Kitabın Adı: Müslümanların Emirlerine Karşı Sorumlukları
Kitabın Yazarı: Halis Bayancuk (Ebu Hanzala Hoca)
Yayınevi: Furkan Basım Yayın
Basım Tarihi: 2014
Basım Yeri: İstanbul
Sayfa sayısı: 91
Ebat: 13.5 x 21 cm (Roman Boy)
Allah (cc), İslam dinini resûlleri aracılığıyla insanlara tebliğ etmek suretiyle, esasında insanlara hayatları için çerçeveler çizmiştir. Buna İslam nizamı diyoruz. Rabbimiz bu nizamın temel kaidelerini, yani anayasasını hiçbir dönemde insana bırakmamış; en açık/anlaşılır ve uygulanabilir şekilde beyan etmiştir.
Bütün resûllerini, evvela insanları tevhid akidesine davet etmek için gönderen Rabbimiz, bununla beraber iman ehlinden daima cem/cemaat olmalarını istemiş, belirli bir program ve kurallar silsilesi ile hareket etmeyi öğütlemiştir.
Allah Resûlü (sav) bir gün sahabesini toplayıp şöyle buyurdu:
“…Allah’ın bana emrettiği beş şeyi ben de size emrediyorum: cemaat olmak, dinlemek, itaat etmek, hicret etmek ve cihad etmek…”[1]
Nebi’nin (sav) siretini dikkatli bir şekilde incelediğimizde, 23 yılın tamamında bu ilkeler ışığında hareket ettiğini, sahabesini bununla terbiye ettiğini görürüz. Onun hayatında, davete başladığı ilk günden dünyadan irtihaline kadar “cemaat olmak” kavramının öne çıktığı bir hakikattir.
Cemaat olmak… Yani koordineli, beraber, bir emirin emirlerine uygun olarak hareket etmek, bunu hayat felsefesi hâline getirmek: namazda, günlük hayatta, yolculukta, savaşta…
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: “Sizden üç kişi yolculuğa çıktığında içlerinden birini emir seçsin… “[2]
Yolculuk… İnsanların hayatında çoğunlukla kendine özgü, keyfî olan ve günümüzdeki şartlar düşünüldüğünde basit ve kolay olan bir meseledir. Üç kişilik bir grubun yolculuk esnasında düşebilecekleri ihtilaf ne olabilir ki?.. Veya bu ihtilaflar vuku bulsa dahi, ihtilafların sonunda ortaya çıkacak sorunlar/zararlar ne kadar ciddi olabilir? Ancak Peygamber (sav) üç kişinin dahi belirli bir zaman diliminde başıboş yaşamasına müsaade etmemiş, muhakkak bir emirin olmasını, diğer iki kişinin de buna göre hareket etmesini emretmiştir.
Allah (cc) insanı müstakil ve sınırsız yaşamaya meyyal yaratmıştır. İnsanoğlu kısıtlanmak, sınırlanmak istemez. Bununla beraber Rabbimiz cemaatsel bir yaşam biçimini emretmiş ve sınırsız, tamamen özgürlükçü yaşam biçimlerini de “cahiliye hayatı” olarak isimlendirmiştir.
Evet… Allah Resûlü’nün (sav) sahabesi bu meseleyi öyle iyi anlamıştı ki vefatının akabinde birkaç kişi naaşını yıkama ve defin işleri ile ilgilenirken, Muhacir ve Ensar’ın önde gelenleri hemen İslam cemaatinin istikbali için emirin kim olacağı hususunda istişare meclislerini kurmuş ve görüşmeler sonunda Ebu Bekir (ra) emir/halife olarak ilan edilmişti.
Raşid Hilafet Dönemi’nin ardından İslam toplumunun yönetim şeklinin saltanatlaşmasıyla beraber, İslam toplumu Batı’nın karmaşık ve fesat dolu felsefik akımlarıyla tanışmıştır. Aklı kutsayan bu tür felsefî akımlar, cemaatsel yaşam biçiminden ziyade ferdî yaşam biçimlerini insanlara sevdirme çabasına girdiler. Bazı hastalıklı fırkalar bu felsefî akımlarla beraber ne yazık ki İslam toplumunda ciddi bir yer buldu. Özellikle de günümüzde artık bütün dünyada kendini İslam’a nispet eden herkes bir şekilde bu fasit fikirlerden etkilenmiş durumdadır. Geçmişte Emevilerle başlayan ve Osmanlı İmparatorluğuyla son bulan “hilafet” kavramı, saltanata dönüştürenlerin icraatları sebebiyle, uygulanabilirliği olmayan ve insanlığın sorunlarını gideremeyen yönetim biçimi olarak algılanır olmuştur. Fakat şu bir hakikattir ki insanların yaptığı yanlışlar İslam’a mâl edilemez.
Yazar kitabına, İslam’da emirlik kavramı ve bunun gerekliliği ile başlıyor. Bu bölümde Kur’ân ve sünnetten delillerle başta peygamberler olmak üzere emirlerin gerekliliği ve emirlere itaatin gerekliliğinin üzerinde duruyor.
Bu bölümde özellikle emirliğin -sosyal hayatta bireye imtihan olan- menfi hususlarına da değinen yazar, emirsizlik ile doğacak mefsedetleri anlatır ve konuya açıklık getirir. İnsan birey olarak yaşamayı, kimsenin hele de kendisinden aşağıda gördüğü birilerinin emrinde yaşamayı istemez. Bu istek fıtridir. Ancak emirsizlikle, yani çok seslilikle beraber baş gösterecek fitneler insanın uhrevi hayatını tehlikeye attığı gibi dünyevi hayatını da olumsuz etkiler. Çünkü çok seslilik daima kaosu doğurur ve kaosun olduğu yerde ne dünya için ne de ahiret için sağlıklı bir hazırlık yapılamaz.
Yazar, “Emirlerin Müslimler Üzerindeki Hakları” bölümünde emirlerin sahip olduğu hakları maddeler hâlinde açıklar.
Emirin etbası üzerindeki ilk ve en önemli hakkı kuşkusuz “itaat”tir. Allah (cc) resûllerin gönderiliş amaçlarını bir ayet-i kerimesinde şöyle belirtir:
“Resûl yollamamızın tek gayesi, Allah’ın izniyle ona itaat edilsin diyedir…”[3]
Zira Allah (cc) bütün resûllerini emir ve yasaklarla kavimlerine gönderir. Resûle itaat meselesini içselleştiremeyen kavimlerin, Allah’ın istediği gibi kulluk etmeleri mümkün değildir.
Allah (cc) emire itaati Resûl’üne itaat olarak, Resûl’üne itaati de kendisine itaat olarak zikretmiştir. Aynı şekilde emirlere isyanı Resûl’üne isyan, Resûl’üne isyanı da kendisine isyan olarak isimlendirmiştir. Allah Resûlü (sav) ashabını itaat meselesinde daima eğitmiş, gerek Mekke’de gerek de Medine’de sahabesinden -genel veya özel- biatler alırken mutlak itaat üzere biat almış, itaatten el çekmeyi de sert bir üslupla nehyetmiştir.
Ubade b. Samit şöyle demiştir: “Biz Resûlullah’a, dinlemek ve itaat etmek üzere biat ettik. Gizlilikte ve açıkta, darlıkta ve zorlukta ihtiyaçları gidermek üzere biat ettik.”
“Kim itaatten yüz çevirir ve cemaati terk ettiği hâlde ölürse cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”[4]
Yazar, kişinin itaatinin ashabın itaati gibi misli misline olması, hem zahirinde hem bâtınında yer etmesi ve itaatin ihlas ilkesi üzere yapılması gerektiğini anlatmakla beraber emirlerin etbasına karşı olan sorumluluklarından da bahseder.
Emir sahipleri de kuşkusuz etten kemikten, duygu ve sinirden müteşekkil insanlardır. Bazen hatalı bazen de hoşumuza gitmeyen kararlar verebilirler. Peki, böyle bir durumda ne yapılmalıdır?
Yazar bu sorunun cevabını “Emirlere Nasihat Etmek” bölümünde verir, nasihatin kurallarını ve nasıl yapılması gerektiğini işler.
Son bölümde ise “Emire Saygı Göstermek” konusunu izah eder. Ashabın ve Selef-i Salihin’in bu konuyu nasıl anladığını, günümüzde kaybolan bu mefhumun töhmetlerden ırak nasıl icra edilebileceğini anlatır.
Malum olduğu üzere yüzyıllardır dünyanın dört bir yanındaki iman ehli, bir İslam toplumu özlemiyle yanmaktadır. Özlenen bu toplumun inşası için evvela eğitim ve nesilleri doğru bir metotla yetiştirmek zaruridir. Bununla beraber tek bir emirin direktifleri ile istikamet üzere ve cemaat olmadan ideal İslam toplumunun oluşması, oluşsa dahi varlığını devam ettirmesi mümkün değildir. Sünnetullah ve tarih bunun şahididir. Bu sebeple emirlik ve itaat mevzusu fevkalade mühim konulardır. Müslümanların Emirlerine Karşı Sorumlukları isimli bu eser de bu alandaki ihtiyaca binaen yazılmış pek kıymetli eserlerdendir.
Rabbimiz (cc), özlenen İslam toplumunu görmeyi bizlere nasip eylesin.
Rabbimiz (cc), emirlerimizin haklarına riayet etmeyi; kıyamet gününde cahiliye üzere değil, emirlerimizin bizlerden razı olduğu bir hâl ile dirilmeyi nasip eylesin.
Dua ikliminde buluşmak dileğiyle…
[1] .İmam Ahmed, Tirmizi
[2] .Ebu Davud
[3] .4/Nîsa, 64
[4] .Müslim
İlk Yorumu Sen Yap