorunda bir araştırma yaptığımızı düşünelim. Bir veya birkaç kelimelik arama yapıyoruz. Biz her ne kadar bunu kelime/karakter olarak girsek de arka planda bu kelimeler hem müstakil hem de beraberindeki diğer kelimelerle matematiksel olarak bir sayıya/ağırlığa tekabül ediyor. Bu bağlamlar bir araya gelerek âdeta bir zincir misali birbiriyle bağlantı kuruyor ve bize en yakın sayıyı/ağırlığı gösteriyor. Bu da bizim kelimemize en yakın kelimeleri/sayıları sunuyor.

Bir web sitesinin halka açık olarak paylaştığı, 10.000 adet e-ticaret ürün yorumlarını yapay zekâya öğrettik. Amacımız; yapılan yorumların -ne kadar uzun olursa olsun- bir insan tarafından hiç okunmadan milisaniyeler içerisinde olumlu mu, olumsuz mu, yoksa nötr mü olduğunu çözen bir model oluşturmaktı. Bu işlemi yapmak için yapay zekâ, metinlerin “vektör” şeklinde olmasını istiyor. Bir yorumun bizim okuduğumuz dil ile yapay zekânın dilindeki gösterimini aşağıda görebilirsiniz:

Bir Kullanıcı Yorumu

Yorumun yapay zekâ tarafından kodlanmış hâli

Yorumun çıktısına dikkatli bir şekilde bakıldığında bu sayıların rastgele olmadığını, aynı kelimelerin vektör uzayında aynı sayılara denk geldiğini görebiliriz. Mesela “3” rakamının “bir” kelimesi için kodlandığını, “41” sayısının “ürün” ve “9” rakamının “ama” kelimesi için kodlandığını rahatlıkla görebiliyoruz.

Yani arama motorlarında herhangi bir araştırma yaparken, aslında daha önceden kayıtlı olan kelimelere karşılık gelen, eşit ya da en yakın ağırlıktaki indeksleri/değerleri tarıyoruz diyebiliriz. Sonuç olarak karşımıza çıkan liste, o kelimelerin kombinasyonlarının bir sonucudur.

Sesin Dijital Perdeden Dünyaya Süzülüşü

Şimdi de yapay zekânın sesi nasıl kodladığına kulak verelim. Bu enteresan dönüşümün ardındaki sır perdesini aralamaya çalışalım.

İlk adım, ses dalgalarının bir mikrofon yardımıyla elektriksel sinyallere dönüştürülmesiyle başlar. Bu sinyaller, analogdan dijitale çeviren bir dönüştürücü vasıtasıyla ikili kodlara (0 ve 1) çevrilir. Bu kodların tek tek seslerle eşleştirilmesinin sonucunda vektörel bir değer elde edilir. Yapay zekâ, bu ikili kodları vektörlere dönüştürür. İşte tam bu geçişte yapay zekânın dijital iştahı kabarır ve sesler artık ses olarak değil sayısal birer değer olarak yolculuğuna devam eder.

Her bir vektör; sesin benzersiz özelliklerini, tonunu, perdesini ve ritmini temsil ediyor. Her bir sesin “Mel Frekansı” olarak adlandırılan özgün bir spektrum analizi yapılır. Bu analizle, insan kulağının algıladığı ses frekansları yapay zekâ tarafından tanımlanır. İşte bu frekansların vektörel karşılığı, yapay zekânın, sesi “anlamlandırmasını” sağlayan temel unsurdur. Ses önce bir frekans analizine tabi tutuluyor ve sonra bu analiz yapay zekâ tarafından anlaşılır bir formata, yani vektörlere dönüştürülüyor.

Yapay zekânın bu yeteneği, sesli asistanlardan otomatik alt yazı oluşturma sistemlerine kadar pek çok alanda devrim meydana getirdi. Sesin bu dijital dönüşümü, yapay zekânın sadece duymakla kalmayıp, aynı zamanda verilen komutları da kodlanan şekilde yerine getirebildiğini bize göstermiş oldu. Yapay zekâ, sesin arkasındaki duyguyu, niyeti ve hatta kişiliği bile hesaplamalarla tahmin edebilir hâle getirebiliyor.

Seslenerek eşyalarla iletişim kurmanın mümkün olabileceği, sesle teknolojik eşyalara komut verilebileceği, robotların sesi anlayıp faydalı işler yapabileceği… sesin elektrikten dijitale, oradan da yapay zekânın anlayabileceği vektörlere dönüşümü teknolojinin sınırlarını zorluyor ve bizlere daha akıllı, daha duyarlı bir geleceğin kapılarını aralıyor.

Yapay zekânın görme, okuma ya da dinlemesini değerlendirdiğimizde şunu söyleyebiliriz:

“Yapay zekâ laftan anlamıyor!” Zira örneklerden de anlayacağınız üzere yapay zekânın gıdası mantıksal algoritmalar, istatistiksel kaideler ve matematiksel ifadelerdir…

Kur’ân merceğimizi imani bir solukla paklayalım

Tüm bunlarla beraber bir hakikati de hatırlayıp terazimizi dengeleyelim. Evrendeki bu olağanüstü işleyiş, insanın kalbine açılan imani bir pencere iken yapay zekânın rasyonel ve hesaplamaya dayalı dünyasında derinlikten tamamen yoksun kavramlardır. Dünyanın en güzel fotoğrafları, Rabbin azametini gösteren koca kozmos haritaları, ruhu okşayan okyanus serinliğinin manzaraları… hepsi; yapay zekânın dijital gözünde sadece sayılar, rasyonel ifadeler ve matristen ibarettir. İnsan, imanını dürbün yapıp baktığında hayranlıklar içerisinde seyre daldığı o harikulade estetik, yapay zekânın algısında anlamını yitirir, soyut bir matematiksel ifadenin ötesine geçemez.

“O, gökten su indirendir. O (suyla) her türlü bitkiyi çıkardık. O (sudan) bir yeşillik çıkardık. Ondan da birbiri üstüne binmiş taneler çıkarırız. Hurma ağacının tomurcuğundan (yere) sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen ve benzemeyen üzüm, zeytin ve nar bahçeleri…

(O bahçeler) ürün verdiğinde meyvesine ve olgunluğuna bakın. Şüphesiz ki iman eden bir topluluk için bunda (ibret alınıp, Allah’ın azamet ve gücünün anlaşılacağı) nice ayetler vardır.”[2]

“Şüphesiz ki biz, dünya semasını yıldızlarla süsledik.”[3]

İnsanın fıtratını harekete geçirmek için yaratılmış olan yerin ve göğün haşmeti, yapay zekâ için sadece algoritmik bir vektör, soğuk ve cansız bir veri dizisi hâline gelir. Gökyüzünün göz alıcı maviliği, yerin doğal güzelliği insan gözüyle bakıldığında içsel bir coşkuyu meydana getirirken yapay zekâ için bunlar analiz edilmesi gereken, duygusal bağlamdan yoksun pikseller ve sayısal değerlerden ibarettir. Bu, insanın ruhani algılamasının zenginliği ile yapay zekânın kısır ve duygudan yoksun işlevselliği arasındaki büyük uçurumu gösterir. İnsan gözü ve kalbi, kâinatın bu mucizevi tablosunu hem görsel bir şölen hem de yaratıcı gücün, İlahi varlığın izlerini yansıtan kutsal bir tablo olarak algılar.

