Affetmek Affedici Olmak

 

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salat ve selam olsun…

İnsanoğlu intikam alma duygusuyla yaratılmıştır. Biri kendisine haksızlık yaptığı zaman aynısını veya daha kötüsünü ona yapmak ister. Affetmek ahlakı ise bunun tam zıddıdır. Bu nedenle elde edilmesi zordur. Çünkü affetmek, kişinin kendi hakkını görmemezlikten gelmesidir… Affetmek, kişinin kendisine haksızlık yapanı Allah’a subhanehu ve teâlâ havale edip karşılığını da O’ndan beklemesidir. Bu ahlakı ancak nefsinin isteklerine sabredebilen elde edebilir. Nefsinin her isteğine boyun eğen kişinin affedici olması mümkün değildir.

Affetmek, Peygamber ahlakıdır…

“Sen af yolunu tut. İyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” 7(/Araf, 199)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem davete başladığı ilk günden itibaren eziyet ve sıkıntı çekti. Bu, Allah’ın subhanehu ve teâlâ iman edenler hakkında değişmeyen ve değişmeyecek olan bir Sünneti’dir. Her iman eden, imanına göre imtihan edilecektir. Bazen Peygamberimize sallallahu aleyhi ve sellem deli, şair, sihirbaz dendi… Bazen yoluna dikenler kondu… Bazen namaz kılarken hayvanların pislikleri üstüne atıldı… Bazen deliler ve çocuklar tarafından taşlandı… Bazen ashabı gözünün önünde şehit edildi… Kendisine bunlar yapıldığında Allah subhanehu ve teâlâ Peygambere melek gönderip onlardan intikam alma imkânını verdi. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlardan intikam almadı ve şöyle dedi:

“Bilakis ben Allah’ın bunların sülbünden sadece Allah’a ibadet edip, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseleri yaratacağını ümit ediyorum.” (Buhari)

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye hicret etti. Allah’ın subhanehu ve teâlâ yardımıyla kendisine eziyet edenlerden daha güçlü hale geldi. Mekke’yi, Taifi ve civar bölgeleri fethetti. İnsanlar Peygamberimizin kendisine eziyet edenlerden intikam alacağını zannetti. Fakat düşündükleri gibi olmadı. Peygamberimiz onlardan intikam almadı ve affetti. İşte kardeşim… Affetmek budur. İntikam almaya gücün yettiği halde sana yapılan haksızlığı affetmendir. Güç yetmediğinden dolayı alınamayan intikam, affetmek değildir.

Enes’ten radıyallahu anh rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

”Rasûlullah ile birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından dikilmiş kenarları kalın bir hırka vardı. Bir bedevi yanına geldi ve sert bir şekilde hırkasından çekti. Peygamber’in boynuna baktım bedevinin şiddetli çekişinden dolayı hırkanın kenarı orada iz bırakmıştı. Bedevi sonra: ‘Ey Muhammed aleyhisselam, Allah’a ait yanındaki mallardan bana da verilmesini emret’ dedi. Rasûlullah ona döndü güldü. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emretti.” (Buhari, Müslim)

Bugün aynısı bize yapılsa acaba aynı tavrı gösterebilir miyiz? Yoksa aynısını veya daha kötüsünü ona yapmaya mı çalışırız? Bugün biz yanlış yaptığımızda düzelmemiz için bize nasihat eden kardeşlerimize kızıyoruz. Nefsimizi yenip hatamızı kabullenemiyoruz. Haksız olduğu halde kendi nefsini yenemeyen kişinin kendisine haksızlık yapıldığında af yolunu seçmesi mümkün değildir.

Aişe’den radıyallahu anha rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

“Rasûlullah Allah yolunda yaptığı cihad dışında hiçbir şeye eliyle vurmadı. Kadına da, hizmetçiye de vurmadı. Kendisine haksızlık yapıldığında da haksızlık yapandan intikam almadı. Ancak Allah’ın yasakladığı şeylerden biri çiğnendiğinde Allah için intikam alırdı.” (Müslim)

Bu hadisten iki şey öğreniyoruz:

1. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendi hakkına taalluk eden konularda af yolunu tercih ediyor.

2. Allah hakkına taalluk eden konularda ise af yolunu tercih etmiyor.

İnsan kendisine yapılan haksızlığı, zulmü affedebilir. Fakat Allah’ın subhanehu ve teâlâ yasaklarını çiğneyenleri affetme hakkına sahip değildir. Allah subhanehu ve teâlâ bize böyle bir hak vermemiştir.

Bugün ise tam zıddı yapılıyor. Allah’ın hakları affediliyor, görmemezlikten geliniyor. Örneğin biri şirk veya günah işliyor. Onun bu yaptığına mazeretler bulunup affedilebiliniyor. Ve sanki hiçbir sıkıntısı yokmuş gibi, dört dörtlük bir Müslümanmış gibi onunla muamelede bulunulabiliyor. Ama biri bundan daha basit olan ama kişiye taalluk eden bir hata yaptığında en ağır cezalarla cezalandırılması isteniyor. Örneğin, çocuğuna haksız yere biri vurduğunda veya kızdığında vaveyla koparıp herkesi ayağa kaldırıyor, çocuğuna vuran kişiye küsüp surat asabiliyor.

Kardeşim… Bu sünnete uymayan yanlış bir ölçüdür. Sevgimiz de öfkemizde Allah için olmalıdır. Kızacaksak Allah için kızmalı, seveceksek Allah için sevmeliyiz.

Ebubekir radıyallahu anh bu konuda bizim için güzel bir örnektir. Ebubekir radıyallahu anh halim selim bir fıtrata sahipti. Fakat insanların dinden döndüğü riddet gününde en sert, en katı kişi idi. Çünkü insanlar Allah’ın subhanehu ve teâlâ en çok nefret ettiği şirki işlemeye başladılar. Burada Ebubekir’in radıyallahu anh halim selim olması veya onları affetme gibi bir lüksü yoktur. Çünkü bu Allah’ın hakkına taalluk eden bir meseledir. Ama aynı Ebubekir radıyallahu anh kızına zina iftirasını atanlardan biri olan Mistah’ı radıyallahu anh affetmiştir.

Affet ki, Allah da seni affetsin…

Her birimizin Allah’a karşı işlediği ve affedilmesini istediği bir takım günahları vardır. Eğer gerçekten kendisiyle Allah’a asi olduğun günahlarının affedilmesini istiyorsan kardeşlerinin sana karşı olan haksızlıklarını affet. Affet ki Allah da seni affetsin. Biri senin hakkına geçtiğinde Allah’a karşı işlediğin günahlarını düşün. Düşün ki kardeşlerini affedebilesin.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Sizden fazilet ve imkân sahipleri yakınlara, fakirlere ve Allah yolunda hicret edenlere infak etmemeye yemin etmesinler, affetsinler ve hoş görsünler. Allah’ın size mağfiret etmesini sevmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, bol bol rahmet edendir.” (24/Nur, 22)

Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem eşi Aişe’ye radıyallahu anha zina iftirasında bulunulmuştu. Bu iftiraya katılanlardan bir tanesi de Ebubekir’in radıyallahu anh kendisine sürekli yardım ettiği Mistah bin Usase’ydi. Allah subhanehu ve teâlâ Aişe’yi radıyallahu anha temize çıkarınca Ebubekir radıyallahu anh bir daha Mistah’a radıyallahu anh yardım etmeyeceğine dair yemin etti. Bunun üzerine Allah subhanehu ve teâlâ bu ayeti indirdi. Ebubekir radıyallahu anh bunu duyunca: ‘Vallahi, biz Allah’ın bizi bağışlamasını arzu ederiz’ dedi ardından Mistah’a önceki gibi yardımda bulundu.

Affetmek, takva ehlinin özelliklerindendir…

Allah’ın subhanehu ve teâlâ yanında insanların değeri, takva ile artar günahlar ile azalır. Kim ne kadar muttaki ise Allah nezdindeki değeri de o kadardır.

“Allah’ın katında sizin en şerefliniz en takvalı olanınızdır.” (49/Hucurat, 13)

Kişi Kur’an’da zikredilen muttakilerin özelliklerini bilir ve onları yaşantısına tatbik ederse takvası artar. Takvası artınca Allah katındaki değeri de artar. Muttakilerin özelliklerinden bir tanesi de insanların kusurlarını affetmektir.

Allah subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun. Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allah için karşılıksız bağışta bulunurlar, kızdıklarında öfkelerini kontrol ederler, insanların kusurlarını affederler. Allah ihsan edenleri sever.” (3/Ali İmran, 133-134)

Başka bir ayette ise subhanehu ve teâlâ şöyle buyuruyor:

“Affetmeniz takvaya daha yakındır.” (2/Bakara, 237)

Affetmek büyük bir mertebedir. Herkes elde edemez. Ancak nefsiyle mücadele eden ve nefsini yenen kişi elde edebilir. Affedebilmek için nefsimizin isteklerini kontrol altına almamız gerekir. Çünkü nefis affetmeyi, bağışlamayı sevmez.

Rabbim hepimizi nefsini yenen kişilerden eylesin…

Davamızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver