Kitap: Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslam
Yazar: İbrahim Sarmış
Yayınevi: Ekin Yayınları
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım dilerim. Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Râsulü’dür.
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır bir şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (3/Âl-i İmran, 102)
Bu ay ‘Tasavvuf ve İslam’ adlı eseri tanıtacağız. Bu esere İslam’ın bağrında oluşan bataklık veya şirkmatik ya da Hinduizm de diyebiliriz. Artık adına ne derseniz deyin! Ama İslam’ın boyasının dışında her türlü batıl boyalar ile boyanmalarına rağmen kendilerini İslam’a nispet edip, Yahudilerin: ‘Biz Allah’ın sevgili kullarıyız!’ demeleri gibi ‘Asıl İslam’ı biz temsil ediyoruz!’ diyen tasavvuf fırkasını anlatmaktadır bu eser.
Şunu belirtelim ki; İslam, Allah’ın subhanehu ve teâlâ öğrettiği dosdoğru yoldur. Amacı insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır. Bu yolda bulunan İslam ümmeti vasat olan ümmettir. İslam vasat ümmetin korunmasına çok önem vermiştir. İlk nesil Müslümanların bu vasat ümmet ve dosdoğru yolda olma niteliğini en mükemmel şekilde taşıdıklarını görüyoruz.
Ancak insan olmamız ve hataya meyilli olmamız sebebiyle bu vasat yolda bazen ifratlar ve tefritler olmuştur. Bu vasat yolda sapma eğilimi gösterenlere Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:
“Orucunu aralıklı tut, gece namazını aralıklı kıl! Şüphesiz ki vücudunun senin üzerinde hakkı vardır. Gözünün senin üzerinde hakkı vardır. Eşinin senin üzerinde hakkı vardır. O halde sen de her hak sahibine hakkını ver.” (Buhari, Müslim)
Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem tasvip etmediği bu sapmalar, onun ölümünden sonra da devam etmiştir. Bu sapmalar bir döneme kadar Kur’an ve Sünnet çerçevesinde düzeltilirken, bir dönem sonra özellikle İslam’ın Hint ve Fars topraklarına ulaşıp, buralarda egemen olan Hinduizm, Mecusilik ve Şamanizm kültürüyle tanışmasıyla tasavvuf kendine yer bulmaya başlamıştır. Yunan felsefesi ve kelam ilminin de bu yer edinmede payı büyüktür. Tasavvuf, İslam’da kendine yer bulmak için İslam menşeli birtakım kavramları, yabancı kültürlerden aldığı öğretilerle doldurma yoluna gitmiştir. Böylece halkın içini batıl ile doldurmuştur. Bu kavramlardan bazıları şunlardır: Keramet, marifet, tarikat, hakikat, zahir, batın, safa, kabz, bast, sahv, mauf, fena, beka, fakr, şeyh, mürid, keşf, ilham, sekr, cem, tekke vs.
Bu kavramları, batıl görüşleri ile nasıl bozduklarının anlaşılması için, bir örnekle yazımızı bitirip okuyucularımıza kitabın geri kalanını okumalarını tavsiye ediyoruz.
Tasavvufun Kelime-i Tevhid anlayışı:
‘…Kelime-i şehadetin kısmındaki ‘ilah’ kelimesinin gerçek olmaması dünyaya işaret eder. Çünkü Allah gerçektir. İkinci kısımda yer alan Peygamberin adı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de gerçek olması hasebiyle dünyaya işaret eder. Çünkü hiçbir şey Allah’ın dışında var olamaz. Dolayısıyla her şey O’dur. O halde kelime-i şehadeti anlamak demek Allah’ı her yerde, her şeyi de O’nda görmektir.’
Neuzubillah!
Duamızın sonu Allah’a hamd etmektir.
İlk Yorumu Sen Yap