“Üstlerinde olan gökyüzüne bakmadılar mı hiç? Onu nasıl da bina edip süsledik. Onun hiçbir açığı da yoktur. Yeryüzünü de yayıp genişlettik, oraya (dağlardan) sarsılmaz kazıklar çaktık ve her göz alıcı bitkiden çift çift bitirdik. (Allah’a) yönelen her kulun, (Allah’ın kudretini) görmesi ve (üzerinde tefekkür edip) öğüt alması için… Gökten bereketli bir su indirdik ve onunla bahçeler ve biçilen taneler bitirdik.”[4]

İşte insan… Bizatihi kendisi bir makine-i Rabbaniye iken, yaratılışındaki incelik ve mükemmelliğiyle bir İlahi eser iken, dış dünyadaki teknolojik makinelerde izzet ve anlam arayışına yöneldikçe kendi özünden, insanlığından ve fıtratından giderek uzaklaşıyor. İlahi rahmetin tecellisi olan bu şerefli varlık, yapay zekânın soğuk ve hesaplayıcı dünyasına dalıp, kendi içindeki İlahi dokunuşu, ruhani derinliği ve yaratılışın sırlarını göz ardı ediyor. Bu, insanın kendine yabancılaşması, kendi iç dünyasının zenginliklerine ve İlahi ayetlere kör kalmasına bir esbap oluyor.

“Yakinen inananlar için yeryüzünde ayetler vardır. Kendi nefislerinizde de… Görmez misiniz?”[5]

İnsanlık adım adım Allah’ın (cc) İlahi muradından koparak yapay ve mekanik bir varoluşa sürükleniyor. Kulluk bilincini yitirmesiyle kendini ve çevresini İlahi bir bakış açısıyla görmekten mahrum bırakılmakla cezalandırılıyor. Teknolojinin soğuk ve hesaplamalı algısı, insanın sıcak ve derin duygusal dünyasını gölgede bırakıyor. Yapay zekâyı işlerine köle edinecekken onu şerik edinir, esfel-i sâfilîne yuvarlanır:

“Göklerde ve yerde (Allah’ın birliğine ve şanının yüceliğine delalet eden) nice ayet vardır. O ayetlerin yanından ilgisizce/sırt dönerek geçip giderler. Onların birçoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler.”[6]

Hâl böyle iken, teknolojik araçlara haddinden fazla anlam yüklemek, gereğinden fazla iştigal etmek ve lüzumsuz işlerde kullanmak insanı kendi öz benliğinden, doğal ve fıtri köklerinden uzaklaştırıyor, gerçek insanlık değerlerinden sapmasına sebep oluyor. Bu haddi aşan iştigal neticesinde herhangi bir teknolojik aracın ya da yapay zekânın dijital gözüyle dünyayı yorumlamak, içsel bir kaos yaratmakla kalmaz insanın kendi benliğine olan manevi bağını da zayıflatmaktadır.

Yine kullanım dozunu aşmanın sonucu olarak bireyler/kurumlar Allah’a bağlanmış manevi iplerini kesebilir, kendi heva kuyularına düşerek karanlıklara düçar olabilirler. Tam bir gaflet düzleminde yaşar, ayetlere kör bir hâlde boyut değiştiremezler artık. O şerefli benliğinden sıyrılıp ne kendini ne haddini bilen bir canavara inkılap ederler:

“Andolsun ki cehennemi, kalpleri olup da onunla (hakikati) anlamayan, gözleri olup da onunla (hakikati) görmeyen; kulakları olup da onunla (hakikati) duymayan insanlar ve cinlerin çoğunluğu için yarattık/hazırladık. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta (hayvanlardan) daha sapkınlardır. Bunlar gafillerin ta kendileridir.”[7]

Günümüz meşru davet araçlarından olan yapay zekâyı hakkıyla kullanabilmeyi, batılın kafasına tokmak, hakkın sadrına şifa olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Kurtuluş, sadece O’na yönelmekte ve O’na rücu etmektedir. Şüphesiz ki O (cc) hakkıyla gören ve hiçbir çabayı zayi etmeyendir!

Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1]. Herkes İçin Yapay Zekâ, Zafer Demirkol, Genç Destek Yayınları, s. 57

[2]. 6/En’âm, 99

[3]. 37/Saffât, 6

[4]. 50/Kâf, 6-9

[5]. 51/Zâriyât, 20-21

[6]. 12/Yûsuf, 105-106

[7]. 7/A’râf, 179

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver