Allah’ın adıyla,
Nevevî’nin (rh) Kırk Hadis risalesinden onuncu hadisi şerh etmeye devam ediyoruz. Önce hadisimizi hatırlayalım, ardından kaldığımız yerden devam edelim.
Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah tayyibdir, sadece tayyib olanı kabul eder. Allah, peygamberlere emrettiğini müminlere de emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
‘Ey resûller! Temiz şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun.’
Yine şöyle buyurmuştur:
‘Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz temiz yiyeceklerden yiyin.’
Sonra Allah Resûlü (sav) uzun bir yolculukta olup saçı başı dağınık olan bir adamdan bahsetti ve şöyle buyurdu: ‘Adam ellerini semaya doğru kaldırıyor ve ‘Ya Rabb, ya Rabb!’ diyerek dua ediyor. Bu adamın yediği haram, içtiği haram, kıyafeti haramdır ve haramdan beslenmiştir. Duasına nasıl icabet edilsin ki!’ ”[1]
Hadisin biz müminlere anlattığı pek çok konu olsa da geçmiş yazılarımızda başlıca ele aldığımız konular şöyleydi: Tayyib kavramının tanımı, Allah’ın tayyib olmasının manası, amellerin ve müminin nasıl tayyib olacağı… Ardından da hadisin son kısmında önemle zikredilen dua konusunun üzerinde durduk ve duanın öncesinde dikkat edilmesi gereken adabı ele aldık. Dua konusunda aydınlanmak için kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Dua Ânında Dikkat Edilmesi Gereken Adaplar
1, 2 ve 3. Adaplar: Tazarru, Hufye ve İ’tida
Bu başlık altında dua adabına ilişkin üç adabı ele alıp zikredeceğiz. A’râf Suresi’nde Yüce Rabbimiz, kendisine nasıl dua etmemiz gerektiğine dair bize adap sınırları çizerken yukarıda belirttiğimiz tazarru, hufye ve i’tida kavramlarını kullanmaktadır:
اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ
“Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin. Şüphesiz ki O, (duada) haddi aşanları sevmez.”[2]
Ayette kullanılan ve duaya ilişkin köşe taşları mesabesinde olan üç kelimeyi inceleyelim.
Tazarru
Tazarru, lugatta eziklik ve zilleti özel bir biçimde dışa vurmaktır.[3] Zilletle beraber arzu ve talepte ısrarcı olmaktır.[4]
Tefsîru’s Sa’dî’de tazarru, Allah’tan istemekte ısrarcı olmak ve ibadette devamlı olmak olarak açıklanmıştır.[5]
Tazarru kelimesi ayette hâl/durum ifade eder bir şekilde gelmiştir. Buna göre tazarru; Allah’a dua ederken ısrarcı olmak, yalvara yakara dua etmek, duada devamlı olmak ve dua esnasında Allah’a karşı eziklik ve zilleti kalpte hissetmektir.
Mümin, duasıyla Allah’a olan ihtiyacını arz eder. Bu manada dua, kulun durması gereken yeri, Rabbinin makamını tespit etmesi ve bilfiil hissetmesi için önemlidir. Allah’ın (cc) tazarruya dair emri; duada bu zilleti, fakrı, kulluğu ve çaresizliği hissedebilmek anlamındadır. Kulluk da zaten -bir yönüyle- Allah’a karşı tam bir muhtaçlık içerisinde olmaktır. Konuyla ilgili ayetleri beraberce okuyalım:
“Ey insanlar! Sizler, Allah’a muhtaçsınız. Allah ise (kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu) El-Ğaniy, (her daim övgüyü hak eden ve varlık tarafından övülen) El-Hamîd’in ta kendisidir.”[6]
Tazarrunun bir manada duada ısrarcı olmak olduğunu belirttik. Duada ısrar konusu, en makbul duaların sahibi olan Allah Resûlü’nün (sav), hadislerinde dikkat çektiği bir konudur.
Ebû Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir kul günah olan veya akrabasıyla darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duası kabul olunur.’
‘Ey Allah’ın Resûlü! Acele etmek ne demektir?’ diye sorulunca da şöyle buyurdu: ‘Kişi, ‘Nice defalar dua ettim de Rabbimin duamı kabul buyurduğunu görmedim.’ der; duasının hemen kabul edilmemesi sebebiyle bıkar ve duayı bırakır.’ ”[7]
Abdullah ibni Mes’ûd’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) dua ya da beddua ettiği zaman üç defa tekrar ederdi.”[8]
Allah Resûlü’nün bir duayı üç defa tekrar ediyor olması ve kişinin duadan hemen sonra icabet edilmesini bekleyip dua etmeyi kesmesini yasaklaması önemlidir. Tazarru ehli mümin, duasında ısrarcıdır.
Hufye
Lugatta aleni olanın zıddı, yani gizli olandır. Ayet-i kerimede de bu manada kullanılmıştır. Hufye kelimesinin ayette yine hâl bildiren bir şekilde geldiğini göz önünde bulundurarak şunu söyleyebiliriz: Dualarımız sessiz, gizli ve içten olmalıdır. Yüksek sesle dua etmek, dua ederken bağırmak; dua adabına ve kulluk adabına aykırıdır. Bu konuya ilişkin bir hadis ve bir de selef sözü zikredelim.
Ebû Mûsâ El-Eş’ârî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) ile bir yolculuktaydık; dua ederken seslerimizi yükseltince bize şöyle buyurdu: ‘Siz, sağıra veya bir gaibe seslenmiyorsunuz. Siz, duanızı duyup ona icabet edene sesleniyorsunuz.’ ”[9]
Hasan El-Basrî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müslimler dua konusunda çok gayretliydiler ve onların sesleri de işitilmezdi. Duaları, Rabbleriyle aralarında bir fısıltıydı sadece. Bu, Allah’ın şöyle demesiydi: ‘Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin.’[10]
Allah’ın, salih kulu zikredip amelinden razı olması da bu anlama gelmektedir: ‘Hani o, Rabbine gizlice seslenmişti.’[11] ”[12] [13]
İ’tida
Duaya ilişkin yukarıda zikrettiğimiz ayette Yüce Allah, iki hâl ve durumu emrederken bir şeyi de yasakladı.
“Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin. Şüphesiz ki O, (duada) haddi aşanları sevmez.”[14]
Ayette zikredilen i’tida kavramı temel olarak haddi aşmak anlamındadır. Allah duada haddi aşmamızı yasaklamıştır. Peki, duada haddi aşmak nasıl olur? Ne yapan, duada haddini aşmıştır?
Duada haddi aşmak dört şekilde açıklanmıştır:
Müminlerin aleyhinde şer, rezillik ve lanet ile beddua etmektir. Bunu Saîd İbni Cubeyr ve Mucâhid söylemiştir.
Kişinin, peygamberlerin dereceleri gibi hak etmediği (ve edemeyeceği) şeyleri istemesidir. Ebû Miclez’in görüşüdür.
Sesli bir şekilde dua etmektir. İbni Saîb bu görüştedir.[15] Bu son görüşü destekler şekilde Katâde i’tida için, “Duayı nida ederek, bağırıp çağırarak etmektir.”[16] demiştir.
İhtiyaç olmayan detaylara girmek duada haddi aşmaktır.
Haksız ve suçsuz yere bir Müslim kardeşimize hakaret etmemiz ve sövmemiz yasaklandığı gibi bu yanlışı duamıza konu edinmemiz de yanlıştır. Kaldı ki yalnız duada değil, günlük hayat içerisinde de Nebi’nin (sav) ifadesiyle mümin sürekli lanet etmez, birilerini kınamaz ve kötü lafları ağzına almaz.
İnsanın hak etmediği veya edemeyeceği bir makamı veya talebi Allah’tan istemesi de dua adabına aykırıdır ve i’tida kapsamındadır. Peygamberlerin derecelerine ulaşmak ve cennette onlarla aynı makamda olmak bir insan için imkân dışıdır. Allah onları insanlar arasından özel olarak seçmiş ve onlara ikramda bulunmuştur. Bunun yerine peygamberlere komşu olmak, onlara yakın olmak ve onları cennette bolca görebilmeyi istemek güzeldir. Dünyada ebedî kalmayı istemek, hiç hata yapmamak için dua etmek de duada i’tidadır. Zira bunun olması mümkün değildir. Sünnetullaha aykırıdır. Bu kısma Allah’ın haram kıldığı bir şeyi talep etmeyi de ekleyebiliriz. Açıktır ki O’nun haram kıldığı bir şeyi yine O’ndan talep etmek, insanın kulluk edebini çiğnemesi ve Allah’a karşı haddi aşmasıdır.
Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir kul günah olan veya akrabasıyla bağlarını kesmesine yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duası kabul olunur.”[17]
Üçüncü olarak zikredilen sesli duadan maksat, bağıra çağıra dualar etmektir. Bazı durumlarda Allah Resûlü (sav) sesli bir şekilde dua etmiştir: Hutbelerde sesli bir şekilde dua etmiştir. Kunut dualarını, namazı cemaatle kıldıkları zaman sesli bir şekilde yapmıştır. Başta hanımları olmak üzere diğer ashab onun yaptığı duaları bize aktarmışlardır. Fakat o hiçbir zaman bağıra çağıra dua etmemiş, Allah’a karşı saygısızlık yapmamıştır. Burada dikkat edeceğimiz mühim nokta yüce bir zata dua ettiğimizin farkında olarak, sesimizi edepsizlik sayılabilecek şekilde kontrolsüz bırakmadan dua etmektir.
İhtiyaç olmayan, gereksiz detayları duaya konu edinmek sahabe tarafından duada i’tida olarak kabul edilmiş ve bunu yapanlar bizzat onlar tarafından uyarılmışlardır.
“Abdullah ibni Muğaffel, oğlunun, ‘Allah’ım, ben senden cennete girdiğim vakit, sağ tarafındaki beyaz köşkü istiyorum.’ diye dua ettiğini duymuş ve ona şöyle demiştir: ‘Yavrucuğum, sen Allah’tan cenneti iste ve cehennemden O’na sığın (bu yeter). Çünkü ben, Allah Resûlü’nü (sav) şöyle buyururken işittim: ‘İleride, duada haddi aşacak bir topluluk gelecektir.’ ”[18]
Dua ederken gereksiz detaylara girerek Allah’a karşı edep kuralları çiğnenmiş olur. Yaptığımız dualar nebilerin duaları gibi câmi’, yani içerisine birçok detayı da alan toplayıcı dualar olmalıdır.
Bir sonraki yazımızda kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah. Selametle kalın.
[1]. Müslim, 1015
[2]. 7/A’râf, 55
[3]. bk. Et-Tahrîr ve’t Tenvîr, 8/171, A’râf Suresi, 55. ayetin tefsiri
[4]. bk. Lisânu’l Arab, 8/221, d-r-a maddesi
[5]. bk. Tefsîru’s Sa’dî, 2/152, A’râf Suresi, 55. ayetin tefsiri
[6]. 35/Fâtır, 15
[7]. Buhari, 6340; Müslim, 2735
[8]. Buhari, 240; Müslim, 1794
[9]. Müslim, 2704
[10]. bk. 7/A’râf, 55
[11]. 19/Meryem, 3
[12]. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 9/165
[13]. Duaların gizlice yapılmasının yararlarına ilişkin İmam İbni Kayyim’in (rh) şu güzel tespitlerini aktarmadan devam etmek olmaz:
“Duanın gizlice yapılmasında çok sayıda fayda vardır:
Birincisi: Bu büyük bir imandır. Dua eden, gizli ettiği duada dahi sesinin Allah tarafından duyulduğunu bilmektedir. Allah’ın sadece açıktan yapılan duayı işiteceği ve gizli yapılan duayı işitmeyeceğini söyleyen kimse gibi olmamaktadır.
İkincisi: Gizlice yapılan dua edep ve tazim yönünden daha üstündür. Bu nedenle hükümdarlara da yüksek sesle hitap edilmez ve bir şey istenmez. Onların yanında ses alçaltılır. Duyabilecekleri kadar bir ses tonuyla onlarla konuşulur. Allah Teala için en yüce misaller vardır. Allah gizlice yapılan duayı duyuyor ise edebe uygun olan O’nun yanında sesi alçaltmaktır.
Üçüncüsü: Gizlice dua etmek; duanın ruhu, özü ve gayesi olan huşu ve yalvarmada daha tesirlidir. Yalvaran, zavallı ve huşu içinde olan biri; kalbi kırık, boynu bükük ve sesi kısık bir miskin ve zelil gibidir. Zilleti, zavallılığı, kırıklığı ve boyun büküklüğü diline de tesir etmiş, sesi çıkmaz olmuştur. Kalbi yalvarıp yakararak ister. Yalvarıp yakarışının, miskinliğinin tesiriyle sessizdir. Bu hâl yüksek sesle yapılan bir duada asla yer bulamaz.
Dördüncüsü: Gizli dua daha ihlaslıdır.
Beşincisi: Kalbi Allah’a daha iyi vermeyi/odaklamayı sağlar. Sesi yükseltmek kalbin dağılıp parçalanmasına neden olur.
Altıncısı: Alçak sesle dua etmek Allah’a yakınlığa, yakınlaşmak için gayret etmeye delalet eder. Kul, yakının yakınına yalvarması gibi, Allah’tan ister; uzaktaki birine seslenir gibi değil. Bu nedenle Allah Teala, kulu Zekeriya’yı: ‘Hani o, Rabbine gizlice niyaz edip yalvardığında.’ (bk. 19/Meryem, 3) ayetiyle övmüştür. Allah Teala şöyle buyurmuştur: ‘Kullarım sana beni sorarlarsa işte muhakkak ben pek yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenlerin duasına karşılık verir, kabul ederim.’ (2/Bakara, 186). Bu ayetin nüzul sebebi; ashabın peygambere, ‘Ey Allah’ın Resûlü, Allah bize yakın ise O’na sessizce yalvaralım. Uzak ise yüksek bir sesle seslenelim.’ diye sormalarıdır. Ayet bu soru üzerine nazil olmuştur: Kullarım sana beni sorarlarsa işte muhakkak ben pek yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenlerin duasına karşılık verir, kabul ederim.’ (2/Bakara, 186)’ (Taberi rivayet etmiştir. 3/480)
Yedincisi: Gizlice dua etmek duada ve istekte devamlılığı kolaylaştırır. Çünkü bu yolla dua ederken dil bıkmaz, azalar yorulmaz. Ancak yüksek sesle dua edilince, insan, diline teslim olur ve kuvvetten düşer. Sesini yükselterek okuyan kimse de böyledir. Okumaya uzun süre devam edemez. Ancak sesini alçaltan böyle değildir.
Sekizincisi: Duayı gizlice yapmak duanın kesintiye uğramasını, duada şaşırmayı ve zayıflığı uzaklaştırır. Dua eden kişi duasını gizlerse herhangi biri onun ne dediğini anlamaz, böylece şaşırıp yanılmaz. Ancak sesini yükseltirse cin ve insanlardan şerli ve kötü tabiatlılar onu yanıltır, şaşırtır. Ona engel olur, karşı çıkarlar. Böyle bir durum olmasa da bunların etrafta olması insanın himmetini azaltır, duanın etkisini zayıflatır. Tecrübe eden herkes bu durumu bilir. Duasını sessiz ve gizli yapan, kötü etkenlerden korunur.
Dokuzuncusu: Nimetlerin en büyüğü; Allah’a yönelmek, ibadet etmek, kendini O’na vermektir. Az veya çok her nimeti kıymetinden dolayı kıskanan olur. Ancak bundan büyük nimet yoktur. En büyük kıskanç da kendini vererek Allah’a dua etmeyendir. Kıskanılan kişinin, sahip olduğu nimeti kıskanandan saklaması ve açığa çıkarmaması en güvenli yoldur. Yakup, Yusuf’a şöyle demişti: ‘Oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.’ (12/Yusuf, 5). Kalbini, tüm azalarını ve kendini Allah’a vermiş pek çok kişi bu hâllerini anlatınca ve başkalarına bildirince bu nimet başkaları tarafından elinden çekilip alınmıştır.” (İbni Kayyim Tefsiri, 2/118-121. Özetle.)
[14]. 7/A’râf, 55
[15]. Zâdu’l Mesîr, 2/340, A’râf Suresi, 55. ayetin tefsiri
[16]. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 9/166, 27943 No.lu rivayet
[17]. Buhari, 6340; Müslim, 2735
[18]. İbni Mace, 3864; Ayrıca bk. Ahmed, 1483
İlk Yorumu Sen Yap