Muvahhid Babanın Muvahhid Oğlu: Saîd İbni Zeyd

سعيد بن زيد Saîd ibni Zeyd ibni Amr ibni Nufeyl

Allah (cc) insanları tevhid fıtratı üzere yaratmıştır. Her insan Allah’ı (cc) birlemeye meyyal tabiatta dünyaya gelmiştir. Sadece Allah’a (cc) ibadet etmek ve hiçbir şeyi ona şirk koşmamak insanın yaradılışına yerleştirilmiştir. Bu yüzden Allah (cc) Kur’ân-ı Kerim’de tüm insanları tevhid fıtratı üzerine yarattığını ve bu yaratmada hiçbir değişikliğin olmadığını beyan etmiş ve onlara fıtratlarına dönerek hanif olmaları çağrısında bulunmuştur.

“Yüzünü (hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine çevir. Allah’ın insanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişiklik yoktur. (Herkesi tevhid fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.”[1]

Allah Resûlü de (sav) doğan her çocuğun hanif fıtratta dünyaya geldiğini vurgulamıştır.

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar.”[2]

Bu ve daha birçok nastan anladığımız kadarıyla insanda asıl olan hanifliktir. Hayata İslam milleti üzerine başlamasıdır.[3] Fakat ne yazık ki insanların çoğu sonradan şeytanların saptırmasıyla bu fıtratı bozmuş, hanifliği zedelemiş ve şirke düşmüştür.

İyâd ibni Himâr El-Mucâşiî, Allah Resûlü’nün (sav) bir gün hutbe verirken şöyle dediğini aktarmıştır:

“Dikkat edin! Bana öğretilenlerden sizin bilmediğiniz bir şeyi bugün size öğretmemi Rabbim emretti. Allah (cc) şöyle buyurdu: ‘Kuluma ihsan ettiğim her şey helaldir. Ben kullarımın hepsini hanif olarak yarattım. Sonra şeytanlar gelip dinlerinde onları şaşırttı. Kendilerine helal kıldığımı, şeytan haram kıldı. Hakkında hiçbir delil indirilmemişken bana şirk koşmalarını onlara emretti.’ Allah yer ehline nazar etti, Ehl-i Kitap bir kesimin haricinde Arap ve Acemlerin hepsine gazap etti.”[4]

Allah (cc) işte tüm bu insanlara öfkelenmiştir. Çünkü onlar doğuştan meyilli oldukları peygamberlerin yolundan yüz çevirmiş şeytanların yollarını tercih etmişlerdir. Allah’a şirk koşarak gazabını celbetmişlerdir.

Bu insanların aksine fıtratlarının çağrısına kulak verip sonra peygamberlerin davetine icabet eden az sayıda istisna kimseler vardır. İşte bu kimselerden biridir Saîd ibni Zeyd (ra). Mekke’nin sayılı haniflerinden biri olan Zeyd ibni Amr ibni Nufeyl’in oğludur. Zeyd, Kureyş’in aksine fıtratının sesine kulak vererek Allah’a şirk koşmayan bir babadır. Saîd de babasının yolunda ilerleyen, bi’setten önce hanif kalan, bi’setten sonra Müslim olan bir oğuldur. Kısacası muvahhid babanın muvahhid oğludur Saîd.

Saîd’i (ra) anlamak için babası Zeyd’i (ra) anlamak elzemdir. Bu yüzden babası hakkında bazı bilgiler vermek gerekir.

Zeyd, bulunduğu dönemde selim fıtratının yönelimiyle insanların çoğunun Allah’a şirk koşarak dalalet içerisinde olduğunu anlamıştı. Mekke gibi çoğunluğu müşrik olan bir topluluk arasında hanif olan sayılı kimselerdendi. Tüm toplum tarafından unutulan İbrâhîm’in (as) hanif milleti üzerine Allah’a (cc) nasıl kulluk edeceğini araştırıyordu.

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Zeyd ibni Amr ibni Nufeyl Şam’a gitti. Orada, tabi olacağı bir dini araştırıyordu.

Yahudilerden bir âlimle karşılaştı, ona dininin durumunu sordu ve dedi ki: ‘Belki ben sizin dininize girerim. Dininizin nasıl olduğunu bana söyle.’

Yahudi de ona dedi ki: ‘Allah’ın gazabından payını almadıkça bizim dinimize girmiş olamazsın.’

Zeyd, ‘Ben zaten Allah’ın gazabından kaçıyorum. Ben O’nun gazabından hiçbir şeyi yüklenemem ve benim buna gücüm yetmez. Sen bana, kendisinde bu anlattığın şeyin bulunmadığı bir din gösterebilir misin?’ dedi.

Yahudi ona, ‘Böyle bir din bilmiyorum. Ancak hanif olursan bu dediğin olur.’ dedi.

Zeyd, ‘Hanif nedir?’ diye sordu.

Yahudi, ‘O, İbrâhîm’in dinidir. O, Yahudi değildi, Hristiyan da. O, yalnızca Allah’a ibadet ediyordu.’ diye cevap verdi.

Bunun üzerine Zeyd, Yahudi’nin yanından ayrılıp Hristiyan âlimlerinden biriyle görüştü ve ona da dini hakkında sorular sordu.

Daha sonra ona, ‘Belki ben, sizin dininize girebilirim. Dininizin ne olduğunu bana anlat.’ dedi.

Hristiyan ise, ‘Sen, Allah’ın lanetinden payını almadıkça bizim dinimize girmiş olamazsın.’ dedi.

Zeyd ise, ‘Benim buna gücüm yetmez. Sen bana, kendisinde bu söylediğin şeyin bulunmadığı bir din gösterebilir misin?’ dedi.

Hristiyan da ona Yahudi’nin söylediği gibi, ‘Ben böyle bir din bilmiyorum. Ancak hanif olursan bu olur.’ dedi.

Bunun üzerine Zeyd, Hristiyan’ın yanından da ayrıldı. O, Yahudi ve Hristiyan’ın İbrâhîm hakkında ittifak ederek söyledikleri tavsiyeye razı oldu. Ellerini göğe doğru kaldırıp, ‘Ey Allah’ım, ben seni şahit tutuyorum ki ben İbrâhîm’in dini üzereyim.’ dedi.”[5]

Zeyd, fıtratının çağrısına yöneldiğinde haniflikle rızıklandırıldı. Onca insanın arasından Allah (cc) ona hidayet etmişti. O da İbrâhîm’in (as) milletine uyarak Allah’a (cc) kulluk ediyordu. Mekkeli müşriklerin durumuna baktığında dalalet bataklığında derine doğru gittiklerini açıkça görebiliyordu. Kâfirleri ve taptıklarını inkâr eder ve kınardı.

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav), henüz kendisine peygamberlik vazifesi verilmeden önce, bir gün Beldeh Dağı’nın eteklerinde Zeyd ibni Amr ibni Nufeyl ile karşılaştı. Onlar oradayken yemek ikram edildi. Nebi (sav) o yemeği yemekten kaçındı.

Zeyd ise yemeği ikram edenlere şöyle dedi: ‘Ben sizin putlarınıza kestiğiniz etlerden yemem. Ben ancak Allah’ın ismi anılarak kesilen etlerden yerim.’

Zeyd ibni Amr, putlara kestikleri hayvanlardan dolayı Kureyş’i ayıplardı. Onların bu fiillerini inkâr etmek ve Allah’ı tazim etmek için şöyle derdi: ‘Koyunu yaratan Allah’tır. Onun için semadan su indirmiştir. Onun için yerden bitki bitirmiştir. Sonra siz o koyunu Allah’tan başkasının adına kesiyorsunuz!’ ”[6]

İşte böylece aklıyla, hisleriyle, fıtratıyla şirki ret, tevhidi ikrar ediyordu. Müşriklere karşı kendisinden başka İbrâhîm’in (as) milleti üzerine kimsenin olmadığını haykırıyordu. Aynı zamanda İbrâhîm’den (as) kalan şeriat doğrultusunda hayatını yaşamaya çalışıyordu. Sadece şirke değil şirkin ürettiği günahlara da karşı çıkıyordu. Gücü nispetince müşrikleri yaptıkları kötü fiillerden alıkoymaya çalışıyordu.

Esmâ binti Ebî Bekir’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:

“Zeyd ibni Amr ibni Nufeyl’in, sırtını Kâbe’ye dayamış hâlde şöyle dediğini gördüm: ‘Ey Kureyş topluluğu! Allah’a yemin ederim ki benim dışımda sizden hiç kimse İbrâhîm’in dini üzere değildir.’

O, diri diri kumlara gömülmek üzere olan kızları kurtarmak için çalışır, kızını öldürecek kişiye, ‘Onu öldürme. Onun bütün ihtiyaçlarını ben temin edeceğim!’ diyerek elinden alırdı.

O çocuk büyüyüp yetiştiğinde de babasına, ‘İşte kızın! İstersen sana vereyim, istersen ihtiyaçlarını karşılamakta devam edeyim.’ derdi.”[7]

Zeyd, ailesini de tevhid üzere yetiştirmeye çalışıyordu. Eş ve çocuklarını şirkten sakındırıyordu. Oğlu Saîd de babasından öğrendikleri doğrultusunda İslam davetine hemen icabet etmişti. İlk iman edenlerden ve cennetle müjdelenenlerden olmuştu.

Devam edecek, inşallah…


[1]. 30/Rûm, 30

[2]. Buhari, 1385; Müslim, 2658

[3]. Müslim, 2658

[4]. Müslim, 2865

[5]. Buhari, 3827

[6]. Buhari, 3826

[7]. Buhari, 3828

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver