Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.
Geçen ay başladığımız emirler ve nehiylere ilişkin hadisin şerhine devam ediyoruz. Hadisimizi hatırlayalım:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Size neyi yasakladıysam ondan sakınınız, size emrettiğim şeyi de gücünüz yettiğince yapınız. Sizden öncekileri ancak çok soru sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilaf etmeleri helak etti.”[1]
Dördüncü Mesele: Helake Götüren Yaklaşım
Peygamberlerin emirleri veya yasakları hakkında soru sormak, bu hükümleri sorgulamak, amelden öte sözlü tartışmalara veya ihtilaflara dalmak helake neden olur. Bu, hadisten anlaşılan en açık ve kesin hükümlerdendir. Bu uyarı bizzat Allah Resûlü’nden gelmiştir. Sadık ve samimi mümin kendisine gelen emirden sonra “Bismillah!” der, Allah’tan yardım ister ve işe koyulur. Sorular sormak suretiyle kendisini zora sokmayacağı gibi vebal altına da girmez.
Emirden sonra gelen sorular ekseriyetle itirazdır. Bu, emrin detayını sormak şeklinde olabileceği gibi emredilen hususa dair bazı sıkıntı ve sorunları zikretmek şeklinde de olabilir. Şeriatın emrine itiraz, insanı helake götürür. Bu, soru sormak şeklinde tezahür ediyorsa o hâlde soru sormak helak edici olur. Nitekim Nebi’nin (sav) hadiste anlattığı durum da bunun gibidir.
Bu konuya ilişkin verilebilecek en güzel örnek Bakara Kıssası’dır. Bakara Suresi’nin, adını kendisinden aldığı kıssayı ve İsrailoğullarının kendilerine verilen emir karşısında tavırlarını beraberce ayetten inceleyelim:
“(Hatırlayın!) Hani Musa kavmine demişti ki: ‘Allah, bir inek/sığır kesmenizi emrediyor.’ Demişlerdi ki: ‘Bizimle alay mı ediyorsun?’ Musa: ‘Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.’ demişti. Demişlerdi ki: ‘Bizim için Rabbine dua et de o ineğin sıfatlarını bize açıklasın.’ Dedi ki: ‘(Allah) buyurdu ki: ‘O ne yaşlı ne de körpe, bu ikisi arasında (orta yaşta) bir inektir. (Bu açıklama üzerine artık) emrolunduğunuz şeyi yapın.’ Demişlerdi ki: ‘Bizim için Rabbine dua et de bize onun rengini açıklasın.’ Dedi ki: ‘(Allah) buyurdu ki: ‘O, bakanlara (huzur verip) ferahlatan, rengi parlak, sapsarı bir inektir.’ Demişlerdi ki: ‘Bizim için Rabbine dua et de bize onun mahiyetini açıklasın. (Şu ana kadar anlattıkların nedeniyle) inek, kafamızı karıştırdı. Şayet Allah dilerse (ineği bulma konusunda) elbette doğru olanı yaparız.’ Dedi ki: ‘Allah buyuruyor ki: ‘Tarla sürme ve ekin sulama işinde çalıştırılmamış, kusursuz, üzerinde benek olmayan bir inektir/boğadır.’ (Onlar:) ‘Şimdi doğruyu söyledin.’ dediler ve ineği/boğayı kestiler. Fakat neredeyse onu kesmeyeceklerdi. (Hatırlayın!) Hani siz bir insan öldürmüş ve birbirinizi suçlamıştınız. Allah sizin gizleyip sakladıklarınızı açığa çıkarandır. ‘Hayvanın bir parçasıyla cesede vurun.’ diye emrettik. (O da dile gelip, katilini söyledi.) İşte böylece Allah, ölüleri diriltip ayetlerini sizlere gösterir ki akledesiniz.”[2]
Bu olayın akabinde Allah (cc), İsrailoğullarının kalplerinin katılaştığını haber verdi. Onlar, sordukları sorular ile kendilerine gelen emre itiraz ettiler. Demek ki soru sormak şeklinde şer’i ahkâma yapılan itirazın sonucunda oluşan helak edici sonuçlardan birisi de en büyük ceza ve musibet olan kalbin katılaşmasıdır.
Beşinci Mesele: Çok Soru Sormak
Bir insanın dinini öğrenebileceği en önemli vesilelerden birisi soru sormaktır. Bundan dolayı güzel soru sormak ilmin yarısıdır, denmiştir. İbni Abbas’a (rh) nasıl bunca ilmi kendisinde topladığı sorulduğunda, “İyice anlayan bir kalbim ve çok soru soran bir dilim var.”[3] şeklinde yanıt vermiştir. Bunun yanı sıra dinin en önemli meselelerini, Allah Resûlü’ne sorulan sorulardan öğrendik. Kimi zaman bu sorulara ayetler cevap verdi, kimi zaman Nebi (sav). Soru sormanın şer’i ilim açısından ehemmiyetini idrak etmek için naslara göz atmak yeterli olacaktır. Soru sormak bir müminin hayatında mutlaka bulunması gereken bir ilim kapısı olunca İslam buna ilişkin bazı adap kuralları belirlemiştir. Kısaca bu hadis vesilesiyle bunlara dair bilgi verebiliriz:
- İlim ehlini zora sokmak için soru sorulmalıdır. Soru soranın kastı bu ise kötü bir amaç ve faydasız bir eylem içindedir. Bu, kardeşlik ilkesine, isar/diğerkâmlık ahlakına ve Müslim kimliğine yakışmaz.
- Soru, kişinin kendisi dışında başkalarını sıkıntıya sokacak, ayıbını izhar edecek ise sorulmamalıdır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav) kulağına ashabından bir şey geldi de hutbe okudu, şunları söyledi: ‘Bana cennet ile cehennem gösterildi. Ama hayır ve şerde bugün gibisini görmedim. Siz benim bildiğimi bilseniz muhakkak az güler, çok ağlardınız.’
Hakikaten Allah Resûlü’nün (sav) ashabına o günden daha şiddetli bir gün gelmedi. Başlarını örttüler, genizden gelen feryadları vardı.
Derken Ömer (ra) kalkarak, ‘Biz rabb olarak Allah’a, din olarak İslam’a, nebi olarak Muhammed’e razı olduk.’ dedi.
Bir adam da kalkarak, ‘Benim babam kim?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Senin baban filan kişidir.’ cevabını verdi ve ardından, ‘Ey iman edenler! Açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın.’ ayeti indi.”[4]
İmam Müslim’in (rh) Sahih’ine bap başlıkları veren İmam Nevevi (rh) bu hadis için şu başlığı atmıştır:
Peygamber’e (sav) saygı göstermek, zaruret olmadan, amele/teklife dair olmayan konular hakkında gerçekleşmemiş veya benzeri meselelerde ona çokça soru sormayı bırakmanın gerekliliği babı
- İlimle veya âlimle alay etmek için soru sorulmamalıdır.
Bir ilim adamına soru soran ilim talibi, bunu yalnızca ilim ehliyle alay etmek kastıyla yapıyorsa kendisi için Allah katında bir vebal yüklenmiş demektir. Herhangi bir müminle alay etmek caiz değilken bir ilim adamıyla alay etmek, buna da ilmi alet etmek açıkça günahtır. Elbette ki burada ilim adamından kastımız büyüğü terk edip küçükte yorulan, önceliği terk edip ertelenebilir olanı gündemine alan, şirk ehli bir topluma ibadi ve ahlaki kuralları anlatmaya gayret edip tağutlara kulluğunu bihakkın ifa eden zavallı belamlar değildir. Onlar Allah’ın (cc) yanında alçaldıkları için insanların yanında da alçalmış ve büyük bir vebal üstlenmişlerdir. Rabbinin yanında alçalanlara İlahi bir ceza olarak insanların gözünde de alçalma akıbeti isabet etmiştir. Bu ilmiye(!) sınıfı doğru ve güzel soru sorulmayı hak eden insanlar değildir.
- Faydasız olan soru sorulmamalıdır. Bir Müslim’in sülukuna etki etmeyecek soruları sorması hoş değildir. Allah (cc) müminleri, Rahmân’ın has kullarını anlatırken, “Onlar, boş şeylerden yüz çevirir, ilgi duymazlar.”[5] buyurmuştur.
- Ahkâmın insanlara yönelik daraltılmasına sebep olacak sorular sorulmamalıdır. Şerh ettiğimiz hadisin evvelinde Ekra ibni Habis, “Hac her yıl mı farzdır?” diye sormuştur. Nebi de (sav) yaptığının yanlışlığını, “Evet deseydim her yıl farz olacaktı.” şeklinde cevap vererek belirtmiş ve bir noktaya dikkat çekmiştir: Güç yetiremeyeceğimiz, zorlanacağımız şeyleri sormamalıyız.
“Ey iman edenler! Açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın…”[6]
Sa’d ibni Ebu Vakkas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki, Müslimlerin Müslimler hakkında en büyük suçlusu o kimsedir ki Müslimlere haram kılınmayan bir şeyi sorar da o sorduğu için kendilerine o şey haram kılınır.”[7]
- Henüz vuku bulmayan, gerçek hayatta bir karşılığı olmayan sorular sorulmamalıdır.
Burada İbni Receb’in (rh) hadisi şerh ederken aktardığı bazı rivayetleri de vereceğiz:
“Zeyd ibni Sabit’e bir şey sorulduğunda, ‘Bu (olay, mesele) gerçekleşti mi?’ diye sorardı. Eğer, ‘Hayır.’ derlerse, ‘Gerçekleşinceye kadar o konu hakkında soru sormayı bırakın.’ derdi.
Mesruk der ki: ‘Ubeyy ibni Ka’b’a bir konu sordum.
Ubeyy, ‘Bu dediğin oldu mu?’ diye sordu.
Ben, ‘Hayır.’ deyince Ubeyy şöyle dedi: ‘Bu dediğin oluncaya kadar bizi rahat bırak. Söylediklerin olduğunda (konu hakkında) ictihad eder, sana görüşümüzü söyleriz.’ ’
Şa’bî dedi ki: ‘Ammar’a bir mesele soruldu.
Ammar, ‘Bu (dediğin) oldu mu?’ diye sordu.
‘Hayır.’ dediler.
Bunun üzerine Ammar şöyle cevap verdi: ‘Bu dediğin oluncaya kadar bizi (rahat) bırakın. Bu dediğiniz olduğunda, sizin için ona katlanır (cevap bulmak için uğraşır)ız.’ ’ ”[8]
- Çokça düşünülmemiş, başı sonu belli olmayan sorular sorulmamalıdır. Bazen ilim ehli olan insanlara sorulan soruların düşünülmeden, tam idrak edilmeden sorulduğuna şahitlik edebiliyoruz. Bu şekilde soru sormak ilim ehline saygı ve ihtirama uygun olmadığı gibi mecliste bulunan diğer kardeşlere yönelik de bir çileye dönüşebilmekte ve rahatsız edici bir görüntü oluşturabilmektedir. Soruyu iyice düşünüp kendimiz anladıktan sonra meramımızı ilim ehline anlatabiliriz.
Selam ve dua ile…
[1]. Müslim, 1337
[2]. 2/Bakara, 67-73
[3]. İ’lâmu’l Muvakkiîn, 2/34; Fedâilu’s Sahâbe li Ahmed ibni Hanbel, 2/970
[4]. Müslim, 2359
[5]. 23/Mü’minûn, 3
[6]. 5/Mâide, 101
[7]. Müslim, 2358
[8]. Camiu’l Ulûm ve’l Hikem, s. 102
İlk Yorumu Sen Yap