خَدِيجَةُ بِنْتِ خُوَيْلِد Hatice binti Huveylid
Rabbimiz (cc) Resûl’üne (sav) ayrı bir değer atfettiği gibi eşlerine de ayrı bir değer atfetmiştir. Onları Kur’ân’ı Kerim’de diğer hanımlardan ayrı olarak zikretmiş,[1] onların diğer kadınlar gibi olmadığını,[2] onları tüm kötülüklerden arındırmak istediğini söylemiştir.[3] Ve en önemlisi onların müminlerin anneleri olduğunu haber vererek onları yüksek bir makamda övmüştür.
“Nebi, müminlere kendi nefislerinden daha evladır/önceliklidir. Eşleri de onların anneleridir.”[4]
Okuduğumuz naslardan açıkça anlıyoruz ki müminlerin temel sorumluluklarından biri de Allah Resûlü’nün (sav) eşlerine gerekli değeri verip, onlara karşı derinden sevgi ve saygı duymaktır. Bu yüzden Nebi’nin (sav) hayatının öğrenilmesi gerektiği gibi eşlerinin hayatlarının da öğrenilmesi gerekir. Çünkü ancak onları tanıdığımız oranda sevgi duyup örnek alabiliriz. Onların örnek hayatları genelde müminlere, özelde müminelere hüsn-ü misaldir.
Bu annelerimizin başında Hatice Annemiz (r.anha) gelir. Çünkü o, Allah Resûlü’nün (sav) ilk eşi ve ona iman eden ilk kişidir. Allah Resûlü’ne ilk vahiy geldiğinde sözleriyle onu teskin etmiştir. Sonra davet görevini yerine getirirken karşılaştığı tüm sıkıntılarda her zaman onun yanında olmuştur. Risalete şahitlik ettiği yaklaşık on yıllık bir sürede maddi manevi tüm imkânlarını Allah Resûlü’ne (sav) sunmuştur. Böylelikle çok büyük faziletlere erişmiştir. İşte tüm bu sebeplerden dolayı Allah Resûlü (sav) onu herkesten çok sevmiş, vefatından sonra ise onu hiç unutmamıştır. Hatırasını daima hayırla yâd etmiştir.
Ailesi ve Çevresi
Cahiliye Dönemi’nde kabileler savaşçı erkeklerin sayısıyla önem kazanırdı. Çünkü mevcut hayat şartlarında insanların varlık gösterebilmesi ancak erkeklerin yapacağı savaşla mümkündü. Kavimlerin egemenliği bu erkeklerin çokluğuna bağlıydı. Bu yüzden onlar erkeklere daha çok değer verirken kadınlara daha az değer veriyorlardı. Erkek çocukları olduğunda sevinir ve gurur duyarlarken kız çocukları olduğunda üzülür ve utanç duyarlardı. Kur’ân’ı Kerim’de bu duruma birkaç yerde dikkat çekilmiştir.[5]
Fakat bununla birlikte birçok hür kadın değer görmüyor değildi. Tıpkı erkekler gibi birçok hakka sahip olurlardı. Köle veya hizmetçiler edinir, ölen yakınlarına mirasçı olur, mal kazanır ve ticaret yaparlardı. Hemşirelik, ebelik, süt verme gibi alanlarda çokça yer alırlardı. Ayrıca ailelerine göre de itibar kazanırlar ve yüksek bir konuma sahip olurlardı. Hatta öyle ki bazı eşrafın kadınları yönetime karışır ve alınacak kararlarla ilgili görüşlerini belirtirlerdi.
Hatice Annemiz de (r.anha) yaşadığı dönemde değerli kadınlardan biriydi. Önemli bir aileye mensuptu ve insanlar tarafından saygı duyulan bir hanımdı. Miladi olarak takriben 556 yılında Fil Yılı’ndan on dört on beş yıl önce, Hicretten ise altmış sekiz altmış dokuz yıl önce dünyaya gelmişti. Doğum yılıyla ilgili rivayetler farklılaşsa da yaklaşık olarak bu tarihlere tekabül eder.[6]
Hatice Annemizin babası Huveylid ibni Esed, Mekke’nin büyük kabilelerinden biri olan Ben-i Esed Kabilesi’ndendi. Kureyş liderleri Huveylid’e değer verir, saygı duyar ve görüşlerine başvururlardı. Bir rivayette Yemen Meliki Tubba’nın Kâbe’de bulunan Haceru’l Esved’i oradan alıp Yemen’e götürmek istemesine karşı çıkmış ve Kureyş’i bu hususta ayaklandırmıştı. Sonra hiç kimse Haceru’l Esved’i yerinden koparmaya cesaret edememişti. Böylelikle Kureyş nazarında büyük bir itibar kazanmıştı. Daha sonra Ficar Harbi’nde vefat etmişti.[7]
Hatice Annemizin annesi ise Fâtıma binti Zâide’dir. O da yine Kureyş’in Ben-i Âmir koluna mensuptur. Dolayısıyla Hatice Annemizin (r.anha) soyu ile Allah Resûlü’nün (sav) soyu aynıdır. Soyları baba tarafından Kusay ibni Kilâb’ta, anne tarafından ise Luey ibni Gâlib’te birleşir. Allah Resûlü (sav) ile hem anne hem de baba tarafından uzaktan akraba olmaktadır.
İslam tarihinde isimleri ön plana çıkmış olan Allah Resûlü’nün (sav) havarisi Zubeyr ibni Avvâm (ra) ile Allah Resûlü’nün (sav) damadı Ebu’l Âs ibni Er-Rebî’ de (ra) Hatice Annemizin yeğenleridir. Ayrıca Kureyş’in önde gelen isimlerinden biri olan, Mekke’nin fethine kadar Müslimlere yardımcı olmaya çalışan, sonra Mekke’nin fethiyle iman edip müellefe-i kulûbtan sayılan, Hakîm ibni Hizâm da (ra) Hatice Annemizin yeğenidir. Yine bi’setten önce hanifliğiyle bildiğimiz, Allah Resûlü’ne (sav) vahiy geldiğinde Hatice Annemizin yönlendirmesiyle durumunu arz ettiği ve Nebi’ye (sav) nübüvvetiyle ilgili sözlerinden tanıdığımız Varaka ibni Nevfel de onun yakın akrabasıdır.[8]
Bu bilgilerden Hatice Annemizin seçkin bir çevrede yetiştiğini anlıyoruz. Kendi tabiatında var olan ahlaki güzellik, ailesinin de etkisiyle kendisine bir ayrıcalık katmıştı. Çevresindeki insanlar ona üstün iffetinden dolayı temiz kadın manasında “Tâhire”, derin olgunluğundan dolayı Kureyş kadınlarının efendisi manasında “Seyyidetu Kureyş”, ahlaki ve fiziki güzelliğinden dolayı da “Ceyyide” lakaplarını vermişlerdi.[9]
“İnsanlar madenler gibidir. Anlayış sahibi olurlarsa cahiliyede en hayırlı olanları İslam’da da en hayırlı olanlarıdır.”[10] düsturunca anlıyoruz ki Hatice Annemiz bir altın mesabesindedir. Güzel tabiatı imanla işlendiğinde ortaya nasıl bir mücevher çıkacak, inşallah ileride göreceğiz.
Bunlarla birlikte aslında doğumundan gençliğine kadar devam eden bu süreç onun için belirlenen kader planında risalet davasının hamiliği noktasında bir hazırlıktı. Allah (cc) onu Resûl’ünün (sav) hanımı olarak seçecekti. O da Allah’ın Nebisi’ne arka çıkacaktı.
Allah Resûlü’nden Önce
Hatice Annemiz (r.anha) güzellik, maddi durum, soy ve olgunluk bakımından üstün bir kadın olduğu için evlilik çağına geldiğinde birçok talibi olmuştu. Bu taliplerin arasından ilk olarak Ebû Hâle ile evlenmişti. Ebû Hâle bir süre sonra vefat etmişti. Sonra Atîk ibni Âiz ile evlenmişti. Atîk de bir süre sonra vefat etmişti. Hatice (r.anha) iki evliliğinden de genel olarak çok uzun bir süre geçmeden eşlerini kaybetmişti. Ölen iki eşi de Mekke’nin önde gelen ailelerine mensup, ticaretle uğraşan çok zengin kişilerdi. Geride birçok mal bırakmışlardı. Hatice Annemiz de (r.anha) bu mallarla ticaret yapıyor ve çocuklarının geçimini sağlıyordu.
Hatice’nin (r.anha) ilk evliliği olan Ebû Hâle’den, Hind ve Hâle isminde iki erkek çocuğu olmuştur. İkinci evliliği olan Atîk’ten ise Hind isminde bir kız çocuğu olmuştur. Bu üç çocuğuyla ilgili rivayetlerde isimlerinin birbirine karışmış olması muhtemel bir durum. Bununla birlikte tarihçilerimiz tarafından onlarla ilgili bazı bilgiler de verilmiştir.
Hind ibni Ebî Hâle:
Hatice Annemizin (r.anha) ilk çocuğu olan Hind hep annesinin yanında kalmıştır. Hatice Annemiz, Allah Resûlü (sav) ile evlendikten sonra ise Peygamberimizin (sav) gölgesi altında yetişmiştir. Bu yüzden ona Allah Resûlü’nün (sav) kendi çocuğu gibi büyüttüğü üvey oğlu manasında “Rabîbu Resûlillah” ismi verilmiştir. Allah Resûlü’ne (sav) iman edip onun şemailini en güzel anlatan kimselerden biridir. Alî’nin (ra) dönemine kadar yaşamış ve o dönemde çıkan karışıklıklarda Alî’nin (ra) yanında yer almıştır. Cemel Savaşı’nda onun safında şehit olduğu rivayet edilmiştir.
Hâle ibni Ebî Hâle:
Hatice Annemizin (r.anha) ikinci çocuğu olan Hâle’yle ilgili, sahabe arasında yer almasının dışında kaynaklarımızda pek bir bilgi bulunmamaktadır.
Hind binti Atîk:
Hatice Annemizin (r.anha) üçüncü çocuğu olan Hind, ikinci eşi Atîk’ten dünyaya gelen kızıdır. Evleninceye kadar Hatice Annemizin yanında kaldığını ve ona ilişkin “Ummu Hind” diye anıldığını biliyoruz. Hind’in çocukları Hatice Annemize nispetle “Tâhire’nin Çocukları” anlamında “Ben-û Tâhire” diye çağrılırdı.[11]
Tarihte Hatice Annemizin (r.anha) önceki evliliklerinden olan çocuklarıyla ilgili bilgiler çok kısıtlıdır. Onlarla ilgili pek bir malumat bulunmamaktadır. Buradan yola çıkarak bu çocuklarla ilgili Hatice Annemiz ile Allah Resûlü (sav) arasında herhangi bir problemin olmadığını da söyleyebiliriz. Böyle bir sorun olsaydı mutlaka davranışlara ve dolayısıyla rivayetlere yansırdı. Demek ki üvey çocuklara iyi davranmak temiz fıtrattan sâdır olan güzel ahlaklardan bir tanesidir. Bunun karşısında üvey evlat denildiğinde zihinlerde kötü çağrışımların oluşması da bir cahiliye kalıntısıdır. Bu konudaki uyum Peygamber evinde müşahede ettiğimiz bariz hikmetlerden biridir.
Ticari Kabiliyeti
Kureyş kurak bir belde olduğu için ehli daha çok ticaretle uğraşırdı. Bazen bir yere gitmeden Mekke’de daha çok hac zamanında kurulan pazarlarda hac için gelen kimselerle ticaret yaparlardı. Bazen de başka zamanlarda başka beldelere giderek orada kurulan panayırlara katılarak ticaret yaparlardı. Bu ticareti ekseriyetle büyük sermaye sahipleri kervanlar vasıtasıyla yaparlardı. Ticaretlerini güvenle sürdürmek için o ülkelerin liderlerine hediyeler sunar ve bazen de anlaşmalar kurarlardı.
Hatice Annemiz de (r.anha) ücretle adam tutarak ya da güvendiği kimselerle mudarebe yaparak, yani sermaye ve emek ortaklığı kurarak ticaret yapardı. Hem babasından hem eşlerinden kalan malları kullanırdı. Bu malları, olduğu yerde erimesine müsaade etmeyip çalıştırarak çoğaltmıştı. Çok büyük kervanlarla ticaret yaptığı bilinmektedir. Öyle ki bu kervanların diğer büyük tacirlerin kervanlarına eşit olduğu, hatta bazen tümünden çok olduğu söylenmektedir. Ticari başarısı herkes tarafından öyle malum olan bir durumdu ki ona “Tâcire” lakabını vermişlerdi.
Böyle bir işi yürütmenin büyük beceri istediği aşikârdır. Hatice Annemiz de hem bulunduğu bölge olarak hem de yetiştiği aile olarak yüksek ticaret becerisi olan kimselerin içinde yetişmiştir. Tabiatındaki beceriyle çevresindeki tecrübe birleşince bu konudaki mahareti ortaya çıkmıştır. Ancak yine de kadınların hor görüldüğü bir toplumda bir hanımın böyle bir iş yürütmesi takdire şayan bir durumdur. O dönemde başka kadınların böyle bir ticaret yaptığını da çok bilmiyoruz. İşte Hatice Annemizin bu başarısı ileride İslam’a büyük faydalar sağlayacaktır…
Hatice Annemizin (r.anha) bu özelliği günümüzde bir kadının ticaret yapabilmesinin en parlak örneğidir. Tevhid ehli hanımlar bu güzellikten ilham almalıdır. Özellikle bugün şirk düzenlerinin ısrarla kadınları pasifize etmesine karşı durmalı, önce iffetleriyle ve ardından yetenekleriyle büyük işler başarabileceklerini göstermelilerdir. Özgürlük adı altında kadınların sadece nesneleştirilmiş figürler olarak görülmeye çalışıldığı şu çağda sahip oldukları maharetlerle ve güçlü duruşlarıyla öne çıkmaları daha da anlam kazanır. İslam’ın kadına verdiği cevahirî değerlerle davalarını daha güçlü ve etkili kılabilirler.
Bugünün Haticeleri sadece kendi değerlerini korumakla kalmayıp aynı zamanda toplumsal değişime de liderlik edebilen kadınlardır. Onlar sahip oldukları mukaddes ahlaklarla ve güçlü duruşlarıyla sadece kendi toplumlarına değil, aynı zamanda tüm insanlığa öncülük ederler. Davalarına sundukları fedakârlıklarla şirk düzenlerine karşı sarsılmaz bir direniş göstererek kendi benliklerini ve çevrelerini adım adım daha yükseklere taşırlar. Böylelikle bulundukları yerde onların eliyle nübüvvet menheci üzerine bir yurt, bir yuva inşa edilmiş olur.[12]
Devam edecek, inşallah…
[1]. bk. 33/Ahzâb, 59
[2]. bk. 33/Ahzâb, 32
[3]. bk. 33/Ahzâb, 33
[4]. 33/Ahzâb, 6
[5]. bk. 16/Nahl, 58-59; 43/Zuhruf, 17; 81/Tekvîr, 8
[6]. Alimlerin Hatice Annemizin yaşıyla ilgili değerlendirmeleri ileride gelecek.
[7]. bk. El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru İhyâi’t Turâs, 2/362
[8]. Hatta bazı rivayetlerde Hatice Annemizle sözlendiği, ancak evlenmedikleri söylenmiştir. (bk. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Mektebetu’l Hâncî, 10/15)
[9]. bk. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Mektebetu’l Hâncî, 10/15-19
[10]. Buhari, 3353; Müslim, 2378
[11]. El-İstîâb fî Ma’rifeti’l Ashâb, İbnu Abdilberr, Dâru’l Ceyl, 4/1817-1820
[12]. Tüm bilgiler için bk. Yüksek Lisans Tezi, Hz. Peygamber’in İlk Hanımı Hz. Hatice’nin Hayatı ve Kişiliği, Ömer Sabuncu
İlk Yorumu Sen Yap