Hamd, müminlere mübarek Ramazan ayını lütfedip, ümmeti bu ayla şereflendiren Allah’a subhanehu ve teâlâ aittir. Salât ve selam, bu ayın gündüzlerinde saim, gecelerinde kaim, hayır amellerinde esen rüzgar misali canlı olan Muhammed Mustafa’ya sallallahu aleyhi ve sellem bu ayın ehli olan etbaının üzerine olsun.
Hayra Talip Olan Kardeşim;
Büyük bir nimet ve ödül kapımızdadır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Size mübarek ay geldi” (Nesai)
diyerek bu ayı mübarek ay olarak isimlendirmiştir. Evet o mübarektir çünkü içindeki herşey bereketlidir. Rahmeti sonsuz olan Allah’ın subhanehu ve teâlâ bu ayda müminlere rahmeti iner.
“Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır.” (Muttefekun Aleyh)
Allah subhanehu ve teâlâ bizim için hayır istiyor, bu ay ise buna vesiledir. Lakin bu ay iki tarafı keskin olan kılıç gibidir. Kıymetini bilene, ondan istifade edene rahmetken; onu basitleştiren, açlık ve susuzluk derekesine indirenlere ise zillet ve sorumluluktur.
“Rasûlullah mimbere çıktı ve üç kere amin dedi, sahabe sordu;
__ Niçin amin dedin ey Allah Rasûlü…, Rasûlullah,
__ Bana Cibril geldi ve yanında ismin anıldığı halde sana salavat getirmeyenin burnu sürtülsün dedi, ben amin dedim. Ramazana girip çıktığı halde günahları affolmayanın burnu sürtülsün dedi, ben amin dedim. Anne ve babasına veya birine yetiştiği halde cennete giremeyenin burnu sürtülsün dedi, ben amin dedim.” (Sahihu’l Cami, Enes’ten (r.a))
Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasûlullah’tan sallallahu aleyhi ve sellem şöyle rivayet etti:
“Ramazan orucunu inanarak ve ecrini Allah’tan bekleyerek tutanın geçmiş günahları bağışlanır.” (Muttefekun Aleyh)
Peşpeşe yazdığımız iki hadis Ramazan ayında insanların durumunu özetleyen iki nastır. Bir grup şuurludur, nasıl bir amelle muhatap olduklarını bilirler. Rabblerinden yardım isteyip bu aya hazırlık yaparlar. Öncesinde nefislerine neler yapmaları, bu ayı nasıl geçirecekleri konusunda şartlar koşarlar. Sonrası ise tam bir muhasebedir. Her unuttuklarında tevbe ile Rabblerine dönerler, ta ki geçmiş yılı affettirip, gelecek yıla azık olma boyutuyla bir nevi garanti olan ayı ifsat etmesinler. İşte bunlar Ebu Hureyre’nin radıyallahu anh rivayetindeki bağışlanma müjdesine nail olacak olanlardır.
Bir başka grup ise daha bu ay girmeden kaç saatini uyuyarak geçireceğini, neler yerse susamayacak, neler yaparsa yorulmayacağının hesabını yapmaya başlamıştır. Bir nimeti değil de bir musibeti karşılama modundadır. Doğal olarak bu ayın rahmetinden istifade edemez. Nefsinin şerri onu öyle kör etmiştir ki, yılın garantisi olacak bu ayı da, her ayı heder ettiği gibi heder ve ifsat eder. Sonuç olarak burnu sürten zeliller taifesinden olur.
Kardeşim,
Unutma şeytan senin düşmanındır. Böyle bir hayırdan istifade etmemen için elinden gelen herşeyi yapacaktır. Çünkü senin bu ayın şuurunda olman demek, onun bir yıllık çalışmasının heba olması demektir. O da her zamankinden daha çok teyakkuzda olacaktır. Ayın içinde aktif değildir. Allah subhanehu ve teâlâ onu kısıtlamıştır. Bu ay gelmeden önce verebildiği kadar vesvese verecek, ayın hayırlarında alıkoyucu her fitneyi kalbe serpiştirecektir.
Bize düşen onun şerrinden Allah’a (cc) sığınmak, Allah’tan bizi bu aya ulaştırdığı gibi, hakkıyla istifadeye muvaffak kılmasını istemektir.
Ramazan Oruç Ayıdır
‘Savm’ (oruç) tutmak, alıkoymak demektir. İnsan nefsini ihtiyacı olan yeme içmeden -iki vakit arası- alıkoyduğu için oruç ibadetine bu isim verilmiştir.
Yalnız kelime manası dahi (Kulluğun, teslimiyetin simgesi olan bu ibadet) o kadar çok şey anlatıyor ki bizlere, içeriğini izahtan vareste kılıyor.
Dünya hayatı Rahman’ın kulları ve şeytanın kullarının mücadele yeri; ahiret yurdu ise son netice, varış, mükafat yurdudur.
Bu mücadelenin özeti şudur; Rahman’a kul olanlar, nefis ve şeytanın esaretinden kurtulup, en şerefli makam olan kulluk makamını tercih edenlerdir. Dünya onlar için belirlenmiş kaideler, çizilmiş sınırlar yurdudur. Sınırlar genelde nefsin meylettiği, arzuladığı sınırlardır. Lakin onlar kulluğun ebedileşecek lezzetini, nefsin sufli ve fani olan lezzetlerine tercih etmişlerdir. Bu tercihin adı bellidir, nefsin isteklerine uymamak, imsak etmek yani ‘savm’dır.
Şeytanın ve nefsin kulluğunu tercih edenler de aynı şeyleri bu yönde kullanırlar. Geçici, en lezzetlisi dahi tarifsiz elemler barındıran dünyayı tercih ederler. Onlarda imsak yani ‘savm’ yoktur. Güzel, nefislerinin güzel gördüğü, lezzet, nefislerinin hoşnut olduğu herşeydir.
Her iki taife de bunu hakkıyla ifa ettikleri oranda kulluklarını yerine getirmiş olurlar.
Cennete Talip Olan Kardeşim,
Bu ayın kendisi ile özdeşleştiği oruç, sana bunu öğretir, bunun hiç de zor olmadığını, istediğimiz takdirde her ay yapabileceğimiz birşey olduğunu anlatır. Bir nevi sana seslenir; ‘İstediğin cennetin formülü bende gizlidir. Bir ay nefsini alıştırdığın bu işleme, bu aydan sonra da devam et’ der.
“Kim de Rabbinin makamından korkar, nefsi hevasından alıkoyarsa, muhakkak ki onun barınağı cennettir.” (79/Nazi’at, 40-41)
Ramazanda tuttuğun oruç da, içinde olduğun bu ay gibi iki yönlüdür. Onu Allah’ın subhanehu ve teâlâ istediği şekilde tutarsan rahmet, öğretici, hayır olur. Aksi halde sana kâr olarak açlık kalır ki bu da zilletin ta kendisidir.
Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle rivayet etti; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Allah buyurdu;
“Ademoğlunın her ameli onadır. Oruç hariç, o banadır ve onun karşılığını da ben vereceğim. Çünkü o yiyeceğini, içeceğini, şehvetini benden dolayı terk etmiştir. Oruç kalkandır. Sizden biri oruçlu olduğunda kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Biri ona söverse ya da kavga ederse ‘ben oruçluyum’ desin. Muhammed’in nefisini elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında miskten daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır; iftar ettiğinde sevinir, Rabbiyle karşılaştığında tuttuğu oruçtan dolayı sevinir.” ” (Muttefekun Aleyh)
Bir başka hadiste, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Kim yalanı ve onunla ameli terk etmezse, Allah’ın onun yemesini ve içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.” (Buhari)
Bir rivayette “…yalan sözü, cahilliği ve onunla ameli…” (İmam Ahmed) şeklinde geçer.
Ebu Ubeyde radıyallahu anh şöyle rivayet etti: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Oruç, kişi onu delmediği müddetçe onu koruyan bir kalkandır.” (Nesai, Darimi)
Bu rivayetler üzerinde dikkatle durmak lazımdır. Çünkü açık bir şekilde, her orucun değil, bazı insanların orucunun onlara fayda sağladığı görülmektedir.
Oruç ibadetinden kazancımız şunlardır;
a. Allah’ın subhanehu ve teâlâ
b.
c. Allah’ın (cc)
Kimileri sadece boynundan borcu düşürür, kimileri bununla beraber ecir alır, kimi de bu kazanımlar üzerinde muhasebe yapıp, onları Ramazan sonrasına da taşır. Her yanıyla oruçtan istifade etmiş olur.
Dünya ve ahiret hüsranını kendine meşrep edinmişler ise, hem aç ve susuz kalmak suretiyle dünya sıkıntısını, hem de ahirette karşılığını almayacakları için ahiret zararını elde ederler. Bunlar şuursuz insanlardır. İslam ehlidirler lakin neden İslam ehli olduklarını bilmezler. Müslümanların yaptıkları amelleri yaparlar da bir gün neyi, niye yaptıklarını düşünmezler. Allah subhanehu ve teâlâ bizi böyle olmaktan muhafaza eylesin.
Yukarıda verdiğimiz rivayetler, nasıl bir orucun insana dünya ve ahirette fayda vereceğine işaret eden rivayetlerdir. Maddeler halinde şunları söyleyebiliriz;
Oruç Kalkandır
Evet, o insanı sufli isteklerden korur. O, insanı esfeli safilin ehli gibi sadece mide ve şehvet merkezli yaşamaktan koruyan kalkandır. O “Rabbim öyle bir gazaplandı ki, ne bundan önce ne de bundan sonra böyle gazaplanmadı, gazaplanmayacak” denilen günde, insanı gazaptan koruyan bir kalkandır.
Çünkü onun ehli, içinde riya olmayan bir amelle Rabblerine yaklaşırlar. Tutmasalar kimselerin anlayamayacak olmasına rağmen, onlar Rabbleri için, O’nun rızasına nail olmak için ihtiyaçlarına gem vururlar. Bunun karşılığın da kalpleri titreten, Allah dostlarının uykularını kaçıran mükafattır.
“O benim içindir ve kaşılığını ben veririm.” Öyle bir amel ki melekler dahi karşılığına ne yazacaklarını bilemezler. En değerli amellerden olduğu için, Allah subhanehu ve teâlâ ecrini kendi katında saklamıştır ve bizzatihi verecektir.
Kişi onu delerse oruç kalkan olma özelliğini yitirir: Kişinin onu delmesi, onun şuurunda olmaması, buna bağlı olarak ona münafi amellerde bulunmasıdır. Yalan, yalanla amel etmek, bağırıp çağırmak, ‘ben oruçluyum’ deyip şeytanın ve dostlarının tuzaklarını bozamamak… Oruç sahibi öyle olmalıdır ki oruç onun tüm benliğini, zerrelerini kuşatmalıdır. En kritik anında dahi ‘ben oruçluyum’ deyip nefsine muhalefet edebilmelidir. Bu öyle bir cümledir ki kişinin kendine bir sıfatla hükmetmesidir. Ve bunu te’kidli olarak kendisini kuşatmış biri yapabilir.
Allah’ın subhanehu ve teâlâ kimsenin açlığına susuzluğuna ihtiyacı yoktur. Bu açlık bir haleti ruhiyeye sokmak içindir insanı. Ona acizliğini hatırlatmak, normal zamanlarda nasıl bir nimetin içinde olduğunu anlatmak, sakinleşip olumsuz duygularla hareket etmemeyi öğretmek içindir. Bunlar olmayacaksa, açlık ve susuzluğun bir anlamı yoktur.
Açlık insanı asabileştirir, hareketlerinde kontrolsüzlük oluşturur. Lakin oruç tam tersi etki yapar. İnsanın kendini kontrol etmesini öğreten, onu sakinleştiren bir ameldir. Çünkü bu aç kalmak değil iradeyle insanın nefsine tahakkümüdür.
Dikkat edilirse en mühim nokta ağız ve dildir. “Yalan söz ve onunla amel”, “Kötü söz söyleme, bağırıp çağırma”, “Ben oruçluyum deme”, “Ağız kokusu”… Hadislerde olumlu oruç ve olumsuz oruç hep ağızla yapılan, dille yapılan amellerle ifade edilmiştir.
Çünkü bu organ gerek Ramazan da gerek dışında, insanın helakı ve felahının merkezidir. Yerinde kullanıldığında kendisiyle cennet nimetlerinin avlandığı bir araçken, kendi haline bırakılıp, nefse tabi kılındığında insanı yetmiş mevsim cehennem çukurlarına sürükleyen bir organdır.
O insanın kulluğunun özeti olan duaların semaya çıkması veya haram perdesine takılıp kalmasının belirleyicisidir. Midenin bekçisi olup, ağzın haramlara izin veren veya engel olan aletidir. O, insanı zikir ehli yapıp, Allah’ın (cc) katındakilere karşı övdüğü bir mertebeye çıkarabileceği gibi; insanı yalan, gıybet, boş söz, cedel gibi amellerle şeytanın en özel ordusundan da yapabilir.
O, kendisi ile hakkın anlatıldığı, insanların aydınlatıldığı bir organ olabilirken; hakkın ketmedildiği, Allah’ın subhanehu ve teâlâ dinine ihanet eden bir organ da olabilir.
İşte oruç bu çift yönlü organı (dili) terbiye aracıdır. Ondan dolayı rivayetlerde en çok ona ve onunla yapılan amellere dikkat çekilmiştir. İşte muhafaza edilip, oruçla terbiye edilen ağızdan çıkan koku, Allah (cc) katında miskten daha temiz ve daha güzeldir.
Rabbim bizleri, oruçlarıyla kokuları güzelleşen ve iki sevinci yaşayanlardan eylesin. Allahumme Amin.
Ramazan Kur’an Ayıdır
“O Ramazan ayı ki onda insanlara hidayet olan, hidayet ve furkandan apaçık ayetleri olan Kur’an indirildi” (2/Bakara, 185)
Öyle ki bu ay Kur’an ayı diye anılmıştır. Başta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere, selef-i salihin bu ayı Kur’an’la hemhal olarak geçirdiler. Oruç bedenlerinin, Kur’an ağızlarının ve kalplerinin ameliydi. Bir günde, üç günde, haftada Kur’an’ı okuyup bitirenlerin rivayetleri kitaplara sığmayacak kadar çoktur.
Normal zamanda Kur’an okumak en hayırlı amellerden addedilmiştir. Ramazan ise amellerin kat kat fazla karşılık gördüğü bir aydır. Kur’an okumaları sıklaşmalı, mealden de takip edilip üzerine tefekkür edilmelidir.
Kur’an okunup anlaşılmak ve hayata müdahele etmesi için indirilmiştir. Bu ay ise kalplerin yumuşadığı, rahmet nefhalarının perde perde mü’minlerin üzerine indiği bir aydır. Bu bir fırsattır, Allah’ın kelamı ile hemhal olmak için kaçırılan, Kur’an dan uzak olunan zamanların telafisi için…
“Kıyamet günü Kur’an gelir, ‘Ey Rabbim beni okuyanı süsle’ der. Allahu Teala ona keramet tacını giydirir.
Kur’an; Ey Rabbim onu arttır, der. Ona keramet elbisesi giydirilir. Sonra,
Ey Rabbim ondan razı ol, der. Allah ondan razı olur. Sonra ona denir, Oku ve yüksel, her ayete karşılık elli derece yükseltilir.” (Tirmizi, Darimi)
Ey Kardeşim, bu ayda okuyacağın Kur’an’ın karşılığı budur. O sana şefaatçi ve Allah katında seni taçlandırıp, Rabbini senden razı ettirecek bir ameldir. O seni Allah’ın subhanehu ve teâlâ ehli, O’nun has dostlarından kılacak amellerdendir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“İnsanların arasında Kur’an ehli, Allah’ın ehlidir” (İbni Mace, Darimi)
Gerisi sana kalmıştır. Bu ayı da diğer aylar gibi geçirip, vakti akşam etmek için boş batıl işlerde harcamak da senin elindedir, bu ayın sonunda Allah ehli olup, Kur’an şefaatine nail olmak da…
Dünya ehli bu ayda dünyalıkların peşinden koşup, onunla hemhal olsunlar. Sen ise Kur’an ehli olmakta yarış. Kur’an ehline gıpta et, birşeyler için yarışıp yorulacaksan, bu dünya için değil ehli Kur’an olmak için yorul.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Haset (gıpta) ancak iki şey de olur. Allah’ın kendisine Kur’an’ı verip de gece gündüz onu okuyan adam, Allah’ın kendisine mal verip de gece gündüz onu infak eden adam.” (Muttefekun Aleyh)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Sizden biri evine döndüğünde hamile olan besili, yağlı üç deve bulmak istemez mi?
– Evet, dediler.
– Sizden birinin namazda okuduğu üç ayet, bu üç deveden daha hayırlıdır.”
Başka bir rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Sizden kim hergün Bathan mıntıkasına gidip, oradan günaha girmeden, akraba bağını koparmadan, iki deveyle dönmek ister?
– Hepimiz, dediler. Rasûlullah,
Sizden birinin mescide gidip iki ayet öğrenmesi veya okuması iki deveden daha hayırlıdır.” (Müslim)
Bu bir tercih meselesidir. Üç deve günümüzde üç arabaya tekabül eder. Modeli yüksek, konforlu, insanların rağbet ettiği üç araba. Kalbi dünya sevgisiyle, fani olanla beslenmiş, hiç tereddüt etmeden bu tarafa meyledecektir. Bununla beraber Allah’a subhanehu ve teâlâ karşı sadık değilse, nifak veya alametleri kendinde mevcutsa bu tercihi dine yamayacak, ‘İslam için, Müslümanların faydası için dünyayı tercih ettim’ diyecektir. Oysa kendi nefsi onun yalancılığına şahittir. Çünkü içinde olduğu dünyanın İslam’a ve Müslümanlara faydası olmadığı gibi, onu da her geçen gün biraz daha dinden koparmaktadır.
Lakin ahiret yurduna talip olanların, bu hadislerle yürekleri titrer, heyecana kapılırlar. Ebedi olana adanmışlardır. Bu günlerin ve elde edecekleri ecrin hasretiyle tutuşurlar. Evet bu bir tercihtir. Rahmet ayında, Kur’an ile Allah ehli olmak ya da açlık ve susuzluk dışında diğer onbir aydan hiçbir farkın olmaması tercihi.
Bu ay sair onbir ayda harap olan evlerimizi, kalplerimizi tamir, imar ayıdır. Kur’an şifadır, o kalpleri ifsad eden şüpheleri ve şehvetleri bir bir kırar. Onun hakka delalet eden apaçık nasları, asrın şüphe ve vesveselerini yok eder. Allah, O’nun katındaki nimetleri, dünyanın değersizliği, şeytanın ve nefsin hilelerine ışık tutan apaçık ayetler ise şehvet hastalığına şifa olur.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurdu;
“İşte biz Kur’an’da müminlere şifa ve rahmet olacak ayetler indiririz.” (17/İsra, 82)
Başka bir ayette Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor;
“Şüphesiz size Rabbinizden bir öğüt, kalplerde olana şifa, müminlere hidayet ve rahmet olan bir kitap geldi.” (10/Yunus, 57)
Şeytanların dahi kenara çekilip insanların şeytanlıklarına alkış tuttuğu bir dönemde yaşıyoruz. Kendinden Allah’a sığınılacak şer, hayatın kendisi olmuş durumda. Islah, rahmet cüzi ve dar alanlarla sınırlıyken; ifsad ve azap soluduğumuz havaya bulaşmış, kirlenmemek neredeyse mümkün değil. Allah Rasûlü’nün, Allah’a sığınıp, ashabını sakındırdığı fitneler döneminde yaşıyoruz. Paklanmak, arınmak en büyük farzlardan biri olmuş durumda. Ramazan bunun için en büyük fırsat, kirlenen ruhlara, paslanan kalplere şifadır.
Bize düşen Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım ve azimle bu aya başlamaktır. Şüphesiz Allah’ın kolay kıldığına zor, zor kıldığına kolay yoktur.
Rabbim sen bizlere bu ayla, oruçla, Kur’an’la sana ehil olmayı kolaylaştır, Allahumme Amin.
Ramazan Salih Amel Ayıdır
Şeytanların zincirlere vurulma nedeni, cennet kapılarının açılmasının sebebi budur. Allah’ın subhanehu ve teâlâ her iftar vaktinde insanları ateşten azad etmesi bu sebeptir. Bu ay rahmet ve salih amel ayıdır. Çünkü bu ayda yapılan amellerin karşılığı, sair aylardan çok daha üstündür.
Şeytanın en büyük aldatmacası da bu yöndedir. Açlık, oruç amel yapmaya engeldir. Bu sebepten Rabbinin rahmet ettikleri müstesna, insanların bu ayı dinlenerek geçirdiği, bu ayın uyku ayı haline geldiği aşikardır.
İbni Abbas radıyallahu anh şöyle rivayet etti;
“Rasûlullah hayır yönünden insanların en cömertiydi, hayırda en cömert olduğu zaman Ramazan ayıydı. Çünkü her gece Cibril gece çıkıncaya kadar onunla olurdu. Rasûlullah Kur’an-ı ona arz ederdi. Rasûlullah hayırda, esen rüzgardan daha cömertti.” (Müttefekun Aleyh)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayırda insanların en cömertiydi, yani en çok amel yapanıydı. Malı olanın cömertliği onu dağıtmak olduğu gibi, o da vaktini hayra kullanmakla, salih amelleri çoğaltmakla cömertti. Ramazanın bereketinden Cibril her akşam ona gelir, inen vahyi, Rasûlullah’a, Rasûlullah da ona arz ederdi. Böylece Kur’an müzakeresi yapmış olurlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayırda esen rüzgar gibiydi, onun gibi süratli, hayırda canlı, kendine ve etrafına faydalı olandı.
Bu ay, amel ayıdır. Ramazan’ı Allah’a subhanehu ve teâlâ vakfetme ayıdır. Bu ayda et ve kemik gibi bütünleşecek iki amel;
Şuurunda olunan oruç
Hayata müdahil olan Kur’an-ı okumalarıdır.
Bununla beraber; istiğfar ve tevbe bu ayın amellerinin başındadır. Çünkü rahmet ayıdır, mağfiret ayıdır. Allah’ın kullarını ateşten azad ettiği aydır.
Bu ay hem dilimizin tevbe ve istiğfarla ıslanmış olduğu, hem de lisan-ı halimizin salih amellerle bu talebi doğruladığı bir ay olmalıdır. Bu ayı geçirdiği halde günahları af olunmayana Cibril beddua etmiş, rahmet Peygamberi amin demiştir. Bu örneğine sık rastlanan bir olay değildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir bedduaya amin demişse, kaçırılan şeyi kaçıranların ne denli şer ehli oldukları, bedduayı hak edecek kadar zelil olduklarını gösterir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vahiyle temizlenmesine, Allah subhanehu ve teâlâ inayetinde olmasına rağmen günde yüz defa Allah’tan istiğfar diliyordu. Her namazda secdede, okuduğu Kur’an’da, tahiyyatların akabinde O’ndan mağfiret diliyordu. Sabah akşam zikirlerinde, zikirlerini Seyyidu’l-İstiğfar’la devam ettiriyordu. Allah Rasûlü’nün (sav) durumu buysa acaba biz günah ve masiyet, unutkanlık ve gaflet ehli olanların durumu, nasıl olmalıdır?
Rabbim bizi nasuh tevbeye muvaffak kıl, nefsimizin şerrinden koru.
Dua: Bu ay dua ayıdır. Kendimize ve müminlere dua etmemiz şarttır. İslam ümmeti tarihte hiç olmadığı kadar mazlum, yardıma muhtaçtır. İzzetle özdeşleşmiş bir millet, zilletin sembolü olmuştur. Dünyanın dört bir yanında cihad eden yiğitleri olmazsa, isminin esamesi okunmayacak durumdadır. Dünya küfrünün önderleri ekini ve nesli fesat etme yarışındadır. Fitnenin ve şerrin girmediği yuva, kalp kalmamıştır. Müslümanlar zayıftır, din başladığı güne dönmüş, Ehli Sünnet, tevhid, geldikleri günkü gibi garipleşmiştir. Onları delilikle suçlamak, insanların en normal tavrı halini almıştır. Zindanlar dolup taşmış, emniyet denilen şey Müslümanlar için ütopya olmuştur. Hangisinin ne zaman kapısının zorlanıp, alçakça mahremine girileceği belli değildir.
Bu durumdan ancak Allah’ın (cc) yardımı ve azimli dava adamlarının herşeyini İslam’a adamasıyla çıkılır. Ramazan yardım ayıdır. İslam tarihinde Müslümanların muzaffer olduğu nice savaş bu ayda yapılmıştır. Rahmet kapıları sonuna kadar açılmışken duayla yalvara yakara, gece gündüz Allah’a dua etmeliyiz. İçinde olduğumuz bu durumdan bizi ve ümmeti kurtarması için ona yakarmalıyız.
Bugün ümmet ‘Ben ne yapabilirim ki?’ diyen, şeytanın tembellik ve korkaklık taburunun gönüllü askerleriyle dolmuştur. Her Müslümanın bu kutlu davaya takdim edeceği birşeyi vardır. Bunun en kolay ve faydası büyük olanı duadır. Salih amellerle ağzını ve kalbini temizleyip Müslümanlara duacı olmak, Müslümanlara yapılacak en büyük hizmettir.
Sadaka, Yardım: Bu ayın bir hikmeti, zor durumda, yardıma muhtaç insanları anlamak, Allah’ın subhanehu ve teâlâ insanlara bahşettiği nimetleri paylaşmayı öğrenmektir. Bir nevi mide olarak yüklerimizden kurtulduğumuz, ahiret yurduna seyrimizde bize yük olan, dünyalıklardan kurtulma ayıdır. Mal ile cihad etme ayıdır. Yıl içinde kendi için yaşanılan, arzu edilen, Allah erlerine yakışmayan dünyalıklardan insanın kendini azat etme ayıdır.
Bizi Allah’tan alıkoyan dünya sevgisi, mala düşkünlükle hesaplaşma ayıdır.
Bu belki de en zor olanıdır. Çünkü insanın nefsinde, daha yaratılıştan ilham edilmiş olan fücurun en belirginleştiği hastalık olan, mala düşkünlüğe neşter vurmaktır. Lakin ateşten azat olmak, rahmete nail olmak, bu ayın bitişinde, Allah (cc) katında tertemiz olmak düşünüldüğünde dünya malı da değersizleşir. Bize düşen ise, düşünmeden girişmektir, hayırda düşünme hesap olmaz, niyet ve amel olur. Düşünme ve hesap dünyalık amellere özgüdür. Ahiret amellerinin onda payı yoktur.
Bu ayın geceleri mutlaka namazla ikame edilmelidir. Nefsin örtüsü gece kaldırılmalı, Rabb’inin huzurunda kıyam etmelidir.
Gece namazı, mücadele ehlinin en büyük azığıdır. O namaz ki tertil üzere okunan Kur’an ile bütünleşmiştir. Hem beden hem de ruh, ondan nasibini alır. Nefsin rahatına en düşkün olduğu halde, onun rahatını bozup, Rabbinin huzuruna dikilmesi, Rabbinin onun için hayır dilediğinin göstergesidir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurdu;
“Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an-ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahiy edeceğiz. Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel.” (73/Müzzemil, 1-8)
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurdu;
“Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.” (32/Secde, 15-16)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
“Kim Ramazan’da namazı inanarak ve ecrini Allah’tan bekleyerek ikame ederse, geçmiş günahları affolunur.” (Muttefekun Aleyh)
Geceleri fırsat bilmek lazımdır. Rahman semaya inip nida ettiğinde “Yok mu isteyen, vereyim. Yok mu bağışlanma dileyen, bağışlayayım” dediğinde, Allah ehli olanlarla beraber, ayakta olmak gerekir. Uykunun ve yemeğin tercih edildiği, daha kötüsü televizyon karşısında müzikli, kadınlı dini film rezaleti adı altında geçirilen Ramazan geceleri iflasın ta kendisidir. Allah’ın lanet ettiği fücur ehlinin, salih insanların rolünde, onlara hakaret edip, bizim aklımızı küçümsediği, Ramazan’a özel Müslümanlık programlarıyla bu değerli vakitleri heba etmek ne büyük utanç, ne büyük rezalettir.
Allah’ım içimizdeki sefihlerin yaptığından dolayı bizleri helak etme, Allah’ım bizi ve bu insanları ıslah et, bu vakitlerinden istifadeye muvaffak kıl, Allahumme Amin
Kardeşim!
Yazdığım ameller yapılabilecek olan amellerin bazısıdır. Tafsilatının yeri, bu yazı değildir. Senin her birini okuman, sorman ise sana elzemdir. Allah’a subhanehu ve teâlâ hamd etmelisin ki bu konuları okuyabileceğin kaynaklar, dinleyeceğin dersler, soru sorabileceğin ilim erbabı mevcuttur. Sana düşen Allah’tan subhanehu ve teâlâ yardım isteyip bu hayırlara azmetmendir.
Sonuç Olarak
Bu hem kendime hem de sana nasihatimdir. Rabbim seni de, beni de istifade ehli kılsın. Hakikat şudur ki, ömür geçiyor, nice Ramazanlar da beraberinde geçti. Acaba kaçını Allah’ın subhanehu ve teâlâ rızasına uygun geçirdik? Kaç Ramazan’ımız geçmiş seneye kefaret, gelecek seneye azık oldu? Bu bizim elimizde olan, bizim tercihimizle değişecek olan bir durumdur. İyi alışverişlerin yapıldığı, farklı yemeklerin tadıldığı, uykunun ve istirahatin ayı olması, iftar ve davet adı altında dedikodu ve boş işler meclisi oluşturmak da bizim elimizdedir. Şuuruna varılan kendisinin istifade kaynağı olduğu, her anın cömertçe hayra kullanıldığı bir ay olması da…
Sana tavsiyem, denemekten zarar gelmez. Allah subhanehu ve teâlâ dışında herşeyden kopuk bir ayı O’na vakfetmek, her unutkanlık ve gaflette O’na tevbe ile yönelip, yapılacaklar listemize azimle, ihlasla geri dönmek, Allah’a subhanehu ve teâlâ kul olmanın, O’na iman etmenin tadını hissetmek vallahi hiçbir şeye değişilmeyecek güzellikte hakikatlerdir.
Nefsi rahata alışmış, ruhun nefse esir olduğu insanlara zordur, ağırdır. Lakin nereye kadar?
Bu gaflet, şükürsüzlük, İslam’ın ve kulluğun bilincinde olmama hali nereye kadar?
Hakikatın yüzlere çarpıldığı kabir ve mahşerden başka durak mı vardır?
Dünya işine, ev işine ve mutfağa ipotek edilmiş bu vakit neyin sermayesi olacak?
Hangi nimetin şükrü olup, neyin vefası olacak?
Şu küfür, şirk, fitne asrında hidayeti bulmak, bununla beraber İslami hareket mensubu olmak… Bundan daha büyük bir nimet olabilir mi?
Her nimet şükür isterken, bu hakikat dilimize pelesenk olmuşken, nerede şükrümüz?
Herşeyimizi Allah’a, davaya adasak, bu nimetin hakkını eda etmiş olmayacağımız hakikatine kafa sallarken, bir ayımızı O’na, davaya vakfetmek çok mudur?
Söz konusu Allah (cc) ve yanındakiler olduğunda, geri kalan herşey teferruat olmalı, tüm bahaneler çöpe atılmalıdır. Allah subhanehu ve teâlâ katında olanlar değerlidir. Ancak vaktinin, malının, ömrün en değerlilerini buna harcayanlar, o nimetleri elde edebilir.
Bu Ay İçinde Bize Düşen
Yapacaklarımızı belirlemek,
Allah’tan (cc) yardım istemek,
Bunlarda sebat edeceğimize dair Allah’a (cc) ve nefsimize söz vermek,
Sürekli program noktasında nefsimizi muhasebe etmek, eksiklik halinde tevbe edip tekrar toparlanmak,
Gafil ve gereksiz insanlardan, bu ay boyunca uzak durmak.
Bunlar bize düşendir. Biz, bize düşeni yaptığımızda Allah subhanehu ve teâlâ kendine düşende doğru sözlü ve vaadine muhalefet etmeyendir. O kısmı düşünmek dahi abesle iştigaldir.
Rabbim! bize yazdığımız, okuduğumuz, bildiklerimizle ihlasla amel etmeyi nasip eyle, bizi rahmetinle salih kullarının arasına dahil et. Bir an olsun bizi nefsimizle başbaşa bırakma. Dünya ve ahirette bize ihsan et, bizi bu aya ulaştırdığın gibi, ondan istifadeye muvaffak kıl. Bu ayı dünyanın doğusunda ve batısında mücadele eden yiğitlere galibiyet ve temkin vesilesi kıl. Bizleri bağışla, merhamet et. Şüphesiz sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.
İlk Yorumu Sen Yap