Öfkelenme!

Ebû Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir adam Nebi’ye, ‘Bana tavsiyede bulun.’ dedi.

Nebi, ‘Öfkelenme!’ buyurdu.

Adam istediğini defalarca tekrarladığı hâlde yine, ‘Öfkelenme!’ buyurdu.”[1]

Bu hadis bizi Asr-ı Saadet’in Medine’sine götürüyor. Kıymetli Peygamberimizin (sav) arkadaşlarıyla bulunduğu bir ortamda bir sahabi tavsiye istiyor: Bana tavsiyede bulun, ey Allah’ın Resûlü! Peygamberimiz de oldukça kısa ve öz bir tavsiyede bulunuyor: Öfkelenme! Bu tavsiye sahabiye yeterli gelmemiş olacak ki talebini tekrarlıyor. Bana tavsiyede bulun. Peygamberimiz de tavsiyesini tekrar ediyor. Defalarca talebini yineleyen sahabiye Nebi (sav) herhangi bir değişiklik yapmadan olduğu gibi tavsiyesini söylemeye devam ediyor. Gayet ilginç bir diyalogdan söz ediyoruz. Bu dikkat çekici diyaloğun bazı nedenleri olmalı. Gelin, beraberce hadise yakından bakalım.

Birinci Mesele: İlim ve Hikmet Ehlinden Tavsiye Almak Yolu Kısaltır ve Aydınlatır!

Hadis, Peygamberimizden (sav) bir tavsiye talep eden sahabiden söz ediyor. Hayatın akışı içerisinde nefsimiz veya dış etkenlerden kaynaklı bazı problemler ile karşılaşmamız mümkündür. Yol ayrımı niteliğinde olan ve bir tercihte bulunmamız gereken bazı alanlar olabilir. Hayır yapmaya aday olmak ve iyiliklerde yarışıvermek gibi güzel bir niyete sahip olabiliriz. Tüm bu bahsettiğimiz yerlerde güzel bir yönlendirmeye ihtiyaç duyarız. Hikmetli davranabilmek gibi önemli bir talebimiz olur. Peygamber varken bu tavsiye ve nasihatin kapısı elbette ki o kıymetli Peygamber’dir (sav). Maalesef, biz ona kavuşamadık. Ama biz de Peygamberimizin mirasından pay almış, sünnete uymak konusunda ısrarcı olan âlimlere giderek onlardan nasihat ve tavsiyeler alabiliriz. Yol, bilene veya gidene sorulur. Bu söylediğimiz, ayetlerde açıkça ifade edilmiş, teşvik edilmiştir:

“Şayet bilmiyorsanız, (vahiy bilgisine sahip) zikir ehline sorun.”[2]

İkinci Mesele: Tek Cümle

Allah Resûlü’nün (sav) bu talebe verdiği cevap oldukça kısa olması yönüyle dikkatimizi çeker. Bunun en başlıca sebebi şudur: Arap dilini en güzel konuşan kimse Peygamber (sav) idi. Bununla beraber Allah (cc) ona az sözcükle çok anlam ifade etme kabiliyeti (cevâmiu’l kelim) verdi. Allah Resûlü (sav) tek kelimelik bir cümle söyler; çağlar boyu ilim adamları bu tek kelimelik cümlenin ardındaki derin anlamları, ince mesajları ve kıymetli ilimleri tespit etmek için uğraşır, çalışır dururlar.

Ayrıca ilim ve hikmet arttıkça söz azalır. Zira söylenecek söz, yerinde söylenir, fazlasına ihtiyaç duyulmaz. Kur’ân bunun en açık kanıtıdır. Allah (cc) tarafından indirilmiş bu mübarek Kitap özdür. Ama derin anlamlar ve inci taneleri misali hikmetlerle doludur.

Üçüncü Mesele: Öfkelenme!

Allah Resûlü’nün (sav) tavsiyesi öfkenin kontrol edilmesine yönelik oldu. O, bunu gazap kelimesiyle ifade etti. Evvela konuya giriş yaparken şunu söylemek zorundayız: Ayetleri incelediğimizde Yüce Allah’ın belirgin özelliklerinden biri olarak gazaplanmasını görüyoruz.[3] Diğer taraftan Peygamberimiz’in (sav) bazı hâllerini ve durumlarını aktaran sahabiler, onun öfkelendiğini bize anlatıyorlar.[4] Ama diğer taraftan gazaplanmaktan bizi alıkoyan yukarıdaki hadis gibi naslarla da karşılaşıyoruz. Bu nasları beraberce değerlendirdiğimizde şu sonuçlara ulaşmamız mümkündür, Allah (cc) en doğrusunu bilir:

a. Öfkelenmek insani bir duygudur. Bu duyguyu Yüce Rabbimiz kendimizi korumamız, şahsiyetimizi ve kimliğimizi korumamız için yaradılış kodlarımıza yerleştirmiştir. Nitekim ayetlerde Rabbimiz müminleri şöyle tanıtır:

“O (muttakiler) ki; bollukta da darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.”[5]

Ayette öfkeyi ifade eden kelime olarak ğayz geçer. Onlar ki ğayzlarını/öfkelerini yutarlar. Dikkatimizi çekmektedir ki Yüce Allah öfkelenmeyi değil, öfkenin kontrol edilmemesini yasaklıyor. Nebi’nin (sav) öfkelenmeyi yasaklayan hadisi de bu şekilde anlaşılabilir; yasak olan öfke değil, kontrolsüz ve haksız öfkedir.

b. Allah’ın sınırları ve kanunları çiğnendiği için öfkelenmek caizdir ve hatta gereklidir. Peygamberimiz (sav) Allah’ın sınırları çiğnendiği zaman öfkelenir ve hatta gerektiğinde intikam alırdı. Kendisi için öfkelenilmeye en layık olan alan elbette ki burasıdır. Âişe Annemiz (r.anha) anlatır:

“Resûlullah (sav) iki iş arasında muhayyer bırakıldığında günah olmadığı sürece mutlaka en kolay olanını seçerdi. Eğer günah ise insanlar arasında ondan en uzak duran kişi o olurdu. Allah Resûlü nefsi için hiç intikam/öç almadı. Ancak Allah’ın sınırlarından biri çiğnenirse Allah için intikam alırdı.”[6]

c. Öfke aklı örtmemeli, insanı kontrolden çıkarmamalıdır. Kontrol edilemeyen, ayetin ifadesi ile yutulamayan öfke zarar verir. Bütün olumsuz duyguların tavan yaptığı bir atmosferde insanın yapamayacağı ve söyleyemeyeceği şey yoktur. Öfkelenen ve kendisini kontrol edemeyen kimse kardeşlerinin hakkına girebilir, kalp kırabilir. Dünya ve ahirette omuzunda yük olacak bir söz veya eylem ile kendi yükünü ağırlaştırabilir.

Dördüncü Mesele: Talebin Yinelenmesi

Peygamberimize (sav) soru soran sahabinin özellikle tavsiye talebini yinelemesi dikkatimizi çekiyor. Hayra yönelik rağbetimiz elbette ki gayet yüksek olmalıdır. Ancak bazen bize hayırlı gibi gözüken bir yönelim, arzu bizim için hayır olmayabilir. Hadis üzerinden değerlendirecek olsak diyebiliriz ki; tavsiye üzerine tavsiye alıp omuzlarımızdaki yükü ağırlaştırıp altında ezilmek yerine bir nasihati alıp onun üzerine yoğunlaşmak değişim ve gelişim açısından çok kritik ve bir o kadar önemlidir. Çünkü ilimden maksat bilgi depolamak değil, en güzel amellerle hayatımızı donatmak, amel defterimizi süslemektir.

Beşinci Mesele: Peygamberimizin Israrı

Nebi’nin (sav) bu sahabiyi özellikle öfke konusunda uyarması iki şeyden kaynaklı olabilir:

O (sav) tavsiye isteyen sahabiyi tanıdığından onun öfke gibi bir problemini biliyor olabilir. Nebi’nin hadislerini ve sünnetini incelediğimizde tavsiylerde ince eleyip sık dokuduğunu görüyoruz. Her insana ihtiyacını, ihtiyacı kadar anlatırdı. Bu sahabenin öfkesi nedeni ile ihtiyacı olanı anlatmış olabilir.

Peygamberimiz (sav) öfkenin zararına ve çirkinliğine dikkat çekmek istemiş olabilir. Çünkü öfke birçok şerrin türediği bir duygudur. Kötülükler çoğu zaman oradan neşet eder.

Öfkelendiğimizde Neler Yapabiliriz?

Şüphesiz, öfkelenmemek yukarıda belirttiğimiz gibi insani olarak imkân dışıdır. Ancak kontrolsüz bir öfkeden, zulüm veya haksızlığa sevk eden bir öfkeden korunmalıyız. Sonradan pişman olacağımız ve belki telafi etmekte çok zorlanacağımız yanlışlar genelde öfke gibi duyguların kontrolden çıktığı zamanlarda olur. Burada öfkemizi dizginleyebilmek, sakinleşebilmek ve zararlarından korunmak için bazı önerileri zikredeceğiz.

1. Bağışlamak: Kime öfkelendiysek bağışlamak ve affetmek birinci çözümdür ve ayrıca erdemdir. Ahlaki olgunluğa erişmiş insanlar haklı da olsalar affedebilmek onlara kolaydır. İman ve tevekkül ehlini şöyle anlatır Allah (cc):

“Onlar ki; büyük günahlardan ve fuhşiyattan kaçınır, kızdıkları zaman da bağışlarlar.”[7]

2. Öfkeyi yutmak ve derin bir nefes almak: Öfke kalp dünyamızda gerçekleşen bir eylemdir, bazı etkiler ve belirtiler ile dışarıda görünür olur. İçimizden gelen bu öfke dalgasını kontrolde tutmak için öfkemizi yutacak ve derin bir nefes alacağız.

“O (muttakiler) ki; bollukta da darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.”[8]

İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah katında ecir bakımından bir kulun sırf Allah’ın rızasını umarak yuttuğu öfkeden daha büyük bir yudum yoktur.”[9]

3. Şeytandan Allah’a sığınmak:

“Peygamber’in huzurunda iki adam birbirine ağır sözler söyledi. Biz de onun yanında oturuyorduk. Onlardan birisi öfke ile arkadaşına söverken yüzü de kızarmıştı. Peygamber bunun üzerine, ‘Şüphesiz ki ben bir söz biliyorum. Onu söyleyecek olsa mutlaka o hissettiği hâli çekip gidecektir. Eğer kovulmuş olan şeytandan Allah’a sığınırım, diyecek olsa bu hâli kaybolup gider.’ buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlar adama, ‘Peygamber’in ne dediğini duymuyor musun?’ dediler. Adam, ‘Ben deli değilim.’ diye cevap verdi.”[10]

4. Ortamı veya durumu değiştirmek:

Ebû Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Sizden biri ayaktayken öfkelendiğinde otursun. Öfkesi geçmeyecek olursa uzansın.”[11]

Ebû Saîd El-Hudrî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) bir gün ikindi namazını ilk vaktinde kıldırıp sonra kalkıp konuşmaya başladı. Kıyamete kadar olacak şeylerden bildirmedik hiçbir şey bırakmadı. Bu haber verdiği şeyleri ezberleyen ezberledi unutan unuttu. Söyledikleri arasında şunlar vardı:

‘Dünya yemyeşil çekici ve tatlıdır, Allah sizi dünyaya kendi sistemini yürütesiniz diye halife olarak göndermiştir ve ne yapacağınızı görmektedir. Dünyaya ve kadınlara karşı dikkatli olun ki bu iki şey sizi Allah’ın yolundan ayırabilir.’

Söyledikleri şeyler arasında ayrıca şunlar da vardı: ‘Dikkat edin! Hakkı bilen kişinin söylemesine engel olan şey insanlardan korkusu olmamalıdır.’

Ebû Saîd ağladı ve şöyle dedi: ‘Vallahi bazı şeyler gördüğümüz hâlde gerçekleri söylemekten korktuk.’

Yine Allah Resûlü’nün (sav) söyledikleri arasında şunlar da vardı:

‘Dikkat edin! Her zulüm ve haksızlık yapan kimse için kıyamette yaptığı haksızlık oranına göre bir sancak dikilecektir. Devlet başkanının zulüm ve haksızlığından daha büyük zulüm ve haksızlık olamaz. Onun sancağı ise arkasına saplanıp dikilecektir.’

O günkü ezberlediklerimiz arasında şunlar da vardı:

‘Dikkat edin! Âdemoğlu değişik tabakalarda yaratılmıştır. Onlardan kimi mümin olarak doğar mümin olarak yaşar ve mümin olarak ölür. Bir kısmı ise kâfir doğar kâfir yaşar ve kâfir olarak ölür. Bir kısmı ise mümin doğar mümin olarak yaşar ve kâfir olarak ölür. Yine bir kısmı kâfir doğar, kâfir yaşar ve mümin olarak ölür.

Dikkat edin insanlardan kimileri geç gazaplanıp öfkeden çabucak döner kimileri ise çabucak gazaplanıp çabucak öfkesinden döner, hepsi birbirine karşı bir ibrettir.

Dikkat edin! Onlardan kimileri de çabucak gazaba gelip gazabının dinmesi gecikir. Dikkat edin! Bunlar içerisinde en hayırlı olanı geç gazaplanıp çabucak öfkesini yenendir.

Dikkat edin bunlar içerisinde en şerli olan çabucak gazaplanan ve öfkesini geç yenen kimsedir.

Dikkatli olun! İnsanlar arasında kimileri de vardır ki vermesi de istemesi de güzeldir. Yine bu insanlardan bir kısmı da vardır ki istemesi güzel ödemesi kötüdür. Yine bazıları da ödemesi güzel, istemesi kötüdür. Bunların hepsi birer ibrettir.

Dikkat edin! Onlar arasında istemesi de vermesi de kötü olanlar vardır. Gözünüzü açın, onların en iyileri istemesi de vermesi de güzel olandır. Onların en kötüleri ise istemesi de vermesi de kötü olandır. Uyanık olun! Gazap insanın kalbindeki bir kor parçası gibidir. Bu halde insanı görmez misiniz, gözleri kızarır boyun damarları şişer. Her kim böyle bir durumla karşı karşıya kalırsa sırt üstü toprağa yatsın.’

Ebû Saîd dedi ki: ‘Batmak üzere olan güneşe bakıyorduk batıp gitti mi diye; bunun üzerine Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:

‘Dikkat edin! Dünyanın geçirdiği ömre karşılık kalan ömrü şu günümüzün geçen zamanına karşılık kalan kadardır yani güneş batmak üzeredir.’ ”[12]

5. Susmak: Öfke hâlinde dil kontrolden çıkar ve asıl tahribat orada başlar. Ne olursa olsun dili tutmak öfkenin şerrinden korunmak demektir.

İbni Abbâs’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Öğretin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın! Şayet öfkelenirsen sus, öfkelenirsen sus, öfkelenirsen sus!”[13]

Burada sonuç olarak şunu belirtmeliyiz ki güzel ahlakın tamamlayıcısı olma vazifesini en güzel şekilde yerine getirmiş Peygamberimiz (sav), sahabesi özelinde âdeta bizim zihinlerimize kazırcasına tekrar etmiştir: Öfkelenme. Öfke şerrin ve haksızlığın kapısıdır. O kapıyı aralamamak gerekir. Aksi hâlde uzun manevi yorgunluklar, pişmanlıklar ve kapımızda bekleyen iradesizliklerin mağduru oluruz.

Allah’ım, Peygamberimizin ahlakını güzelleştirdiğin gibi ahlakımızı güzelleştir. Onu örnek almak şerefini bize nasip et. Rabbimiz, güzel ahlakıyla ona (sav) komşu olma şerefine erenlerden kıl bizleri. Allahumme âmin.


[1]. Buhari, 6116

[2]. bk. 16/Nahl, 43

[3]. Allah’ın gazaplandığına yönelik ayetlerden örnekler:

           “De ki: ‘Size Allah katındaki cezası bundan daha kötü olan bir şeyi haber vereyim mi? Allah’ın lanet ettiği, ona karşı öfkelendiği, aralarından maymunlar ve domuzlar kıldığı ve tağuta kul eyledikleridir. Bunlar, (Allah katında) yerleri daha kötü ve dosdoğru yoldan sapmış olanlardır.’ ” (5/Mâide, 60)

           “Gerçekten Rabbinizden size şiddetli bir azap ve öfke gelecektir. Sizin ve babalarınızın isimlendirdiği ve Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şu isimler hakkında benimle tartışacak mısınız? Bekleyin (bakalım)! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” (7/A’râf, 71)

           “(Allah’ın çağrısına) icabet edildikten sonra, Allah hakkında tartışanların delilleri, Rableri katında geçersizdir. Onların üzerine öfke vardır ve onlar için çetin bir azap vardır.” (42/Şûrâ, 16)

[4]. Peygamberimizin gazaplandığına yönelik bazı hadisler:

           Âişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) iki iş arasında muhayyer bırakıldığında günah olmadığı sürece mutlaka en kolay olanını seçerdi. Eğer günah ise insanlar arasında ondan en uzak duran kişi o olurdu. Allah Resûlü nefsi için hiç intikam/öç almadı. Ancak Allah’ın sınırlarından biri çiğnenirse Allah için intikam alırdı.’’ (Buhari, 3560; Müslim, 2327)

           Âişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hatice’yi anmadan ve kendisine güzel övgülerde bulunmadan neredeyse evinden ayrılmazdı. Bir gün yine onu andı. Bunun üzerine ben, ‘O, ihtiyar kadından başka biri değil! (Kendimi kastederek) Allah, sana ondan daha hayırlısını vermiştir.’ dedim. Bu sözleri duyunca Resûlullah (sav) saçının ön tarafı titreyecek kadar öfkelendi ve şöyle dedi: ‘Allah’a yemin ederim ki hayır! Allah bana Hatice’den daha hayırlı bir hanım vermemiştir. Çünkü insanlar beni inkâr ettiği zaman o bana iman etti. İnsanlar beni yalanladığı zaman o beni tasdik etti. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman o bana malıyla sahip çıktı. Allah beni ondan, diğer hanımlara nasip olmayan çocuklarla rızıklandırdı.’ ” (Ahmed, 24864)

           Ebu Mes’ûd El-Ensârî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

           “Bir defasında adamın biri Allah Resûlü’ne (sav) geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Filan kişi bize namaz kıldırırken o kadar uzatıyor ki vallahi sabah namazına gitmekten geri kalıyorum!’ dedi. Ebû Mes’ûd dedi ki: ‘Resûlullah’ı (sav) o günkü vaazında olduğu kadar hiç öfkeli görmemiştim. Sonra şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! İçinizde nefret ettirip kaçıranlar vardır! Herhangi biriniz insanlara namaz kıldıracak olursa hafif kıldırsın. Çünkü cemaatin içinde yaşlı olanı var, zayıf olanı var ve iş güç sahibi olanı vardır!’ ’ ” (Buhari, 7159; Müslim, 466)

[5]. 3/Âl-i İmrân, 134

[6]. Buhari, 3560; Müslim, 2327

[7]. 42/Şûrâ, 37

[8]. 3/Âl-i İmrân, 134

[9]. İbni Mace, 4189; Ahmed, 6114

[10]. Buhari, 6115; Müslim, 2610

[11]. Ebu Davud, 4782

[12]. Tirmizi, 2191

[13]. Ahmed, 2556

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver