İnsanlar mutlu olmak isterler ve yaşamlarının çoğunda da bunu ararlar. Çoğu zaman bunun için çalışıp, bunun için emek verirler. Bazıları için ise yaşamın nihai hedefi mutlu olmaktır. Modern çağın getirisi olan “mutlu olmalısın” baskısı da insanların sürekli bu amaç için yollar aramasına sebebiyet vermiştir. Sosyal medyada görülen sahte hayatlar, kişisel gelişim kitaplarının “daima pozitif ol” tavsiyeleri ve reklamlarla pazarlanan mutluluk vaatleri… Bu kadar çabaya ve çalışmaya rağmen geriye dönüp değerlendirildiğinde bu mutluluk hâlinin sürekli bir şekilde devam etmediği, hatta gün geçtikçe mutlu olma hâlinde toplumsal olarak bir azalma yaşandığı gözlemlenmektedir. Yapılan son araştırmalarda[1] depresyonun toplumda görülme sıklığı ve yeni vaka sayısının artış göstermesi, mutluluk hâlindeki azalmanın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu durum, “Bu çelişkinin temelinde ne var?” sorusunu gündeme getirmektedir. Aslında bu çelişkinin sebebinin mutluluğun tanımında yattığını görüyoruz. Doğru tanımlar yapılmadığında, yanlış bakış açılarıyla hayatlarını yönlendiren toplumlar ve bireyler ortaya çıkmaktadır.
Mutluluğun Tanımı: Psikoloji ve İslam Perspektifi
Doğru tanımlama incelendiğinde, İslam’ın yapmış olduğu ve tasvir ettiği tanımlamanın en uygun olduğu görülmektedir. Psikolojide mutluluk çoğu zaman “iyi hissetme hâli” ve “hayattan tatmin olma” olarak tanımlanır. Ancak bu anlayış, tek boyutlu ve tek dünyalı bir yaklaşımdır. İnsanın ruhsal bütünlüğü yalnızca haz ve keyiften ibaret değildir; bu bütünlüğün sağlanabilmesi için anlam arayışına, aidiyet duygusuna ve hayatında yer alan değerlere ihtiyaç vardır. Bu parçalar tamamlandığında ruhsal olarak bir bütünlük ve tatminlik duygusu yaşanabilir. Kitabımız olan Kur’ân’a baktığımızda direkt olarak mutluluk kavramının geçmediğini görüyoruz. Bunun yerine daha kapsayıcı olan saadet,[2] felah,[3] huzur,[4] itminan[5] kavramları karşımıza çıkar. Bu kavramları detaylıca incelediğimizde aslında anlatılmak istenenin ânlık bir haz değil; kalıcı bir iç huzur, Allah’a yöneliş ve ahirete yönelik bir saadet olduğunu görmekteyiz. Hakiki ve nihai mutluluk, esasen uhrevi boyutta anlam kazanmaktadır. Birey, bu mutluluğa ancak dinî ve ahlaki değerler doğrultusunda sergilediği erdemli tutum ve davranışlar aracılığıyla erişmektedir.[6]
Bu tanımlar, dünya hayatında mutluluğun olup olmadığı sorusunu akla getirebilir. Dünya hayatında mutluluk mevcuttur, fakat modern dayatmalarda aktarıldığı gibi dünyevi zevk ve hazlarla elde edilen, ânlık bir duygu durumu değildir. Gerçek mutluluk, insanın Allah’a yönelerek iç huzuru bulması, şükür ve sabırla gönlünü tatmin etmesi, ölçülü bir yaşamla hayatını dengelemesi ve ahiret bilinciyle kalıcı bir anlam kazanmasıdır. Araştırma bulguları, bireylerin dinî bağlılıklarından kaynaklanan sabır tutumunun, olumsuz yaşam olayları karşısında ruhsal dengeyi koruma ve psikolojik iyi oluş üzerinde belirleyici bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Nitekim pek çok İslam düşünürü de kadere rıza göstererek sabır ve şükür duygularını içselleştirmenin, bireyi üzüntü ve kederden uzaklaştırarak huzura eriştirdiğini ifade etmiştir. Psikoloji disiplininde yapılan güncel çalışmalar ise şükrün ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini bilimsel düzlemde doğrulamaktadır.[7]
Doğru bir tanımlama gerçekleştirildikten ve söz konusu tuzağa[8] düşüldüğü fark edildikten sonra, bireylerin bu durumdan çıkış için hangi stratejileri geliştirebilecekleri üzerinde durmak önem arz etmektedir:
1. Düşünceleri Kabul Etmek
Modern yaklaşımlar, sürekli olarak “pozitif düşünme” odaklı bir bakış açısı sunduklarından dolayı bazı duygu ve düşüncelere yer bırakmamaktadır. Oysa bu bastırma çabası, mutluluğu bizden daha da uzaklaştırır. Örneğin, bir kişi sürekli “üzülmemeliyim, mutlu olmalıyım” düşüncesiyle kendini baskı altına aldığında, karşılaştığı olumsuz duygular -üzüntü, kaygı, hayal kırıklığı- daha yoğun hissedilir. Tıpkı birine “Limonlu bir dondurmayı düşünme” dediğimizde, zihinde ilk beliren şeyin limonlu dondurma olması gibi, bastırmaya çalıştığımız olumsuz duygular da farkında olmadan zihnimizde büyür. Bunun yerine, gelen düşünceyi ve duyguyu fark etmek, kabul etmek ve akıp gitmesine izin vermek ruhsal rahatlama sağlar. Örneğin, gün içinde beklenmedik bir olumsuzluk yaşadığımızda kendimize “Şu ân üzüntülüyüm, bu normal.” demek ve bu duyguyu bastırmamaya çalışmak, zihinsel esnekliği arttırır. Bu esneklik, mutluluk üzerinde doğrudan etkilidir; kişi olumsuz duygular karşısında yıkılmak yerine onlarla başa çıkmayı öğrenir.
İslam perspektifinde de bu yaklaşım sabır ve tevekkülle desteklenir. İnsan olumsuz yaşantılara olgunluk ve teslimiyetle yaklaştığında hem ruhsal hem de manevi olarak güçlenir. Örneğin, hayatın getirdiği küçük sıkıntılara sabırla katlanmak ve sonuçları Allah’a bırakmak, ânlık mutluluk değil ama kalıcı bir huzur ve tatmin sağlar. Böylece mutluluk, yalnızca haz ve keyiften ibaret bir duygu olmaktan çıkar; kişi hem içsel olarak rahatlar hem de manevi olarak güçlenir.
2. Kontrol Yanılgısından Kurtulmak
İnsan doğası gereği güven ve emniyet arar. Bu nedenle hayatında bazı şeyleri planlayarak ve düzenleyerek kontrol edebileceğini düşünür. Kişi, bu kontrol duygusu sayesinde daha huzurlu, rahat ve mutlu olacağını zanneder. Oysa gerçek hayatta bizim dışımızda gelişen pek çok faktör vardır: Doğa olayları, kazalar, afetler, hastalıklar… Bunlar üzerinde kontrol kurmaya çalışmak, gerçekleşmediğinde kişide hayal kırıklığı, üzüntü ve yoğun kaygı doğurur. İşte bu durum, “kontrol yanılgısı” olarak adlandırılır.
Özellikle son dönemlerde bilinirliği artan ACT (Kabul ve Kararlılık Terapisi)[9], insanların kontrol edebilecekleri alanlara odaklanmalarını tavsiye eder. Buna göre;
Kontrol edebileceğimiz alanlar: Düşünceye verdiğimiz tepki, davranışlarımız, seçimlerimiz, değerlerimize uygun hareket etmek.
Kontrol edemeyeceğimiz alanlar: Başkalarının davranışları, geçmişte yaşanan olaylar, geleceğin belirsizlikleri.
Kişi, kontrol edemediği durumları kabul edip kendi tutum ve davranışlarına yöneldiğinde kaygısı azalır, yaşamdan aldığı doyum artar. İslam’da bunun karşılığı tevekküldür. İnsan çalışır, çabalar, tedbir alır; ancak bilir ki nihai sonuç Allah’ın takdirindedir. Bu inanış, ruhsal rahatlama sağlar, kaygıyı azaltır ve kalıcı bir huzur kaynağı olur.
3. Değerlerle Uyumlu Yaşam
Daha önce bahsettiğimiz gibi, modern anlayışta mutluluk çoğunlukla haz ve keyif üzerine kuruludur. Ancak bu hazlar geçici olduğu için kişiye kalıcı bir mutluluk sağlamaz. Daha fazla eşya, daha fazla yemek, daha fazla başarı… Sürekli tüketim odaklı modern yaşam biçimi kişiyi tatmin etmek yerine sürekli bir eksiklik duygusuyla karşı karşıya bırakır. Oysa gerçek mutluluk, değerlerle uyumlu bir yaşam sürmekten doğar. Değerler, insana yol gösterir, hayatı anlamlı kılar, yön verir ve kalıcı bir tatmin sağlar. İnsan değerleri doğrultusunda yaşadığında, geçici hazların ötesinde daha derin bir doyuma ulaşır; yaşamı daha anlamlı ve kayda değer bir hâl alır. İslam’da bu değer, Allah’a iman etmek ve bu imanı adalet, tevekkül, merhamet, sabır ve şükür gibi erdemlerle yaşamakla bütünleşir. Kişi böyle bir yaşam benimsediğinde, hem anlamsız ve yüzeysel mutluluk arayışlarından kurtulur ve hem de dünyada ve ahirette kalıcı bir huzura kavuşur.
4. Eylem Odaklı Mutluluk
Mutluluk çoğu zaman yalnızca “iyi hissetmek” bağlamında tanımlanır; ancak bu yaklaşım, bireyi pasif bir bekleyişe sevk eder. Oysa gerçek mutluluk, değerlerle uyumlu eylemlerle ortaya çıkar. Bireyin kalıcı bir tatmin yaşayabilmesi için, sahip olduğu değerleri davranışlarına yansıtması gerekir. Örneğin, “Aile benim için önemlidir.” ifadesi tek başına yeterli değildir; bu değeri gerçekleştiren kişi, onlara zaman ayırmak ve sorumluluk üstlenmek suretiyle söz konusu değeri hayata geçirir. Benzer biçimde, İslami bağlamda “Allah’a kulluk ediyorum.” ifadesi, yalnızca bir söylemden ibaret kalmamalıdır; değerlerin ete kemiğe bürünmesi, düzenli ibadet, öğrendiklerini başkalarına aktarma veya İslami çalışmada bulunma gibi somut eylemlerle mümkündür. Bu şekilde birey, pasif bekleyişten kurtulurken, değerleriyle uyumlu eylemler aracılığıyla daha anlamlı ve kalıcı bir mutluluk inşa eder.
Sonuç olarak, mutluluk arayışı insanlık tarihi boyunca farklı dönemlerde ve kültürlerde çeşitli şekillerde tanımlanmış ve yönlendirilmiştir. Ancak modern çağın dayattığı “sürekli mutlu olma” anlayışı, bireyleri hem psikolojik hem de manevi açıdan çıkmazlara sürüklemektedir. Bu noktada, İslam’ın saadet, felah, huzur ve itminan kavramları üzerinden sunduğu bütüncül yaklaşım, insana yalnızca ânlık hazlar değil; kalıcı bir iç huzur ve anlam kazandırmaktadır. Psikoloji biliminin şükür, sabır ve değerlerle uyumlu yaşam üzerine ortaya koyduğu bulgular da bu hakikati bilimsel düzlemde destekler niteliktedir. Dolayısıyla, gerçek mutluluk hazların geçiciliğinde değil, insanın değerleriyle uyumlu, Allah’a (cc) yöneliş ve ahiret bilinciyle bütünleşmiş bir hayat sürmesinde saklıdır. Bu anlayış bireyi hem dünyevi zorluklar karşısında güçlü kılmakta hem de uhrevi saadetin kapısını aralamaktadır.
Selam ve dua ile…
[1] . Darío Moreno-Agostino et al., “Global trends in the prevalence and incidence of depression: a systematic review and meta-analysis,” Journal of Affective Disorders 281 (2021): 235–243, https://doi.org/10.1016/j.jad.2020.12.035
[2] . “Şüphesiz ki cennet ehli, o gün sevinçli bir şekilde (cennet nimetleriyle) meşguldürler.” (36/Yâsîn, 55)
[3] . “Şüphesiz ki müminler, kurtuluşa ermişlerdir.” (23/Mu’minûn, 1)
[4] . “Onlar ki; iman edip, kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain/huzur ve güven içinde olanlardır. Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (13/Ra’d, 28)
[5] . “Ey mutmain olmuş nefis!” (89/Fecr, 27)
[6] . Balcı Arvas, F. (2017). Psikolojide ve İslam Dini Düşünce Geleneğinde Mutluluk Kavramı: Karşılaştırmalı Bir Çalışma. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 6(4), 109-128.
[7] . Baynal, Fatma. “Mutluluk Kavramının Felsefi, Psikolojik ve Dini Açıdan İncelenmesi”. darulfunun ilahiyat 31, sy. 2 (Aralık 2020): 247-74.
[8] . “Mutluluk Tuzağı” (Happiness Trap) kavramı, Avustralyalı psikolog Dr. Russ Harris tarafından ortaya atılmıştır.
[9] . Russ Harris, Act’i Kolay Öğrenmek: Kabul ve Kararlılık Terapisi İçin Hızlı Bir Başlangıç (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2022).



