Üç Mesele

Çocukluğumun Rehberliği

Çocuğa dair pek çok şey biliriz. Çocukluğumuzu biliriz mesela. Acı tatlı anılarını zaman zaman tazeleriz. Çocukları biliriz. Mahallemizin, akrabalarımızın, arkadaşlarımızın çocuklarıdır. Kimiyle vakit geçirir kiminden yaka silkeriz. En iyi, çocuklarımızı biliriz. Onları çok severiz, hep severiz, önemseriz. Eğitimleri için didinir, ahlakları için çokça dua ederiz.

Bu üç sınıftan ikisinin bize ihtiyacı vardır. Biri için artık çok geç. Ona yardımcı olamayacağımızı düşünüyorum. Çünkü çocukluğumuz geçip gitti… Azıcık sevinç, çokça hüzün bıraktı belki… Biz onu onaramasak, teselli edemesek de o bize çok fayda sağlayacak. Diğer iki sınıfa karşı nasıl davranmamız gerektiğine dair referans olacak. Yani çocuklar ve çocuğumuz konuşurken, ağlarken, isterken, okurken, tembellik ederken, yaramazlık yaparken; öfkelenince, sevince, yanlış yapınca, hata edince nasıl davranmamız gerektiğini bize öğretecek. Çocukluğumuz bize ders verecek. Nasıl bir tavır beklerdik karşımızdaki yetişkinden? Nasıl anlaşılmak, ne kadar dinlenilmek isterdik çocukken? Bunu arayıp bulacağız anılarımızın silik ayrıntılarında. Geçmişte yaşadığımız ve küçük ruhumuzda izler bırakan olaylarda. Bulunca o silik hatırayı, sarılacağız ona dört elle. Bize yapılanı yapmayacağız küçük ve savunmasız bireylere. Çocukluğumuz, çocukların anlaşılması için rehber olacak. Nebi’nin (sav), “Kendin için istediğini, başkası için de iste.”[1] hadisi, bu rehberlikle hayat bulacak…

Yetişkinler Hata Yapabilir, Çocuklar Asla (!)

Çok iyi bildiğiniz bir yolda dahi yolunuzu şaşırdığınız oldu mu?

Ya da ustası olduğunuz yemeği yaktığınız? Tuzundan dolayı ağzınıza koyamadığınız?

En sevdiğiniz giysinize yemek damlattığınız? Elinizdeki bardağı yanlışlıkla kırdığınız ya da sütü halıya döktüğünüz?

Evde anahtarı unuttuğunuz, mesaj kutunuzu yanlışlıkla boşalttığınız?

Ezbere bildiğiniz bir sureyi karıştırdığınız? Okurken ya da konuşurken kelimeleri yanlış telaffuz ettiğiniz oldu mu?

Oldu.

Ne yaptınız? Ya da ne düşündünüz o ân? Kendinize öz şefkat mi gösterdiniz, yoksa kızıp bir daha görmeyeyim, diyerek kendinizi tehdit mi ettiniz?

Pek tabii, “Herkes hata yapar.” dediniz. Fakat aynı şeyleri çocuğunuz yaptığında ona verdiğiniz tepki nasıldı?

Unutmayın! Daha demin “Herkes hata yapar.” demiştiniz.

Lütfen Hediyemi Kabul Buyurun

Yıllardır bu sayfada yazıyorum. Önce kendime, sonra size bir hediye vermek istiyorum. Ben bu satırlar aracılığıyla hediyenin ne olduğunu söyleyeceğim. Siz gidip alacaksınız.

Hediyem bir gözlük. Yakın gözlüğü. Yoksa ihtiyacınız olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Bakın izah edeyim:

En yakınımızda kim var? Annemiz, babamız, belki eşimiz, evladımız. Onlarla olan münasebetlerimize şöyle uzaktan baktık mı hiç? Bir yabancı gibi…

Örneğin, eşimizle konuşurken kaydetsek ortamı ve sonrasında dışarıdan bir baksak üslubumuza. Ya da anne ve babamızla olan münasebetlerimize, özellikle çocuğumuzla olan diyaloglarımıza…

Sonra bir de dışarıda, mescidde ya da bir arkadaş grubunda tanıştığımız kişilerle olan münasebetlerimize projektörü yansıtsak. Bir yabancıyla konuşma tarzımıza, verdiğimiz tepkilere baksak…

Ne görürdük? İtiraf edelim, ne yazık ki dinleme, anlama, empati kurma, hoş görme, affetme, ilgilenme, vakit ayırma, gönlünü alma ve daha birçok konuda iki gruba farklı davrandığımızı…

“Gözlükle bunun ne alakası var?” demeyin. Bunun adı yakın körlüğü… En yakınındakini görememe, dışarıya gösterdiği özeni evdekine gösterememe, yabancıya gösterdiği vefayı ehlinden esirgeme, başkasıyla harcayabildiği vakti yakınına kıyamama, dışarıda tüm gülücüklerini israf edip evde mimiklerin dahi cimriliğini yapma, dışarının işine koşup evdekini mahrum bırakma, arkadaşının acısına empati yaparken ailesininkine duyarsız kalma, ilgi alakada, sevme hoş görmede dışarıda nam yapıp eve bu güzellikleri taşıyamama… Listeyi uzatmayalım. Ne diyorsunuz? Alalım mı yakın gözlüklerini?

 


[1]. bk. Buhari, 13; Müslim, 45

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver