Milli Din Arayışı ve Türk Müslümanlığı

Kitabın Yazarı: Ramazan Yazçiçek

Yayınevi: Ekin Yayınları

Basım Tarihi: 2014

Sayfa Sayısı: 200

Ebat: 135×210 mm

Kitap Hakkında

Bu ay tanıtacağımız kitabımız ırkçılığın[1] evrensel tanımı üzerinde durduktan sonra İslam dinini belli sebeplerle reddedemeyen toplulukların dini nasıl kendi töre ve geleneklerine göre şekillendirdiklerini işlemiştir. Arapları en üstün ırk gören, Arap olmayanlara gayri Müslim muamelesi yapan, onlardan ağır cizye alan, Arap olmayan Müslimlere kız vermeyen, onlara mescidlerde imamlık yapmayı yasa çıkararak yasaklayan Umeyyecilik; Umeyyiciliğin karşında Arapları aşağılayan ve Emevîlerin yıkılmasına zemin hazırlayan Şuûbiyecilik ve Türklerin İslam serüveni; kitabın genel olarak incelediği üç temel başlıktır.

Oysa Kur’ân, ırka dayalı olarak hiçbir kimsenin/kabilenin lehinde veya aleyhinde bir yargıda bulunmamaktadır. İslam inancına göre üstünlük, iradeye dayalı imani tercih ve bunun gereği olarak takva üzere olmaktadır.[2]

Yine Hulafa-i Raşidin Dönemi’nin ilk yarısına kadar ırkçılığa dair herhangi bir emare görülmemiştir.[3]

Yazar, “Bir Türk’ün dünyaya bedel” olduğunu, İbrâhîm (as) ve Allah Resûlü’nün (sav) Türk olduklarını, ibadet dilinin Türkçe olması gerektiğini savunan güruhun buralara kadar nasıl geldiğini, tâ şeytanın kendi tabiatını üstün görüp ilk ırkçı olmasından günümüze kadarki süreci ikna edici ve akademik bir üslupla izah etmiştir.

Yer yer İslam tarihine genel olarak değinmiş,[4] yer yer de toplumumuza özel olarak değerlendirmelerde bulunmuştur.[5]

Millî dinin en büyük dayanaklarından biri olan “Konstantiniyye’yi fetheden komutan ne güzel komutan…” rivayetiyle ilgili bir pasaja da kitapta yer ayırmıştır.[6]

Yazar, kitabında bazı tarihî gerçekleri ve toplumumuzdaki çelişkileri delilleriyle izah eder. Örneğin; toplumumuz hem Selçuklu Devleti’ni sevmekte hem de Hacı Bektaş Veli ile övünmekte. Oysa Hacı Bektaş Veli, Selçuklu Devleti’ne başkaldırmış ve devlet tarafından öldürülmüş bir Kalenderîdir. Diğer adıyla “esrar içen baltalı dervişler”. Bunlar şarap imal edip içen, şeyhlerini peygamber ilan eden, Müslim mezarlıklarına Yezid makberesi diyen, evlenmeyip evli kadınlarla zina eden, aralarında eşcinselliğin yaygın olduğu, şeriata aykırı davranmayı fazilet bilen dervişlerdir. İbnu’l Hatîb de onların mescidlerde köpeklerle düşüp kalktığını; mescidlere ahır, namazlara zumurluk dediğini, ibadet edenleri aşağıladıklarını ve bu hâlleriyle övündüklerini aktarır. Ahî Evran, Şems-i Tebrizî, Hacı Bektaş Veli gibi kişiler hep bu akımın öncüleridir.[7]

Kitabımızda tasavvufun sorunlarının temelinde kaynak bilinci olmayışı ve inançlarını ananeler üzerine kurmaları üzerinde de durulmuştur.

Sofilerin jurnalciliğine, sistemi tevhid ehline karşı kışkırtmalarına, despot rejimi halka meşru göstermelerine dair tarihten güzel anekdotlara yer verilmiştir.[8]

Yazar, kitabın sonlarında ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi üzerinde durmuş, 1932-1950 yılları arasındaki on sekiz yıl boyunca “Tanrı uludur, Tanrı uludur!”[9] garabetiyle ilgili oldukça dikkat çekici tespitlerini paylaşmıştır.[10]

Millî dinin en önemli özelliği sistemin karşısında yer almamasıdır. Bugünün millî dini tasavvuf ve Alevilik olduğu gibi yeri geldiğinde şu ân radikal ismi verilen gruplar da olabilir. Ölçü, siyasi konjonktür ile uyumdur. Millî dine uygun heterodoks (din dışı) zümre olan Alevilik için de özel bölüm ayrılmıştır. “Hakikat münkeşif olduğunda şeriat mürtefi olur.”[11] diyen Alevilerle ilgili pasajlara bakmanızı da özellikle tavsiye ediyoruz.[12]

Millî dinde din, kişi ve zümrelere göre uyarlanır. Oysa din hiçbir dönemde herhangi bir kesime vacipler hususunda imtiyaz tanımamıştır. Örneğin yürek eti yemeyen Cûfî Kabilesi bu yiyeceğin kendilerine haram olmasını talep ettiklerinde Allah Resûlü (sav) onlara yürek kızartmış ve başta liderlerine olmak üzere yedirtmiştir. Ben-i Esed Kabilesi’nden bedeviler, “Biz kılıç zoruyla iman etmedik, bize namaz ve zekât farz olmasın.” diye talepte bulunduklarında, “İslam olmalarını (başa kakıp) sana minnet ediyorlar. De ki: ‘İslam oldunuz diye bana minnet etmeyin. Bilakis, sizi imana hidayet ettiği için Allah size minnet eder.’ ”[13] ayeti indirilmişti. Taiflilerin Lat putunun hemen yıkılmaması talebi reddedilmiştir. Kendilerinin yıkma isteği de aynı şekilde kabul edilmemiş, Allah Resûlü (sav) hemen Hâlid ibni Velîd’i yollayarak putu kırdırmıştır. Ben-i Mustalik Kabilesi’nin zekât vermeyeceğine dair asılsız haber ulaşınca hemen harekete geçilmiştir. Yazar, bu gibi örnekleri kitabına yerleştirerek dine uyulması gerektiğini ve dinin kişilere, kurumlara, tarikat ve cemaatlere göre uyarlanamayacağını anlatmıştır.

Kitaptan çokça istifa etmeniz ümidiyle bir sonraki kitap tanıtımında görüşmek üzere…


[1]. Irkçılık; insanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyen; üstünlüğün, atalardan miras alınmış olan biyolojik farklılıklardan kaynaklandığını savunan anlayışın genel adıdır. (Millî Din Arayışı ve Türk Müslümanlığı, s. 13)

[2]. bk. Milli Din Arayışı ve Türk Müslümanlığı, s. 22-23

[3]. bk. age. s. 25-26

[4]. bk. age. s. 53

[5]. bk. age. s. 92, 101; Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 202-236

[6]. bk. age. s. 154

[7]. bk. age. s. 109

[8]. age. s. 19

           Rumi (H. 604-672) de aynı anlayışla Müslüman olacaklarına inandığı Tatarlara feragatle bakılmasını tavsiye eder ve bir şiirinde, “Sen Tatarlardan korkuyorsan Tanrı’yı tanımıyorsun demektir; ben ise onları yüz tane iman sancağı ile istikbal ediyorum.” (age. s. 97) der. Ülkelerini işgal edenlere karşı bu kadar muhabbet besleyen, hoşgörüyle bakan, onlar için hiçbir yardımı esirgemeyen ve dönemin işgalci emperyalistlerine başkaldıranlarla mücadele eden Celâleddin-î Rumî, kendi dışındaki meşrep farkı olan muhaliflerine karşı ise son derece acımasız bir tavır takınmakta, onları hicv ve tahkir etmektedir. Döneminin sosyal ve siyasî olaylarını resmeden bir nitelik taşıması açısından Mesnevî bu mücadelelerin açık delilidir.

[9]. Anlaşılmak için Türkçeleştirilen ifadeler çoğu zaman Arapçadan daha kapalı hâle gelmiştir: Örneğin “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” cümlesine bedel olarak “yaratgan, türütken, bağırsak tanrı” gibi bir kullanım ne kadar anlaşılır olabilir ki! (bk. age. s. 177)

[10]. age. s. 131; Tarih ve Siyaset’e Dair, Dücane Cündioğlu, s. 65-67

[11]. “Hakikat açığa çıktığında şeriatın geçerliliği kalkar.” age. s. 136

[12]. bk. age. s. 137

[13]. bk. 49/Hucurât, 17

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver