Ebu Hureyre’den radıyallahu anh rivayetle Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yedi sınıf insan var ki, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı günde (mahşer meydanında) kendi gölgesinde gölgelendirecektir. Adil imam/yönetici, Allah’a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan adam, birbirlerini Allah için seven ve onun rızası için bir araya gelip onun için ayrılan iki adam, soylu ve güzel bir kadın kendisini zinaya davet ettiğinde: ‘Ben Allah’tan korkarım’ diyerek onu reddeden adam, sağ elinin haber verdiğinden sol elinin haberi olmayacak kadar gizlice sadaka veren kişi, bir de yalnız başına Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan kimse.” (Buhari, Müslim)
Rızkı ne bir saat ileri, ne de bir saat geri hareket etmeyecek düzeyde ecel ile eşdeğer kılan Allah’a hamd, rızık darlığı ile imtihan olunca haram kazanca ve Rabbine isyana yönelmeyen Rasûlullah’a ve ashabına salât ve selam olsun.
Değerli kardeşim! İnfak etmeye yöneldiğinde, şeytan senin yolunun üzerine oturur ve bu amelden seni alıkoymak ister. Bunun için türlü türlü vesveselere ve oyunlara başvurur. Burada, şeytanın infak amelinden uzaklaştırırkenki yaklaşımını ve tuzaklarını bilmelisin. Böylelikle kendini bu amel ile Allah’a kul olmaktan ve onun mükâfatından mahrum etmeyesin.
Şeytanın, infak etmekten alıkoymak için kurduğu tuzakları; Rabbimin izin verdiği kadarınca yazmaya çalışacağım. Rabbim bizleri hakka muvafık kılsın. Âmin.
1. Dünya Metaını Süslemek ve Allah Katındaki Nimetin Güzelliklerini Unutturmak
Şeytanın infak konusundaki vesvese ve komplolarının, insan üzerindeki tesiri oldukça fazladır. Çünkü altın, gümüş ve mal; insanın fıtri olarak sevdiği maddelerdir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet; insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer, Allah katındadır.” (3/Âl-i İmran, 14)
Hepimiz biliriz ki insan, sevdiğinin kölesidir. Onu kaybetmekten ve ona zarar gelmesinden korkar. Şeytan infaktan alıkoyarken, insanın bu zafiyet noktasından yaklaşır ve onun üzerinden tuzaklar kurar. Dünya eğlencelerine dalmış ve onu kaybetmekten korkacak kadar iradesi zayıflamış olanlar, İblis’in bu tuzağına yem olacaktır.
Altına ve gümüşe olan sevgi, tabiidir/dünyevidir. İnsanoğlu bunlardan, nefsini ve neslini devam ettirmek için belli ölçüde kullanmalıdır. Fakat bunlara kul ve köle olmaması gerekir. İnsan, bu sıkıntıya düşmemek için öncelikli olarak dünya metaına, hassaten de altına ve gümüşe olan sevgisini terbiye etmelidir. Ki Allah yolunda tasaddukta bulunabilsin.
Dünya metaına olan sevgi, üç şekilde terbiye edilebilir:
1. Dünya ve içindekilerin geçici olduğunu, Allah katındaki eşsiz nimetlerin baki olduğunu düşünmek;
Allah, Âl-i İmran suresinde; insanın fıtratındaki altına ve gümüşe olan bağlılığı zikrettikten sonra asıl bağlanılması, kendisine özlem duyulması ve tercih edilmesi gerekenin cennetteki nimetler olduğuna vurgu yapmıştır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“(Rasûlüm) De ki: ‘Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rabbleri yanında, içlerinden ırmaklar akan, ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah, kullarını çok iyi bilendir.” (3/Âl-i İmran, 15)
Evet kardeşim! Ebedî olanı terk edip fani olana yapışmak; kendisine faydası olmayan, var oldukça gövdeye zarar veren çürümüş bir organa tutunmak gibidir. Sen; neyin baki, neyin geçici, neyin aldatıcı ve neyin hakikat olduğunu düşünürsen, şeytanın bu tuzağını boşa çıkarmış olursun.
2. Dünya ve içindeki albenilerin insana Daru’s-Selam’ı kaybettirdiğini ve Allah’ı gazaplandırdığını zihinde canlı tutmak;
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! (Biliniz ki) Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bu paralar) cehennem ateşinde onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): ‘İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın.’ ” (9/Tevbe, 34-35)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Dinarın kulu helak oldu/olsun. Dirhemin kulu helak oldu/olsun. Kendisine verildiğinde razı olur, verilmediğinde ise öfkelenir.” (Buhari, Müslim)
1. Dünya Malını Biriktirmemek
İnsanın elinin altında ne kadar dünya malı olursa, ona o kadar bağlanır ve ayağı çıplak çobanların binalarda yarıştığı gibi hırsla dünyaya karşı yarışır. Kişi buna bir ölçü getirmez ise dünyaya tapmaya ve helak olmaya doğru gider. Çünkü insan nefsi doymaz ve arzuları bitmez. ‘İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur’, ataların söylediği gibi.
Bunun en güzel ölçüsü ise ihtiyaçtan fazlasını dünyaya değil, ahirete yatırım yapmaktır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (28/Kasas, 77)
Bu ayetin en güzel canlı örneği, sahabe-i kiramdır. Onlar, malını biriktirmez ve ihtiyacından fazlasını Allah yolunda harcarlardı. Böylelikle onları dünyaya bağlayacak bir vesile kalmaz, dünyadan soyutlanmış olurlardı.
Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı radıyallahu anhum düşünürsek, üçü de ümmetin zenginleridir. Siretlerini okuduğumuz zaman, öne çıkan vasıflarından bir tanesi dünyaya bağlanmamalarıdır. ‘Nasıl, başarmışlar?’ diye sorduğumuzda; yukarıda belirttiğim gibi onların sevecekleri ve bağlanacakları malları yoktu.
Günümüze gelecek olursak; mal biriktirmek, araba, ev, para ile birbirlerine üstünlük sağlamak ve her şeyin en kalitelisini, son modelini almak yaygındır. Hâli böyle olan adamdan nasıl Allah yolunda harcama yapması istenebilir? Bu ahlaka sahip olanlar, nasıl ahireti kaybetme korkusu yaşasın? Bu kişilerin, canını al fakat malını alma. Bundan razıdırlar. Bu, nasıl dünyaya bağlanmaktır! Ki mal için can veriliyor.
Yazmış olduğum bu üç maddeyi uygulamaya özen gösterirsek, dünya içindeki altın, gümüş gibi aldatıcılara karşı beslediğimiz fıtri sevgiyi terbiye etmiş ve kontrol altına almış oluruz. Sevgimize hükmettikten sonra, sevdiğimiz dünya metaını rahatlıkla Allah yolunda infak edebiliriz.
2. İnfak Anında Fakirlikle Korkutmak
Değerli kardeşim! Şeytan, infak anında aklına getirdiği ilk vesvese; fakir kalma ve malın azalması korkusudur.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Şeytan, sizi fakirlik ile korkutur ve size çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (2/Bakara, 268)
Fakirlik korkusu, genellikle Allah’ın lütfunun geniş olduğunu unutan ve istikbali dert edinen kişilerde olur. Bu korku ile yaşayan insanlar, çirkin ve hayâsız işlerde rızık kazanmaya başvurur. Ekonominin ilahlaştırıldığı ülkelere bakıldığında, insanların faize bulaşmaları, haram yolla kazanç sağlamaları ve insanların haklarına tecavüz etmelerinin sebebi; fakir yaşamdan korkmak, modern yaşamı arzulamaktır.
Rabbimizi bizlere en güzel tasvir eden, O’nun sıfatlarıdır. Ve Allah’a kulluk, O’nun sıfatları ile yapılmalıdır. Allah, El-Ğaniyy/hiç kimseye muhtaç olmayandır. Allah, El-Vasi’dir/lütfu geniş olandır. Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir. Kul, Allah’ın bu sıfatlarını bilip ve bununla yaşasa, şeytanın açlık, fakirlik tuzakları kendisine zarar vermeyecektir. Fakat Allah’ın sıfatlarından mahrum bir şekilde ona yönelenler, istikamette duramazlar.
İnsanoğlu infakta bulunduğu zaman, malının ve parasının azaldığını düşünse de tam aksine maddiyatında ve maneviyatında artış olacaktır. Allah, kendisinin yolunda infakta bulunanlara kat kat, bire bin vereceğini vadetmiştir. Bundan daha büyük ticaret, daha büyük bir yatırım var mıdır?
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (2/Bakara, 261)
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin dururmu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir.) Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (2/Bakara, 265)
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“De ki: ‘Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (34/Sebe, 39)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Sadaka, maldan hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim)
Fakirlikten korkmayıp, malının komplesini veya büyük bir bölümünü Allah yolunda infak eden sahabeler vardır. Tarih sayfasında kıssaları ile meşhur olan Ebu Bekir ve Ömer’in radıyallahu anhum infaktaki yarışları bu konuda bizlere örnektir.
Ömer radıyallahu anh anlatır:
“Peygamber bir gün bizlere sadaka vermemizi emretti. O sıralarda mal bakımından oldukça zengindim. Kendi kendime: ‘Ebu Bekir’i geçebilmem ancak bugün olabilir’ dedim ve malımın yarısını getirdim. Peygamber: ‘Aile efradına bir şey bıraktın mı?’ diye sordu. ‘Evet, bunun kadar da onlara bıraktım’ cevabını verdim. Biraz sonra da Ebu Bekir geldi. Peygamber, ona da: ‘Ey Ebu Bekir! Sen aile efradına ne bıraktn?’ dedi. O da: ‘Onlara Allah’ı ve Rasûlü’nü bıraktım’ dedi. Bunun üzerine onu hiçbir zaman geçemeyeceğimi anladım.” (Ebu Davud)
‘Sahabenin yolu üzereyiz’ diyen çağımız Müslümanlarının hâli ise, Ebu Bekir ve Ömer’in radıyallahu anhum hâline benzememektedir. İnfakta yarış yapmak hayal olduğu gibi; ev kirası, faturalar, borçlar, çağımıza uyacak modaları takip ve bir de istikbalde lazım olacaklar… Bu endişeler, insanları Allah yolunda harcamaktan alıkoymaktır. 21. yüzyılda biri çıkıp: ‘Ebu Bekir gibi malımın tümünü Allah yolunda infak ediyorum. Aileme Allah ve Rasûlü’nü bırakıyorum’ dese, bu kişiyi deli görecek kadar infak yapmaktan yoksunuz.
3. Yapılan İnfakın Nereye Gittiğini Bilmeme Zannını Beslemek
Şeytanın, infak ederken yaklaştığı yönlerden bir tanesi de: ‘Sen bunu infak ediyorsun ama bu infaklar nerede kullanılıyor? Kim kullanıyor?’ gibi habis vesveseler vermesidir. Kur’an ve Sünnet’te geçen hiçbir infak ayetinde, yaptığımız infakların nereye ve kime gittiğini bilme şartı söz konusu değildir. Bizler zahirle muamele etmek zorundayız. Araştırmaya gitme gibi bir zorunluluk yoktur.
Burada şu ayrım yapılmalıdır; eğer infak edeceğimiz yerin veya şahsın İslam düşmanı olduğu ve masiyette, küfürde kullanacağı yakin üzere biliniyor ise yapılan bu infak, günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmadır. Bu tür durumlarda infak yapmak haram olur. Çünkü, İslam’da takva üzerine yardımlaşma serbestken şer ve haddi aşmakta yardımlaşmak yasaklanmıştır.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (5/Maide, 2)
Evet kardeşim! Şeytan, yukarıda yazdığım ve benim bilmediğim farklı farklı şekillerde insanlara yaklaşarak, insanları infaktan alıkoymaya çalışır. Bu, onun görevi ve sünnetullahın cereyan etmesidir. Fakat ister infakta bulun istersen şeytana uy infakta bulunma, Allah’ın mallarımızı nerede harcadığımızı sorgulayacağı kesin ve hakikattir.
Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyurur:
“Sonra andolsun ki o gün, nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (102/Tekasür, 8)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Kıyamet gününde kişi, beş şeyin hesabını vermedikçe hiçbir yere adım atamaz. Ömrünü/vaktini nerede geçirdiği, gençliğini nasıl eskittiği, malını nereden kazandığı ve nereye harcadığı ve ilmiyle ne kadar amel ettiği.” (Tirmizi)
Allah; ‘Malını nerede harcadın?’ diye sorguladığında nasıl cevap vereceğiz? Allah’ın huzurunda bahaneler zikredip verdiği nimetleri kendisinin yolunda infak etmediğimizi söyleme cesaretimiz var mı? Bil ki kardeşim! Allah’ın yolunun dışında tasaddukta bulunabileceğimiz başka hayırlı yol yoktur. Verdiğimizde bize kat kat veren başka kimse de yoktur. Vermediğimiz hâlde bizlere bu kadar nimet veriyorsa acaba infakta bulunduğumuzda nasıl bir karşılık verecektir? Bu yönünü tefekkür edip, bu düşünce ile yaşamalıyız.
Rabbim, bizlere kendi yolunda infak etmeyi kolaylaştırsın. Bizleri şeytanın tuzaklarına karşı başarılı kılsın. Allahumme Âmin.
Davamızın sonu, âlemlerin Rabbine hamd etmektir.
Bir sonraki sayıda kaldığımız yerden devam etme ümidi ile…
İlk Yorumu Sen Yap