Örnek Nesil Sahabe

Allah’a hamd olsun. Salât ve selam Rasûlullah’a, ailesine ve örnek nesil olan sahabesinin üzerine olsun.

Allah subhanehu ve teâlâ nasip ederse bu yazımla beraber, sahabelerin hayatlarını yazmaya çalışacağım. Neden diye soracak olursanız:

Abdullah b. Mesud radıyallahu anh şöyle der:

“Birilerine tabi olacaksanız ölmüş olanlara tabi olun. Çünkü hayatta olanın fitneye düşmeyeceğinden kimse emin olamaz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem ashabı kalbi en temiz, ilimleri en derin, yapmacılıktan en uzak kimselerdir. Allah onları Rasûl’üne arkadaş olsunlar ve dinini ikame etsinler diye seçmiştir. Öyleyse onların hakkını verin ve onların yoluna uyun, zira onlar dosdoğru bir yol üzerindedirler.”

Allah subhanehu ve teâlâ onlardan razı olmuş, onları bize örnek olarak göstermiş, onları Peygambere sallallahu aleyhi ve sellem yardımcı olarak seçmiş, onların birçoğunu daha dünyadayken cennet ile müjdelemiştir.

Sahabenin ulaşmış olduğu bu mertebeler, aslında hepimizin bugün peşinden koştuğu, elde etmeye çalıştığı mertebelerdir. Eğer onları tanır, ne yapıp ta bu seviyeye geldiklerini öğrenirsek, biz de onların ulaştığı mertebelere ulaşabiliriz. Bundan dolayı sahabeyi iyi tanımalı ve iyi anlamalıyız.

Sahabe Kimdir?

Lugatta, birine yakın olmak, biriyle arkadaşlık yapmak anlamına gelir sahabe.

Sahabe hakkında ıstılahi olarak ise birçok tanım yapılmıştır. Fakat genel olarak yapılan tanım şudur: ‘Peygamber ile mümin olarak karşılaşan ve bunun üzerine ölen kimselere sahabe denir.’

Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem görüp ona iman etmeyen veya iman edip daha sonra imanından dönen kimse sahabe değildir.

Sahabenin Fazileti

Kur’an ve Sünnet’te sahabenin faziletini gösteren birçok ayet ve hadis vardır. Bunların hepsini zikretmeyeceğiz. Fakat kısaca sahabenin faziletini şöyle anlatabiliriz;

1. Allah Sahabeyi Tezkiye Etmiştir

Allah subhanehu ve teâlâ ve Rasûlü, insanların kendilerini tezkiye etmelerini/temize çıkarmalarını yasaklamıştır.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Sizi topraktan meydana getirdiği zaman da ve siz, annelerinizin karnında cenin halinde iken de sizi en iyi O bilir. Öyleyse, kendi kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takvalı olduğunu en iyi o bilir.” (53/Necm, 32)

“Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.” (4/Nisa, 49)

“Peygamber ismi Burre/iyilik olan birinin ismini tezkiye içerikli olduğu için Zeynep diye değiştirmiştir.” (Müslim)

İnsan kendisini en iyi bilen olmasına rağmen Allah ve Rasûlü kişilerin kendilerini tezkiye etmelerini yasaklamıştır. Allah ve Rasûlü tezkiyeyi yasaklamalarına rağmen sahabeyi bizzat kendileri tezkiye etmiş, temize çıkarmıştır. Bu da bize sahabenin faziletini gösterir.

Allah onlardan razı olmuştur.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“İleriye geçen muhacir ve ensar ile onlara güzellikle uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlanmıştır. İşte bu en büyük kurtuluştur.” (9/Tevbe, 100)

“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” (48/Fetih, 18)

Onlar hem zaman, hem de nesil olarak en hayırlı topluluktur.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” (3/Âl-i İmran, 110)

Bu ayetin ilk muhatapları sahabe neslidir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“İnsanların en hayırlısı benim dönemimde yaşayanlardır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra onlardan sonra gelenlerdir.” (Buhari, Müslim)

Abdullah b. Mesud radıyallahu anh şöyle der:

“Allah kullarının kalplerine bakmış, Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem kalbini onların arasında en hayırlısı bularak kendisi için seçmiş ve onu, risaletini insanlara ulaştırmak için göndermiştir. Muhammed’den sallallahu aleyhi ve sellem sonra kulların kalplerine tekrar bakmış ve onun ashabının kalplerini kulların kalplerinin, en hayırlıları bulmuştur. Bundan dolayı onları Nebisinin, onun dini uğrunda savaşan yardımcıları kılmıştır.” (İmam Ahmed)

Onlar hakiki müminlerdir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” (8/Enfal, 74)

Onlar sadık kimselerdir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnutluk ararken ve Allah’ın dinine ve Peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (59/Haşr, 8)

“Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (33/Ahzab, 23)

Onlar şahit olanlardır

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Sizin insanlığa, Rasûl’ün de size şahitlik etmesi için sizi vasat bir ümmet kıldık.” (2/Bakara, 143)

Bu ayetin ilk muhatapları sahabe neslidir.

Onlar kendi aralarında rahmetli, kâfirlere karşı sert ve ibadete düşkün kimselerdir:

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Muhammed, Allah’ın Rasûlü’dür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde halinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” (48/Fetih, 29)

Onlar semanın yıldızları gibidir.

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor:

“Rasûlullah ile beraber akşam namazı kılmıştık. Aramızda: ‘Burada oturup yatsıyı da onunla birlikte kılsak.’ dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve:

__ Halâ burada mısınız? buyurdu.

__ Evet! dedik.

__ İyi yapmışsınız! buyurdu.

Başını gökyüzüne kaldırdı ve şöyle buyurdu:

__ Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gittiğinde, vaad edilen şey semaya gelir. Ben de ashabım için bir emniyetim. Ben gittiğimde, onlara vaad edilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gittiğinde ümmetime vadedilen şey gelir.” (Müslim)

Bu zikrettiklerimizin hepsi tezkiye içerikli ve hepimizin elde etmek istediği şeylerdir. Sahabenin bunları elde etmesi ve bizzat Allah ve Rasûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem buna şahitlik etmesi sahabenin faziletini, değerini gösterir.

2. Onlar, Kur’an ve Sünnet’i En İyi Anlayanlardır

Sahabe inen ayetlerin, söylenen hadislerin hangi olay üzerine indiğini ve ne ifade ettiğini bildiği için nasları en iyi anlayanlardır. Kur’an ve Sünnet’i doğru anlamak için, bu iki delili onların anladığı gibi anlamamız gerekir. Aksi takdir de Kur’an ve Sünnet’i yanlış anlarız. Bugün birçok fırkanın temel problemi nasları akıllarına ve hevalarına göre anlamalarıdır. Nasları anlamada sahabe ölçü alınmadığı için bazı fırkalar ifrata, bazıları ise tefrite düşmüştür. Allah ve Rasûlü sahabenin anlayışından razı olmuş ve onlar gibi nasları anlamamızı bizden istemiştir.

Ehli Kitap iman etmek istediğinde Allah subhanehu ve teâlâ ölçü olarak sahabeyi onlara göstermiştir.

“Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (2/Bakara, 137)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunların hepsi cehenneme gidecek, bir tane fırka cennete gidecektir.

Sahabeler:

__ Cennete gidecek olan fırka hangisidir ya Rasûlullah?’ diye sordu. Peygamberimiz:

__ Benim ve sahabemin yolu üzerine olanlardır, buyurdu.” (Tirmizi)

Burada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize cennete gidecek fırkanın özelliğini anlatırken kendisinin ve sahabesinin yolu üzerine olan kimseler olduğunu söylüyor. Kurtulan fırkadan olabilmek için Kur’an ve Sünnet yeterli değildir. Bir de Kur’an ve Sünnet’i sahabenin anlayışı üzerine anlamak gerekir. Aksi takdirde çok ciddi yanlışlar ortaya çıkar.

Buna bir ayet üzerinden örnek vererek konunun ne kadar önemli olduğunu anlamaya çalışalım;

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın, Allah güzel yapanları sever.” (2/Bakara, 195)

Bugün insanlardan bazıları, bu ayete dayanarak İslam’a hizmet etmekten geri duruyor.

Örneğin, Adam: ‘Açıktan davet yapmamamız gerekir’ diyor. Sebebi sorunlunca diyor ki: ‘Çünkü açıktan davet yaptığında cezaevine düşme tehliken var. Allah da kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın diyor. Açıktan davet yaparsan, kendi elinle kendini tehlikeye atmış olur ve cezaevine düşmüş olursun. Bu da Allah tarafından yasaklamıştır.’

Veya adam diyor ki: ‘Bugün cihad yapmamak gerekir. Çünkü cihad yaptığında ölme veya yaralanma tehliken var. Cihada gidersen kendi elinle kendini tehlikeye atmış olursun. Ondan dolayı cihada gitmemek gerektiği gibi, gidenler de yanlış yapıyor.’

Zahiren söylediklerinde haklı gibi gözüküyorlar. Ve kendilerince söylediklerini Kur’an’dan bir ayete dayandırıyorlar. Ama bu düşünceler işin hakikatini kesinlikle yansıtmamaktadır. Hakikat ayetin nûzul sebebini ve tefsirini veren hadislerde yeralmaktadır. Fakat onlar bu bilgiye müracaat etmedikleri için bunu bilmiyorlar. Bilmedikleri için, içerisini kendi heva ve heveslerine göre dolduruyorlar. Bu da İslam hükümlerinin ciddi anlamda yanlış anlaşılmasına sebebiyet veriyor.

Bu ayetin nuzül sebebi ile ilgili Leys İbn Ka’b şöyle diyor:

“Muhacirlerden bir kişi İstanbul’da düşmanların safına saldırdı. Ve düşman safını deldi. Beraberimizde Ebu Eyyub el-Ensari de vardı. Bazı kimseler dediler ki:

__ Kendini kendi eliyle tehlikeye attı.

Ebu Eyyub el-Ensari dedi ki:

__ Biz bu ayeti daha iyi biliriz. Çünkü o, bizim hakkımızda nazil olmuştur. Biz Rasûlullah’la birlikte sohbet ettik. Onunla nice şeylere şahit olduk ve ona destek olduk. İslam yayılıp da ortaya çıkınca biz Ensar topluluğu gizlice toplandık ve dedik ki: ‘Allah bize Peygamberle sohbet etme şerefini lutfetti. Ve ona yardımcı olma imkanını bahşetti. Böylece İslam yayıldı. Müslümanlar çoğaldı. Biz Rasûlullah’ı ailelerimize, mallarımıza ve çocuklarımıza tercih etmiştik. Şimdi ise savaş ağırlığını kaybetti. Artık ailelerimize, çocuklarımıza dönüp onların yanında kalsak. İşte bunun üzerine: “Allah yolunda infak edin ve ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” ayeti bizim hakkımızda nazil oldu. Bu ayette söz konusu olan tehlike; cihadı terk ederek, mal ve çoluk-çocuk yanında oturmaktır.” (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

Sahabenin anlayışından kopuk bir şekilde ayet ele alındığında, İslam’a hizmet etmek, cihad etmek, davet etmek, kişinin kendini tehlikeye atmasıyken, sahabenin anlayışıyla olaya baktığımızda, bunları yapmamak kendi eliyle kişinin kendisini tehlikeye atmasıdır. İşte bunun gibi yanlış anlayışlar olmasın diye naslar sahabenin anladığı gibi anlaşılmalıdır.

Allah’ın Kur’an ve Sünnet’i anlamada ölçü olarak sahabeyi göstermesi, sahabenin faziletini ve Allah katındaki değerini gösterir.

3. Onlar, Sevilmesi ve Sövülmemesi Gerekenlerdir

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

“Aman aman sahabem konusunda dikkatli olun. Benden sonra sakın onları hedef almayın. Onları seven beni sevdiği için onları sever. Onlara buğz eden bana buğzettiği için eder. Onlara eziyet veren bana eziyet vermiş olur. Bana eziyet veren ise Allah’a eziyet etmiş sayılır. Allah’a eziyet edene ise Allah’ın onu yakalaması yakındır.” (Tirmizi, İmam Ahmed)

“Sahabeme sövmeyin. Sizden biri Uhud dağı kadar altın infak etse yine de onların bir avuç infakına ya da bunun yarısına ulaşamaz.” (Buhari)

“İmanın alameti Ensar’ı sevmek, nifakın alameti Ensar’a buğz etmektir.” (Buhari)

Allah ve Rasûlü onlardan razı olup, onları sevmemiz ve onlara sövmememiz konusunda bizi defaaten uyarmasına rağmen, günümüzde sahabeye hakaret eden, onlar hakkında kötü konuşan kimseler vardır. Bunların sahabe hakkında kötü konuşmalarına müsaade etmemeli, onları bu konuda susturmalıyız. Çünkü Allah ve Rasûlü’nün yanında değerli olan kimselerin, bizim yanımızda da değerli olması gerekir. Hiç kimse değer verdiği kimselere hakaret yapılmasına müsaade etmez, etmemeli. Bu da bizim sahabeye karşı görevlerimizden bir tanesidir.

Bunlar bize sahabenin faziletini gösterir. Bu kadar fazileti olan kimseler, anlatılmayı da en çok hak eden kimselerdir.

Davamızın sonu âlemlerim Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver