Namazlarımızdan Nasıl İstifade Edebiliriz – 3

Allah sana rahmet etsin kardeşim! Namazlarımızdan istifade etmek için dikkat etmemiz gereken dördüncü unsur, namazlarımıza karşı sevgi beslemektir. Umumen her amelde, hususen de namazda sevginin rolü büyüktür. Bir bedende kalp neyse amellerde de sevgi odur.

İnsan uzvunda en önemli et parçası kalptir. Hem manevi hem de maddi sağlık için kalp olmazsa olmazlardandır. İnsan, kalbini ıslah ettiğinde bütün uzuv salih olur, o bozulduğu zaman bütün beden fesat üzeredir. Kalp ancak hayır amelleriyle onarılır. Hayır amellerinin tatbiki ise sevmekle mümkündür. Kalp, sevgisini namaza yönlendirmeli ki, onu ihya etsin, ondan faydalanabilsin.

Kardeşim! Sevgi, insanı sevdiği şeylere karşı iradeli kılar. Ona ulaşmak, ifa etmek için insanda azim oluşur. İbni Kayyım’ın rahimehullah dediği gibi: ‘Muhabbet; dalları kalbe dikilen bir irade ağacıdır. Bu ağaç taat ve muvafakat meyvesi verir.’ (Medaricu’s Salikin)

Namazı ömür boyu kılmak irade ister, istikrar ister. İnsan sevmediği şeylerde iradeli ve istikrarlı olamaz. Bunun için namazlarımızı sevmeliyiz. İnsan onu sevdiğinde kalpte ona karşı irade oluşur. Nerede olursa olsun, zaman ve mekân farkı yapmadan namazlarını her gün beş vakit kılar. Namaz ile beraberliği sadece gündüz ve kolaylık anında değildir. Gece, kuşluk, kusuf, husuf ve vaktinin dar olduğu, hayatının tehlikede olduğu savaş gibi her zorlu halde ona muvafıktır. Allah’ın bu emrine karşı itaatkârdır. Sen de takdir edersin ki kardeşim, ancak namazı sevdiğimizde namazı bu şekilde muhafaza edebiliriz.

Sevmek ile alakalı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Bu hadis sevgide çok önemli bir yere sahiptir. İnsan biriyle beraber olmak istediğinde öncelikle onu sevmelidir. Mesela, evli olan kardeşlerimiz… Eşleriyle beraber uzun bir hayat sürebilmeleri, beraber olabilmeleri için birbirlerini sevmeleri gerekir. Ki o evlilikten faydalanabilsinler. Hakeza namazla beraber olmak isteyenler, öncelikle onu sevmelidir.

Kişi namazı sevmeyi başardığında kalben ve bedenen onunla beraber olur. Gününe namazla başlar, gününü namazla bitirir. Namazı uykusuna, işine, hobisine, eğlencesine, çevresine tercih eder. Ondan ayrı kalmayı büyük bir eksiklik olarak görür. Onsuz yaşamanın anlamsız olduğuna inanır. Her daim onunla beraber olmayı arzular. Haris El Muhasibi’nin dediği gibi: ‘Muhabbet; bütün benliğiyle bir şeye meyletmen, sonra onu kendine, ruhuna ve malına tercih etmen, gizli ve aşikârda onunla birleşmen ve onun sevgisinde kendi noksanını bilmendir.’

Bil ki kardeşim; namazı seven kişi, onun dışındaki şeylere karşı muhabbeti gereksiz görür. Kalp iki sevgiyi bir arada bulunduramaz. Birbirine zıt olan iki tane sevgi kalbi çökertir. Kalp, ya dünya amellerini sever ya da ahiret amellerini sever. Dünya ve ahiret amelleri birbirlerine karşı kıskanç ve haset içerisindedirler. Bu nedenle ikisinden birisinin sevgisini tercih etmek zorundadır.

Kalp, hayır amellerini sevdiğinde dünya ve metaını sevmez, onlara olan sevgiyi anlamsız bulur. Eğer namazlarımızı seversek namazın önünde engel olan dünya musibetlerini sevmez, namazımıza sapasağlam yapışabiliriz. İşte o zaman İslamımız güzelleşir. İmanımızın belkemiği sağlamlaşır. İslam dini emirlerine teslim olunması gereken bir dindir. Sevgi olmadan bir emri yerine getirmek mümkün değildir.

Kardeşim sevgi, sevilen şeye özlem ve hasret duymaktır. Kalp bir kere namazı sevdiğinde onu özler. Bu sevgiyle gerek bedenen, gerekse de zihnen hasretle namaz vakitlerini bekler. Bir sonraki namazı beklemek Allah yolunda ribattır. Allah yolunda ribat tutan gözlere ve ayaklara ateş değmez.

Cabir bin Abdullah’tan radıyallahu anh rivayetle:

“Peygamber şöyle buyurur: ‘Allah’ın kendisiyle hataları yok edip affettiği şeyi size haber vereyim mi?’ Oradakiler ‘Evet ya Rasûlullah’ dediler. Peygamber sözüne şöyle devam etti: ‘Zorluklara rağmen güzelce abdest almak, mescide uzunca yürümek ve bir sonraki namazı beklemektir. İşte bu ribat’ tır/Allah yolunda nöbet tutmaktır.’ “

Namazlarını sevip sevmediğinin sağlamasını yapmak istiyorsan, öncelikle ona duyduğun özlemi ve hasreti kontrol et. Eğer namazlarını özlüyor ve bir sonraki namazı hasretle bekliyorsan işte o zaman sen namazlarını seviyorsun demektir. Fakat namazlarını özlemiyorsan, vaktinde eda etmiyor hep erteliyorsan, başka şeyleri onun önüne takdim ediyorsan bil ki namazlarını sevmiyorsun demektir. Sevilen şeyler öne takdim edilmelidir. Ki Allah subhanehu ve teâlâ vaktinde kılınan namazı sevmekte ve kıyamette insanı ilk onunla sorgulamaktadır.

Kardeşim, hareketlerin temeli iki şeye bağlıdır; sevgi ve irade… İrade ve sevgi olduğu zaman insanın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Fakat burada insanlar iki kısma ayrılmaktadır. Birinci kısım insan vardır ki, yaptığı amelleri severek ve iradeli yapar. Olması gereken de budur. Kişi bu kısımdansa Allah’a ne kadar hamd etse azdır. Bir de ikinci kısım insan vardır ki, onlar amellerini zorla, mecburiyetten yaparlar. Bu kişi de amellerini zorla da olsa yaptığı için Allah’a hamd etmesi gerekir.

Bugün bizler de amel yapmaktayız. Namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz, infak ediyoruz… Fakat burada önemli olan şey: Namazı severek kılanlardan mıyız, yoksa namazı sevmeyerek, zorla kılanlardan mıyız? Bu sorunun cevabı bizde gizlidir.

Bunu sen de düşünüp, karar vermelisin. Fakat sana burada şunu hatırlatmak isterim ki; namazlarından istifade etmek, onun maslahatlarından faydalanmak istiyorsan namazı severek kılmalısın. Namazı zorla kılmak senin üzerinden borcunu düşürebilir. Fakat o namaz senin için sıkıcı, faydasız, en önemlisi işkence olur. Hiçbir şekilde namazdan faydalanamazsın.

Kardeşim sana birtakım örnekler vereceğim. Senden ricam bu örnekler üzerinden düşünmendir. Böylelikle sevmenin insanın amelleri üzerindeki tesirini idrak edebilesin.

Cahil bataklığında yok olan bir genci düşün. Âşık olduğu zaman zihnini meşgul eden tek şey sevgilisidir. Gece gündüz onu düşünür. Elinde telefon saatlerce onunla görüşür. Kimi zaman soğuk havada onunla buluşmak için saatlerce bekler. Hatta ailesi sevdiği kişi ile evlenmesine razı olmadığında başkasıyla evlenmez. Yıllarca onu bekler, bekârlığı başkasıyla evlenmeye tercih eder.

Bir halterciyi düşün 200-300 kilo halterini kaldırır. Sıkılmadan her gün halterine çalışır. Fakat hanımı, çocuğunu tutmasını söylediği zaman 2-3 kiloluk çocuk ona ağır gelir. Oflar, puflar çocuğu annesine geri verir.

Hakeza bir futbolcuyu düşün. Saatlerce bir sahada durmadan, usanmadan topun peşinde koşar. Evine gelince televizyonun karşısında saatlerce hiç ayrılmadan onu izler. Kimi zaman on sayfalık fotomaç gazetesini yercesine okur veya onun takımı yenildiğinde sinirden bin liralık telefonunu yere fırlatır. Arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde ayrılıncaya kadar maçın muhabbetini yapar. Fakat eşi ondan bakkaldan ekmek almasını rica ettiğinde veya hocası bir kitabı okumasını, bir derse katılmasını, herhangi bir işi yapmasını talep ettiğinde bunlar bu kişiye zor ve yorucu gelir.

Bir ünlüye hayran olan kişiyi düşün kardeşim. Bu ünlünün konseri olduğunda veya bir yerden şarkıcı geldiğinde insanlar iki ay öncesinden rezervasyon yaptırır. Ezilmeyi, sakatlanmayı göze alarak o izdihamın içinde ünlü olan kişiyle resim çekinir veya ondan imzalı resim ister. Daha ötesi bazıları o ünlüyü görünce çıldırır. Sesinin çıktığı kadar bağırır. Tipinde meymenet olmayan, bütün canlıların kendisine lanet ettiği bu şahsa değer veren insanlara dinin emirlerini anlatınca, din için yaşamasını, mücadele etmesi gerektiğini söyleyince; senden uzaklaşır.

Bu örnekleri düşündüysen kardeşim, şu soruyu kendine sormalısın; niye bu insanlar bir sevgili, bir ünlü, bir hobi için bu kadar şeyi yapıyor da hanımı ekmeğe gönderdiğinde, çocuğu tutmasını söylediğinde veya hocası İslam için bir şey yapmasını talep ettiğinde hiçbir şey yapmıyorlar? Bunu yapmak neden onlara ağır geliyor?

Çünkü bu insanlar birini seviyor, diğerini ise sevmiyor. İnsan bir şeyi sevdiği zaman onun için ölür ve öldürür. Sevdiği için her türlü zorluğa katlanır. Bu zorluğun acısını hissetmez, bilakis ona acı değil tat verir. Bu insanlar sevgilisini, futbolu, halteri ve ünlüleri seviyorlar. Onlar için her şeylerini feda ediyorlar. Bu nedenle yaptıkları şeyleri tuhaf karşılamamak gerekiyor.

Yukarıda örnek verdiğimiz dünya eğlencelerini seven insanlarla beraber bir de sahabeyi düşün. Onlar da İslam’ı seviyorlardı. Bundan dolayı İslam’ın emrettiği her ameli severek yerine getiriyor ve yaptıkları şeylerden lezzet alıyorlardı.

Abbad bin Bişr’in radıyallahu anh kıssasını biliyor musun kardeşim? Ok isabet etmesine rağmen namazını hiç bozmadan kılmasını duymuşsundur. Kıssa şöyle: ‘Müslümanlar Zatu’r Rika gazvesinden dönerken müşriklerden bir kadını esir aldılar. Kadının kocası Muhammed’in ashabından birinin kanını dökmeden evine dönmeyeceği hususunda yemin etti. Gece oldu. O sırada Rasûlullah iki sahabeyi Müslümanlar lehine düşmanın durumunu öğrenmek için gözcü olarak görevlendirmişti. Bunlardan biri Abbad bin Bişr diğeri ise Ammar bin Yasir’di. Adam gizlice gözcülere yaklaştı. Ammar bin Yasir uyuyor, Abbad namaz kılıyordu. Abbad namaz kılarken düşman onu oku ile yaraladı. Abbad oku çıkardı, namazını bozmadı. Namazına devam etti. Adam Abbad’a üç tane daha ok attı. Abbad okları çıkarttı ama namazdan ayrılmadı. Yine namazına devam etti. Nihayet selam verip namazını tamamladı. Arkadaşını uyandırıp durumu haber verdi. Arkadaşı Ammar bin Yasir hayret ederek: ‘Subhanallah! Beni uyandırsaydın ya’ dedi. Abbad ‘Ben öyle bir sure okuyordum ki onu yarıda kesmek istemedim’ dedi.

Hakeza tabiinden Said bin Müseyyeb… Bir arkadaşı Said’i ziyaret ediyor. Ziyaret eden kişi kıssayı şöyle anlatıyor: ‘Said’in yanına geldim. Ben dedim ki: ‘Ey Said! Buralarda sürekli kalıp ne yapacaksın. Halin perişan. Badiyeye/yazlığa çıksan. Orada yeşillikler, güzel hurmalıklar, hayvanlar var. Oranın havası çok temiz.’ Ben bunu söylerken Said şunu tekrarlıyordu: ‘Peki yatsı namazı ne olacak, peki yatsı namazı ne olacak?..’ selefin namaza karşı sevgisi böyleydi. Her şeylerini onun için feda etmişlerdi. Onunla rahatlıyorlar, onunla beraber dünya lezzet buluyordu. İşte dünya ile ahireti sevenlerin misalleri kardeşim.

İster dünya isterse ahiret ameli olsun fark etmez, insan her türlü zorluğa rağmen amellerini yapabilmesi ve ondan lezzet alabilmesi için o amellerini sevmelidir. Ona özlem ve hasret duymalı ve namazlarını her şeyin önüne takdim etmelidir.

Peki, kardeşim namazlarını nasıl sevebilirsin? Namazlarını sevebilmen için ne yapmalısın?

Namazı sevebilmek için birinci olarak, Allah’a subhanehu ve teâlâ dua etmek gerekir. Sevgi kalp amellerindendir. Kalpler ise Allah’ın elindedir. O dilemedikçe namaza karşı kalbinde sevgi beslemen mümkün değildir.

“Peygamber şöyle buyurur: ‘Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.’ Ben (bir gün kendisine): ‘Ey Allahın Rasûlü biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?’ dedim. Bana şöyle cevap verdi: ‘Evet! Kalpler Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir.’ ” (Tirmizi, 2141)

Allah subhanehu ve teâlâ kalbimize sevgi koyup dilemedikçe namazlarımızı sevmemiz çok zordur. Namazı severek kılmayı istiyorsak Allah’a: ‘Rabbim kalpler senin elinde. Sen istemedikçe namazlarımı sevmem zordur. Ey Rabbim! Sen kalbime namazlarıma karşı sevgiyi yerleştir.’ şeklinde dua etmemiz gerekiyor.

Biliyorsun duada ısrarcı olmak esastır. Bir kere dua etmekle hemen namazlarımızı sevemeyiz. Her secdemizde sevgiyi talep etmeliyiz. Ki Allah samimiyetimizden dolayı kalbimize namaza karşı sevgi ve muhabbeti yerleştirsin.

Rabbimden isteğim kalplerimize namazın sevgisini yerleştirmesidir. Namaza karşı özlem duymayı ve bir sonraki namazı hasretle beklemeyi nasip etmesidir. Bir sonraki yazımızda namazı sevebilmenin yöntemlerini anlatma umudu ile…

Davamızın sonu âlemlerin Rabbine hamd etmektir.

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver