İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi

İSLAMİ TEBLİĞİN ÖRNEK HALİFELER DÖNEMİ

Kitabın Yazarı: Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma

Yayınevi: Beyan Yayınları

Basım Tarihi: 28. Baskı, Ekim 2019

Sayfa Sayısı: 228

Ebat: 13,5 X 21,0 cm

Kitap Hakkında

“Tarih boyunca, ne ehl-i küfr, ne de ehl-i iman değişmiştir. Dün müminleri ateşe atarak Nemrut’laşan, Müslüman oldular diye onların ellerini, ayaklarını çaprazlama kesip Firavunlaşan, Allah’ın dinini tebliğ etti diye onu testerelerle biçip zalimleşen ne ise, günümüzde dahi dünyanın çeşitli yerlerinde, ‘İslam’ı istiyorlar’ diye Müslümanları zindanlara dolduran, ya da onları idam sehpalarına çıkaranlar da, aynı zihniyetin, aynı dinin müntesipleridirler… İsterse, Müslümanlara karşı bu eylemleri sürdürenlerin adı Ahmed olsun, Mehmed olsun, Kemal olsun, İhsan olsun, Kenan olsun!..

İşte Allahu Teâlâ, bu şekilde insanları ezen, keyifleri ve rejimleri uğrunda onlara her türlü işkenceyi yapan bu despotların, firavunların, nemrutların, kralların, sultanların, generallerin, ya da Kur’an’ın tabiriyle Cunud’un, bu şekilde güttükleri küfr ve isyan rejimlerine son vermek ve insanlara kul olmaktan kurtarmaları için Peygamberler göndermiştir ki, bunların sonuncusu Hz. Muhammed (sav)’dir.”[1]

Yazar tarihî bilgiler vermeden önce kitabın giriş kısmındaki bu cümlelerle Kitapların indiriliş, nebilerin gönderiliş gayesini en net şekliyle izah eder. Zira sanıldığının aksine İslam, yalnız vicdanlara hitap eden ve sadece ahlak ilkelerinden oluşan bir doktrin değildir. Doğrudan doğruya hayatın tümüne nüfuz eden İlahi hükümler bütünüdür. Bunun pekâlâ farkında olan ehl-i küfrün nebilere ve nebilerin tabilerine şiddetle karşı çıkması bundandır. Yazarın da ifade ettiği gibi:

“İnsanlık tarihi incelendiğinde açıkça görülecektir ki, Allah’ın görevlendirdiği bu Peygamberlere ve onların ümmetlerine en fazla karşı çıkanlar, menfaatları ve sömürü düzenleri tehlikeye düşen devletlerdir; bu devletleri yönetenlerdir. Çünkü kendilerini ‘lâ yus’el’ (sorumsuz) sanan ve insanları diledikleri gibi yöneten; diledikleri kanunu değiştirip, yerine canlarının istediğini koyan bu despotlara karşı, Peygamberler şöyle haykırıyorlardı hayatları pahasına:

‘Hüküm koymak, kanun koymak hakkı size ait değil, Allah’a aittir!’[2] Yâni Allah, kendisinin yaratmış olduğu insana, bir başka insanın kanunlar uydurarak, bu kanunları mesned alıp, zulüm ve işkence yapmasına, asla müsaade etmiyor.”[3]

İşte aradan asırlar geçse de zaman, mekân ve şahıslar değişse de ehl-i küfrün karakteri asla değişmemiştir. O hâlde ehl-i iman dünya ve ahirette ezelî ve ebedî saadete erişmek için, tıpkı tabi olduğu nebiler gibi mukaddes nizamın hâkimiyetini yeryüzünde tekrar sağlamak için canla başla mücadele etmek zorundadır.

Peki bu nizam hayata nasıl uygulanacaktır? İşte burada Allah (cc) peygamberler göndererek bu mukaddes nizamın nasıl uygulanacağını göstermiştir. Onların örnekliğinde dinin yeryüzüne nasıl hâkim olacağını en ince detayına kadar beyan etmiştir. Nebilerin tabilerine düşen, her alanda onları örnek alarak vahyin yörüngesinde seyretmektir.

Bizlere gelince evvela Allah Resûlü (sav) bu münezzeh nizamı yaşama uygulamıştır. Cahiliyenin dibe vurduğu bir dönemde yirmi üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde İslam şeriatının tüm insanlara nasıl müreffeh bir hayat sunduğunu göstermiştir. Ve kendisinden sonra ise Raşit Halifelerini bu görev için seçmiş ve insanların onları örnek alıp uymasını emretmiştir.

İrbad ibni Sariye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Bir gün Allah Resûlü (sav) bizlere namaz kıldırdı ve arkasını dönüp etkileyici bir vaaz verdi. Bu vaazdan dolayı gözler yaşardı ve kalpler yumuşadı.

Bir kimse, ‘Ey Allah’ın Resûlü sanki bu son vaazına benziyor, o hâlde bizlere ne yapmamızı emredersin?’ dedi.

Allah Resûlü (sav) dedi ki: ‘Sizlere takvayı ve Habeşli bir köle dahi olsa yöneticilerinizi işitip onlara itaat etmenizi tavsiye ediyorum. Şüphesiz ki benden sonra yaşayanlarınız çokça ihtilaflar görecektir. Üzerinizdeki sorumluluk benim sünnetime ve hidayete erdirilmiş Raşit Halifelerimin sünnetine uymaktır. Azı dişlerinizle onlara tutunun. Aman ha sonradan çıkarılan işlerden sakının. Çünkü sonradan çıkarılan her şey bidattir. Her bidat de dalalettir.’ ”[4]

Ebû Hazim’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Ebu Hureyre (ra) ile beş yıl birlikte bulundum, Allah Resûlü’nden (sav) şu hadisi rivayet ettiğini duydum: ‘Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:

‘İsrailoğullarında nebiler birbirlerinin yerine geçerlerdi. Bir nebi öldüğünde başka bir nebi onun yerine yönetime gelirdi. Şüphesiz ki benden sonra nebi yoktur. Çokça halifeler olacaktır.’

Dediler ki: ‘Bize ne emredersin?’

Allah Resûlü (sav) dedi ki: ‘Her birine biat ettiğinizde biatinize vefalı olun. Onların haklarını yerine getirin. Şüphesiz ki Allah onlara tasarruflarından soracaktır.’ ’ ”[5]

Allah Resûlü (sav) Raşit Halifelerini örnek kılıp onlara tutunmayı emrettiyse bu emir hiç şüphesiz evvela yönetim sisteminde yerine getirilmelidir. Çünkü onlar zaten birer örnek yönetici olarak lanse edilmiştir. Yönetim sisteminde onların yolu takip edilmeyecekse nerede onların yolu takip edilecektir? Onların örnek yönetiminin dışındaki hükümler zaten Allah (cc) ve Resûl’ü (sav) tarafından emredilen, tartışmasız yerine getirilmesi gereken buyruklardır. Önemli olan onların bu ümmete miras bıraktığı yönetime ve bu alandaki örnekliklerine sahip çıkmaktır.

Bu yüzden yazar kitap boyunca her bir halife dönemini ayrıca ele almış ve onların İslam şeriatını nasıl güzel bir şekilde uyguladıklarını anlatmıştır. Şeriat çerçevesinde nasıl ıslahatlar gerçekleştirdiklerinden uzun uzadıya bahsetmiştir. Bugünlerde Müslimlerce çokça arzulanan bir yönetimin nasıl olacağını kanlı canlı örnekler üzerinden göstermiştir.

Bugün, “Şeriat istiyoruz!” dediğimizde Arabistan’ın veya İran’ın yolunu gösterenlere bu kitap güzel bir cevap niteliğindedir. Çünkü bizler İbni Suud’un veya Humeyni’nin şeriatını istemiyoruz. Bizler Muhammed’in (sav) şeriatını istiyoruz. Ondan sonra gelen Ebû Bekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Alî’nin (r.anhum) yaşattığı şekliyle yaşamak istiyoruz. Yazar bu gayeden yola çıkarak her bir halife ve davranışlarıyla ilgili “Değerlendirme” başlıkları atmış ve bu başlıklar altında İlahi nizam ile beşerî düzenleri karşılaştırarak İslam Şeriatının üstünlüğünü akli ve naklî delillerle gözler önüne sermiştir.

Toplumun selamet içerisinde yaşam sürmesi toplum ile yöneticinin arasındaki ilişkiye bağlıdır. Birbirlerinden nefret eden toplum ve yöneticilerin selamet içerisinde yaşam sürmesi mümkün değildir. İlişkileri ahiretten soyutlanmış, yalnız dünya üzerine kurulmuş tabiler ve metbular dünya gibi edna bir yaşam sürmeye mahkûmdur. Hiçbir zaman hoş bir esenliğe kavuşamazlar. Bu yüzden Allah Resûlü (sav) vefat etmeden önce bu hususa dikkat çekmiştir.

Avf ibni Mâlik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“En hayırlı yöneticileriniz sizin onları sevdiğiniz, onların da sizi sevdiği; onların size dua ettiği, sizin de onlara dua ettiğiniz kimselerdir. En şerli yöneticileriniz ise sizin onlara nefret duyduğunuz, onların da size nefret duyduğu; sizin onlara lanet ettiğiniz, onların da size lanet ettiği kimselerdir…”[6]

Bugün yaşadığımız toplumda ve diğer İslam coğrafyalarında yaşanan huzursuzluğun sebebi bu hadiste gizlidir. Demokrasinin gelmesiyle dokuz yüzlerde ekilen nefret tohumu bugün kara bir ağaç olarak toplumların ortasında yer almaktadır. Bu beşerî sistemler ortadan kalkmadıkça da bu nefret gitmeyecektir. İşte yazar bu yüzden örnek halifelerin sadece uygulamalarından değil, aynı zamanda üstün şahsiyetlerinden de bahsetmiştir. Onların maldan, makamdan nasıl el çektiklerini ve nasıl yalnızca ahireti arzuladıklarını da beyan etmiştir.

Örneğin o sert mizacından korkulan Ömer’in (ra) halife olduktan sonraki durumuna bir bakın. Kendisini çok iyi bildiğinden önce Allah’a (cc) dua ediyor ve “Ya Rabb, ben sert mizaçlıyım, beni yumuşat. Zayıfım, beni güçlendir. Cimriyim, beni cömert yap!”[7] diyor. Sonra da tebaası tarafından sevildikçe seviliyor.

“Ömer (ra) hilafetinin ilk sıralarında bir gün camide otururken bir adam gelerek ona şöyle dedi: ‘Bana yaklaş, sana bir şey söyleyeyim!’

Ömer, ‘Hayır’ deyince o adam, ‘Allah beni senden korusun’ deyip uzaklaştı.

Ömer arkasından yetişerek, ‘Benden ne istiyorsun!’ diye sordu.

Adam şöyle dedi: ‘İnsanlar senden nefret edip, senden korkuyorlar!’

Ömer, ‘Neden?’ diye sorunca adam, ‘Dilinden ve asandan.’ cevabını verdi.

Bunun üzerine Ömer, ellerini kaldırarak, ‘Allah’ım! Onları bana, beni de onlara sevdir.’ diye dua etmeye başladı.

Bunu nakleden adam devamında şöyle demiştir: ‘O, ellerini indirdiğinde yeryüzünde onu sevdiğim kadar hiç kimseyi sevmiyordum.’ ”[8]

Biz yalnız Ömer (ra) üzerinden örnek verebildik. Diğer güzel örnekleri öğrenmek okuyucuya kaldı. Unutmamak gerekir ki İslam tarihini her Müslim asgari oranda bilmelidir. Bu manada başlangıç, İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi kitabıyla yapılabilir.[9]

Kitaplarda buluşmak üzere, Allah’a (cc) ısmarladık…

 


[1]. İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan Yayınları, s. 16

[2]. 6/En’âm, 57

[3]. İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan Yayınları, s. 16

[4]. Ebu Davud, 4607; İbni Mace, 42; Darimi, 96

[5]. Buhari, 3455; Müslim, 1842

[6]. Müslim, 1855; Darimi, 2839; Ahmed, 23981

[7]. bk. İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan Yayınları, s. 68

[8]. bk. İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Beyan Yayınları, s. 77

[9]. İslam tarihine dair biraz daha kapsamlı okuma yapmak isteyenler için yazarın Allah Resûlü’nden (sav) Selçuklular Dönemi’ne kadar kaleme aldığı beş ciltlik “Müslümanların Tarihi” isimli kitabı okunabilir.

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver