ÜMMETİN EMİNİ: EBÛ UBEYDE İBNU’L CERRÂH

أبو عبيدة بن الجرّاح Ebû Ubeyde Âmir ibni Abdillâh ibni el-Cerrâh (ö. 18/639)

Ümmetin emini Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh’ın (ra) hayatını anlatmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz sayıda Seyfu’l Bahr Gazvesi’ndeki mücadelesinden bahsetmiştik. Onlar Allah (cc) için bir yola çıkmışlardı, bu yolda büyük zorluklarla karşılaşmışlardı, aç kalıp ağaç yaprakları yemek zorunda kalmışlardı ve Allah da (cc) onlara yardımını göndermiş, ummadıkları yerden rızıklandırmış, sağ salim başarıyla dönmelerini sağlamıştı. Biz de bunun üzerine şu satırları kaydetmiştik:

“Mümin, bir yola çıkarken yolun zorluğu gözünde büyüyebilir. Ya da bazen yolda seyrederken büyük zorluklarla karşılaşabilir. Unutulmamalıdır ki yola doğru bir küçük adımla, yolda da bir nebze sabırla Allah (cc) o yolu kolaylaştıracaktır. Çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyurur:

“Hiç şüphesiz, zorlukla beraber kolaylık vardır. (Evet,) zorlukla beraber kolaylık vardır.”[1]

Bu yüzden mümin, adım atmaktan ve devam etmekten asla çekinmemelidir. Allah’ın (cc), kendisi hakkında hayır dileyip salih amellerin kapısını kendisine açtığını bilmelidir. Sonunda karşılaşacağı dünyevi veya uhrevi nimetlerin hayaliyle çalışmalıdır.”

Bu yazımızda kaldığımız yerden devam edecek, Ebû Ubeyde İbnu’l Cerrâh’ın (ra) en belirgin vasfı olan eminliğinden bahsetmeye çalışacağız. Rabbim (cc) örnek almayı bizlere kolaylaştırsın.

Bu Ümmetin Emini

Sahabe pek çok güzel özelliği kendi üzerinde bulundurur. Ancak her güzel özelliği üzerlerinde bulundurmalarıyla birlikte her birinin kendisiyle ön plana çıktığı ayrı bir özelliği vardır. Hepsinin semadaki yıldızlar gibi kendisine has bir parlaklığı ve aydınlattığı bir yol vardır.

Ebû Ubeyde’nin (ra) kendisiyle ön plana çıktığı en büyük özellik, emin olmasıdır. O, bu ümmetin emini olarak vasfedilmiştir. Bu da ona verilmiş en şerefli makamlardan biridir.

Enes ibni Mâlik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ki her ümmetin bir emini vardır. Şüphesiz ki bizim eminimiz de ey ümmet, Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’tır.”[2]

Allah Resûlü (sav) her sahabisini farklı bir özelliğiyle övdükten sonra Ebû Ubeyde’ye (ra) ayrı bir dikkat çekerek bu ümmetin emini vasfını vermiş, değerini yüceltmiştir.

Enes ibni Mâlik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimin en merhametlisi Ebû Bekir’dir, Allah’ın emri konusunda en şiddetlisi Ömer’dir, hayâ konusunda en doğrusu Osmân ibni Affân’dır, haramı ve helali en iyi bilen Muâz ibni Cebel’dir, ferâizi en iyi bilen Zeyd ibni Sâbit’tir, Kur’ân’ı en iyi okuyan Ubey ibni Ka’b’dır. Her ümmetin bir emini vardır, bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’tır.”[3]

Özellikle Allah Resûlü’nün (sav) bu ismi verdiği vakıaya baktığımızda bu vasfın ne kadar değerli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Allah Resûlü (sav) Yemen’den gelip kendisiyle tartışan Necran Hristiyanlarına, en güvenilir adamını istemeleri üzerine, onlara Kur’ân-ı Kerim’i öğretmesi için Ebû Ubeyde’nin (ra) elini tutarak örnek gösterip kendilerine yolluyor. Bu da hiç şüphesiz onun ne kadar yüce olduğunu gösterir:

“Necran ehli Allah Resûlü’ne (sav) geldiler. ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bize emin bir adam gönder.’ dediler.

Allah Resûlü (sav), ‘Kesinlikle size emin bir adam göndereceğim, ki gerçekten, gerçekten güvenilirdir!’ dedi. Bunun üzerine insanlar onu sabırsızlıkla beklediler. Allah Resûlü (sav) Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’ı gönderdi.”[4]

Allah Resûlü (sav) Ebû Ubeyde’yi (ra) sadece dinî bilgiler öğretmesi için değil, aynı zamanda aralarında hükmetmesi için de yolluyor:

“Necranlılar, ‘Ancak bizimle birlikte ashâbından bizim için razı olacağın bir adam gönder. Bizim mallarımız ve diğer işlerimiz hususunda ihtilaf ettiğimiz konularda aramızda hükmetsin. Biz ondan razı oluruz.’ dediler.

(Ravi Muhammed ibni Ca’fer şöyle dedi:) ‘Allah Resûlü (sav), ‘Akşama kadar beni bekleyin, sizinle beraber güçlü ve emin birini göndereceğim.’ dedi.’

Ömer ibni Hattâb dedi ki: ‘Emîrliği hiçbir zaman o gün istediğim kadar istememiştim. Çünkü (Allah Resûlü’nün (sav) o övdüğü) sahabi olmayı umuyordum. Bu yüzden öğle vakti yerimden çıkıp geldim. Allah Resûlü (sav) bizlere namaz kıldırdıktan sonra sağına ve soluna baktı. Beni görmesi için onun önüne çıkmaya başladım. Ebû Ubeyde’yi görünceye kadar gözünü gezdirmeyi bırakmadı. (Ebû Ubeyde’yi görünce) Onu çağırdı ve ‘Onlarla birlikte git ve ihtilaf ettikleri konularda aralarında hak ile hükmet.’ dedi. Ebû Ubeyde de onlarla gitti.’ ”[5]

İnsanlar Allah Resûlü’nden (sav) güvenilir bir kimse istiyorlar. Kendilerine Kur’ân ve Sünnet’i öğretmeleri ve aralarında hak ile hükmetmesi için birlikte göndermesini talep ediyorlar. Allah Resûlü de (sav) onlara gerçekten en güvenilir kimseyi göndereceğini söylüyor. Herkes o kişinin kendisi olmasını ümit ediyor ve kim olduğunu merakla bekliyor. Ömer (ra) gibi biri bile o kişi olmak için Allah Resûlü’nün (sav) kendisini görmesi için uğraşıyor. Allah Resûlü (sav), “Kalk, ey Ebû Ubeyde!” diyor ve elini tutuyor, “İşte bu kişi bu ümmetin eminidir.” diyor ve onlarla birlikte yolluyor.[6] İşte Ebû Ubeyde (ra) için gerçekten ne kadar şerefli bir durum. Allah Resûlü’nün (sav) onu böylesine taltif etmesi çok kıymetli.

Ebû Ubeyde’yi (ra) örnek alan Müslimler emin olmaya ehemmiyet vermelidir. Bilhassa güvenilirliğin kaybolduğu şu asırda bu özelliğe daha çok dikkat etmelidir. Gerek geride bırakılan emanetlerde gerek emanet edilen vedialarda gerek tevdi edilen görevlerde emin olmalıdır. Emaneti zayi etmeden taşıyabilmelidir. Bir toplumdan güvenilir kişiler talep edildiğinde tereddüt etmeden birilerini ileri sürebilmek kadar kıymetli bir şey yoktur. O hâlde bu vasfı üzerimizde bulundurmaya ayrı bir özen göstermemiz elzemdir.

Fetih Günü Orduların Başında

Allah (cc) artık emrini tamama erdirip büyük fethi Resûl’üne (sav) muvaffak kılmıştı. Bu büyük günde o büyük orduların birinin başında Ebû Ubeyde (ra) vardı.

“Allah Resûlü (sav) Hâlid ibni Velîd’e bazı insanlarla birlikte Mekke’nin en aşağısından, Lit tarafından girmesini emretti. Hâlid Mucenne’nin sağındaydı. Orada Eslem, Suleym, Gıfar, Muzeyne, Cuheyne ve bazı Arap kabileleri vardı. Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh Müslimlerden bir orduyla beraber Allah Resûlü’nün (sav) önünde Mekke’ye doğru yöneldi. Allah Resûlü (sav) Ezahir bölgesinden girdi ve Mekke’nin en üstüne kadar vardı. Orada kendisine bir çadır kuruldu.”[7]

Ebû Ubeyde (ra) en önemli bir günde, en önemli konumda bir görev yerine getiriyor. Bu durum sadece ilmî alanda değil, askerî alanda da ne kadar bilgili olduğunu gösterir niteliktedir.

Allah Resûlü’nün (sav) Yanında ve Ben-i Sâide Gölgeliğinde

Ebû Ubeyde (ra) buraya kadar anlattığımız kısımda Allah Resûlü’nün (sav) daima yanında durmuş ve her zaman mücadele etmiştir. Bu mücadelesiyle Allah Resûlü’nün (sav) en kıymetli sahabilerinden biri olmuştur. Allah Resûlü (sav) vefat edeceği zaman başucunda durup son sözlerini dinleyip bunları sonrakilere aktarmıştır.

Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’tan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:

“Allah Resûlü’nün (sav) son sözleri şuydu: ‘Hicaz ve Necran ehli Yahudilerini Arap Yarımadası’ndan çıkarın. Bilin ki insanların en şerlileri nebilerinin kabirlerini mescid edinenlerdir.’[8]

Daha sonra Allah Resûlü (sav) vefat ettiğinde mezarını kazmış oraya yerleştirmişti. Onun (sav) için son görevini de hakkıyla yerine getirmişti.[9]

Ebû Ubeyde (ra) o kadar yetkin biriydi ki Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra halife seçilirken Ebû Bekir (ra) onu insanlara halife olarak seçmeyi tavsiye etmişti.

Ömer ibnu’l Hattâb’dan şöyle rivayet edilmiştir:

“Ebû Bekir şöyle dedi: ‘Bundan sonra! Sizlerin söylediği her hayırda şüphesiz ki sizler ona en layık olanlarsınız. Araplar bu yönetim işini yalnızca Kureyş Kabilesi’nden bu kabileye özgü olarak bilirler. Onlar, Araplar arasında soy ve yurt açısından en üstündürler. Ben kesinlikle sizler için bu iki adamdan birini seçmenizden razı olurum. Hangisini isterseniz onu seçin.’

Ardından, benim elimi ve Ebû Ubeyde ibnu’l Cerrâh’ın elini tuttu.”[10]

Ebû Bekir (ra) Ben-i Sâide gölgeliğinde halife seçilirken yönetim hakkında Ensâr’a konuşma yapıyor. Birini yönetici seçeceklerse Ömer’i (ra) veya Ebû Ubeyde’yi (ra) seçmelerini söylüyor. Tabii ki sonradan Müslimlerin de tercih ettiği gibi hilafete bizzat kendisi daha layık. Ancak o hem kendi tevazusundan hem de bu iki kişinin faziletinden ötürü onları ileri sürüyor. Yine burada Ebû Ubeyde’nin (ra) faziletini görüyoruz. Bir ümmete halife olabilecek nitelikteki Ebû Bekir de (ra) onu tavsiye etmiş. Ömer (ra) ile birlikte elini tutmuş…

Devam edecek inşallah…


[1] 94/İnşirâh, 6

[2] Buhari, 3744; Müslim, 2419

[3] Tirmizi, 3790; İbni Mace, 154

[4] Buhari, 4120; Müslim, 2420

[5] Sîretu İbni Hişâm, Abdulmelik İbni Hişâm, Şirketu Mektebeti ve Matbaati Mustafâ El-Bâbî El-Halebî ve Evlâdihi, 1/584

[6] bk. Buhari, 4380; Müslim, 2419

[7] Sîretu İbni Hişâm, Abdulmelik İbni Hişâm, Şirketu Mektebeti ve Matbaati Mustafâ El-Bâbî El-Halebî ve Evlâdihi, 2/407

[8] Darimi, 2516; Beyhaki, 18749

[9] Ahmed, 39

[10] bk. Ahmed, 391

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver