Allah’a hamd, Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun.
Bir önceki yazımızda dolaşım sistemini ve tansiyonu genel bir yaklaşımla ele almıştık, bu yazımızda ise tansiyonun kliniğini ve hayati önem taşıyan baş ağrı tiplerini kaleme alacağız biiznillah.
Uzun süre yüksek tansiyon; en çok kalbi ve damarları yıpratır. Damarlar bir ağ gibi insan vücudunda her organın ve kasların arasında dolanır, adeta vücudu sarıp sarmalar. Hâliyle vücutta böylesi çok bulunan bir yapının bozulması vücuttaki tüm organlar üzerinde olumsuz etkiler demektir. Vücutta dolaşım sisteminin en sade hâliyle çalışma prensibi; kalp, kanı damarlara pompalar ve damarlar da bu kanı bulunduğu ilgili dokuya götürerek orayı besler.
Yüksek tansiyon primer ve sekonder olmak üzere iki şekilde sınıflandırılmaktadır. En çok görülüp hiçbir nedene bağlı olmadığı iddia edilen tansiyon yüksekliği primer, diğer adıyla esansiyel hipertansiyondur. Herhangi bilinen bir sebebe bağlı oluşan sekonder hipertansiyon ise; en sık böbrek, tiroit, akciğer, kalp kaynaklı oluşur.
Yüksek tansiyon; yıllarca hiçbir belirti vermeden ilerleyen bir rahatsızlık olduğu için yüksek tansiyonlu hastaların yarısına yakını tansiyonlarından bihaberler. Yüksek tansiyonlu olduklarını bilenlerin de büyük bir kısmı tedavi olmamakta iken tedavi olanların içinde de büyük bir oranı tedavilerine çok geç dönemde başlamaktalar. Tedavi edilenlerin de büyük bir kısmı yanlış tedavi edilmekteler. Birkaç gün veya bazen tansiyonun yükselmesi ‘yüksek tansiyonlu’ deyip ilaç başlamak için yeterli değildir. Tansiyon hastası olmadıkları hâlde yüksek tansiyon ilaçları başlanmış insan sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bazı durumlarda tansiyon ölçümleri normalin üzerine çıkabilmektedir. Fiziki yorgunluk, fazla çay/kahve tüketimi, yok denecek kadar az su tüketmek, gün içinde veya uzun bir süre idrara çıkamama durumu, aşırı duygusal ve stresli dönemlerin olması vs. durumları da göz önünde bulundurmak gerekir.
Damarlarda kanın yüksek basınçla gezmesi başlarda damarların elastik özelliğinden dolayı çok etkilemese de zamanla kontrol altına alınmayan bu yüksek basınç damarların yapısını bozarak özellikle küçük damarlarda içe doğru bir kalınlaşma yaparak en çok beyinde olmakla kalp, göz ve böbrekte de minik inmelere sebep olabilmektedir. Küçük damarlarda hasarın olup olmadığının tespiti; idrar testinde mikroalbumin varlığı ile anlaşılır. Bu da böbreklerde protein kaçağı demektir. Sabah aç karnına yapılan idrarın fazla köpüklü olmuş olması idrarda proteinin varlığına işaret eder. Tansiyon hastaları 4-6 ayda en az bir kereye mahsus idrar tahlili ile protein kaçağının olup olmadığına baktırmaları gerekir.
Uzun süre tansiyon yüksekliği orta çaplı damarlarda ise, mikroanevrizma denilen baloncukların oluşmasına sebep olur. Bu baloncuklar damar epitelinin bozulmasıyla oluşur ve her an patlamaya müsait olabilmektedir. Bu anevrizmaların patlaması, damarın bulunduğu yere göre isimlenir. Beyin, kalp ve bacak damarlarında sıklıkla oluşmaktadır. Bunların içinde en sık beyinde oluşur, beyinde patlayan anevrizmalar beyin kanaması olarak adlanır. Beyin kanaması çok şiddetli baş ağrısı ile kendini gösterir ve felç gibi durumlarla beraber ölümlere dahi sebep olabilmektedir.
Beyinle İlgili Baş Ağrı Tipleri ve Klinik Ayrımı
Baş ağrıları ağrılar içinde en sık olan ve en az bir kere dahi olsa neredeyse herkesin yaşadığı bir problemdir. Her baş ağrısı hayati önem taşımamakla beraber bazen uykusuzluk gibi basit sebeplerden kaynaklanıyorken bazen de yukarıda değindiğimiz anevrizma patlaması sonucu beyin kanaması gibi hayati önem taşıyan nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Baş ağrılarında ağrının tipi, oluş şekli, sebebi ve sonucuna göre önem ve tedavi yaklaşımı yapılır.
Beyin ve beyin dışı sebepler diye kabaca iki sınıfa ayrılır. Burada özellikle beyin kaynaklı ve hayati önem arz eden, görüldüğünde mutlaka hekime başvurulması gereken baş ağrı tiplerini genel hatlarıyla açıklayacağız.
Beyin kaynaklı baş ağrıları, beyin kaynaklı olmayan ağrılara nazaran çok daha seyrek görülmektedir. Bunlar, beyin tümörü ve apseleri, beyinde enfeksiyon ve beyin zarı iltihabı, damarsal kaynaklı ve beyin sıvısı kaçağına bağlı ağrılar.
Tümör kaynaklı baş ağrıları ani başlamaz, her zaman devam eden ve şiddeti azalmayıp ağrıkesici ilaçlara da cevap vermeyen karakterdedir. Bu durum acil olmasa bile mutlaka nöroloji tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Beyinde apse, enfeksiyon ve beyin zarı iltihabı (menenjit) gibi durumlar özünde farklı hastalıklar olsalar bile klinikleri çok benzerlik gösterdiğinden ortak bir paydada bahsedeceğiz; özellikle bağışıklık sistemleri zayıf olduğundan 6-7 yaşından küçük çocuklarda ve yaşlı, düşkün insanlarda görülme sıklığı daha çoktur. Kafa travmalarında veya vücuttaki herhangi bir enfeksiyondan da kan yoluyla beyine mikroplar taşınarak orada çoğalabilir. Buna sebep olan etkenler arasında sinüzit, orta kulak iltihabı ve diş apsesi de olabilmektedir. Özellikle bu hastalarda baş ağrısı ense kısmında olmakla beraber ensede sertlik ve bu duruma çoğunlukla ateş eşlik eder. Bunlarla beraber; sürekli uykuya meyillilik, bilinç bulanıklığı, nöbet geçirmeye kadar ağır bir tablo görülebilmektedir. Ateş bazı vakalarda hiç görülmeyebilir ama mutlaka bilinç bulanıklığı veya sürekli uykulu bir hâl eşlik eden durumlardandır.
Eğer erken dönemde tanı konulup doğru tedavi yapılırsa genelde hiçbir sekel bırakmadan hayatlarına devam edebilmekteler. Tedavileri geciken veya tedaviye tam cevap alınamayan durumlarda beynin fonksiyonu olan görme/işitme kayıpları veya felç olma gibi sonuçlar olabilmektedir. Bazen de ölümle sonuçlanmaktadır.
Hayati tehlike arz eden damarsal baş ağrıları yukarıda da bahsettiğimiz anevrizmalardır. Anevrizma yırtılmadığı sürece nadiren belirti gösterir. Beyin anevrizması (beyinde baloncuk) patlarsa ölüm tehlikesi doğurur. Acilen hastaneye gidilmelidir. Temel belirtisi daha önceden tanıdık olmayan çok şiddetli baş ağrısıdır. Beyin kanaması ile birlikte aşağıdaki belirtiler görülebilir: Boyun ağrısı, boyunda sertlik, ışığa karşı aşırı hassasiyet, bulanık veya çift görme, ani sersemlik, bilinç kaybı, kriz, vücudun bir tarafında oluşan kuvvet kaybı gibi.
Beyin sıvısı kaçağında ise ani bir boyun hareketine bağlı boyun kaslarının fazla zorlanmasından sonra oluşan ve özellikle gittikçe şiddetlenen baş ağrılarıdır, bu durumda beyin omurilik sıvısı (BOS) burundan damlamaya başlar. BOS sudan biraz daha kıvamlı olup sudan rahatlıkla ayırt edilemeyecek şeffaflıktadır. Bu durumda da mutlaka acilen tetkik ve tanının kesinleştirilmesi için hekime başvurulmalı. Grip, nezle, alerji gibi burun akıntısı yapan durumları BOS’la karıştırmamak gerekir.
Yüksek Tansiyon İçin Doğal Kür
Limon: Kanı temizler ve düzenli kullanımda karaciğer yağlanmasına karşı etkilidir.
Maydanoz: İdrar söktürür, vücutta ödemleri atmaya etkilidir.
Sarımsak: Damarların elastikliğini korur ve damar sertliğine karşı etkilidir.
Kürün yapılışı: Ayrıca ezmiş olduğumuz bir diş sarımsak, 10 dal taze maydanoz ve suyu sıkılmış bir limon blender veya robot yardımı ile karıştırılır ve karışımla aynı oranda su eklenerek sabahları yemeklerden 5-10 dakika önce içilir.
Kür; 5 gün yapılıp 5 gün ara verilerek tekrar 5 gün yapılır… Böylece toplam aralarla beraber 1 ay yapılır. 3-4 ay sonra kürün aynı şekilde tekrar edilerek yılda 3 kere yapılması Allah’ın izniyle hem tansiyonu düşürmeye hem de yüksek tansiyona ve yağlanmaya bağlı gelişen damar problemlerine karşı fayda sağlar.
Kürün dışında çok tuzlu ve yağlı yemekler ve varsa fazla kilolardan kurtulmak da uzun dönemde tansiyon hastalarının dikkat etmesi gereken hususlardandır.
Sözümüzün sonu; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.
İlk Yorumu Sen Yap