Bir Güvence: İffet

BİR GÜVENCE: İFFET

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ * اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ * فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ

“Onlar, iffetlerini korurlar. Eşleri veya cariyeleri müstesna. Bunlarla (beraber olmaları) nedeniyle kınanmazlar. Kim de bundan ötesini arar (eşi ve cariyesi dışındakilerle beraber olmaya yeltenirse), işte böyleleri haddi aşanlardır.”[1]

Allah’ın (cc) adıyla,

Allah’a (cc) hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Mu’minûn Suresi’ni okumaya ve örnek mümin şahsiyetini öğrenmeye devam ediyoruz. Sure’nin ilk ayetini okurken müminlerin hakiki başarıyı/değeri elde ettiklerini anlatmıştık. İslam’ın insanı mükellef kıldığı bütün sorumluluklar, insanın bu değerini koruması üzere kuruludur. Önceki ayetlerde ele aldığımız; namaz kılmanın, zekât/sadaka vermenin ve boş işlerden yüz çevirmenin insanı fıtratında taşıdığı zulümden, cimrilikten, acelecilikten ve bencillikten koruduğunu gördük.

Bu ayette ise Rabbimiz imanlarıyla felaha erişen müminlerin şahsiyetlerini ve onurlarını koruma altına almak için iffeti zikretmiş ve kurtuluşları için şart koşmuştur. İffetle koruma altına alınan sadece müminin şahsı değildir. İffet, bir toplumun huzur ve güvenliğinin temel noktalarından biridir. Çünkü iffet, aile hayatındaki huzur ve güvenliğin sigortasıdır ve aile, bir toplumu oluşturan en küçük, ancak en önemli birimdir. Aile biriminde oluşan huzur tüm toplumun huzurudur.

Aile müessesi, Allah (cc) katında çok değerli ve önemlidir. Rabbimiz, insanı aile olarak yaratmış, aile olarak cennete yerleştirmiş, aile olarak imtihan etmiş, aile olarak dünyaya indirmiş ve aile olarak tevbelerini kabul etmiştir.[2]

Toplumu oluşturan fertlerin huzuru, sekineti ve dengesi için Rabbimiz (cc) aile müessesesini meşru kılmış ve ayetlerinden biri olarak indirmiştir:

“Kendilerinde sükûnet bulup (huzura kavuşasınız diye) sizin için nefislerinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet kılması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.”[3]

Aile hayatının kişisel ve toplumsal önemi ve faydası böyle olduğu için şeytan, aile müessesine tüm gücüyle saldırmıştır:

Câbir’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“İblis, arşını suyun üzerine kurar ve askerlerini gönderir. Bu çetelerin içinde İblis’e en yakın olan, en büyük fitne çıkarandır. O askerlerden biri gelir ve der ki: ‘Ben şöyle şöyle yaptım.’ İblis ona, ‘Sen hiçbir şey yapmamışsın.’ der. Sonra onlardan biri daha gelir ve der ki: ‘Ben bir kişinin peşini onunla eşinin arasını açıncaya kadar bırakmadım.’ İblis onu kendisine yakınlaştırır ve ‘Sen ne iyi birisin!’ der.”[4]

Rabbimiz (cc), kullarının şahsiyetini/onurunu korumak için iffetli olmalarını emretmiş ve iffetin kendisiyle sağlandığı aile müessesesinin kurulmasını toplumsal bir sorumluluk hâline getirmiş ve maddi imkânı olmayanları kendi vesayeti altına almıştır:

“İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Şayet fakirlerse, Allah onları ihsan ve lütfundan zengin kılacaktır. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah onları lütfundan zengin kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Köle ve cariyelerinizden (kölelikten kurtulmak için) mukatebe/anlaşma yapmak isteyen olursa, kendilerinde hayır gördüğünüz kölelerle anlaşma yapın. Ve Allah’ın size verdiği malından onlara verin. Dünya metasını elde etmek için, iffetini koruyan cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim de onları (fuhşa) zorlarsa, hiç şüphesiz Allah, onların zorlamalarından sonra (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”[5]

İffet, cennetin garantisidir.

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kim iki dudak arasını ve iki bacak arasını bana garanti ederse ben de ona cenneti garanti ederim.”[6]

İffet, cennet ehlinin özelliklerindendir.

İyâd ibni Himâr El-Mucâşiî’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Cennet ehli üçtür: Adaletli, sadaka veren ve muvaffak/başarılı kılınmış yönetici; tüm akrabalarına ve Müslimlere merhametli ve ince kalpli olan kimse; iffetli olup iffet üzere kalmaya çalışan, bazı kimselere bakmakla sorumlu kimse.”[7]

İffet, sahibi için Allah’tan (cc) bir yardım vesilesidir.

İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Üç kişi yürüyüp gezinmekteyken yağmura yakalandılar. Hemen dağdaki bir mağaraya yönelip sığındılar. Dağdan bir kaya parçası mağaralarının ağzına düşüp mağarayı üzerlerine tamamen kapattı. Bunun üzerine birbirlerine, ‘Allah (cc) için işlemiş olduğunuz salih amellere bir bakınız (düşününüz) ve bu amellerle Allah’a dua ediniz. Olur ki Allah, mağaranın kapısını açar.’ dediler. Onlardan birisi dedi ki: ‘Allah’ım, gerçek şu ki, benim oldukça yaşlı bir annem ve babam vardı. Küçük çocuklarım da vardı. Geçimlerini sağlamak için bir sürü otlatıyordum. Akşamleyin sürüyle dönünce süt sağar ve çocuklarımdan önce anne babama süt içirerek başlardım. Bir gün koyunlarımı otlatacağım uygun yer bulmak için uzaklara gittim. Geriye ancak akşam vakti girince dönebildim. Anne babamın uyumuş olduğunu gördüm. Daha önce sağdığım şekilde süt sağdım. Sağdığım sütü getirip anne babamın başları ucunda durdum. Onları uykularından uyandırmak hoşuma gitmemişti. Diğer taraftan onlardan önce çocuklara süt içirmek de hoşuma gitmedi. Küçük çocuklar ise ayaklarımın dibinde sızlanıp duruyorlardı. Tan yeri ağarıncaya kadar ben de onlar da bu hâlimiz üzere devam ettik. Eğer benim bu işi sırf senin için yaptığımı biliyorsan bu mağaranın ağzından bize kendisinden semayı görebileceğimiz bir gedik aç.’ Bunun üzerine Yüce Allah, onlara arasından semayı görecekleri kadar bir gedik açtı.

İkincileri şöyle dedi: ‘Allah’ım, benim bir amca kızım vardı. Onu erkeklerin kadınları sevdikleri en ileri derecede seviyordum. Ondan kendisini bana teslim etmesini istedim, ama o kendisine yüz dinar vermediğim takdirde bunu kabul etmeyeceğini söyledi. Çalışıp durdum ve nihayet yüz dinar topladım. Yüz dinarla onun karşısına çıktım. Ben onun bacaklarının arasına oturunca o, ‘Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork ve hakkı ile olmadıkça (bekâret) mührünü açma.’ dedi. Ben de yanından kalktım. Allah’ım, eğer sen benim bu işi yalnızca senin zatın için yaptığımı biliyorsan bu kayayı üzerimizden biraz aç.’ Allah da onlar için mağaranın ağzını bir miktar daha açtı.

Diğeri de şöyle dedi: ‘Allah’ım, gerçekten ben bir ferak (büyük) ölçek pirinç karşılığında bir işçi tutmuştum. İşi bitirince, ‘Bana hakkımı ver.’ dedi. Ben de ona hakkını alması için teklif ettim. Fakat o onu bırakıp ondan yüz çevirdi. Ben de o pirinci ekip durdum. Nihayet onun parasıyla bir sığır sürüsü (alacak kadar para) toplayıp bir araya getirdim ve çobanlarını da tuttum. O adam yanıma gelerek, ‘Allah’tan kork, bana zulmetme ve hakkımı ver.’ dedi. Ben de ‘Şu sığır sürüsü ve onların çobanlarına git, onlar senindir.’ dedim. O bana, ‘Allah’tan kork ve benimle alay etme.’ dedi. Ben, ‘Gerçekten, seninle alay etmiyorum. O sığır sürüsünü ve o sürünün çobanını al git.’ dedim. O da onları alıp gitti. Eğer benim bu işi sadece senin zatın için yaptığımı biliyorsan geriye kalan kısmı aç.’ Allah da mağaranın kapısını açtı.”[8]

Kişi, bazı zamanlar kendisini bir mağaranın içinde sıkışıp kalmış gibi hisseder. Karanlık, havasız ve yalnız… Ne yapsa bir çözüm bulamadığı sıkıntıları vardır. Ödemekte zorlandığı borçları, bakımında yorulduğu çocukları, altından kalkamadığı görevleri ve sorumlulukları… Kul, böyle durumlarda hayatını, gördüklerini, düşüncelerini ve amellerini muhasebe etmeli, iffetsizlik yaparak haddini aştığı günahlarını terk etmelidir. Çünkü Allah (cc) iffetli kullarına yardım etmeyi özel olarak kendi üzerine almıştır:

“Üç kişiye yardım etmek, Allah’ın üzerine (aldığı) bir haktır: İffetini korumak isteğiyle evlenen, borcunu ödeme niyetiyle anlaşma yapan (mukatib/köle) ve Allah yolunda savaşan.”[9]

İffet, sahibi için bir korumadır:

Abdullah ibni Amr ibni Âs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Mekke’den Medine’ye esir kaçıran Mersed ibni Ebî Mersed isminde bir sahabi ve Mekke cahiliyesinde bu sahabinin dostu olan, Anâk isminde fahişe bir kadın vardı. Mersed, Mekke’de bir esire, kendisini kaçıracağına dair söz vermişti. Mersed devamını şöyle anlatmaktadır:

‘Mehtaplı bir gecede Mekke duvarlarından bir duvarın dibine geldim. Anâk da gelip duvarın dibindeki gölgemi görünce beni gölgemden tanıdı. Dedi ki: ‘Ey Mersed, sen misin?’ Ben, ‘Evet.’ dedim. Dedi ki: ‘Hoş geldin. Buyur, bu gece bizde kal.’ Ben de dedim ki: ‘Ey Anâk, Allah zinayı haram kıldı.’ Bunun üzerine, ‘Ey oba halkı, bu adam esirlerinizi kaçırıyor!’ diye bağırdı. Ardından sekiz kişi peşime düştü. Handeme yoluna doğru kaçmaya başladım. Sonunda bir kaya yarığına (veya mağaraya) girdim, onlar da gelerek benim başımın ucunda dikildiler. Hatta orada ihtiyaç giderdiler, idrarları başımın üstüne aktı. Fakat Allah (cc), onların beni görmelerini engelledi. Dönüp gittiler. Ben de adamıma döndüm ve onu yüklendim, kendisi biraz ağırdı. İzhir denilen yere kadar onu götürdüm ve orada zincirlerini çözdüm. Onu taşıyordum ve beni çok yormuştu. Sonunda Medine’ye vardım. Allah Resûlü’ne (sav) gelerek, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Anâk ile evlenebilir miyim?’ dedim. Allah Resûlü (sav), sustu ve şu ayet inene kadar bana cevap vermedi: ‘Zinakâr erkek, yalnızca zinakâr bir kadınla veya müşrik bir kadınla evlenir. Zinakâr kadını da yalnızca zinakâr veya müşrik erkek nikâhına alır.’[10] Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘O kadınla evlenme.’ dedi.”[11]

İffet, kulun bilinç ve teyakkuz hâlinde olmasıdır. Her ân El-Habîr olan Rabbinin (cc); yaptıklarından, düşüncelerinden ve gördüğü şeylerden haberdar olduğunun farkında olarak kendisini günahlardan sakındırmasıdır.

İffetsizliğin Zararına Dair

Allah’ın (cc) kulları için emrettiği ve sakındırdığı her şeyde muhakkak ki bir hayır ve hikmet vardır. İffetin, kulun dünya ve ahireti için ne kadar önemli olduğunu elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık. Ancak, bir önceki yazımızın da konusuna dâhil olabilecek bir konuya değinmekte fayda var. Geçen ayki yazımızda lağvı, kişiye faydası olmayan bağımlılıklar olarak tanımlamıştık. Ve şeriatın geneline baktığımızda insanları her türlü bağımlılıktan sakındırdığını görüyoruz. İffetsizliğin büyük bir parçası ve başlangıç noktası olarak haram olan müstehcen görüntüler izlemesi, kişide bağımlılık hâline gelen bir günahtır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bu konuda korkunç bir gerçekliği gözler önüne sermektedir. Mobil internet aramalarının %20’si, arama motorlarından yapılan aramaların ise %13’ü müstehcen içeriklere yönelik aramalardır. Ve yine son zamanlarda yapılan araştırmalar şunu ortaya koymuştur: Özel olarak müstehcen görüntüler seyretmek ve diğer tüm bağımlılıklar “Hipo Frontal Sendrom” denen bir duruma sebep olmaktadır. Hipo Frontal sendrom, ön beynimizdeki dürtü kontrolü ve istemli davranış yönetme devrelerinin işlevlerini kaybetmesi ve beynin ön bölge faaliyetinde ölçülebilir azalma demektir. Yine yapılan araştırmalar, bu tür bağımlılıkların beynin ön bölgesinde hacim olarak ölçülebilir küçülmeye dahi neden olduğunu ortaya koymuştur!

Bizi yaratan Rabbimiz, bizim için en güzelini, en temizini bize emretmiş ve helal kılmıştır. Bize zarar verecek her şeyi de haram kılmıştır. O’na hamdolsun.

Selam ve dua ile…


[1]. 23/Mu’minûn, 5-7

[2]. bk. 2/Bakara, 35-38; 7/A’râf, 19-25

[3]. 30/Rûm, 21

[4]. Müslim, 2813; Ahmed, 14377

[5]. 24/Nûr, 32-33

[6]. Buhari, 6474

[7]. Ebu Davud, 4942; Tirmizi, 1923

[8]. Buhari, 5974; Müslim, 2743

[9]. Tirmizi, 1655; İbni Mace, 2518

[10]. 24/Nûr, 3

[11]. Tirmizi, 3177; Nesai, 3228

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver