Bâtılın Muazzeb Kadını ile İslâm’ın Muazzez Kadını

Tarihte kadınlara uygulanan acımasız şiddetin en vahşi örneği Avrupa’daki Hristiyan toplumlarda 14. yüzyılda başlayan ve 18. yüzyıl ortalarına kadar devam eden cadı avcılığıdır. İlk başlarda kadınlara yönelik başlayan bu saldırılar, daha sonra kiliseye ve feodaliteye karşı olduklarına dair asılsız da olsa ihbar edilen erkekleri ve hatta çocukları dahi hedef almıştır.[1]

Ruhban sınıfı tarafından toplumu kötülükten arındırma amacıyla başlatılmış olsa da Hristiyan din adamlarının, sapkın inançlarının gereği cinsel yaşamdan ve kadından uzak olmalarının baskısı altında üretilen cadı imajı, (evlilikten uzak kalmak gibi) bastırılmış fıtri duygularla birleştiğinde öfke, nefret ve kinle beslenerek kadınların işkenceyle öldürülmelerine kadar gitmiştir. Ebe ve şifacı kadınlar tarafından edinilen ve aktarılan, günümüzdeki tabirle fitoterapi (bitkisel tedavi) ile ilgili bilgi birikimi de yakılan kadınlarla birlikte kül olmuştur.

Yaklaşık üç yüz yıl boyunca kiliselerde kadınların insan mı, şeytan mı olduğu tartışması yapılmıştır. En iyimser tahminlere göre çoğunluğu günümüz Almanya coğrafyasına tekabül eden bölgede olmak üzere yüz binlerce kadın bu süreçte canlı canlı yakılarak, boğularak, hayvanlara ezdirilerek, çarmıha gerilerek, giyotinle ve canlıyken uzuvları kesilerek/parçalanarak hunharca katledilmiştir.

Bugün “Kadın hakları!” diye bağırıp böğüren Batılı modern güruhların ataları, kadının insan mı, şeytan mı olduğuna karar veremeden helak olup gittiler. Feministik naralar atmak da onların torunlarına kaldı!

Şüphesiz ki İslam ile muharref dinler veya şirk ideolojileri arasında kıyas yapmak değil niyetim. Muazzez İslam kadınının Allah’ın lütfuyla sahip olduğu yüksek değer, hürmet ve hakların her daim farkında olması ve hakkıyla şükretmesi kendi lehinedir. Kadının mali hakları üzerinde duracağımız bu bölüme Veda Hutbesi’nden bir pasajı aktarmakla devam edeceğiz.

Resûlullah (sav) Veda Hutbesi’nde bu haklar üzerinde özellikle durmuş ve şu tavsiyelerde bulunmuştur:

“Sizin, hanımlarınızın üzerinde haklarınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin hanımlarınız üzerindeki hakkınız, hanımlarınızın namuslarını muhafaza etmeleri ve hoşlanmadığınız kimsenin evinize girmesine izin vermemeleridir. Dikkat edin! Hanımlarınızın sizin üzerindeki hakkı da onların giyim ve gıda ihtiyaçlarının güzelce karşılanmasıdır.”[2]

Resûlullah (sav) ayrıca kadınların özel hakkı olan mehrin erkek tarafından verilmesinin gerekli olduğunu da bildirerek kadınların sosyal haklarının teminat altına alınmasını sağlamıştır. Bu maddi hakların yanı sıra kadınlar saygı ve merhamet görme, bedenen ve ruhen desteklenme, ilgi ve sevgi gibi manevi haklarına da kâmil manada Resûlullah’ın (sav) öğretileriyle kavuşmuşlardır.

Kadının Mali Hakları

İslam’ın kadına verdiği mali hakları ayrıntıya girmeden kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1. Mehir: Evlilik akdi yapılırken belirlenmiş olan mehir miktarının erkek tarafından kadına verilmesi gerekir. Belirlenmiş mehrin verilmesi erkeğin üzerine vaciptir. Kocanın mehir ödemesi kadın için bir hak olarak tespit ve tayin edilmiştir. Allah (cc) şöyle buyurur:

“Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin.”[3]

Evlendikten sonra çiftler arasındaki ilk anlaşmazlık sebeplerinden biri de mehir üzerindeki tasarruf yetkisi ve mehrin kullanılması meselesidir. Günümüz cahiliyesinin yaygın âdetlerinden biri de şudur: Evlendikten sonra koca, iş kurmak ya da herhangi bir ihtiyaç sebebiyle, eşinin şahsi mülkiyetinde bulunan mehrini talep eder. Eğer bu talep eşine karşı herhangi bir tehdit, zorlama, kandırma ve aldatma yoluyla yapılır da kadından mehri alınırsa bu, koca için helal olmaz. Eğer kadın hiçbir şekilde aldatılmadan, zorlanmadan, korkutulmadan veya utanmak zorunda bırakılmadan mehrinden gönül hoşluğuyla bir şey verirse bunun alınıp harcanmasında herhangi bir beis yoktur. Nitekim yukarıdaki ayetin devamında şöyle buyurulmaktadır:

“(Bununla beraber mehirlerinden) bir kısmını size bağışlarlarsa afiyetle yiyin.”[4]

Ebû Umâme el-Bâhilî anlatıyor:

“Resûlullah’ı (sav) Veda Haccı senesinde verdiği hutbede şöyle derken işittim:

‘Şüphesiz Yüce Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir.’ ”[5]

Resûlullah’ın (sav), “Allah’ın huzuruna, hiç kimseye haksızlık yapmadan çıkmayı umuyorum.”[6] ifadesi onun bu konudaki titizliğini gösterir. Mehrin ileriki bir tarihte geri ödenmek üzere borç olarak alınmış olması hâlinde ise borcun belirlenmiş vadesinde en güzel bir şekilde ödenmesi gerekir. Aksi hâlde herhangi bir alacaklısının borcunu vermemenin hükmü ne ise kişi aynı vebal altına girmiş olur.

2. Nafaka: Kadının kocası üzerindeki mali haklarından ikincisi de nafakadır. Nafakadan kastedilen şudur: Erkeğin eşine barınacak bir mesken temin etmesi, yiyecek, içecek, giyecek, kap kacak, gerektiğinde ilaç vesaire gibi ihtiyaçlarını temin etmesidir. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Bolluk içinde olan, nafakayı bolluk imkânına göre versin. Kimin rızkı daraltılmışsa, Allah’ın kendisine verdiğinden nafaka versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden fazlasını yüklemez. Allah, zorluktan sonra kolaylık kılacaktır.”[7]

Bir önceki ayette de Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“(Boşamış olduğunuz eşlerinizi) imkânınız dâhilinde, oturduğunuz yerde iskân edin. Onları dara düşürmek için zarar vermeyin.”[8]

Nafaka Belirlemede Ölçü

Kadının nafakası tespit edilirken örfe, emsale ve kocanın imkânına bakılır. Erkek kendisi için ne tür harcamalarda bulunuyorsa eşi için de ona denk bir harcamada bulunmalıdır. Erkeğin varlıklı yahut yoksul olması durumunda da bu kaide geçerlidir. Müslim erkek hiçbir surette eşinin nafakasını temin etmek hususunda cimrilik ve tembellik etmek veya mahrum bırakmak şeklinde zulme başvurmamalıdır. Zira kadın için asıl olan, nikâh akdiyle beraber kocasının evinde oturup dışarıda herhangi bir işte çalışmak zahmet ve zilletinden kurtulmasıdır. Aile huzuru ve saadeti için kocasının haklarını koruması ve ona itaat etmesi, evinde durması, ev işlerine bakması ve çocuklarının terbiyesiyle ilgilenmesi kadının asli görevlerindendir. İşte bundan dolayı koca da; aralarında evlilik bağı devam ettiği sürece eşinin nafakasını temin etmekle mükelleftir.

Güzel Geçinmek, Hayatı Güzelleştirmektir

Kadınlarla güzel bir şekilde geçinmek Rabbani ve Nebevi öğütlerdendir. Evli bir erkek, evinde huzur ve saadet dolu bir hayat istiyorsa şu öğütleri tutmalıdır. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Onlarla iyilikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmazsanız (acele etmeyin). Umulur ki hoşlanmadığınız bir şeyde Allah çokça hayır kılar.”[9]

Ebû Hureyre’nin (ra) naklettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlakı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır.”[10]

Hanımına en iyi davranan, nafaka hususunda cömert olan, hoşgörülü ve güler yüz göstererek memnuniyet ve saadetinin artmasına vesile olan Müslim kimse “en hayırlı” olarak nitelendirilmiştir. Bir başka hadis-i şerifte Resûlullah (sav) şöyle buyurur:

“Hayırlınız, aile fertlerine hayırlı olandır. İçinizden ailesine en hayırlı olanınız benim.”[11]

Resûlullah (sav) diğer tüm konularda olduğu gibi hanımlarıyla iyi geçinme hususunda da en güzel örnektir. Eşler arasında güzel geçinmek hususu özellikle de erkeklere tavsiye edilmektedir. Bunun bir sebebi de hadis-i şerifte belirtildiği üzere kadının yaratılış itibarıyla eksiklik ve eğrilik üzere olmasından dolayıdır. Nitekim Resûlullah (sav) şöyle buyurur:

“Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutun. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır.”[12]

Resûlullah (sav), âdemoğlu için iyi bir eşe sahip olmanın ne büyük bir nimet olduğunu hatırlatıyor, insanın bu nimetin kıymetini bilmesini istiyordu. “Allah, bir kimseye iyi bir hanım vermişse, dininin yarısında ona yardım etmiş demektir. Artık diğer yarısı için de Allah’a karşı kendisine çeki düzen versin.”[13] buyururken, güzel huylu bir kadının manevi anlamdaki desteğini de hatırlatmıştır.

Resûlullah’ın (sav) bu tavsiyesi, kadınlarla güzel geçinme adına onlardan sâdır olabilecek yanlışlıklardan dolayı kendilerine nasihatte bulunmaktan ve hâllerini düzeltmeye çalışmaktan geri kalmayı gerektirmez. Buradaki asıl maksat kadının istenilen şekilde çok iyi ve mükemmel bir eş olmasının zorluğunun anlatılmasıdır.

Erkeğin, hanımıyla şakalaşması ve oynaşması onun ikram sahibi olduğunu gösterir. Kerim olmak ise mürüvvetli olmakla, yani şahsiyet sahibi olmakla ilgilidir. Erkeğin, hanımına ikramlarından biri de tıpkı Resûlullah’ın (sav) yaptığı gibi şakalaşmak ve onunla güzel vakit geçirmeye çalışmaktır. Resûlullah (sav) eşleriyle sohbet ederdi.

Eşine ve ailesine nasıl davranması gerektiğini öğrenmek isteyen kimse işte bu en güzel örneğe baksın. Dışarıda herkese karşı hoşgörülü, nazik ve halim olup da evine adım atar atmaz bu maskelerini kapı dışında bırakarak suratını ekşiten, incitici sözler söyleyen, eşine ve çocuklarına karşı kırıcı davranışlarda bulunan mümin erkek, Resûlullah’ın (sav) hadisine göre, ailesine karşı hayırlı bir insan değildir. Bunun ne demek olduğunu idrak eden bir mümin için bu, oldukça büyük ve ciddi bir ihtardır.

Eşlerden her birinin zaman zaman Resûlullah’ın (sav) aile hayatını konu alan hadisleri ve o hadisleri açıklayan şerhleri okumalarında büyük bir fayda vardır. Hatta evlenme çağındaki gençlerin evlenmeden önce bu konularda bilgi sahibi olmaları aile huzuru ve saadetine katkıda bulunacaktır. Kendisini hakka irşad etmesi, marufu emretmesi, şahsiyetini, değerini ve şerefini koruması da kadının erkek üzerindeki haklarındandır. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Ailene namazı emret, sen de onda sabırlı/kararlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Akıbet takvanındır. (Takvalı olanlarındır.)”[14]

Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurulur:

“Kitap’ta İsmail’i de an! O, sözünde duran ve resûl bir nebiydi. Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. O, Rabbinin yanında razı olunan bir kuldu.”[15]

Devam edecek, inşallah…


[1]. bk. Haydar Akın, Orta Çağ Avrupası’nda Cadılar ve Cadı Avı, s. 125

[2]. İbni Mace, 1851

[3]. bk. 4/Nisâ, 4

[4]. bk. 4/Nisâ, 4

[5]. Tirmizi, 2120

[6]. Ebu Davud, 3450

[7]. 65/Talak, 7

[8]. 65/Talak, 6

[9]. bk. 4/Nisâ, 19

[10]. Tirmizi, 1162

[11]. Tirmizi, 3895

[12]. Buhari, 3331; Müslim, 1468

[13]. El-Mustedrek, 2681

[14]. 20/Tâhâ, 132

[15]. 19/Meryem, 54-55

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver