Bizim Dinimiz Bize Batıl ve Batıni Dinleriniz Size

Tevhid dini İslam, sizin dininizden esasen de usûlen de apayrı bir dindir. Çünkü tevhid dini İslam’ın ilahı, sizin dininizde inanılıp bağlanılan ve aklınıza ve hevanıza göre tasavvur ederek üretmiş olduğunuz sayısız ilahlardan bir ilah değil; mutlak yaratıcı ve kahredici egemenlik sahibi Allah’tır
(cc)
.

Sizden bazılarının dini; varlıkta birliği, âlemde var olan her şeyin Allah’ın isim ve niteliklerinin bir yansımasından ibaret olduğunu ve bu çerçevede yaradan ile yaratılanın tekliği hezeyanı üzerine kuruludur.

Bu din; aşkı manevi yolculuğun (sülukun) esası gören, geçici (mecazi) aşkı, yani belli birisine karşı duyulan ve şehvet duygusu da barındıran sevgiyi gerçek/hakiki aşka ulaşmak için bir köprü bilen, raksı (dansı) ve müziği adamına ve niyetine göre helal bilip cezbe vasıtası olarak kabul eden, erkekliği ER’lik tarzında değerlendirerek bu makama ulaşamayan erkekler olduğu gibi ER mertebesine varmış kadınlar da bulunduğunu söyleyen,
“Kardeşlik”
dolayısıyla kadının örtünmesini önemsemeyen hatta batınîliği temsil edenleri tarafından büsbütün kaldıran ve içkiyi kadınlı, müzikli ve danslı
“ihvan meclisleri”
ne sokan sapıklık ve küfre dayalı bir dindir.

Sizden bazılarının dinine göre ilah altı günde dünyayı yarattıktan sonra yedinci gün istirahat etmeye ihtiyaç duymuştur. Şüphesiz ki bu ilah âlemlerin Rabbi olan Allah
(cc)
değil, İsrailoğullarının edindikleri ilahtır. İsrailoğullarının edindiği bu ilahın İsrailoğulları kavmiyle olan ilişkisi yeryüzündeki diğer milletlerle ilişkisinden çok farklıdır.

İsrailoğullarının edindiği ilah onlara göre İsrail (Yakub) ile güreşmiş fakat onu yenemediği gibi bu ilahın ayrıca bir de Üzeyr adında bir oğlu vardır(!)

Musa’nın
(as)
getirdiği tevhid akidesine bağlı kaldıkları sürece onlar için vadolunmuş üstünlük ve hâkimiyeti; şirk, haset, sömürü ve zulümle özdeşleştikleri günümüzde dahi kendileri için ebediyen kazanılmış bir hak olarak gördüren üretilmiş bir dindir, bu ehlikitap kâfirlerin dini.

Sizden bazılarının inandığı dine göre ilah; İsa Mesih adında bir erkek çocuğun babasıdır ve bu ilah başkalarının günahına karşılık olarak oğlunu çarmıha gerdirmiştir!

Onların teslis akidesine göre ilah üçtür ama yine de birdir! Onlara göre din; sadece küfür ve fücur tortuları altında tamamen kararmaya yüz tutan vicdan taslaklarını belli aralıklarla soluklandırma, kazıma ve terapi aracıdır.

Sizden bazılarının da ilahının çocukları vardır. (Putperest müşrikler meleklerin Aziz ve Celil olan Allah’ın kızları olduğu bühtanında bulunarak küfürde daha da çukurlaşmışlardır.) Fakat o bahtsız tanrınızın sadece kızları vardır, oğullardan mahrumdur!

Sizden bazılarının ilahı dünyada yaşar ve ete kemiğe bürünür. Bu ilah şeyh ve evliya sıfatlı bazı madrabazların suretinde kendilerine iman etmiş sapkın güruhlar tarafından görünür.

Hatta serin toprağın altında günahlarının ve hatalarının esiri durumunda bulunan bazı ölüler dahi bu güruhlarca
“dinlerindeki usullere uygun”
bir şekilde ilahlaştırılır.

Sizden bazılarının dini Allah’a
(cc)
, Resûlullah’a
(sav)
ve müminlere düşmanlık esasına dayanır. Müminler
“Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek”
kaidesini hayatlarındaki tüm ilişkilerinde dostluk ve beranın esası olarak belirlerlerken; onların dininde dostluk ve düşmanlık iman ve akide bağı dışında herhangi başka bir bağ ve temel üzerine kurulur. Kadın ve erkek müminlerden buğz ve nefretlerinin nedeni o müminlerin boyları posları değil, kalplerinde ve zihinlerinde yerleşik sahte ilahların emrettiği
“ya bizden ya da onlardan”
ölçüsüne göredir.

Vela ve bera (dostluk ve düşmanlık) ve Allah
(cc)
yolunda cihat akidesinden uzaklaştırılan bir
“İslam”
; uluslararası küfür toplumunun hoşnut olduğu ve küresel şirk sisteminin onaylayıp
“Hımm… Bunlar demokrasiyi benimseyip partilerden bir parti kurarak ‘vahdet’ teraneleri okuya okuya aralarındaki bölünmeyi daha da arttıran
bizimsi
moselmanlarmış…”
diyerek yeri geldiğinde övüp fonladığı ve bu zillet üzere devamlılıklarını sağlamak için her türlü imkânı sunup katkıda bulundukları
“İslam”
dır.

Sizden bazılarının dini; hak ve batıl veya hayır ve şer ayırımı yapmadan sadece şeyhinin, seydasının, partisinin, tarikatının ya da grubunun benimsediği bir inanç, fikir ve menheci benimseme ve onaylama temeli üzere bina edilmiştir. Hakka ittiba noktasında rabbanî endişelerle, yerinde ve doğru bir eleştiri yapan bir mümine hızlı ve haşin bir şekilde reddiyeler yapılır ve grubun öfkesine hedef olur. Dindaşlık, dostluk ve düşmanlık kriteri şudur onlar için:
“Her kim onların grubuna katılıp desteklerse ona yaklaşır, onu dost edinir, ona bağlanır ve hatta kendisine ihsanlarda bulunulur.”

Sizden kimisinin ilahı; kendisinin inancına, ahlakına, fikriyatına ve hayatına yansıyıp onun için asla vazgeçilemez bir yaşam tarzı hâline gelen vatanperestlik/welatparêzî ve ırkçılık/nijadperestî zindanıdır.

Vatanı yüceltmeyi ve vatana kulluğu içeren bu paganist akide tevhid ümmetinin güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkmasının önündeki en büyük iç bariyerlerden biridir. Ulus, vatan ve vatanseverlik adıyla İslam coğrafyasını parsel parsel vatanlaştırarak bölüp parçaladılar.

Tabi olduğunuz tağuti sistemlere göre kişilerin vatana olan sevgi ve bağlılıkları tağut yöneticiye veya egemen konumdaki iktidara olan yakınlığı, dostluğu ve bağlılığı oranında değerlendirilir. Tağutların bu kör ve kuru dinine müntesip her bir taife, içinde bulundukları gayrişeri ahvali meşrulaştırmak amacıyla başka bir dinin, yani aziz İslam’ın işlerine ve hoşlarına gelen naslarından (ç)alıntı yaparak bağlılarını motive ederler.

Sizden bazılarının ilah edindiği ise; kendileri gibi bir beşer olan fakat her fetva ve teviline Kur’ân ve sünnetten bir nas imiş gibi muamele ettikleri seyda, hocaefendi, üstad, şeyh gibi sıfatlı kişilerdir. Öyle ki herhangi bir âlim veya üstada itaat, bağılılık ve onun fetva ve görüşlerini kabullenmek esasına dayalı vela ve bera bağı şu sıralar oldukça yaygın olan batıl bir dostluk biçimidir. Bu ise bilindiği üzere Yahudi ve Hristiyanlara özgü bir tutumdur. Zira onlar da âlim ve bilginlerini Allah’ın
(cc)
Kitab’ındaki emir ve yasakların önüne geçirmişlerdi.

Sizden bazılarının dini zihnî tasavvur ve temenniler ile gerçek hayattaki ameller arasında dönüp dolanan çelişkiler yumağından ibarettir. Bunların söylemleri ile amelleri arasında eskiden ciddi farklar olurdu. Günümüzdeyse bu fark giderek azalmaktadır. Artık söylemler, konuşmalar, köşe bucak yazıları ve nutuklar dahi, geçmişte reddiyeler dizmekten bitap düştükleri fikir ve menheclerle aynı paralelde, aynı renkte ve benzer argümanlarla dile getirilir oldu. İtikadi ve fikrî sefalet her yerde kol geziyor!

Sizden bazılarının dini Mekke müşriklerinin dininden bile daha gericidir. Mekke müşriklerinin inandıkları dine göre göklerde olan biten her şeyin mutlak tasarrufu Allah’ın
(cc)
yetkisindeyken yeryüzündeki hâkimiyet ise putlarına, dolayısıyla kendilerine ait idi. Siz gerici çağdaş müşrikler ise yeryüzü hâkimiyetiyle beraber göklerde olup bitenlerde de tasarruf yetkisinin Allah dışında zihinlerinizin ve hevalarınızın ürettiği ve doğru dürüst tanımlamaktan dahi aciz olduğunuz (yine de tanrısallık atfettiğiniz) bir şeylere ait olduğunu iddia edersiniz.

Putperestlikten Daha Tehlikeli Bir Din: Batınîlik/Rafızilik

Bazılarınızın dini zahiren Şia iken içi ise tam bir küfürdür. Bu işin abecesi de ilimlerin esaslarını sadece
“masum”
imamın sözüne bağlamaktır.

Uluhiyet, nübüvvet, imamet (hilafet), ahiret ve şeri mükellefiyetler hakkındaki sapkın itikadlarına muttali olanlar, söz konusu din mensuplarının tevhid dini İslam’la bir ilgilerinin olmadığını açık bir şekilde göreceklerdir.

Tevhid ve sünnet ehline sırtını dönüp bu güruha yönelenler onların tuzaklarının ve sahtekârlıklarının zerresinden bile haberdar olmayan iyi niyetli gafillerdir. Şia/Rafızi dinine mensup her bir Şii aynı zamanda hırslı ve yüzsüz bir dâîdir, bir davetçidir.

Bu dâîler için özellikle her bir ehlisünnet genç (onların tabiriyle) bir rızktır, yani asıl anlamıyla bir yemdir. Bundan sonra artık sırasıyla diğer aşamalara geçilir.

Yemleme yapıldıktan sonra teferrüs, yani avlama basamağına geçilir. Avlandıktan sonra hedefteki ehlisünnet genç te’nis, yani alıştırma safhasına alınır. Alıştırma safhasında belli bir mesafe kat edildikten sonra teşkik, yani şüpheye düşürme seansları yoğunlaşır. Öyle ki zavallı genç şu ömrüne kadar ehlisünnet bir
“Müslim”
olmakla boş yaşadığı vehmine kapılıverir. Zaten bu batınî Rafızilerin hedeflediği de budur. İşte bu türden talik, yani boşluğa düşürme de beşinci basamaktır.

Altıncı aşama rabt aşamasıdır. Rabt, kendine bağlama aşamasıdır. Bu safhadan sonra ola ki bu Rafızilerin sahtekârlık ve tuzaklarının ayırdına varma ihtimali olanlara karşı yedinci aşama olan tedlis, yani hile yoluna başvurulmaya başlanır. Bundan sonra artık bu kimse için telbis, yani kafa karıştırma safhası başlar.

İlimsiz ve bilinçsiz zavallı genç bu kurnaz tilkilerin elinde artık İslam’dan hal’ edilerek koparılacak kıvama getirilir. Ve nihayet selh, yani İslam dininin libasını üzerinden tamamen soyarak itikaden üryan hâle getirecekleri aşamayla Batınîleştirme/Şiîleştirme sürecinin sonuna gelinir. Henüz yeni Şiileşen kişi aynı sisteme dahil olarak bu saatten sonra artık bizzat kendisi yeni ve yutulabilir
“yem”
ler bulmak için gayret gösterir.

Sizden bazıları da din edindikleri ile; Allah’ın
(cc)
isim ve sıfatları, kaza ve kader, cebr ve ihtiyar gibi meseleler hakkında bozuk yorumlar ve biri diğerinden daha aykırı ve keskin görüş aykırılıklarıyla envai çeşit hiziplerin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Tüm bu fırkalardan her biri ellerinde bulunanla övünmekte ve her bir fırka diğerlerini cehennemle müjdelemektedir.

Kaza ve kader inancı hayatta karşılaşılan değişik pozisyonlara karşı duruşta kişiyi atılganlığa ve kahramanlığa iten bir güç iken, günümüzde yaşanan tevhide aykırı türlü türlü ekoller sebebiyle artık kişiyi ciddi anlamda gayret göstermekten alıkoyan ve elini kolunu bağlayan bir kanaata dönüştü/dönüştürüldü.

Şüphesiz ki tapınma, kulluk ve ubudiyet hissi fıtrîdir ve hiçbir insan bu zaruri ihtiyaçtan müstağni değildir. Asıl mesele zaruri olan bu ihtiyacın doğru istikamette (sırat-ı mustaqim üzere) yerine getirilmesidir.

Muvahhid bir mümin için Aziz ve Celil olan Allah, ilahlardan herhangi bir ilah değildir. Ancak ve yalnız, Vahidu’l Kahhar olan tek ilahtır. İlâhlaştırılmış olan soyut veya somut türlü türlü putlarla beraber aynı anda Allah’a
(cc)
ibadet ediliyor olsa dahi bu, hiçbir surette Allah’ ibadet kapsamına girmez.

Mümin kimse her sese kulak vermez, aynı anda hem Allah’ı
(cc)
hem de tağutları razı etmeye kalkışmaz. İslami şiarlar ile küfür ve şirk gerçeğinin içiçeliği bugün o dereceye varmıştır ki birçok kimse
“Allahuekber!”
diye haykırıp
“…ekber!”
(En büyük) sıfatını dilinde Allah’a özgü kılarken kalbinde ve amellerinde ise ölü ve/veya diri tağutlara tahsis etmektedir. Diğer tüm meselelerde olduğu gibi bu hususlarda da herkes Resûlullah’ın
(sav)
sünnetini ihyâ etmek sorumluluğunun gereğini yapmak zorundadır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَاْ إِن تُطِيعُواْ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنقَلِبُواْ خَاسِرِينَ

“Ey iman edenler! Şayet kâfirlere itaat ederseniz sizi topuklarınız üzerine gerisin geriye çevirirler, hüsrana uğramış bir şekilde dönersiniz.” 1

 

1 . 3/Âl-i İmran, 149

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver