İbni Mes’ûd’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Müslim olan kimsenin kanı şu üç kişi dışında helal olmaz: Zina eden dul, cana karşılık can, dinini terk edip cemaatten ayrılan.”[1]
Bize İslam ahkâmının önemli meselelerini anlatan bir hadisi beraberce incelemeye başladık. Müslim’in kanının haram olduğunu ve bu haramlığın sadece şeriatın gerekli gördüğü bazı yerlerde bozulduğunu belirttik. Evliliğin ardından zina yapan kimsenin durumunu ve Müslim’i öldüren bir başka Müslim’in durumunu hadis bağlamında inceledik. Bu yazımızda ise Nebi’nin (sav) hadisin sonunda zikrettiği “dinini terk eden ve cemaatten ayrılan” ifadesi üzerinde duracağız.
İslam şeriatının gözettiği ve ahkâmını kendisi çerçevesinde belirlediği beş temel maslahat söz konusudur. Bunlar sırasıyla din, can, akıl, namus ve maldır. Hadiste Nebi (sav) evlilikten sonra zina diyerek namus maslahatına, cana karşılık can diyerek can maslahatına değindi. Âdeta Allah Resûlü (sav) en önemli olanı sona saklarcasına din maslahatına ilişkin bir maddeyi sona aldı: Dinden irtidat etmek.
İnsanların iç dünyalarında küfre sapmaları, ayetteki ifadeyle imandan sonra küfre göğüslerini açmaları hiç şüphesiz kendileri açısından can yakıcı İlahi ikap demektir. Dünyada ölüm cezası, ahirette ise ebedî bir ceza. Bu bir manada sapan insanı sağduyuya davet etmek, dünyasını ve ahiretini heba edecek olan sapkın yollara heves etmemesi gerektiğini hatırlatmak anlamı taşır. Bu anlam çok önemlidir, zira insanların imandan sonra küfre sapmalarındaki temel meseleyi -ileride geleceği gibi- Allah (cc) dünyayı sevip tercih etmeye bağlar. Doğruyu başka yerde gördüğü için değil, dünyaya meylettiği için küfrü tercih eden bir kimse cezayı düşünerek tevbe edip hâlini ıslah edebilir.
Bu küfür ve sapma durumu insanın nefsinden çıkıp topluma mâl olmaya, toplumda bilinerek sapmalara meşruiyet alanı oluşturmaya başlayınca durum değişir. En temel maslahatlardan biri olan dinin, yani İslam’ın muhafaza edilmesine yönelik çok tehlikeli sinyaller verir. Bu noktada ahiret cezası öncesinde dünyada bir cezalandırma söz konusudur. Zira hiçbir haklı gerekçe olmaksızın -ki irtidatın haklı gerekçesi olamaz- imandan sonra küfre dönmek en açık ifadeyle zayıf akıllı yahut avamdan olan insanların dinleri konusunda soru işaretleri oluşturabilir. Yahudiler bu durumu tespit etmiş olacaklar ki ayette ifade edildiği gibi bunu bir tuzak olarak kullanmaya kalkışmışlardır:
“Ehl-i Kitap’tan bir grup: ‘Günün başında iman edenlere indirilene inanın. Günün sonunda da inkâr edin. Umulur ki onlar da (dinlerinden) dönerler.’ dedi.”[2]
Suddî der ki:
“Arap beldelerinin hahamları on iki kişiydi. Kendi aralarında dediler ki:
‘Günün başında Muhammed’in dinine girin ve Muhammed’in hak ve doğru olduğuna inanıyoruz, deyin. Günün sonu olduğunda inkâr edin ve deyin ki: ‘Biz âlimlerimize ve hahamlarımıza dönüp sorduk. Bize Muhammed’in yalancı olduğunu, sizin de hak üzere olmadığınızı söylediler. Biz de dinimize geri döndük. Bizim dinimiz sizin dininizden daha fazla hoşumuza gidiyor.’ Bu şekilde şüpheye düşebilir ve şöyle diyebilirler: ‘Bu adamlar günün başında bizimleydiler. Neden böyle yapıyorlar!’ ’
Allah bu durumu Resûl’üne bildirdi.”[3]
Mürted Öldürülür mü?
Şeriat mürted ifadesini imandan sonra küfre dönen kimse için özel bir ıstılah olarak kullanır. Mürted aslında kâfir veya müşriktir. Ancak ona kâfir veya müşrik denmesi belirgin vasfını ön plana çıkarmaz. Herhangi bir kâfir veya müşrik gibi anlaşılmasın diye mürted kelimesi kullanılır. Böylece iman edip ardından küfre saptığına dikkat çekilir.
Mürtedin Cezası
Mürted kimsenin cezası dünyada ve ahirette olmak üzere iki kısımdır. Evvela ayetlerde detaylandırılan ahiret cezasını ve ardından dünya cezasını zikredelim.
Mürtedin Ahiret Cezası
Mürtedin ahiretteki cezasına ilişkin bazı ayetler şöyledir:
“ ‘Fitne/şirk, öldürmekten daha beterdir.’ Şayet güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürünceye dek sizinle savaşırlar. Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak can verirse, onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar, ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır.”[4]
“İman ettikten sonra kâfir olan, Resûl’ün hak olduğuna şahitlik eden ve kendilerine apaçık deliller gelmiş olmasına rağmen (küfre sapan) bir topluluğu Allah nasıl hidayet etsin? Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (Bunlar hidayeti hak etmez.) Bunların cezası; Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lanetlerinin üzerlerine olmasıdır. Onda ebedî kalacaklardır. Onlardan azap hafifletilmeyecek ve onlara değer verilmeyecektir/onların azabı ertelenmeyecektir. Bundan sonra tevbe edenler ve (hatalarını) düzeltenler müstesna! Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. Muhakkak ki iman ettikten sonra kâfir olan ve (kâfirlerin safında yer alıp, müminlere düşmanlık eden veya riddet üzere ölerek) küfürlerini arttıranların tevbesi kabul olunmayacaktır. Bunlar, sapıkların ta kendileridir. Şüphesiz ki kâfir olan ve kâfir olarak can verenler, yeryüzü dolusu altını (azaptan kurtulmak için) fidye verseler de hiçbirinden kabul edilmez. Bunlara can yakıcı bir azap vardır ve onların yardımcıları da yoktur.”[5]
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah (sizin yerinize) öyle bir topluluk getirir ki (Allah) onları sever, onlar da (Allah’ı) severler. Müminlere karşı alçak gönüllü/yumuşak huylu, kâfirlere karşı izzetlilerdir. Allah yolunda cihad ederler ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın lütfudur. Allah onu dilediğine verir. Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.”[6]
“Kalbi imanla mutmain olduğu hâlde (küfre) zorlananlar hariç, kim de imanından sonra kâfir olur, (kendi tercihiyle küfre saparak) küfre gönlünü açarsa, Allah’ın gazabı onların üzerinedir ve onlar için büyük bir azap vardır. (Bunun nedeni) onların dünya hayatını ahirete tercih etmeleri ve Allah’ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecek olmasıdır. İşte bunlar, Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Bunlar, gafillerin ta kendileridir. Çare yok! Hiç şüphesiz onlar, ahirette hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”[7]
Mürtedin Dünya Cezası
Tevbeye davet edildiği hâlde tevbe etmeyen, şüpheleri naslarla giderildiği hâlde inat eden kimse öldürülür. Bu konuda Allah Resûlü’nden (sav) hüküm sabit olmuş, sahabe uygulaması da bize ulaşmıştır:
Alî (ra) bazı insanları yaktı. Bu İbni Abbâs’a ulaşınca şöyle dedi:
“Şayet Alî’nin yerinde ben olsaydım onları yakmazdım. Çünkü Nebi (sav) dedi ki: ‘Allah’ın azabıyla azap etmeyiniz.’ Ancak ben mutlaka onları öldürürdüm. Nebi’nin (sav) buyurduğu gibi, ‘Dinini değiştireni öldürünüz.’ ”[8]
Ebû Mûsâ El-Eş’arî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav), ‘Ey Ebâ Mûsâ! Yemen’e git!’ buyurdu. Sonra arkasından Muâz ibni Cebel oraya gitti. Muâz, Ebû Mûsâ’nın yanına geldiği zaman Ebû Mûsâ onun için bir yastık koydu ve ona ‘bineğinden in!’ dedi. Ebû Mûsâ’nın yakınında bir bağla sıkıca bağlanmış bir adam bulunuyordu. Muâz, Ebû Mûsâ’ya ‘bu nedir?’ dedi. Ebû Mûsâ, ‘Bu bir Yahudi idi, İslâm’a girdi sonra da yine Yahudi oldu’ dedi. Ebû Mûsâ, Muâz’a ‘otur’ dedi. Muâz da üç kere ‘Allah’ın ve Resûlü’nün hükmü olarak (dininden dönen bu kişi) öldürülünceye kadar oturmam!’ dedi. Akabinde Ebu Mûsâ’nın emri üzerine o kişi öldürüldü. Bundan sonra Muâz ile Ebû Mûsâ gece yaptıkları ibadeti aralarında konuşmaya başladılar. Bunlardan biri ‘Bana gelince, ben gece ibadeti yapar ve uyurum. İbadetimden umduğum sevabı uykumdan da umarım’ dedi.”[9]
Ebû Burde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebû Mûsâ’ya (ra) İslâm’dan çıkan bir adam getirildi. Ebû Mûsâ adamı yirmi gece veya ona yakın bir müddet (İslâm’a) davet etti. Sonra Muâz geldi, o da (İslâm’a) davet etti. Ama adam kabul etmedi. Bunun üzerine boynu vuruldu.”[10]
“Müslim olan kimsenin kanı şu üç kişi dışında helal olmaz: Zina eden dul, cana karşılık can, dinini terk edip cemaatten ayrılan.”[11]
Hadiste geçen helaldir ifadesi mübahtır anlamı ifade etmez. Aksine öldürülmesi vaciptir. Bu Peygamber’in (sav) emridir. Aynı hüküm öncesinde zikredilen evlilikten sonra zina edenin ve cana kastedip mümini öldüren kimsenin hakkında da geçerlidir.
Cemaatten Ayrılan
Bunu Allah Resûlü (sav) dördüncü bir madde olarak zikretmedi. Dinini terk eden kimsenin bir özelliği olarak söyledi. Cemaati terk eden, yani Müslimlerin üzerine olduğu hanif dinden, İslam inancından vazgeçip bu yönüyle Müslimlere muhalefet ederek onlardan ayrılandır. Yoksa burada bahsedilen bir İslami cemaatten ayrılan veyahut büyük İslam cemaati olan bir İslami yönetime itaat etmekten el çeken insan değildir.
Din Seçiminde Özgürlük Sınırları
Mürtedin öldürülmesine ilişkin şer’i hüküm beyan edildiğinde zihinlerde beliriveren bir soruyu ele alalım:
Yüce Allah birçok ayette iman konusunda insana özgürlük tanıdığını söyler.[12] Bu ayetler bir kimsenin dilediği dini tercih edilebileceğini ve yanı sıra bu konuda bir zorlamanın söz konusu olmadığını anlatır. Bu açık ayetlerden sonra nasıl olur bir din tercihi nedeniyle imanından sonra küfre dönen insan öldürülür?
Bu soruyu daha ileri götürüp hususen hadis hakkında, genel olarak da sünnet konusunda inkârcı bir tavır takınıp bize Kur’ân’da anlatılanı kabul ederiz diyenler de peyda oluvermektedir.
Diyebiliriz ki:
İman konusunda özgürlük tanıyan ayetler mutlak/kayıtsız değildir. İman tercihe bırakılmıştır, ancak bu tercih, tercih sahibini cezadan muaf kılmamıştır. Küfrü tercih eden, küfre sapan insan bu tercihin sonucu olarak cezalandırılır. Bizzat bu hususta umde gibi zikrettikleri bir ayetin devamı, bu kaideyi doğrulamaktadır:
“De ki: ‘Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.’ Şüphesiz ki biz zalimlere, duvarları kendilerini her yönden kuşatan bir ateş hazırlamışızdır. Şayet yardım talebinde bulunurlarsa, onlara (yaklaştığında) yüzü yakıp kavuran erimiş maden şeklinde bir su verilir. Ne kötü bir içecek ve ne kötü bir konak!”[13]
İmanı ve küfrü tercihe bırakan Allah (cc), ahiret cezalandırmasıyla tehdit ediyor. Bu yukarıda da ifade ettiğimiz gibi din tercihinde mutlak bir özgürlük alanı tanımıyor.
Bir din tercihinde bulunan insan ahirette cezalandırılabildiği gibi aynı zamanda dünyada da cezalandırılabilir. Hususen imandan sonra küfre sapan insan hakkında şeriat özel bir hüküm belirterek tevbe etmemesi hâlinde öldürülmesini emretmiştir. Sahih hadislerle sabit olan bu hüküm bizim için bağlayıcıdır. Zira sahih sünnet dinin iki temel kaynağından birini teşkil eder. Sünnetin teşri yapma, yani yasama yetkisi vardır ve bu, Allah (cc) tarafından yapılan bir yetkilendirmedir. Okuyalım:
“Onlar ki; yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı olarak (sıfatlarını) buldukları ümmi olan Resûl Nebi’ye uyarlar. Onlara iyiliği emreder, kötülükten sakındırır; temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar; sırtlarındaki ağır yükü ve zincirlerini kaldırır. Ona iman edenler, onu saygı ile yüceltenler, ona yardım edenler ve onunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân’a) uyanlar… İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”[14]
Ubeydullah ibni Ebî Râfi’nin (ra) babasından rivayet ettiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinizi koltuğuna oturmuş vaziyette, emrettiğim ve yasakladığım bir konuda, ‘Benim aklım ona ermez. Allah’ın Kitabı’nda ne bulursak ona uyarız.’ derken bulmayayım.”[15]
Sonuç olarak; mürtedin öldürülmesine ilişkin hüküm; din maslahatının korunması, fitne ve şüphelerin defedilmesi açısından önemlidir ve din konusunda tanınan özgürlüğün kayıtsız olmadığını gösterir.
[1]. Buhari, 6878; Müslim, 1676
[2]. 3/Âl-i İmrân, 72
[3]. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 5/292, 13345 No.lu rivayet
[4]. bk. 2/Bakara, 217
[5]. 3/Âl-i İmrân, 86-91
[6]. 5/Mâide, 54
[7]. 16/Nahl, 106-109
[8]. Buhari, 3017
[9]. Buhari, 6923
[10]. Ebu Davud, 4356
[11]. Buhari, 6878; Müslim, 1676
[12]. “Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır.” (bk. 2/Bakara, 256)
“De ki: ‘Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.’ ” (bk. 18/Kehf, 29)
[13]. 18/Kehf, 29
[14]. 7/A’râf, 157
[15]. Ebu Davud, 4605; Tirmizi, 2854
İlk Yorumu Sen Yap