Allah’a hamd, Rasûlü’ne salat ve selam olsun. Bir önceki yazımızda Muhammed bin Abdulvehhab’ın hayatından dersler çıkarmaya başlamıştık. Bu yazımızda da Şeyh’in hayatından dersler çıkarmaya devam edeceğiz inşallah.
5. Ders
Davetimizin veya İslam için yaptığımız herhangi bir çalışmanın başarıya ulaşabilmesi için ihlas ve ihsan şarttır. Allah subhanehu ve teâlâ amellerinde ihlas ve ihsan sahibi olan kişileri muvaffak kılar. Onlara başarı nasip eder. Muhammed bin Abdulvehhab’ın davetinin başarıya ulaşmasının sebeblerinden bir tanesi de buydu. Bugünün davetçileri de tıpkı onun gibi davetlerinde ihlas ve ihsan sahibi olurlarsa, Allah subhanehu ve teâlâ onlara da başarı nasip eder. Onları da yeryüzüne vâris ve imam kılar.
İhlas; Kişinin yaptığı amelleri sadece Allah’ın rızasını ve O’nun vereceği ecri düşünerek yapmasıdır. İhlas, amellerin bereketidir. Ameller Allah katında ihlas ile değer kazanır. Eğer yaptığımız amellerin bereketi yok ise, ihlasımızı kontrol etmemiz gerekir.
İhlas kalbî bir ameldir. ‘Ben ihlaslıyım’ demek kişinin ihlaslı olduğunu göstermez. İhlasın bir takım belirtileri vardır. Kişi ancak bunların varlığı veya yokluğu ile ihlaslı olup olmadığını anlayabilir. Bu alametleri selefimiz çok güzel bir şekilde tespit etmiş ve bize aktarmışlardır. Her Müslümanın bunları bilmesi ve ona göre ihlaslı olup olmadığının sağlamasını yapması gerekir. Bu alametleri kısaca şöyle zikredebiliriz:
Kişinin yaptığı amel insanlar tarafından övüldüğünde yapmaya devam eder, övülmediğinde ise terk ederse, bu kişinin ihlasında problem olduğunu gösteririr. Kişinin amel yapmasındaki gaye Allah’ı razı etmek olmalıdır. İnsanların övmesi veya övmemesi, beğenmesi veya beğenmemesi değil.
Kişi yalnızken amellerde gevşek, insanların yanında çok canlı ise bu da onun ihlasında problem olduğunu gösterir. Veya kişi yalnız kaldığında her türlü günahı işliyor, insanların içerisinde günahlardan uzaklaşıyorsa bu da onun günahları terk ederken ihlaslı olmadığını gösterir. İhlaslı Müslüman her mekanda, her ortamda kulluğunu en güzel şekilde yerine getirendir.
Kişinin herhangi bir amelde ihlaslı olması diğer amellerde de ihlaslı olacağı anlamına gelmez. Bilakis kişinin her amelden önce ve sonra ihlaslı olup olmadığının muhasebesini yapması gerekir.
Şeyh’in hayatına baktığımızda o, övüldüğünde de, yerildiğinde de davetine devam etmiş, davasından vazgeçmemiştir. Bu onun davetinde ihlaslı olduğunu gösterir. İhlaslı olması da onun davetinin başarıya ulaşmasının sebeplerinden bir tanesidir.
İhsan; Kişinin yaptığı işi en güzel şekilde eksiksiz yapmasıdır. Kişi hangi iş olursa olsun farketmez, yaptığı işi dört dörtlük yaparsa Allah subhanehu ve teâlâ ona başarı nasip eder.
İhsan sahibi olan kimse kendisine verilen görevler arasında ayrım yapmaz. Hangi görev kendisine verilirse verilsin dört dörtlük yapar. ‘Davet yap’ denilirse en güzel şekilde davet yapar. ‘Hizmet yap’ denilirse en güzel şekilde hizmet yapar. Onun için görevinin çeşidi, içeriği çok önemli değildir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Dinarın kulu helak oldu, dirhemin kulu helak oldu, kumaşın kulu helak oldu… Kendisine ondan verilince razı olur, verilmediğinde kızar. Helak oldu ve baş aşağı çevrildi. Ayağına diken batsa çıkaracak kimse bulamaz. Müjdeler olsun o kula ki, atının yularından tutmuş Allah yolundadır. Saçları dağınık, ayakları tozlanmış vaziyettedir. Nöbet işinde oldu mu onun hakkını verir, develeri sürme işinde onun hakkını verir. İzin istese izin verilmez, aracı olsa aracılığı kabul edilmez…”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki sınıf insanı aynı hadiste anlatıyor. Biri Allah Rasûlü’nün helakını haber verdiği veya helak olması için beddua ettiği insan. O dinara, dirheme, kadifeye, ipeğe kul olmuştur. Ona secde etmemiş, rükûda bulunmamıştır. Sıkıştığında dinara, dirheme dua da etmemiştir. Ancak onunla mutlu olur. O varsa rahat ve razıdır, yoksa sıkıntılı ve mutsuz… Sinirli ve gergin… ‘Suht’ kelimesinin ifade ettiği anlam, rıza halinin dışındaki tüm halleri kapsar.
Diğer tarafta Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem müjdesine nail olmuş bahtiyar insan… Hangi görevde olsa onun hakkını veren, nöbetçiyken iyi bir nöbetçi, develeri sürdü mü iyi bir sürücü… İhsan ilkesi üzerine olmak böyle birşey işte… İhsan, görevler arasında ayrım yaptırmaz insana… Bahaneyle sorumlulukları da terk ettirmez… (‘Kardeşimle Hasbihal’den alıntıdır.)
Allah subhanehu ve teâlâ ihsan ilkesi gözetilerek yapılan amelleri zayi etmeyeceğine dair vaadde bulunmuştur. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
“Biz ihsan üzere amel edenlerin ecrini zayi etmeyiz.” (18/Kehf, 30)
Bu, Allah’ın subhanehu ve teâlâ adaletinin göstergesidir. Allah herkese yaptığı amelin karşılığını verir. Kim işini nasıl yaparsa, Allah’ın vereceği karşılık da ona göre olacaktır.
Şeyh’in arkadaşlarına davet amaçlı yazdığı mektuplar bugün ders diye ilim meclislerinde okutuluyor. Bu ihsanın göstergesidir. Demek ki Şeyh o mektubu yazarken dahi ihsan ve ihlaslı ki, Allah subhanehu ve teâlâ onun o amelini günümüze kadar ulaştırmış. Bugün görüyoruz adam ciltler dolusu kitap yazmış, ama kimsenin haberi yok. Fakat Şeyh’in risalelerinin defaeten ilim meclislerinde şerh edildiğine şahit oluyoruz.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Allah subhanehu ve teâlâ ihlas ve ihsanla yapılan amelleri zayi etmez. Bugün eğer çalışmalarımızda başarılı olamıyorsak, hedeflerimize ulaşamıyorsak yaptığımız işleri ihlas ve ihsanla yapıp yapmadığımızı kontrol etmemiz gerekir. Çalışmalardaki başarısızlık ihlasda ve ihsanda başarısız olmanın göstergesidir. Bugün malesef yaptığı işte başarı elde edemeyen, hedeflerine ulaşamayan kimseler hatayı kendisinde aramaktan ziyade hemen başkasını suçluyor. Allah bizi ihlasa ve ihsana muvaffak kılsın…
6. Ders
Şeyh’in davetinin başarılı olmasının sebeplerinden bir tanesi de onun ilmi donanımıdır. Şeyh’in her konuda ilim ile hareket etmesi onun davetinin başarıya ulaşmasına sebebiyet verdi. İslami mücadelede ilmi donanım çok önemlidir. İlme dayalı olmayan, ilim ile hareket etmeyen hiçbir hareket başarıya ulaşamaz. İlim bir nevi kişiye önünü gösteren kandil gibidir. İlimsiz hareket etmek ise karanlıklara doğru gitmektir.
İslamî harekette ilim üzere olmanın getirdiği birçok fayda vardır. Biz bunlardan iki tanesini zikredeceğiz;
1. İstikamet üzere kalmak için ilim şarttır: Allah ve Rasûlü bir çok yerde bizden istikamet üzere olmamızı istemişlerdir.
“Artık sen de beraberindeki tevbe edenler de emrolunduğun gibi istikamet/dosdoğru yol üzere ol. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz O, bütün yaptıklarınızı çok iyi görür.” (11/Hud, 112)
“Muhakkak ki; Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da istikamet üzere olanlar için korku yoktur, onlar üzülmezler de.” (46/Ahkaf, 13)
“Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonrada istikamet üzere olanların üzerine melekler iner. Onlara: ‘Korkmayın, üzülmeyin ve size va’d edilen cennetle sevinin’ derler.” (41/Fussilet, 30)
Ebu Amr Sufyan b. Abdullah Es-Sakafi radıyallahu anh Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanına gelip şöyle diyor:
” ‘Ey Allah’ın Rasûlü! İslam’a dair bana öyle bir söz söyle ki (bu hususta) senden başka hiç kimseye bir şey sormayayım’, Rasûlullah şöyle buyurdu: ‘ ‘Allah’a iman ettim’ de sonra da istikamet üzere ol.’ ” (Müslim)
Bu ve bunun gibi birçok nasta şeriat bizden istikamet üzere olmamızı istemiştir. Peki neyle veya nasıl istikamet üzere olacağız? İster ferdi ister cemaatsel olsun farketmez istikamet üzere olmanın en temel yollarından bir tanesi ilimdir. İlim olmadan istikamet üzere olmak mümkün değildir. Hangi hareket olursa olsun istikamet üzere olmak ve bu yol üzere sebat etmek istiyorsa, ilim ile hareket etmelidir. Tarih boyunca istikametten sapan tüm fırkaların ve cemaatlerin temelinde ilimsizlik vardır.
İslam, dinin girişi de dahil olmakla birlikte her işin başına ilim koymuştur. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:
“Bil ki Allah’tan başka ilah yoktur.” (47/Muhammed, 19)
İmam Buhari ‘Söz ve amelden önce ilim’ diye bir bab açmış ve bu ayeti zikretmiş. Biz buradan itikad da dahil hangi iş olursa olsun öncesinde ilim olması gerektiğini anlıyoruz.
2. Şüphelerden etkilenmemek için ilim gereklidir: Kafirler tarih boyunca Müslümanları dinlerinden döndürmek için her türlü yöntemi kullandılar. Kullanmaya da devam ediyorlar. Bazen sözlü ve fiili eziyet ederek, bazen de şüpheler yoluyla Müslümanları yollarından vazgeçirmeye çalıştılar.
Özellikle Müslümalar açıktan davet yapıp dışa açıldıklarında, kafirler Müslümanların kafasını karıştırmak ve neticesinde de dinlerinden döndürmek için şüpheler üretirler. Bu şüpheleri üretirken bazen kıyas yaparlar, bazen akıl yürütürler, bazen de bizim otorite olarak kabul ettiğimiz kaynaklardan bize delil getirirler. Eğer yeterli ilim sahibi olursak bu şüphelere cevap verir, muhaliflerimizi sustururuz. Ama eğer ilmi donanımımız tam değil ise, o zaman onların dediklerini kabul etmek durumunda kalırız. Bu da Allah muhafaza itikaddan, ahlaktan ve menhecten sapmaya neden olur.
İlmi elde etmek için ne yapmak gerekir?
İlim için sağlam bir cehd gerekir. Davetçinin en azından hayatının belli bir kısmını sadece ilme ayırması gerekir. Ta ki dini ile ilgili her konuda temel bilgi sahibi olsun. Fakat bu demek değildir ki ondan sonra ilim okumayacak. Bilakis ömrünün sonuna kadar ilim okumaya devam etmelidir. İlim okumak için bulduğu fırsatları iyi değerlendirmelidir. Çünkü hem davetçinin hem de insanların, yemeğe ve suya olan ihtiyaçları kadar ilme ihtiyaçları vardır.
Bununla birlikte davetçinin özellikle vakıası ile alakalı ve çokça karşılaşılan konularla ilgili yeterli bilgiye sahip olması ve bu konularda derinleşmesi gerekir.
Dikkat edilirse Muhammed bin Abdulvehhab iyi bir davetçi olduğu gibi aynı zamanda iyi bir yazar da. Ulaşabildiklerine sözlü olarak, ulaşamadıklarına ise mektup yazarak davet yapmıştır. Zaten şu an elimizde olan risalelerinin bir çoğu da bu mektuplardan oluşmaktadır.
Biz buradan şunu öğreniyoruz; her davetçinin meşru olup da davet yapabileceği alanları kullanması gerekir. Eğer böyle alanlar yoksa imkan dahilinde, bu alanları oluşturması gerekir.
7. Ders
Bu güzel hayat hikayesinden saliha kadının önemini de gördük. Muhammed bin Suud’un Şeyh’e sahip çıkıp bu hayrı işlemesine eşi aracı oldu.
Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz; Evlilik kurarken amaç sadece şehevî duygularımızı tatmin etmek olmamalıdır. Karşıdaki kadının güzel oluşu, kendisiyle evlenmek için birinci sebep olmamalıdır. Bilakis bizim için öncelik, onun dini ve ahlakî durumu olmalıdır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Bir kadın dört şeyden dolayı nikahlanır; malı, güzelliği, asaleti ve dini için. Sen dindar olanı seç elin bereketlensin.” (Buhari)
Kişi evlilikte saliha olan birini seçerse şeriatın evlilikte gözettiği maksatlar yerine gelir. Böylece evlilik taraflar için rahmet ve bereket olur. Aksi taktirde ise evlilik taraflar için azap ve zindan olur.
Rabbim bize hakkıyla öğrenmeyi, öğrendiklerini anlamayı, anladıklarımızı yaşamayı ve yaşadıklarımıza insanları davet etmeyi nasip etsin… Allahumme amin.
İlk Yorumu Sen Yap