Ümmetin Damarlarına Enjekte Edilen Taze Kan; Şehitler – 2

Hidayet ettiği kullarına şehadet nimetini nasip eden Allah’a hamd olsun. O ki, kendisine teslim olan kullarının, sırf kendisinin rızasını kazanma gayesiyle canlarını vermelerinden hoşnut olandır:

“İşte biz günleri aranızda böyle döndürür dururuz, ta ki Allah iman edenleri açığa çıkarsın ve aranızdan şehitler edinsin.” (3/Âl-i İmran, 140)

O’nun Rasûlü Muhammed’e sallallahu aleyhi ve sellem salât ve selam olsun. O ki:

“Nefsimi elinde bulundurana yemin olsun ki; Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi sonra tekrar savaşıp yine öldürülmeyi isterdim.” (Buhari, Cihad) buyurmuştur.

Onun ashabına da selam olsun; şehitlerin efendisi Hamza’ya, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin’e, meleklerin kendisini yıkadığı şehit Hanzala’ya, şehadeti sebebiyle arşı titreten Sa’d bin Muaz’a, Bedir’in ve Uhud’un şehitlerine radıyallahu anhum ecmain.

Ve yine selam, ‘garip’ bir hayatı seçerek zillete boyun eğmeyip, izzeti El-Aziz olanın yanında bulan İslam’ın ‘garip’ şehitleri üzerine olsun.

Şehadeti anlatırken kelimelerimizin kifayetsiz kaldığı yazımızda, onun faziletine dair naslar zikretmiştik. Bunları maddeler hâlinde bir kez daha hatırlayalım:

Şehitler diridir ve Rabbleri katında rızıklanmaktadırlar.

Cennete girdikten sonra gördüğü nimetlerden dolayı geri dönmek isteyen bir tek şehitlerdir.

Şehadet, borç dışında bütün günahlara kefarettir.

Şehide şefaat etme yetkisi verilmiştir.

Şehitler Fatiha suresinde geçen “Kendilerine nimet verilenler” dendir.

Şehitler, kabir sorgusundan muaf tutulmuşlardır.

Bunları zikrettikten sonra şehadet ile ilgili birtakım hatırlatmalarda bulunmak faydalı olacaktır:

1. Şehadeti arzu etmek, cihad prensiplerinin en önemlilerinden olan korku salma siyasetinin bir parçasıdır. Eğer iki ordudan bir tanesi ölümü arzulayarak savaşıyorsa, imkânları kısıtlı dahi olsa karşı tarafı ciddi anlamda korkutacaktır. Ölmek için savaşan bir ordu, yaşamak için savaşan bir ordudan her zaman ve her koşulda üstündür.

Kâfirlerin en büyük özelliği, yaşamayı sevmeleridir. Bütün mücadeleleri, çalışmaları, döktükleri ter, akıttıkları kan sadece daha uzun ve daha konforlu yaşamak içindir. Seven kişi ise sevdiğinin elinden gitmesinden korkar. Bu sebeple kâfirlerin en büyük korkusu ölümdür. Kimisi de Yahudiler gibi ahirette karşılaşacağı akıbetten korktuğu için ölümden korkar. Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“De ki: ‘Ahiret yurdu insanların dışında sadece size has ise eğer doğru sözlü iseniz o zaman ölümü temenni edin. Onlar kendi elleriyle önceden yaptıkları işler sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Müşriklerden her biri de ister ki bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yaptıklarını eksiksiz görür.” (2/Bakara, 94-95)

2. Şehitlik arzusunu kişinin kalbine yerleştirecek en büyük etken, kişinin Allah’ı ve O’nun yanındakileri tanımasıdır. Allah subhanehu ve teâlâ, sahabeyi böyle terbiye ettiği için onlar daha dünyada iken cennetin kokusunu almaya başlamışlardı. Bir kul, Allah’ın yanındakilerden haberdar ise şehadet arzusu da kalbinde kök salacaktır.

3. Şehadet bu kadar yüce bir mertebe olmasına rağmen, cihad hiçbir zaman mücadelenin birincil hedefi olmamalıdır. Yani Allah yolunda mücadele eden, cihad eden taifenin amaçlarının şehitlik olmaması gerekir. Asıl amaç göz ardı edilip o ibadetin barındırdığı farklı amaçlar göz önüne alındığında, ibadetin ifa edilme şeklinde olumsuz değişiklikler gerçekleşebilir. Şöyle ki;

Namaz bir ibadettir. Ama ‘Niçin namaz kılıyoruz?’ sorusunun birçok cevabı vardır. Doğru olan, ‘Allah emrettiği için, kulluğumuzun gereği olarak namaz kılıyoruz’ yanıtıdır. Ama bunun yanında başka amaçlar da ekleyebiliriz. ‘Biz namazı Allah’tan gafil kalmamak, sürekli O’nu hatırlamak için kılıyoruz’, ‘Biz namazı hayatımızda bir düzen tesis etmek ve sorumluluk bilincine erişmek için kılıyoruz’ gibi. Fakat bunlar ikincil, üçüncül amaçlardır ve asıl amaç olarak tayin edildiğinde ibadeti tahrif edebilirler. ‘Namaz, Allah emrettiği için kılınır’ dediğimizde bunun alternatifi olacak başka bir eylemin olmadığını görürüz. Ancak ‘Namaz Allah’ı hatırlamak için kılınır’ dediğimizde Allah’ı bize hatırlatabilecek, namaz dışında birçok alternatif mevcuttur. Aynı durum hayata düzen getirmek gayesi ile kılınan namaz için de geçerlidir. Namaz dışında hayatımızda düzeni tesis edebileceğimiz birçok eylem mevcuttur.

Cihad için, mücadele için de aynı durum söz konusudur. Cihad da asıl amaçla beraber birçok amacı kendi içerisinde barındırmaktadır. Cihadın asıl amacı yeryüzünden şirki söküp çıkarmak, tevhidi ikame etmektir. Diğer amaçlar; zafer, şehadet, ganimet, izzetli bir hayat olabilir. Ancak bu amaçların tercih edilmesiyle girişilecek bir mücadele, mücadelenin boyutlarını ciddi anlamda değişikliğe uğratacaktır. Ama asıl amaç vâki olduğu müddetçe mücadele, ilk günkü hâliyle yoluna devam edecektir.

Asıl amaç olarak şehadet görüldüğü takdirde ortaya çıkabilecek sıkıntılar şunlardır:

a. Gayesi şehadet olan kişi, her bayrağın altında savaşır. Çünkü bayrağın ne bayrağı olduğu, amacın ve menhecin ne olduğu, içinde bulunduğu taifenin akidesinin ne olduğu; sadece şehadeti amaçlayan kimseyi pek de ilgilendirmez. Sonuç ise amelin fesada uğraması ve amaçlanan şehadetin elde edilememesidir.

b. Cihad, insanları öldürmek için veya Müslümanların kanlarını akıtmak için meşru kılınmış bir eylem değildir. Şehadeti asıl gaye hâline getiren biri, olmadık yerde taşkınlığının bir sonucu olarak Müslümanların kanlarını dökebilir. Şehadet asıl gaye olmuş olsaydı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem daha Mekke’de iken sahabenin düşmana saldırmasına müsaade ederdi, sahabe de şehadete ulaşmış olurdu. Ancak amaç şehadet değildi. Şehadeti, cihadı için asıl amaç olarak gören biri ise yapacağı ameliyenin maslahat ve mefsedet boyutunu düşünmez. Bunun muhasebesini yapmaz.

Şunu da belirtmek gerekir ki; bugün Müslümanları şehadete teşvik eden, şehadeti asıl amaç hâline getirmelerine sebep olan etken görsel/işitsel cihadi neşriyattır. Söz konusu bu görsel medyanın videoları, insanları Allah yolunda can verme konusunda teşvik ediyor. Ancak gerçek hayatta görünen ile videoda izlenilen farklı olduğunda amel ifsat olabilmekte, zikrettiğimiz sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir.

Rabbimiz bizlere hakkı hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla rızıklandır ve yine bize batılı batıl olarak göster ve bizi ondan uzak durmakla rızıklandır. Allahumme âmin.

Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.a

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver