Allah’ın adıyla,
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam Resûl’üne olsun.
Güç ve kuvvet sahibi, her şeyin tek hâkimi olan Allah’ın bir imtihanı olarak 6 Şubat sabahı deprem gerçeğine uyandık. Bu zorlu imtihana kimimiz bizzat tabi tutulurken, kimimiz ise kilometrelerce uzaklardan bu imtihanın zorluğunu acı dolu yüreklerle paylaştık. Allah’tan (cc) bu zorlu imtihandan nasihat alan ve alnının akıyla temizlenerek çıkmış olanlardan olmayı niyaz ediyoruz.
Deprem olgusu hepimiz için beklenmedik ve korkutucu. Sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeyler üzerinde asıl güç sahibi olanın kendimiz olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek oldukça zorlayıcı. Bu olağan dışı süreçte en az bedenlerimiz kadar psikolojimiz de etkileniyor. Bu yazımızda üzerinden dört ay geçmesine rağmen güncel etkileri devam eden depremin bizler ve çocuklarımız üzerindeki olası psikolojik etkilerine hem hatırlama hem de hazırlık babından değinmeye çalışacağız.
Öncelikli olarak yaşanılan depremin olağan bir durum olmadığını hatırlatmakta fayda var. Günlük yaşantımızdaki yağmurun yağması, rüzgârın esmesi gibi olağan bir durum değil. Bu yüzden de yaşanılan bu olağan dışı duruma olağan dışı tepkiler veriyor olmamız aslında oldukça normal ve insani. Sonuçta her gün gözlerimizi deprem gerçeğini hissettiğimiz bir sabaha açmıyoruz. Elbette ki korku duyacağız, elbette ki kaygı hissedeceğiz. Kendimizi, normal yaşantımız içinde görsek anlamlandırmakta zorluk çekeceğimiz bazı tepkileri deprem ânından sonra verirken bulacağız ya da başka kişileri bu tepkileri verirken göreceğiz.
Bu bilgiyle beraber göz önünde bulundurmamız gereken başka bir gerçek ise herkesin bu depremden aynı ölçüde etkilenmediğidir. Ortak özelliklerimizle beraber insanoğlu biriciktir. Yaşanılan durumu algılama şekillerimiz de bize özeldir. Aynı depremi aynı bina içinde hisseden kişiler dahi olsak kendi biyolojik yapımız, içinde bulunduğumuz durum, geçmiş deneyimlerimiz, psikolojik altyapımız gibi birçok etkenden ötürü aslında depremin etkilerini aynı yoğunlukta hissetmiyoruz. Ünlü Kişilik Kuramcısı Allport’un dediği gibi tereyağını eriten ateş, yumurtayı katılaştırır. Aynı koşullar farklı etkiler oluşturabilir. Mizaçlarımız farklı olduğu gibi olaylara vereceğimiz tepkilerimiz de farklıdır ve deprem sonrası sergileyeceğimiz durumlar da çeşitlilik arz eder. Örneğin bazılarımız ilk ânda hiçbir şey yaşanmamış gibi davranabilir, ancak ilerleyen gün ve haftalarda kaygı, korku ve kaygıya bağlı öfke gibi tepkiler gösterebilirler. Bazılarımızda ise tam tersi ilk ânda bu tepkileri yoğun görmek mümkün olup sonraki zamanlarda bu tepkilerde azalmalar gözlemlenebilir. Depremin kişiler üzerindeki etkileri haftalar veya aylar sonra da ortaya çıkabilir. Çocuklarımız için de bu farklı tepki verme hâllerini gözlemleyebiliriz. Örneğin çocuğunuz, “Korkuyorum, anne gitme. Baba beni bırakma.” gibi sözel olarak kaygılarını dile getirebilir. Ya da sesinde titremeler, anneden ayrılmakta veya uzaklaşmakta zorluk çekme, ebeveynlerle uyuma isteği gözlemlenebilir. Başka bir kaygı ifadesi ise regresyon, yani çocuğunuzun kendisinin içinde bulunduğu gelişim evresinden önceki gelişim durağının özelliklerini sergilemesidir. Yani çocukluk evresinden bir önceki gelişim evresi bebeklik olduğu düşünülürse çocuğunuz bu zor ve kaygılı durumla baş edebilmek için bazı bebeklik özelliklerini tekrar sergilemeye başlayabilir. Örneğin parmak emme, alt ıslatma, sıkça ağlayarak mızmızlanma ya da bebeksi konuşmalar buna örnek olabilir. Çocuklarda sıkça görülen bir diğer kaygı tepkisi ise nedensiz karın ağrıları, mide bulantıları, sindirim sisteminde belirgin şekilde hızlanma veya tam tersi yavaşlamadır. Çocuğunuz da bariz yemek yememe ya da aşırı yemek yeme davranışları gözlemleyebilirsiniz.
Hatırlanması gereken, depremi yaşamış yetişkinler ya da çocuklar için bu tepkileri sergilemelerinin normal olduğudur. Azalarak ilerliyorsa birkaç aya kadar bu tepkiler yayılabilir. Normaldir. Bu yüzden içsel iyileşme sürecine zarar vermemek için bunları doğal karşılamalı ve bu ilk iki aylık zaman zarfında bir uzmandan yardım almadan sadece beklemeliyiz. Eğer yaşadığınız psikolojik zorlantıları ilk iki ay içerisinde zamanla hayatınızdan azalarak gittiğini gördüyseniz Allah’ın izniyle endişe etmenizi gerektirecek herhangi bir sorun yok demektir.
Peki, ne zaman destek alınması gerektiğini nasıl anlayacağız? Kritik eşiği ne zaman geçiyoruz?
Bunu anlamak için çocuklarda ve kendimizde verdiğimiz tepkileri gözlemlemek en önemli adım. Gözlemlerken bakmamız gereken kriterler ise oluşan durumun ne kadar sürdüğü ve ne kadar sık olduğudur. Bir örnekle açıklamak gerekirse çocuğunuzun karın ağrıları varsa burada bakılacak ilk şey, bu karın ağrısının ne kadar sürdüğüdür. Beş dakika mı, yoksa saatlerce mi? Bu karın ağrısı bir günde ve bir hafta içinde ne kadar sıklıkta ortaya çıkıyor? Ya da sizde oluşan âni kalp çarpıntıları, terleme, yoğun olarak kötü bir şey olacak hissi vb. gibi tepkiler varsa bu tepkiler ne kadar sürüyor ve ne kadar sıklıkla bu döngüyü yaşıyorsunuz? Eğer oluşan durum baş edilemez bir boyuta geldiyse ve giderek artan bir seyir sergiliyorsa yahut en az bir buçuk iki aya yakın zamandır durum hâlâ düzelmemişse burada profesyonel destek almak elbette gereklidir.
Depremi bizzat yaşayan kişiler elbette ki bu zorlu imtihandan en fazla etkilenenler. Bununla beraber yaşanılan bu büyük afet kilometrelerce uzaktaki bireyler üzerinde de etki bırakabilir.
Peki, böyle bir doğal afet durumunda neleri yapmak ya da yapmamak bize yardım eder?
Yazının baş kısmında da belirttiğimiz gibi deprem olgusunu yaşadıktan sonra ilk zamanlar korku, kaygı, güvende hissetmeme hâli gibi daha birçok görülebilecek tepkiler böyle olağanüstü bir durum karşısında oldukça normaldir. Bu yüzden yaşanılan duygular bastırılmamalı ve normal görülmelidir. Elbette bu, kontrolsüzce aklımıza her geleni direkt dile dökelim demek değil; ancak duygularımızdan kontrollü bir şekilde bahsetmek, ağlamak ve çocuklarımız depremle ilgili duygularını paylaşmak istedikleri her seferinde onları sakince dinlemek oldukça sağaltıcı olabilir. Özellikle yaşadığı duygu durumunu bastıran, ağlamamaya çalışan ve güçlü duruşunu bozmaması gerektiğini düşünen yetişkinlerde ya da ağladığında “Bebek gibi ağlama! Korkma, ne var korkacak?” gibi duygusunu ifade etmemesi gerektiği telkin edilen çocuklarda, oluşan kaygıya bağlı olarak, sonraki zamanlarda öfke, tetikte olma ve benzeri hâller gözlemlenebiliyor. Böyle bir durumda ise bireylerin çok sonra sergilediği bu tepkiler deprem gerçeği üzerinden çok zaman geçtiği için depremle ilgili değilmiş gibi algılanabilir ve çözüm bulma noktası daha karmaşık hâle gelebilir. Bu yüzden yaşanılan duygular bastırılarak ötelenmeye çalışılmamalı, yaşanılan duyguların insani olduğu hatırlanmalıdır.
Yine depremi yaşadığımız ilk dönemler için acele bir şekilde profesyonel destek almaya ihtiyacımız var gibi düşünmemeliyiz. Merhametlilerin en merhametlisi olan yaratıcımızın böyle zor zamanlar için içimize yerleştirmiş olduğu doğal iyileşme sürecine güvenmeliyiz. Prof. Dr. Hakan Türkçapar’ın da belirttiği gibi travmalarda da, yasta da bireye ilk başta fazla dokunmamak, biraz beklemek gerekir. Böyle durumlarda erken müdahalelerde bulunmak açılmış bir yaraya fazladan dokunulursa yaranın iltihap kapması gibidir. Bunun yerine en az bir iki ay beklemek, bedenimize olanları algılaması ve sindirmesi için zaman tanımak faydalı olacaktır, inşallah.
Depremzedelere karşı deprem sonrası psikolojik ilk yardım için yapmamız gerekenler ise depremde ekstra neler yaşadığını sormadan sadece kişilerin anlattığı kadarını dinlemek, hissettiği duygusuna müdahale etmeden onunla beraber vakit geçirmek, “Korkma. Yeter ağladığın, bak herkes toparlanıyor sen niye böylesin?” gibi kıyas içeren, nasıl hissetmesi gerektiğine dair direktifler barındıran emirler vermemek, anlayışlı yaklaşmak ve o kişileri küçük adımlarla dahi olsa fiziksel olarak bir şeyler yapmasına teşvik etmek (bu küçük bir yürüyüşe çıkmaktan tutun da yemek pişirmeye kadar her şey olabilir) yararlı olacaktır, inşallah.
Hatırlamamızda fayda verecek diğer bir husus ise elbette bu büyük olaydan hepimiz etkilenebileceği, ama bu etkilenmenin kesinlikle baş edilemeyecek bir psikolojik travma düzeyinde olacağını düşünmememiz gerektiğidir. Tam aksine çeşitli araştırmalar, travmanın travma sonrası büyümeyi beraberinde getirebileceğini gösteriyor. Psikolojide “travma sonrası büyüme” olarak bilinen bu kavram, yaşanılan -travma olarak tanımlanabilecek- zorlu olaylarla karşılaştıktan sonra bireylerde görülen olumlu psikolojik değişikliklerdir.[1] Biraz daha açmak gerekirse hayatın daha anlamlı gelmesinden tutalım da bundan sonraki hayatta nasıl bir birey olmak istenildiğine veya başkalarına karşı daha anlayışlı birine dönüşmeye kadar kişilerde psikolojik iyi oluşa hizmet eden çeşitli dönüşümler gözlemlenme hâline travma sonrası büyüme denilebilir. Yani o zorlu sınavdan bir kardelen gibi yeşererek çıkma hâli.
Yapılan bir araştırma travmatik bir olay yaşayan bireylerin yarısının o olaydan psikolojik olarak gelişerek yani büyüyerek, tabiri caizse daha iyi bir insan olarak çıktığını tespit etmiştir.[2] Yaşanılan zorlukta ciddi, korkulan psikolojik bir rahatsızlık geliştirme oranı ise bazı araştırmalara göre sadece %8,3’e tekabül etmekte.[3] Yani Allah (cc), kullarını büyük acılara göğüs gerecek kadar kuvvetli yaratmıştır. Unutmayalım, bizler dağların almaktan çekindiği emaneti sahiplenen varlıklarız.
Çocuklar için nelere dikkat etmeliyiz?
Güven duygusunu çocuklarda tekrar inşa etmek oldukça önemli. Bunun için onlarla vakit geçirmek, bol bol sarılmak, onların kurduğu ve kurallarının onlar tarafından belirlendiği, yönlendirme yapmadığınız oyunlar oynamak inşallah yardımcı olacaktır. Oyuncak olarak lego ya da ahşap bloklar, ambulans ve doktor seti temin edilmesi, kendi oyunlarında zamanı gelince depremle ilgili oyunlar kurmalarına ve korkularını çalışmalarına destek sağlayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken püf nokta ise oyunda kuralları çocuğun koyması, ebeveyn olarak yönlendirme yapmadan çocuk nasıl derse öyle oynanmasıdır.
Sevdiğiniz insanlarla görüşmek, insanlardan soyutlanmamak hem siz hem de çocuğunuz için oldukça önemli.
Çocuklarda ve yetişkinlerde daha önceki rutinlerinize geri dönmek güvendeyim hissinin daha hızlı canlanmasına yardımcı olur. Bunlar çok büyük adımlar olmak zorunda değil. Beraber yemek yemek, eski kalkma ve yatma saatlerinize riayet etmek gibi küçük adımlar bile yeterli. Rutinler “hayatımız yolunda” mesajını verir ve belirsizlikleri aza indirdiği için kaygı seviyenizin düşmesine destek olabilir.
Fiziksel yakınlık bu gibi durumlarda oldukça önem arz ediyor. Çocuklarda ve yetişkinlerde karşıdakinin elini tutmak, saçını okşamak, sarılmak stresi azaltıp oksitosin salımını destekler. Böylelikle daha az yalnız ve gergin hissedersiniz. O yüzden birbirinize bol bol sarılın.
Çocuklarımıza bu konulara dair yazılmış hikâyeleri okumak olanları anlamlandırmasında oldukça yarar sağlayabilir. Oyuncak Moli Sallanıyor ve Sallanan Karınca Yuvası adlı hikâyeleri internet üzerinden arayarak kolayca indirip çocuklara pek çok kez okuyabilirsiniz.
Çocuklarımız noktasında unutmamamız gereken diğer bir husus çocukların biz yetişkinleri gözlemlediği ve buna uyumlu tepkiler sergilediğidir. Ebeveyn kendi ruh hâlinden, korku ve kaygılarından, nasıl tepkiler verdiğinden haberdar olmalıdır. Bu, korkunuzu gizlemeli ya da üzüntünüzü saklamalısınız demek değil. Ancak saatlerce korku tasviri yapmak, endişeleri sürekli senaryolaştırıp anlatmak ya da sürekli haberleri takip edip bunlara hem kendinizi hem de çocuğunuzu maruz bırakmamak gerekir. Özellikle “Çocuklar zaten anlamaz ya da köşede oyun oynuyor nasılsa duymaz.” denilerek yetişkinlerin aralarında yaptığı yoğun konuşmalar maalesef küçük zihinlere olumsuz fikir ekimleri yaparak etki edebiliyor. Bu konularda dikkat etmeliyiz.
Deprem sonrası çocuk ve ergen psikolojisine dair daha fazla bilgi edinmek için Elin Elimde[4] adlı internet sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Profesyonel bir ekip tarafından oluşturulan bu internet sitesinde kritik sorulara cevaplar, metaforik öyküler size ve çocuğunuza yol göstermede destek olabilir. Özellikle Bilgi Havuzu sekmesine tıklamayı unutmayın.
Son olarak belki de iyileşmeye destek sağlayan en önemli adımlardan biri başkalarına yardım etmek, aksiyon almak, kendinize hayata ve insanlara katkı sağlayan biri olduğunuzu hatırlatmaktır. Bu konuda adım atmak isteyenlere Ecir Kapısı Derneği yardımcı olabilir.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Rahmân’a duamız, zorlu imtihanlardan birbirimize destek olarak hayırla çıkmamız için bize güç ve feraset vermesidir. Selam ve dua ile…
[1]. Wu, X., Kaminga, A. C., Dai, W., Deng, J., Wang, Z., Pan, X., & Liu, A. (2019). The prevalence of moderate-to-high posttraumatic growth: A systematic review and meta-analysis. Journal of affective disorders, 243, 408–415. https://doi.org/10.1016/j.jad.2018.09.023
[2]. Wu, X., Kaminga, A. C., Dai, W., Deng, J., Wang, Z., Pan, X., & Liu, A. (2019). The prevalence of moderate-to-high posttraumatic growth: A systematic review and meta-analysis. Journal of affective disorders, 243, 408–415. https://doi.org/10.1016/j.jad.2018.09.023
[3]. Stein MB, McQuaid JR, Pedrelli P, et al. Posttraumatic stress disorder in the primary care medical setting. Gen Hosp Psychiatry 2000; 22:261.
Koenen KC, Ratanatharathorn A, Ng L, et al. Posttraumatic stress disorder in the World Mental Health Surveys. Psychol Med 2017; 47:2260.
[4]. https://elinelimde.com, Elin Elimde Psikososyal Destek Programı, içeriğe ulaşmak için karekodu okutabilirsiniz.
İlk Yorumu Sen Yap