Köklerimizle Barışmak

Ebeveyn tutum ve davranışlarının çocuk psikolojisi üzerinde olası etkilerine dair literatürde tonlarca araştırma mevcut. Çağımızın ruhu bize, yanlış yaptığımızda çocuklarımızın üzerinde olumsuz etkilere sahip olacağımızı fısıldıyor. Bu ses o kadar baskıcı bir güce sahip ki birçok ebeveyn, “Acaba çocuğuma fark etmeden zarar vermiş olabilir miyim?” diye kendini sorgulayıp vicdan azabı çekiyor. Bu düşüncelerle beraber madalyonun diğer yüzü yetişkinlerin zihninde çınlıyor: “Peki, ya benim anne babamın bende açtığı yaralar?”

Günümüzde psikoloji bilimindeki genel bakış açısı çözüm odaklı olma doğrultusunda evriliyor. Bununla beraber bu bilimin geçmişinden getirdiği rüzgâr nedeniyle ebeveynle hesaplaşma, onlara hesap sorma ve yaşanmışlıkların suç ortağı olarak anne babayla çatışma hâli genel kanı olarak zihinlere ve dillere pelesenk olmuş vaziyette. Bu bakış açısı ilk ânlarda hayatımızdaki sorunların kökenlerini anlamak için bireylere iyi geliyor. Hatta hayatımızdaki sorunların sorumluluğunu almaktansa birilerini suçlayabilmenin verdiği hafifletici etki yabana atılır gibi değil. “Şu ânda böyle biriyim, çünkü annem küçükken bana…”, “Bu huyumu değiştirmem çok zor, çünkü küçükken babam…” gibi cümleleri hemen herkesin ağzından duymuşuzdur. Psikoloji biliminde çözüm önerisinin sadece ebeveynlere hesap soralım gibi indirgemeci bir yaklaşım olduğu elbette söylenemez. Ancak bazı yayınlar ve söylevler o kadar keskin olabiliyor ki toplumdaki büyük bir çoğunluk, psikolojiyi sorunların kökenini sadece ebeveyne dayandıran bir yapı olarak algılayabiliyor. Bununla birlikte günümüz bireyci toplum yapısının kişiye empoze ettiği “İlişkiler seni zorladığında kestirip at, önemli olan sensin, sen kendini sevmezsen kimse seni sevmez, önemli olan senin mutluluğun…” gibi sloganvari telkinler de bu yapıyı destekliyor. Öyle ki kişiyi üzen ebeveyni dahi olsa sınır çizip ilişkiyi kesmesi salık veriliyor.

Biz tevhid ehli kişilerin her konuda olduğu gibi sabite olarak aldığı ana yapı elbette ki İslam. Bu konuya İslami çerçeveden baktığımızda ise genel görüş; ebeveynin avantajına olan bir durum olduğu yönünde. Şöyle ki; dinen ebeveynler gönlü alınması, itaat edilmesi gereken kişilerdir. Anne baba hak sahibi, çocuk ise o hakkı ödemesi gereken kişidir. Eğer ebeveyninizle aranız iyi ise bu sorumluluğu yerine getirmek kolaylaşacaktır. Ancak bazı insanlar zorlayıcı ebeveynlerle ya da bakım verenlerle hayatta yeşermek zorunda kalıyorlar. Hâl böyle olunca da “of bile denilmemesi” gerekliliği bu kişiler için çok daha zorlu bir görev hâline gelebiliyor.

Yaşadığımız çağın insanı olan bizler, ebeveyne hesap sorma ile dinen uygun olan adımı atma arasında ikilem hâlindeyiz. Hesap sorulsa sorunlar büyüyor, her söylenene itaat edilse gönüllerdeki öfke dinmiyor.

Müslim bir psikolog olarak size ebeveyninizin yaptığı fedakârlıklar karşılığında bu saygıyı çoktan hak ettiklerini belirten genel kabullerden bahsetmeyeceğim. Burası zaten aşikâr. Gelin beraber, bu konuya dair farklı bakış açıları nasıl geliştirebilirizin peşinden gidelim.

İslam’ın emirlerini psikoloji bilimi açısından incelediğimizde genel olarak gözlemleyebileceğimiz ana hatlardan biri, Allah’ın (cc) emrettiği konuların, aslında psikolojik iyi oluşumuza hizmet eden konular olduğudur. Örneğin dinde diğerkâm olmanın, başkasını kendine tercih etmenin altı çizilir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı yıllarında yapılan bir araştırma, başkalarına anlamlı, çıkarsız yardım yapan kişilerin psikiyatrik bozukluk semptomlarında azalma olduğunu göstermiştir. Kişiye sadece sevap kazandırıyormuş gibi görünen bir emirde aslında insanoğlunun psikolojik olarak iyi olması amaçlanmış gibi, siz ne dersiniz? Bu yazının konusu üzerinden düşünecek olursak acaba ebeveyne saygı gösterme ve onların gönlünü alma emri, gerçekten sadece ebeveynin avantajına mıdır? Belki de bu emir bir çocuk olarak size iyi gelecek olan şifanın kaynağıdır. Nasıl mı?

Hayatlarımızda çok doğalmış, sorunun kökenini belirliyormuşuz gibi tekrar tekrar başa sardığımız suçlayıcı ve öfkeye sebebiyet veren cümleleri düşünün: “Annem bana böyle davrandığı için yetersiz hissediyorum.”, “Babamın bu tavrı yüzünden daha asabi biri olmuşum.”, “Ebeveynlerim bana kendimi ifade etme hakkı hiç tanımadı, bu yüzden kendi fikirlerimi rahat dile getiremiyorum…” Peki, sonuç? Ânlık olarak bizi rahatlatan bu suçlayıcı cümleler uzun vadede bize şunları söylüyor olabilir mi? “Annem bile beni yeteri kadar sevmemiş, başkası nasıl sevsin?”, “Babam bile bana şefkatle yaklaşmamış, başkası nasıl merhamet etsin?”, “Anne babamla ilişkim bile iyi değil, insanlara nasıl güveneyim?” Fark ettiyseniz buradaki temel bakış açısı kurban pozisyonundan ileri bir noktaya evrilemiyor gibi.

Ebeveyninize biriktirdiğiniz öfke, sadece onlarla olan ilişkinizi etkilemekle kalmaz, aynı zamanda kendinize olan kişisel bakışınızı, eşiniz ve çocuklarınızla olan ilişkilerinizi de etkiler. Köklerinizle barışmadığınız için dallarınızın verdiği meyveler de bu durumun eserini taşır. Yeni kurulacak ilişkiler ve kendimize olan bakış açımız kökten gelen sularla beslenecektir. Anne babaya agresif, negatif duygular beslemek kişinin kendisini kurban gibi algılamasına sebep olurken hayatta sorumluluk almasına büyük ölçüde engel olacaktır.

Oysaki dinen istenen adımları atmak size umut verici bir kapı aralayabilir. Örneğin hadislerde geçen, iyilikte annelerimizi öncelememiz gerektiği bilgisini ele alalım. Annenize yapacağınız her bir iyilik, her bir yumuşak dokunuş aslında dünyaya gelişinizdeki ilk var olma alanınıza, ilk sahip olduğunuz eve, ilk yeşerdiğiniz topraklara yaptığınız güzelleştirmelerdir. Orası o kadar kıymetli ve huzurludur ki yer yer aradığımız sarıp sarmalanma duygumuza ev sahipliği yapmıştır. Mesela hüznünüzü bastırmak için yatağınıza uzandığınızda yatış pozisyonunuza dikkat edin. Büyük ihtimalle cenin pozisyonundasınızdır. Belki de bunun nedeni, ilk evinizdeki, yani anne karnındaki hissettiğiniz o güven duygusuna sahip olma isteğidir. Bir de ilk yuvanızla sürekli kavga hâlinde olduğunuzu düşleyin…

Kur’ân’da, ebeveyne saygıyı vurgulayan ayetleri ele alalım. Örneğin Lokmân Suresi’nin 14. ayetinde Allah (cc), kulunun, kendisine ve anne babasına şükretmesi gerektiğini belirtiyor. Hayatta şükrettiğimiz şeyler, bize lütuf olarak verildiğini düşündüğümüz şeylerdir. Lütuf olan fıtri güzelliklerle cebelleşmek, asla uyum sağlayamayacağınız bir toprakta kök salmaya benzer. Tatmin olma duygusunu, sekineti bu hâl üzere nasıl elde edebiliriz ki. Hiçbir çiçeğin kökleriyle ya da köklerinden gelen besin ve sularla kavga ettiğini hayal edebilir misiniz? Bir çiçekten beklenen elindeki besinleri en güzel şekilde değerlendirip kendini en albenili şekilde sergilemesidir.

Bu değerlendirmeler ışığında ebeveynlerimizle ilişkilerimizde bizlere yardımcı olabilecek birkaç öneri iyi gelebilir:

Herkes elinde var olanı verebilir, ebeveynlerimiz de dâhil. Tarlasında çilek yetişmeyen bir çiftçiden, “Soframa neden çilek koymadın?” diye hesap sormak iki tarafı da sadece küstürür. Tarlada yetişen diğer meyvelerin güzelliğinden bahsetmek ise bize daha fazla ikramda bulunulma ihtimalini yükseltir.

Sevgi de nasip meselesidir; anne babamızdan ya da yakın çevremizden gördüğümüz sevgi, tıpkı yediğimiz yemek, içtiğimiz su gibi aslında nasibimizdir. Bu, sevgiyi aramayacağız ya da onun çoğalması için yatırım yapmayacağız anlamına gelmez. Tıpkı rızkını arayan kuşlar gibi emek göstereceğiz, ancak işin sonunda alacaklı veya kurban pozisyonundan ziyade bunun da bir nasip meselesi olduğunu kendimize hatırlatmak faydalı olacaktır.

Kimseye ihtiyacım yok mottosu gerçekçi bir motto değildir. Birbirimize ihtiyacımız var. Anne babamızla ya da bakım verenlerimizle aramızı düzeltmediğimiz sürece bir yanımız hep eksik olacaktır. Bizler “İlişkilerde yara alıp ilişkilerde iyileşiriz”. Hesaplaşmalar bizi tatmin etmez, iyilik üzere adım atmamız ise bizi iyileştirir. Kendi iyi oluşumuz için iyilik yapmaya devam edelim.

Ebeveynlerimizin hareketlerini okumayı, hassas olduğumuz noktaları ekstra incelemeyi bırakalım. Örneğin, annenizin ablanıza karşı size olduğundan daha hassas davrandığını düşünebilirsiniz. Ancak onların ilişkilerini sürekli gözlemlemeniz, kıyas yapmanız ve oluşan durumlara çarpıtılmış anlamlar atfetmeniz sizi yaralamaktan başka bir işe hizmet etmeyecektir.

Bazı ebeveyn tavırları istilacı ya da zorlayıcı yapıya sahip olabilir. Böyle durumlarda daha fazla kalp kırmamak adına ebeveynlerinizin yaralarını tanımak ve buralara basmamak gerekir. “Neyi, neden yapıyor?”, “Geçmişinden getirdiği hangi yükler sizle olan iletişimini etkiliyor?” Bu sorular üzerine düşünmek ebeveynlerinize karşı empati duygunuzun gelişmesine katkı sağlayarak ilişkinizin gelişmesine destek olacaktır.

Ebeveynlerinizin kendisiyle iyi iletişim kurduğu kişi ve ilişkileri gözlemlemek hangi iletişim yollarını kullanmanız gerektiğine dair ipucu verebilir. Anne babanız o kişilerle neden daha iyi geçiniyor? Hangi etmenler bunu sağlıyor? Bu ve benzeri analizler ebeveyninizin sevgi dilini çözmeniz konusunda size yardım ederek iyileştirici adımlar atmanızı kolaylaştırır. Belki de atmanız gereken adımları bilemediğiniz için atamıyorsunuzdur.

Pek çoğumuz küçükken geliştirdiğimiz savunma mekanizmalarını yetişkinlikte kullanmaya devam ediyor. Örneğin anne babanızdan ilgi görmek için küçük öfke nöbetleri, her söylenene itiraz etmek gibi davranışları sergilemeyi âdet hâline getirmiş olabilirsiniz. Küçük yaşta bu yöntemler belli oranda işe yaramış olabilir, ancak yetişkin hayatınızda zorluk çıkaracağı aşikârdır. Bu sebeple çocuklukta kullandığınız savunma mekanizmalarını yetişkinlikte revize etmek gerekir.

Ebeveynlerinizle olan ilişkinizin de imtihanınızın bir parçası olduğunu hatırlayın. İmtihanınızla barışın ve yola devam edin.

Son olarak, her birimiz nasıl anne babamızın tam olarak istediği çocuklar değilsek; nasıl eşimiz, çocuklarımız, hatta kendi öz benliklerimiz ideal olarak belirlediğimiz kalıba göre bire bir istediğimiz gibi değilse ebeveynlerimiz de tam olarak mükemmel ebeveyn değil. Hepimiz eksik yaratılmışız. Aslına bakarsanız bu eksik yaratılmış hâlimiz mükemmel bir şekilde yaratıldığımızı gösteriyor. Eksik yaratıldık ki tam ve mükemmel olanı bulmaya çalışalım. Yani tüm noksanlıklardan münezzeh olan Yaratıcımızı.

Selam ve dua ile…

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver