Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Kıymetli Kardeşim,
Aramızdaki kardeşliğe olgunluk vesilesi olacak sahabe kardeşliğinden iki kıssayı zikrederek konumuza başlamak istiyorum:
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Peygamberimizle beraberdik.
Allah Resûlü, ‘Şu ânda şuradan cennetlik biri gelecek.’ buyurdu.
Ensar’dan Sa’d isimli biri geldi. Selam verdi. Ayakkabıları sol elindeydi. Yeni abdest almış, sakalından su damlıyordu. Peygamberimiz (sav), ertesi gün de bir üçüncü gün de aynı zat için bu müjdeyi tekrarladı. Bunun üzerine genç sahabi Abdullah ibni Amr ibni Âs, bu zatın peşinden gitti.
Ona, ‘Müsaade ederseniz evinizde üç gün misafir kalmak istiyorum.’ dedi.
Sa’d kabul etti. Abdullah ibni Amr, üç gece Sa’d’la aynı odada kaldı. Abdullah, cennetlik olan bu zatın farklı olan nafile ibadetini merak ediyordu. Fakat değişik bir gece namazı yoktu. Sadece konuştuğu zaman güzel sözler söylüyordu. Üçüncü günün akşamı o zata Peygamberimizin müjdesini haber verdi. Farklı bir nafile ibadeti olup olmadığını öğrenmek istiyordu.
Sa’d, ‘Gördüğün gibi benim başka yaptığım bir ibadetim yok.’ dedi.
Abdullah kalkıp giderken, Sa’d, ‘Ben hiçbir Müslim kardeşime kin gütmem. Allah’ın bir kuluna verdiği nimeti kesinlikle kıskanmam.’ dedi.
Bunun üzerine Abdullah ibni Amr, ‘Tamam, senin cennetlik olmana sebep, bu özelliğin olmalıdır.’ dedi.”[1]
“Peygamberimiz (sav), ashabıyla birlikte Tebük seferine çıkmıştı. Sıcak bir mevsimdi. Peygamberimiz, Tebük’te Ka’b ibni Malik’i sordu. İçlerinden biri, gururu sebebiyle bu sefere katılmadığını söyledi. Aslında Ka’b ibni Malik gururu sebebiyle değil, bazı basit sebeplerle bu sefere katılmamıştı.
Sahabeden Muaz ibni Cebel, ‘Ya Resûlullah! Biz Ka’b hakkında iyi şeyler biliyoruz.’ diyerek din kardeşini savundu. Ka’b ibni Malik, Muaz’ın bu güzel tavrını hiç unutmadı.”[2]
Kardeşliği tasvir eden bu iki güzel kıssa, bizlere neyi öğretmektedir?
Evet Kardeşim,
“Müminler kardeştir.” sözü, sloganik bir söz değildir. Bu söz, Allah’ın kelamıdır. Kardeşliğin ispatı için bazı sorumlulukları barındırmaktadır. Bu sorumlulukların hepsi önemlidir, ancak “kardeşimize karşı iyi niyet taşımak” daha önemlidir. Kalpte bu duygu oluştuğu zaman, kardeşimize karşı zahirî davranışlarımız da düzelecektir.
Sa’d, dünyadayken cennetle müjdelenmiştir. Subhanallah, dünyadayken cennetle müjdelenmek ne büyük bir müjdedir. Herkes bu muştuya nail olmak ister elbet. Bunun için çok amele ihtiyaç yoktur. Kıssada görüyoruz ki Sa’d’ı cennete götürecek büyük ve fazla ameli yoktur. Ancak öyle bir amel yapmıştır ki Sa’d, bu ameliyle Allah’ı razı etmiş ve daha dünyadayken müjdeye nail olmuştur:
“Ben hiçbir Müslim kardeşime kin gütmem. Allah’ın bir kuluna verdiği nimeti kesinlikle kıskanmam.”
Kin gütmemek ve kıskanmamak; işte Sa’d’ı cennetlik yapan iki amel. Sen de cennete talipsen kardeşim, kardeşlerine olan duygularını ve onlara karşı bakış açını gözden geçirmelisin. Bu, seni cennete götürdüğü gibi, kardeşlerinle arandaki samimiyeti ve dostluğu da arttıracaktır. Allah ve Resûl’ü de bizlere bunu emretmektedir:
“(Muhacir ve Ensar’dan) sonra gelenler derler ki: ‘Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, (şefkatli olan) Raûf ve (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’sin.’ ”[3]
“Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinizin aleyhine alışverişi kızıştırmayınız, birbirinize buğzetmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz, birinizin alışverişi üzerine alışveriş yapmayınız. Müslim, Müslim’in kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçük görmez. -Üç defa göğsünü işaret ederek- Takva buradadır. Kişiye kötülük olarak Müslim kardeşini küçük görmesi yeter. Müslim’in her şeyi, bir diğer Müslim’e haramdır. Kanı, malı, ırz ve namusu.”[4]
Kıymetli Kardeşim,
Kin gütme ve kıskanma ahlakı üzerinde durmak istiyorum. Zira bugün kardeşliğimize yapılan en büyük darbe, bu alandan gelmektedir. Yusuf Peygamber’in (as) başına gelen öldürülme teşebbüsü, kuyuya atılması, köle olarak satılması, ağır imtihanlara düçar olması… -Allah’ın dilemesiyle beraber- kardeşlerinin, kalplerinde Yusuf’a (as) karşı besledikleri kin ve kıskanma duygularının bir neticesidir.
Bugün de dünden farklı değildir. Kardeşinin on yıl önce yaptığı şakasına, ziyaretine gelmemesine, cenazene ve düğününe iştirak etmemesine, ticaretteki hatasına, sözünde durmamasına… bakarak kardeşine karşı aynılarını uygulamaya çalışan, kalbinde ona karşı kin duyan, elindeki güzelliklerin/nimetlerin gitmesi için uğraşan veya gittiğinde tebessüm eden Müslimlerin var oluşuna ne yazık ki şahit olabiliyoruz.
Bu kişilere karşı Allah Resûlü’nün (sav) şu hadisini ve tehdidini hatırlatmak istiyorum:
Ebu Bekre Nüfey’ ibni Haris Es-Sakafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav), ‘İki Müslim, kılıçlarıyla karşılaştıklarında öldüren de ölen de cehennemdedir.’ buyurdu.
Ben, ‘Ya Resûlallah! Bu katil, onun durumu ortada, ama ölenin suçu ne?’ dedim.
‘O da arkadaşını öldürmeye karşı istekli/niyetliydi.’ buyurdu.”[5]
Hadisten de anlaşıldığı üzere, kardeşinin yaptığı hatanın aynısını ona karşı yapmaya niyetlenmek dahi kişiyi yapmış gibi günahkâr kılar. Geçmiş hataları unutmayıp kardeşine yapmaya çalışan, kalbinde bu hata nedeniyle kin besleyen kimse, mezkûr hadis-i şerife muhataptır.
Bu nedenle hem kendi nefsime hem de sen kardeşime nasihatim şudur ki; kardeşine karşı iyi niyet taşı, ona olan bakışlarını/düşüncelerini güzelleştir. Umulur ki bu amelin seni cennete götürür. İnsanların hatalarına takılma. Hatasız insan, hatasız topluluk olmaz. Bir hatayla karşılaştığında affet ve kalbinde kin besleme. Hata yapan kardeşine dua et ki ona karşı kin beslememiş, nefsî duygularla muamele etmemiş olasın.
Aziz Kardeşim,
Aişe Annemize zina iftirası atıldı. Bazı sahabiler de bu iftirayı duyduklarında bir an tereddüt etti. Konuşanlar oldu. O kadar ki Peygamberimize (sav) gelip, Aişe Annemizi boşamasını, başkasıyla evlenmesini teklif ettiler. Bunun üzerine Allah (cc), mümin erkek ve kadınlara bir usul/menhec öğretti:
“Onu işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların kendileri için hayır düşünmeleri ve: ‘Bu, apaçık bir iftiradır!’ demeleri gerekmez miydi?”[6]
Evet, ayet-i kerimeden öğrendiğimiz usul kardeşlerimize karşı; doğru bakmak, iyi niyetle yaklaşmak veya hüsnüzan yapmaktır. Bunun yolu da empati kurmak ve kendi istediğimizi kardeşimiz için de istemektir. Zira ayet-i kerimede Aişe Annemize hüsnüzan yapılması istenmiş, “Kendi nefisleri için hayır düşünmeleri gerekmez miydi?” diyerek empati kurulması talep edilmiştir:
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”[7]
Son Olarak Kardeşim,
Unutmamak gerekir ki imandan sonra en büyük nimetlerden biri, kardeşlik nimetidir. Seven, değer veren, saygı gösteren, derdiyle dertlenen, eksiklerini gideren, zor ânlarında elinden tutup yol gösteren, hata ettiğinde nasihat eden, hastalandığında ziyaret edip şifa dualarında bulunan, sevgimizi ve hüznümüzü paylaşan kardeşlerin varlığı nasıl nimet olmasın ki… Bu şekilde bir kardeşlik, hangi dünya metasıyla var edilebilir? Böyle bir kardeşlik ne maddiyatla ne de boş sözlerle elde edilebilir. Bilakis bu, Allah’ın (cc) sevdiği kullarına ikramı, imanın yansımasıdır:
“Allah’ın ipine hep beraber/topluca tutunun ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Bir zamanlar düşmandınız da Allah kalplerinizi birbirine ısındırmıştı. O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz ateş çukurunun kenarındaydınız da sizi ondan kurtarmıştı. Hidayete eresiniz diye Allah ayetlerini sizin için açıklamaktadır.”[8]
Allah’ın (cc) ikram ettiği bu nimeti, nefsî duygularımızla heba etmemeliyiz. Kardeşliğin kıymetini bilmeli, şükrünü eda etmeliyiz. Bunun için ilk olarak, hataları üzerinden kardeşlerimize karşı intikam, kin gütme gibi kötü duygular, niyetler beslememeliyiz. Tam zıddı olarak, “Bu kardeşimizin hatası olsa da iyi hâlleri de vardır.” diyerek Muaz ibni Cebel’in, Ka’b ibni Malik’e muamelesi gibi, iyi yönlerini görmeye çalışmalıyız.
Rabbim bizleri, kardeşlik nimetinin farkında olan ve onun şükrünü eda eden kullarından eylesin. Allahumme âmin.
Davamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.
Bir sonraki yazımızda görüşmek ümidiyle…
İlk Yorumu Sen Yap