HUDEYBİYE ANTLAŞMASI’NA KADAR YAŞANAN HADİSELER

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a; salât ve selam Resûl’üne olsun.

Allah Resûlü (sav) ashabıyla beraber Ben-i Kurayza Yahudilerini muhasara altına aldıktan bir süre sonra başka seçenekleri olmadığını gören Yahudiler, Sa’d ibni Muâz’ın vereceği kararı kabul edeceklerini belirtip teslim olmaya karar verdiler.

Sa’d ibni Muâz ise savaşta aldığı bir yaradan dolayı tedavi görmekte idi.

İbni Hişam’ın Es-Sîretu’n Nebeviyye’sinde şöyle geçmektedir:

“Resûlullah (sav), Sa’d ibni Muâz’ı Eslemoğullarından bir kadının çadırına yerleştirdi. Kadının adı Rufeyde idi ve çadır mesciddeydi. Kadın yaralıları tedavi ediyordu. Kendisini Müslim fakirlerin hizmetine vermişti. Resûlullah (sav) Sa’d ibni Muâz yaralandığında yanındakilere, ‘Onu Rufeyde’nin çadırına götürün, yakında onu ziyaret edeceğim.’ buyurdu.”[1]

Sa’d ibni Muâz Medine’de ileri gelen kişilerden biri idi. Bir savaşta yaralandığında kendi aşiretinden ya da Medine’den herhangi bir aile onunla çok rahat bir şekilde ilgilenip tedavisini üstlenebilirdi. Ancak o, Müslimlerin oluşturduğu bir tedavi merkezine götürüldü. Bu da İslam devletinin artık kurumsallaşmaya başladığına dair işaretlerdendir.

Aynı şekilde bu tedavi noktasında bir kadın sahabenin görev yaptığını ve bu hizmet için kendini adadığını görüyoruz. Daha öncesinde de karşılaştığımız üzere kadınlar mücadelenin en zor süreçlerinde bile geride durmamışlar, kendilerine düşen vazifeyi en güzel şekilde yerine getirmişlerdi. Kıyas yaptığımızda böyle sıkıntılı bir görev için bile kadın sahabilerin sahada olduğunu görüyorsak o zaman diğer hizmet alanlarında hayli hayli bulunabileceklerini söyleyebiliriz.

Ebû Saîd El-Hudrî’den (sav) şöyle rivayet edilmiştir:

“Kurayzaoğulları Yahudileri Sa’d ibni Muâz’ın vereceği kararı kabul edeceklerini bildirince Allah Resûlü (sav) Sa’d’ın gelmesi için bir haberci gönderdi. Sa’d ibni Muâz bir merkep üzerinde geldi. Bize doğru yaklaşınca Allah Resûlü (sav), ‘Haydi, efendinizi ayakta karşılayın!’ buyurdu. Sa’d gelip Allah Resûlü’nün (sav) yanına oturdu. Allah Resûlü (sav) ona durumu anlatarak, ‘Bunlar senin vereceğin kararı kabul edeceklerini söylediler.’ dedi. Sa’d, ‘Ben şu kararı veriyorum: Savaşanlar öldürülecek ve kadınlarla çocuklar da esir edilecek.’ dedi. Allah Resûlü (sav) bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Onlar hakkında her şeyin sahibi olan Allah’ın hükmünü verdin!’[2]

Bunun üzerine Sa’d ibni Muâz’ın verdiği hüküm uygulanmaya başladı. Böylece Medine’deki son Yahudi varlığı da sona ermiş oldu. Kısa süre içinde de Sa’d ibni Muâz vefat etti. Allah Resûlü (sav) onun faziletine dair bize şöyle haber vermiştir:

Berâ’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi’ye (sav) ipek bir hulle (elbise) hediye edildi. Ashabı ona dokunmaya ve yumuşaklığından hayret etmeye koyuldu. Bunun üzerine o (sav) şöyle buyurdu: ‘Bunun yumuşaklığına hayret mi ediyorsunuz? And olsun Sa’d ibni Muâz’ın mendilleri bundan daha hayırlı (yahut) daha yumuşaktır.’[3]

Câbir’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“Sa’d ibni Muâz’ın ölümünden dolayı (Rahmân’ın) arşı sarsıldı.”[4]

Ben-i Kurayza Muhasarası tamamlandıktan ve Medine’deki Yahudi varlığına son verildikten sonra Hudeybiye Barış Antlaşması’na kadar devam eden bir süreç başlamış oldu. Bu süreçte pek çok harekât düzenlendi. Bu harekâtlar temel olarak şu sebeplerle gerçekleştirilmiştir:

Geçmişte yaşanan Bi’ri Maune ve Reci’ Vakıalarında ihanet eden toplulukları cezalandırmak: Allah Resûlü (sav) bu seriyyelerle hem İslam düşmanlarının yaptıklarının yanına kâr kalmayacağını göstermiş oldu hem de bundan sonra davet amaçlı gönderilen elçilere saldırı yapmayı planlayanlara gözdağı verdi.

Başka bir hainlik de sahabeyle anlaşmalarını bozup Hendek Savaşı’nda müşriklere yardım eden bazı kabilelerden gelmişti. Onlara yapılan seriyyelerle bu hainliklerinin hesabı soruldu.

Esirleri kurtarmak ve katledilip de cesetleri müşriklerin elinde olan Müslimlerin naaşlarını almak: Yine Allah Resûlü (sav) bazı seriyyeleri esir alınıp öldürülen ashabının naaşlarını kurtarmak için düzenledi. Aynı şekilde savaşlarda esir alınan müşrikler ile esir Müslimler takas edilerek özgürlüklerine kavuşturuldular. Müminlerin bir vücudun âzâları olması hakikatine uygun bu ameller Müslim gönüllere şifa olurken kâfirlere ise korku saldı.

Medine üzerine tekrardan saldırı planları yapan müşriklere ve Medine çevresinde bozgunculuk yapmaya devam eden bedevilere karşı tedbir almak: Allah Resûlü (sav), Hendek Savaşı sonrası bir daha böyle bir harekâta girişememeleri için en ufak bir hareketlenmeyi bile tehdit olarak kabul etti ve onlar üzerine seriyyeler gönderdi. Hudeybiye Günü’ne kadar yapılan bu harekâtlar sayesinde bir saldırıyla karşılaşılmadı.

Bununla beraber bedevilerin başıboş bir şekilde yaşayıp güvensizlik ortamı oluşturmalarına izin verilmedi. Medine çevresi İslam’ı bir inanç olarak kabul etmekle birlikte dünyada güven içinde yaşamanın bir yolu olduğunu da pratikte görmeye başladılar. Dolayısıyla cahilî sistemlerin sadece belli kesimlere vadettikleri hayatı İslam çatısı altında yediden yetmişe hep beraber yaşayabileceklerini fark etmiş oldular.

Duvmetu’l Cendel Seriyyesi şu âna kadar yapılan seriyyelerden farklı idi. Allah Resûlü (sav) ilk defa Hristiyan bir topluluğun üzerine harekât düzenledi. Abdurrahman ibni Avf komutasındaki sahabiler Hristiyanları ilk önce İslam’a çağırdılar. Kabul etmediklerinde cizye vermeye davet ettiler. Üç günün sonunda bazıları Müslim olurken bazıları da cizye vererek İslam devletinde yaşamayı kabul ettiler. Böylece ilk defa cizye vererek İslam hâkimiyetinde yaşamayı kabul eden bir topluluk olmuş oldu.

Bu tabii ki müminlerin güçlerinin artık çok daha fazla olduğunu göstermesi açısından önemli olduğu gibi İslam devleti açısından da yeni bir tecrübe idi.

Seriyyeler bu ve benzeri amaçları gerçekleştirmek için yapıldı. Bununla birlikte bir seriyye vardı ki içerisinde yaşanan hadise onu diğerlerinden ayırdı:

Ebû Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Nebi (sav) Necid taraflarına bir atlı birlik gönderdi. Bunlar Hanifeoğullarından Sumâme ibni Usâl diye anılan bir adam getirdiler. Onu mesciddeki direklerden bir direğe bağladılar. Nebi (sav) mescide onun yanına çıkarak, ‘Ey Sumâme, ne hissediyorsun?’ diye sordu.

Sumâme, ‘Ey Muhammed, bende (senden yana) hayır (ümidi) vardır. Eğer beni öldürecek olursan kanlı bir caniyi öldürmüş olacaksın. Eğer bana nimet ve ihsanda bulunursan teşekkürle karşılık verecek birisine ihsanda bulunmuş olacaksın. Şayet isteğin mal ise ondan dilediğini iste.’ diye cevap verdi.

Sumâme ertesi güne kadar bu hâlde bırakıldı. Sonra ona, ‘Ey Sumâme, ne hissediyorsun?’ diye sordu.

O da, ‘Daha önce söylediğim gibi eğer sen (bana) nimet ve ihsanda bulunursan teşekkürle karşılık verecek bir kimseye nimet ve ihsanda bulunmuş olacaksın.’ dedi.

Allah Resûlü (sav) yine onu (kendi hâline) bıraktı.

Ertesi gün yine, ‘Ey Sumâme, ne hissediyorsun?’ diye sordu.

Sumâme, ‘Haberim daha önce söylediklerimden ibarettir.’ dedi.

Allah Resûlü (sav), ‘Sumâme’yi çözünüz.’ diye buyurdu. Sumâme mescide yakın bir yerde bulunan suya gidip yıkanıverdi, sonra gelip mescide girerek şöyle dedi: ‘Şahitlik ediyorum ki Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ediyorum ki Muhammed, O’nun elçisidir. Ey Muhammed! Allah’a yemin ederim, yeryüzünde senin yüzünden daha çok buğzettiğim bir yüz yoktu. Artık senin yüzün en sevdiğim yüz oluverdi. Allah’a yemin ederim, senin dininden daha çok buğzettiğim bir din yoktu. Artık senin dinin benim en sevdiğim din oluverdi. Allah’a yemin ederim, senin şehrinden daha çok buğzettiğim bir şehir yoktu. Artık senin şehrin benim en sevdiğim şehir oldu. Ben umre yapmak isterken atlı birliğin beni yakaladı. Şimdi ne yapmamı önerirsin?’

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) ona müjde verdi ve umre(sini) yapmasını emretti. Mekke’ye varınca birisi ona, ‘Sen dininden mi döndün?’ dedi. O, ‘Allah’a yemin ederim ki hayır. Fakat ben Allah Resûlü (sav) ile birlikte Müslim oldum. Allah’a yemin ederim Nebi (sav) bu hususta izin vermedikçe size Yemâme’den bir buğday tanesi dahi gelmeyecektir.’ dedi.”[5]

“Sumâme ibni Usal, umreyi yaptıktan sonra Yemâme’ye gitti. Yemâme halkını, Mekkelilerle ticaret yapmaktan menetti. Bunun üzerine (Mekkeliler kıtlıktan deve yününü kanla yoğurup yemek zorunda kaldılar ve sonunda) Resûlullah’a (sav) şöyle bir yazı yazdılar:

‘Sen, hem akraba hukukunu gözetmeyi emretmekte hem de bizimle akrabalık bağlarını koparıp babaları kılıçtan geçirmekte, çocukları da açlıktan öldürmektesin!’

Mekkeli müşriklerin müracaatları ve ricaları üzerine Resûlullah (sav), Mekkelilere zahire satılmasına ve çıkışına engel olmaması için Sumâme ibni Usal’e yazı yazdı. Sumâme de Resûlullah’ın  (sav) isteğine tabi oldu.”[6]

Sumâme ibni Usal’in (ra) hidayete erişme kıssası kısa bir siyer tarihidir. Allah Resûlü müşriklerin hidayetle hayat bulmalarını isterdi. Bunun için tüm yollara başvururdu. Gaye, müşriklerin yeryüzünden silinmesi değildi. Savaş zamanında müminlerin karşısına çıkmaları ve hainlik yapıp bunda ısrar etmeleri dışında Allah Resûlü (sav) hep İslam olmaları için en küçük ihtimalleri bile zorlardı.

Taif dönüşü meleklerin talebini geri çeviren Peygamber (sav) burada da Sumâme’ye güzellikle muamele etti. O, mescid içinde diğer Müslimlerin durumuna da şahitlik etti. Sonuç olarak İslam ona sevdirildi.

Peygamberimizin (sav) bu stratejisi uzun vadede pek çok kapının çok kolay bir şekilde ona açılmasını sağladı. İleride geleceği üzere kanlı birçok savaş yaşanmasına rağmen Mekke’nin savaşsız bir şekilde fethini ve elde kalmasını sağlayan en önemli faktör de yine bu uygulama idi.

Aynı stratejinin başka bir parçasını Sumâme’nin Mekkeli müşriklere uygulamaya başladığı boykotta görüyoruz. Müşrikler Allah Resûlü’ne (sav) müracaat ettiklerinde Peygamberimiz boykotun kaldırılmasını istiyor. Mekkelilerin bu taleplerine olumlu cevap alacaklarını umup Peygamberimize gelmeleri bile müşrikler ile müminler arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Duamızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.


[1] Sîretu İbni Hişâm, 2/239

[2] Buhari, 3043; Müslim, 1768

[3] Buhari, 3802; Müslim, 2468

[4] Buhari, 3803; Müslim, 2466

[5] Buhari, 4372; Müslim, 1764

[6] Sîretu İbni Hişâm, 2/639

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver