Hipertansiyon

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Allah’ın subhanehu ve teâlâ yeryüzünü ve gökyüzünü nasıl bir düzen ve ahenk içinde yarattığını kusursuz kitabından okurken, bu mükemmel nizamı ibret almak ve Allah’ın yüceliğini anlamak için gözetlememiz, tefekkür etmemiz bize defaatle emredilir.

Gözlerimiz kendimizin dışında bu mükemmellikleri tefekkür ederken, geri planda bazen kendi başına evren kadar mükemmel olan vücudumuzun harika yapısını unutabilmektedir. Nasıl ki evren mükemmel bir ahenkle, kusursuz bir şekilde işliyorsa, hiç şüphesiz insanın vücudu da bir o kadar karmaşık ve mükemmel bir sistemler düzeni ile işlemektedir. Ayette belirtildiği üzere evrenin her ne yanına baksak bir kusur bulamayacağımız gibi, insan vücudunun da hangi kısmına bakarsak bakalım hiçbir kusur göremez bilakis yaratılışında göz kamaştıracak mükemmellikler görürüz. Tüm bu mucizeler, teker teker ele alındığında ansiklopedileri dolduracak bilgiler karşımıza çıkar. Bu bilgiler ise insanoğlunun küçük ve yine mucize ile yaratılmış beyninin anlayabildiği okyanusta bir damla misalidir. Biz bu yazımızda sizlere bu harikalardan sadece biri olan dolaşım sistemi üzerinde duracağız.

İnsanın dolaşım sisteminin parçaları, aslında basitçe bir devir daim sistemine benzemektedir. Kalp bu sistemin ‘pompası’, akciğerler kalpten kanı alıp temizleyerek yeniden kalbe veren ‘filtresi’, böbrekler ‘boşaltma vanası’ bağırsaklar ise ‘doldurma vanası’ vazifesini görmektedir. Yediğimiz ve içtiğimiz her türlü madde, bağırsaklardan kana geçer. Bunun için de elbette büyük bir kısmı su teşkil etmektedir. Kandaki sıvının kaynağı, bağırsaklardan kana geçen bu sudur. Damarlar sürekli bu sıvıyı emdiğinde bir süre sonra o bölgede birikme olacaktır. İşte kalp dakikada yaklaşık 60 kez atarak, damardaki bu sıvıları vücudun her tarafına dağıtarak sürekli dolaşmasını, böylece besinlerin vücudun en ücra köşesine kadar ulaşmasını sağlar. Sürekli emilen sıvılar, damardaki basınç yükünü artıracağından aynı zamanda böbrekteki gözle görülemeyecek milyonlarca kılcal damardan süzülür. Bu ‘kan’ adını verdiğimiz sıvı böbreklerden devamlı belli bir oranda ‘idrar’ olarak süzülür.

Şimdi düşünelim… Bağırsaklardan biraz fazla sıvı emilse basınç artacak, yani ‘tansiyon’ yükselecektir. Ya da böbrek biraz az çalışsa fazla sıvı atılamayacak yine tansiyon yükselecek. Kalp iyi çalışmasa gerisinde kan birikecek yine dolaşımla ilgili birçok problem ortaya çıkacak. Basit bir kalorifer sistemini düşünelim. Kombinin basıncı biraz yükselince bir yerlerden su fışkırmaya başlıyor, çünkü borular o basınç yükünü kaldıramıyor. Ama Allah subhanehu ve teâlâ vücudun borularını yani damarları öyle güzellikte yaratmış ki bu saydıklarımızın hiçbiri olmuyor.

Vücudumuzdaki damarlar, klasik borular gibi sert değil, bilakis duruma göre gevşeyen ve daralabilen yapıda. Mesela yemek yediniz, mide ve bağırsaklara giden damarlar genişler, oraya kan akımı artar ve beyninize giden kan azalır. Çok yemek yediğinizde uykunuzun geldiğini hatırlayın… Yine koşmaya başladınız, kaslarınızdaki damarlar kana ihtiyaç fazla olduğu için gevşerken, diğer organlarınızdakiler daralır. Bunun gibi aktif bir şekilde çalışan, birbirinden hormon adını verdiğimiz kan yoluyla gönderilen haberciler ve vücudun elektrik sistemini ihtiva eden sinirler aracılığıyla haberdar olan mükemmel bir sistemden bahsediyoruz. Başka bir örnek verelim: Vücutta sıvı yükü arttı… Kalpteki basınç dedektörleri bunu algıladığında kana bir madde salar, o madde vücutta dolaşırken muhakkak böbreğe rastlar; böbrek sıvı yükünün fazla olduğunu haber aldığında biraz daha fazla boşaltır. Bir örnek daha: Damarlarda da basınç algılayan dedektörler vardır. Yine basınç arttığında onlar bunu algılar ve beyin tarafına bunu haber eder. Beyin, damarları gevşetir, kalbi yavaşlatır, gerekirse boşaltımı artırır ve bu duruma anında müdahale eder. Tüm bunlar ve bunların milyon katı sistemler sağlıklı bir vücutta mükemmel bir şekilde işler ve bizim en ufak basınç artmış, azalmış bunlardan hiç haberimiz olmaz.

‘Basınç’ kelimesinin vücuttaki karşılığının ‘tansiyon’ olduğunu tekrar hatırlatalım. Kalp kasıldığı anda ‘sistolik’ yani büyük tansiyon, gevşediğinde ise ‘diastolik’ yani küçük tansiyon olmak üzere iki tansiyon vardır. Mesela 12/8 olarak tabir ettiğimiz tansiyonda 12 büyük, 8 küçük tansiyondur. İkisinin de artmasının ve azalmasının farklı anlamları vardır.

Dengelerin Bozulması

Tüm bu sistemler kusursuz bir şekilde işlerken, Allah’ın subhanehu ve teâlâ ayette de belirttiği gibi ömrün tersine çevrilmiş ‘yaşlılık dönemine’ girmesi ve bundan daha önemli bir sebep olan insanın kendi eliyle dünyayı ifsad ettiği gibi kendi vücudunu da ifsad etmesiyle, vücutta dengeler yavaş yavaş bozulmaya başlar. İfsad edilmiş tohumlardan pek çok yabancı madde eşliğinde yetişen sebzeler, içinde ne olduğu belli olmayan endüstriyel ürünler, en basiti artık çeşmelerden dahi doldurulamayan sular, vs… sebebiyle insanlar vücudunun dengesini kendi elleriyle ifsad etmekte, bozulma sürecini hızlandırmaktadır. İşte dolaşım sisteminin de kusursuz yapısı bozulmaya başladığında genellikle ilk problem ‘hipertansiyon’ yani tansiyon yüksekliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık vücutta bu düzenin ayarı bozulmuş, vücut damarlardaki basıncı kontrol edemiyor, her an patlamaya hazır bir bomba gibi kan vücutta dışarı çıkacak bir delik arıyor demektir. Devir daim sisteminde basınç arttığı zaman su bir yeri patlatır ve oradan dışarı akar. İşte damarlar genişleyip daralabilen yapısı ile bunu uzun bir süre engellese de en sonunda kontrol edilemeyen bir tansiyonda bir yerleri çatlatıp dışarı çıkmak ister. Tansiyon yükseldiğinde burun kanaması o yüzden tipiktir. Çok görülen ‘beyin kanaması’ adını verdiğimiz olay yine bu durumun sonucudur.

Hipertansiyon Hastalığı Bende Var mı?

Hipertansiyon hiçbir belirti vermeden yıllar içinde vücudun hassas bölgelerinde harabiyete neden olabilir. Bununla birlikte en sık belirtiler enseden alın bölgesine doğru yayılan baş ağrısı, baş dönmesi, kulak uğultusu, kulak çınlaması, burun kanaması, çarpıntı, terleme ve sık idrara çıkmadır.

Tansiyon dengesinin bozulması hastalığının tek bir tanısı vardır. 20 dakika dinlendikten sonra, sağ koldan, kol kalp hizasında iken en az iki farklı ölçümle tansiyonun belli bir sınırın üzerinde olması hipertansiyon hastalığının tanısını koydurur. Belli bir sınır dedik çünkü dünya genelindeki materyalist hekimlerin sürekli değiştirdikleri sınırlardan dolayı değişken değerlere sahiptir. Bunda tansiyon ilacı üreten ilaç firmalarının etkisinin olmadığını söylemek mümkün olmadığı için materyalist dünyada bu değerlere motamot uymak da mümkün görünmemektedir. Genel olarak halk arasında ‘büyük tansiyon’ olarak bilinen sistolik değer 140’ın üzerinde, küçük tansiyon ise 90’ın üzerinde ise buna hipertansiyon denilir ve hemen ilaç başlanır. Ancak her vücudun yapısı farklı olduğu gibi tansiyon değerleri de elbette aynı değildir. Her insana ‘robot’ gibi davranarak standart bir değere göre ilaç başlanması, ilaç firmalarının ve bunlarla işbirliği yapan ve dünya genelinde bu düzeni işleten doktorların işgüzarlığından başka bir şey değildir. O yüzden tansiyon ilaçlarının her hastanın kendi klinik durumuna, yaşına, kilosuna ve hesaba katılacak başka değişkenlere göre başlanması gerektiği kanaatindeyiz.

Özellikle ilaç başlanılabilmesi için en az bir hafta boyunca günde iki defa tansiyon ölçümü yapılıp, bir kağıda not edilmesi; not edilen bu değerlerin, hekimine danışılarak, hekimin tavsiyelerinin dikkate alınması önemlidir.

Hipertansiyon Varsa…

Öncelikle bu durum tedavi edilebilen bir durum değildir. Çünkü denge bozulmuş, sistemin bozulan kısımları yenisi ile değişmediği sürece düzelmeyecek karmaşık, kompleks bir sistemden bahsediyoruz. Günümüzde yapılan şey sadece o anlık tansiyonu düşüren ve kontrol altına almaya çalışan ilaçların kullanılmasıdır. O yüzden önemli olan dengeleri en baştan bozmamak, kişinin Allah’ın kendine emanet ettiği vücuduna yani sıhhatine dikkat etmesidir.

• Tükettiğimiz gıdalara dikkat etmeli, endüstriyel ürünlerden uzak durulmak da önleyici bir yöntemdir. Müslümanın sigara ve alkol gibi içecekler başta olmak üzere diğer tüm endüstriyel ürünleri tüketmesi kendisine verilen emanete ihanet anlamına gelmektedir.

• Allah subhanehu ve teâlâ vücudumuzu; kullanalım, onunla çalışalım, kendisine ibadet edelim diye emanet etmiştir. Tembellik günümüzde Müslümanları da içine almış, dünyayı kaplayan kara bulutlardandır. İslam’ın zirvesi olan sağlam beden ve hareket kabiliyeti isteyen cihad ibadeti ve ona hazırlıktan gafil olmamız, uykuların artması, yürümenin ve hareketli yaşamın azalması, vücudu kullanmayı gerektirecek işlerin terk edilmesi gibi ‘tembellik’ ya da Kur’ani tabirle ‘ölüm uykusu’ diyebileceğimiz bir gafletin içinde olmak tehlike sebebidir.

Allah’ın emrettiği gibi dinimizi yaşadığımız takdirde bu tür hastalıkların da aslında bizden uzaklaştığını biiznillah göreceğiz.

• Tavsiye edeceğimiz diğer bir husus, 40-45 yaşın üstündekiler ara ara tansiyon değerlerini kontrol ettirip, en erken zamanda önlem almaya başlamalılardır.

Biz Müslümanlar, “İnsanların çoğu sıhhat nimetini kullanmakta aldanmıştır.” [1] hadisinin şuuruyla, Rabbimizin bizlere emanet ettiği bedenimize sağlıklı bakmayı adeta görev edinmeliyiz.

Sözümüzün sonu; hamd Allah’a aittir.

 

[1]       .   Buhari

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver

Hipertansiyon

Allah’a hamd, Rasûlü’ne salât ve selam olsun.

Allah’ın subhanehu ve teâlâ yeryüzünü ve gökyüzünü nasıl bir düzen ve ahenk içinde yarattığını kusursuz kitabından okurken, bu mükemmel nizamı ibret almak ve Allah’ın yüceliğini anlamak için gözetlememiz, tefekkür etmemiz bize defaatle emredilir.

Gözlerimiz kendimizin dışında bu mükemmellikleri tefekkür ederken, geri planda bazen kendi başına evren kadar mükemmel olan vücudumuzun harika yapısını unutabilmektedir. Nasıl ki evren mükemmel bir ahenkle, kusursuz bir şekilde işliyorsa, hiç şüphesiz insanın vücudu da bir o kadar karmaşık ve mükemmel bir sistemler düzeni ile işlemektedir. Ayette belirtildiği üzere evrenin her ne yanına baksak bir kusur bulamayacağımız gibi, insan vücudunun da hangi kısmına bakarsak bakalım hiçbir kusur göremez bilakis yaratılışında göz kamaştıracak mükemmellikler görürüz. Tüm bu mucizeler, teker teker ele alındığında ansiklopedileri dolduracak bilgiler karşımıza çıkar. Bu bilgiler ise insanoğlunun küçük ve yine mucize ile yaratılmış beyninin anlayabildiği okyanusta bir damla misalidir. Biz bu yazımızda sizlere bu harikalardan sadece biri olan dolaşım sistemi üzerinde duracağız.

İnsanın dolaşım sisteminin parçaları, aslında basitçe bir devir daim sistemine benzemektedir. Kalp bu sistemin ‘pompası’, akciğerler kalpten kanı alıp temizleyerek yeniden kalbe veren ‘filtresi’, böbrekler ‘boşaltma vanası’ bağırsaklar ise ‘doldurma vanası’ vazifesini görmektedir. Yediğimiz ve içtiğimiz her türlü madde, bağırsaklardan kana geçer. Bunun için de elbette büyük bir kısmı su teşkil etmektedir. Kandaki sıvının kaynağı, bağırsaklardan kana geçen bu sudur. Damarlar sürekli bu sıvıyı emdiğinde bir süre sonra o bölgede birikme olacaktır. İşte kalp dakikada yaklaşık 60 kez atarak, damardaki bu sıvıları vücudun her tarafına dağıtarak sürekli dolaşmasını, böylece besinlerin vücudun en ücra köşesine kadar ulaşmasını sağlar. Sürekli emilen sıvılar, damardaki basınç yükünü artıracağından aynı zamanda böbrekteki gözle görülemeyecek milyonlarca kılcal damardan süzülür. Bu ‘kan’ adını verdiğimiz sıvı böbreklerden devamlı belli bir oranda ‘idrar’ olarak süzülür.

Şimdi düşünelim… Bağırsaklardan biraz fazla sıvı emilse basınç artacak, yani ‘tansiyon’ yükselecektir. Ya da böbrek biraz az çalışsa fazla sıvı atılamayacak yine tansiyon yükselecek. Kalp iyi çalışmasa gerisinde kan birikecek yine dolaşımla ilgili birçok problem ortaya çıkacak. Basit bir kalorifer sistemini düşünelim. Kombinin basıncı biraz yükselince bir yerlerden su fışkırmaya başlıyor, çünkü borular o basınç yükünü kaldıramıyor. Ama Allah subhanehu ve teâlâ vücudun borularını yani damarları öyle güzellikte yaratmış ki bu saydıklarımızın hiçbiri olmuyor.

Vücudumuzdaki damarlar, klasik borular gibi sert değil, bilakis duruma göre gevşeyen ve daralabilen yapıda. Mesela yemek yediniz, mide ve bağırsaklara giden damarlar genişler, oraya kan akımı artar ve beyninize giden kan azalır. Çok yemek yediğinizde uykunuzun geldiğini hatırlayın… Yine koşmaya başladınız, kaslarınızdaki damarlar kana ihtiyaç fazla olduğu için gevşerken, diğer organlarınızdakiler daralır. Bunun gibi aktif bir şekilde çalışan, birbirinden hormon adını verdiğimiz kan yoluyla gönderilen haberciler ve vücudun elektrik sistemini ihtiva eden sinirler aracılığıyla haberdar olan mükemmel bir sistemden bahsediyoruz. Başka bir örnek verelim: Vücutta sıvı yükü arttı… Kalpteki basınç dedektörleri bunu algıladığında kana bir madde salar, o madde vücutta dolaşırken muhakkak böbreğe rastlar; böbrek sıvı yükünün fazla olduğunu haber aldığında biraz daha fazla boşaltır. Bir örnek daha: Damarlarda da basınç algılayan dedektörler vardır. Yine basınç arttığında onlar bunu algılar ve beyin tarafına bunu haber eder. Beyin, damarları gevşetir, kalbi yavaşlatır, gerekirse boşaltımı artırır ve bu duruma anında müdahale eder. Tüm bunlar ve bunların milyon katı sistemler sağlıklı bir vücutta mükemmel bir şekilde işler ve bizim en ufak basınç artmış, azalmış bunlardan hiç haberimiz olmaz.

‘Basınç’ kelimesinin vücuttaki karşılığının ‘tansiyon’ olduğunu tekrar hatırlatalım. Kalp kasıldığı anda ‘sistolik’ yani büyük tansiyon, gevşediğinde ise ‘diastolik’ yani küçük tansiyon olmak üzere iki tansiyon vardır. Mesela 12/8 olarak tabir ettiğimiz tansiyonda 12 büyük, 8 küçük tansiyondur. İkisinin de artmasının ve azalmasının farklı anlamları vardır.

Dengelerin Bozulması

Tüm bu sistemler kusursuz bir şekilde işlerken, Allah’ın subhanehu ve teâlâ ayette de belirttiği gibi ömrün tersine çevrilmiş ‘yaşlılık dönemine’ girmesi ve bundan daha önemli bir sebep olan insanın kendi eliyle dünyayı ifsad ettiği gibi kendi vücudunu da ifsad etmesiyle, vücutta dengeler yavaş yavaş bozulmaya başlar. İfsad edilmiş tohumlardan pek çok yabancı madde eşliğinde yetişen sebzeler, içinde ne olduğu belli olmayan endüstriyel ürünler, en basiti artık çeşmelerden dahi doldurulamayan sular, vs… sebebiyle insanlar vücudunun dengesini kendi elleriyle ifsad etmekte, bozulma sürecini hızlandırmaktadır. İşte dolaşım sisteminin de kusursuz yapısı bozulmaya başladığında genellikle ilk problem ‘hipertansiyon’ yani tansiyon yüksekliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık vücutta bu düzenin ayarı bozulmuş, vücut damarlardaki basıncı kontrol edemiyor, her an patlamaya hazır bir bomba gibi kan vücutta dışarı çıkacak bir delik arıyor demektir. Devir daim sisteminde basınç arttığı zaman su bir yeri patlatır ve oradan dışarı akar. İşte damarlar genişleyip daralabilen yapısı ile bunu uzun bir süre engellese de en sonunda kontrol edilemeyen bir tansiyonda bir yerleri çatlatıp dışarı çıkmak ister. Tansiyon yükseldiğinde burun kanaması o yüzden tipiktir. Çok görülen ‘beyin kanaması’ adını verdiğimiz olay yine bu durumun sonucudur.

Hipertansiyon Hastalığı Bende Var mı?

Hipertansiyon hiçbir belirti vermeden yıllar içinde vücudun hassas bölgelerinde harabiyete neden olabilir. Bununla birlikte en sık belirtiler enseden alın bölgesine doğru yayılan baş ağrısı, baş dönmesi, kulak uğultusu, kulak çınlaması, burun kanaması, çarpıntı, terleme ve sık idrara çıkmadır.

Tansiyon dengesinin bozulması hastalığının tek bir tanısı vardır. 20 dakika dinlendikten sonra, sağ koldan, kol kalp hizasında iken en az iki farklı ölçümle tansiyonun belli bir sınırın üzerinde olması hipertansiyon hastalığının tanısını koydurur. Belli bir sınır dedik çünkü dünya genelindeki materyalist hekimlerin sürekli değiştirdikleri sınırlardan dolayı değişken değerlere sahiptir. Bunda tansiyon ilacı üreten ilaç firmalarının etkisinin olmadığını söylemek mümkün olmadığı için materyalist dünyada bu değerlere motamot uymak da mümkün görünmemektedir. Genel olarak halk arasında ‘büyük tansiyon’ olarak bilinen sistolik değer 140’ın üzerinde, küçük tansiyon ise 90’ın üzerinde ise buna hipertansiyon denilir ve hemen ilaç başlanır. Ancak her vücudun yapısı farklı olduğu gibi tansiyon değerleri de elbette aynı değildir. Her insana ‘robot’ gibi davranarak standart bir değere göre ilaç başlanması, ilaç firmalarının ve bunlarla işbirliği yapan ve dünya genelinde bu düzeni işleten doktorların işgüzarlığından başka bir şey değildir. O yüzden tansiyon ilaçlarının her hastanın kendi klinik durumuna, yaşına, kilosuna ve hesaba katılacak başka değişkenlere göre başlanması gerektiği kanaatindeyiz.

Özellikle ilaç başlanılabilmesi için en az bir hafta boyunca günde iki defa tansiyon ölçümü yapılıp, bir kağıda not edilmesi; not edilen bu değerlerin, hekimine danışılarak, hekimin tavsiyelerinin dikkate alınması önemlidir.

Hipertansiyon Varsa…

Öncelikle bu durum tedavi edilebilen bir durum değildir. Çünkü denge bozulmuş, sistemin bozulan kısımları yenisi ile değişmediği sürece düzelmeyecek karmaşık, kompleks bir sistemden bahsediyoruz. Günümüzde yapılan şey sadece o anlık tansiyonu düşüren ve kontrol altına almaya çalışan ilaçların kullanılmasıdır. O yüzden önemli olan dengeleri en baştan bozmamak, kişinin Allah’ın kendine emanet ettiği vücuduna yani sıhhatine dikkat etmesidir.

• Tükettiğimiz gıdalara dikkat etmeli, endüstriyel ürünlerden uzak durulmak da önleyici bir yöntemdir. Müslümanın sigara ve alkol gibi içecekler başta olmak üzere diğer tüm endüstriyel ürünleri tüketmesi kendisine verilen emanete ihanet anlamına gelmektedir.

• Allah subhanehu ve teâlâ vücudumuzu; kullanalım, onunla çalışalım, kendisine ibadet edelim diye emanet etmiştir. Tembellik günümüzde Müslümanları da içine almış, dünyayı kaplayan kara bulutlardandır. İslam’ın zirvesi olan sağlam beden ve hareket kabiliyeti isteyen cihad ibadeti ve ona hazırlıktan gafil olmamız, uykuların artması, yürümenin ve hareketli yaşamın azalması, vücudu kullanmayı gerektirecek işlerin terk edilmesi gibi ‘tembellik’ ya da Kur’ani tabirle ‘ölüm uykusu’ diyebileceğimiz bir gafletin içinde olmak tehlike sebebidir.

Allah’ın emrettiği gibi dinimizi yaşadığımız takdirde bu tür hastalıkların da aslında bizden uzaklaştığını biiznillah göreceğiz.

• Tavsiye edeceğimiz diğer bir husus, 40-45 yaşın üstündekiler ara ara tansiyon değerlerini kontrol ettirip, en erken zamanda önlem almaya başlamalılardır.

Biz Müslümanlar, “İnsanların çoğu sıhhat nimetini kullanmakta aldanmıştır.” [1] hadisinin şuuruyla, Rabbimizin bizlere emanet ettiği bedenimize sağlıklı bakmayı adeta görev edinmeliyiz.

Sözümüzün sonu; hamd Allah’a aittir.

 

[1]       .   Buhari

 

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver