Kendine Dost Olabilmek: Öz Şefkat

Hata yaptığımızda, yanıldığımızda ya da başarısız olduğumuz bir durumda içimizdeki ses bize ne diyor? O ân bizimle acımızı mı paylaşıyor yoksa tembelsin, beceriksizsin, yine yapamadın mı diyor? Çok sevdiğimiz bir arkadaşımız bu tarz durumlar yaşadığında ona karşı son derece anlayışla yaklaşırken aynı durumda kendimiz olduğunda neden kendimize karşı bir o kadar suçlayıcı oluyoruz? Sevdiğimiz birinin mükemmel olmasını beklemezken ve hatalarıyla kabul edebilirken kendimizin en ufak bir yanlışında neden bu kadar acımasız oluyoruz?

Kendimize karşı yargılayıcı bir dille konuşmamız büyük oranda çocukluk döneminde taklit yoluyla öğrenmemizle ilişkilidir. Yani çocuklukta bizimle nasıl konuşulduysa bir süre sonra biz de kendimizle o şekilde konuşmaya başlıyoruz. Çok fazla eleştirildiğimiz ve hatalarımızın anlayışla karşılanmadığı bir şekilde büyüdüysek muhtemeldir ki yetişkin olduğumuzda da içimizdeki ses bizi eleştirecek veya suçlayacaktır. Toplum olarak da eleştirel bir yapıya sahip olmamız sebebiyle çocukluğumuzda veya ergenliğimizde genelde anlaşılandan ziyade eleştirilen konumunda olmuşuzdur. Çoğunlukla düşüncelerimiz, duygularımız, konuşma tarzımız, giyinişimiz ve pek çok şeyimiz eleştirilmiştir. Düşüp dizimizi kanattığımızda dahi çoğumuz “Yine ne yaptın!?” şeklinde kaygılı ve öfkeli bir tavırla karşılaşmışızdır. Aslında baktığımızda bu suçlayıcı ve eleştirel yaklaşım, ebeveynlerimizin bizi sevmemesinden ya da değer vermemesinden kaynaklanmamaktadır. Aksine genelde bizi korumak için veya bizi daha kötü bir durumda görmekten korktukları için göstermiş oldukları bir tepkidir. Fakat ne yazık ki bunu yanlış yolla yapmışlardır; korkutarak, suçlayarak, yargılayarak… İç sesimiz de aslında bizi hayatta tutmaya çalışıyor. Başkası bizim hatalarımızı görmeden, fark etmeden biz fark edip düzeltmek istiyoruz. Kendimizi olumsuzluklardan korumak istiyoruz ve önlem almaya çalışıyoruz. Ama tıpkı ebeveynlerimiz gibi yanlış yolla… Kendimize karşı olan bu acımasızca yaklaşım, yapmak istediklerimizin önünde bir engel olarak duruyor. Gelişmemizi ve ilerlememizi zorlaştırıyor. Kendimize olan güvenimizin ve gelecek işler için motivasyonumuzun kaybolmasına sebep oluyor. Buna dair yapılmış bir araştırmada kendisini en fazla eleştiren kişilerin akademik olarak daha az başarılı oldukları görülmüştür.[1] Aslında bu araştırma; mükemmel olmak ve hata yapmamak için çabalayan, aynı zamanda sürekli eleştirerek bizi bir şeyler yapmaya zorlayan iç sesimizin başarısızlığını kanıtlamaktadır.

Peki bu iç sesi daha anlayışlı bir hâle dönüştürmek mümkün mü diye sorduğumuz noktada da karşımıza öz şefkat kavramı çıkıyor. Öz şefkat, kişinin zor zamanlarında kendisine de değer verdiği kişilere davrandığı gibi davranmasıdır. Zorlandığımız ânlarda başkasından duymak istediğimiz şeyleri, kendimize söyleyebilmektir. Zor zamanlarımızı hatırladığımızda genellikle orada duygu olarak acıyı buluruz. Acı bize genelde kaçınmamız, bastırmamız ve yok etmemiz gereken bir duygu gibi gelir. Bu yüzden bazen acıyı görmezden geliriz, bazen acı çektiğimiz için suçlu hissederiz ve onun olmaması gerektiğine inanırız. Fakat şunu bilmeliyiz ki hem acıyı yok sayıp hem de ona karşı şefkatli olamayız. Zor ânlarımızda önce acıyı fark etmemiz gerekir. O ânda acının varlığını ve evrensel bir duygu olduğunu, hayatta acının her daim yaşanabileceğini kabullenmemiz gerekir. Acı vardır ve bu bir imtihandır. İnsan yaşadığı sürece türlü acılar ve imtihanlarla karşılaşacaktır. Bunun kabulü, yaşadığımız duyguları kabul etmeyi kolaylaştıracaktır. Duyguların kabulü de kendimize karşı daha anlayışlı ve nazik olmayı beraberinde getirecektir. Ve bu anlayışlı süreçten sonra eleştirmek yerine kendimize, “Şu ân zor bir an. Kendime nasıl destek olabilirim?” şeklinde sorarak anlaşıldığımızı hissettirmemiz gerekmektedir. Tıpkı imtihan ânını fark edip, “Şu ânda ânın vacibi ne? Ne yapmam gerekiyor? Allah (cc) benden şu ânda ne istiyor?” şeklinde düşündüğümüz gibi. Bu fark ediş ve kabul süreci hem o acıyı ve imtihanı kabul etmeyi hem de bastırmadan, yok saymadan, inkâr etmeden yapılması gerekeni yapıp kaldığımız yerden yola devam etmemizi sağlayacaktır. Kabul süreci olmadığında, yani acının yalnızca bizim başımıza geldiğini düşündüğümüzde ya da bu acının geçmeyeceğini ve artık hayatımızda hiçbir şeyin düzelmeyeceği gibi bir yanılsamaya kapıldığımızda kendimizi suçlamaktan ve eleştirmekten başka hiçbir şey yapamayız. Ve bu yargılamalar da bize bir şey kazandırmayıp aksine bizi daha aşağı çekecektir. Burada hataları ve eksikleriyle kendini kabul edip sonrasında daha iyisini yapmak ve düzeltmek için kendimizi desteklemek bizi ileriye taşıyacaktır. Aksi takdirde doksan dokuz kişiyi öldüren adam gibi affedilemeyeceğimizi düşündüğümüzde bir sonrakini kolayca öldürebilir hâle geleceğiz. Tâ ki affedilebileceğimizi, bir çıkış kapısı olduğunu öğrenene dek… İşte hata ve eksiklerimiz olsa da her şeyin bitmediğini bize söyleyen o ses, içimizdeki şefkatli olan sestir.

Kendimize şefkat göstermek pek kolay ve alışık olduğumuz bir tutum değildir. Bu sebeple şefkat gösterirken bazen bizi zorlayan etmenler olabilir. Ve bu etmenler kendimize şefkat göstermemizin önüne âdeta bir bariyer gibi geçebilirler. Bu sebeple kendisine karşı şefkatli olmaya karar vermiş bir kişinin önce bu engelleri fark etmesi, sonra da kaldırması gerekir. Bu engellere dair temel birkaç örnek verebiliriz:

1. Korkuyoruz; acı çekmekten, başarısızlıktan, küçük düşmekten, becerememekten, yardımcı olamamaktan… Bu korkumuz bizi sürekli tetikte olmaya zorluyor. Ve tetikte olmayı da maalesef kendimize karşı olumsuz söylemlerde bulunmak ve kimse bizi düzeltmeden kendimizi düzeltmek zannediyoruz. Hâlbuki anlayışla ve şefkatle düzelebileceğini unutuyoruz.

2. Kırılganlığı reddediyoruz. Her zaman güçlü olmamız gerektiğini düşünüyoruz ve kendimizi buna zorluyoruz. Ve bu gücün şefkatle gelebileceğini kabul etmiyoruz. Ne kadar sert olursak, kendimize ve çevremize karşı o kadar güçlü görüneceğimizi zannediyoruz.

3. Zamanımız yok. Kendimizi dinlemeye, duygularımızı hissetmeye, ânda kalmaya ve odaklanmaya vaktimiz yok. Hızlı yaşıyoruz ve çoğu şey gözümüzün önünden akıp gidiyor. Bu meşgale içinde dışarıya şefkati zor gösterirken kendimize karşı şefkatli olmak külfet geliyor.

4. Öz şefkati yanlış tanımlıyoruz. Bazen bencillik veya benmerkezcilik olarak düşünüyoruz. Kendimize karşı iyi davranmayı kabul edemiyoruz. Hâlbuki zor zamanlarımızda kendimize karşı şefkatli olamıyorsak başkasına da destek olmamız zor olacaktır. Şefkat, başkasına karşı gösterilen bir davranış gibi algılansa da önce kendimize karşı içsel bir tutum oluşturmamız işleri çok daha kolaylaştıracaktır. Ya da bazen kendimize acımak sanıyoruz. Birinin bize gerçekten anlayışla yaklaşabileceğine inanmıyoruz, bu kendimiz olsa bile… Bunun yerine kendimizi acı çekebilen, zorlanabilen biri olarak görmek ve bu zamanlarda şefkatli bir yaklaşıma ihtiyacımız olabileceğini bilmemiz gerekir. Ve böyle anlarda bize karşı anlayışlı davrananların olabileceğine, olmasa bile kendi kendimize anlayış gösterebileceğimize inanmamız gerekir. Çoğu zaman başkalarından beklediğimiz şefkati kendimize vermek bizi daha güçlü hissettirecektir.

Kendimize karşı daha şefkatli olmak için neler yapılabilir?

1. Şu âna kadar ki hatalarınızdan, küçük düştüğünüzü düşündüğünüz ânlardan veya eksik olarak gördüğünüz yönlerinizden dolayı kendinizi cezalandırmayı bırakmalısınız. Hataların, eksikliklerin ve kusurların herkes için olduğunu ve bu herkesin içinde kendinizin de olduğunu fark edip geçmişte yaşananlar için kendinizi affetmelisiniz. Affetmelisiniz ki devam edebilesiniz…

2. Hataları ve eksiklikleri kendinizi geliştirmek için bir fırsat olarak görmelisiniz. Zorluklara takılı kalmak yerine aşmanın yollarını deneyip başkalarıyla kendinizi kıyaslamak yerine başarılardan ve güçlü yönlerden ilham almayı denemelisiniz.

3. Sahip olmadığınız şeyleri düşünüp şikâyet etmek, hayıflanmak yerine şükretmeyi alışkanlık hâline getirmelisiniz. Uyumadan önce ya da uyandığımız ânda şükretmemiz gereken şeyleri düşünüp bir şükür defteri tutmak, eksikliklerimize takılı kalmama ve elimizdekilere daha farklı bakabilme yönümüzü kuvvetlendirecektir.

4. Farkındalık becerilerinizi geliştirmelisiniz. Bilinçli farkındalığımız geliştiğinde şu ânda yapmakta olduğumuz eylemlere odaklanmış oluruz. Geçmişin eksikliklerinden, geleceğin kaygılarından kurtularak şu ânda yaşadığımız duygu ve düşüncelerin farkında olmak, kendimize olan yaklaşımımızda daha nazik olmamızı kolaylaştıracaktır.

Özetle, öz şefkat bizlere yabancı olan ve bu nedenle uygulama noktasında da zorlandığımız bir içsel tutumdur. Fakat kendimizde bunu geliştirdiğimizde hem hayata hem kendimize karşı bakış açımızda önemli değişiklikler olacağını bilmeliyiz. Bakış açımızdaki bu değişiklik ise duygularımızda ve davranışlarımızda olumlu etkiler oluşturacaktır. Kendimizle barışmak, diğer kişilere olan yaklaşımımızı da büyük ölçüde etkileyecektir. Bu sebeple değişmesini istediğimiz şeyler varsa kendimize dönmek ve şefkatle yaklaşmak, ilk olarak atılması gereken adımlardandır.

Selam ve dua ile…


[1]. Powers, T. A., Koestner, R., Lacaille, N., Kwan, L., & Zuroff, D. C. (2009). Self-criticism, motivation, and goal progress of athletes and musicians: A prospective study. Personality and Individual Differences, 47(4), 279–283

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver