Allah’ın adıyla,
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selam Resûl’üne olsun.
İnsanoğlunun yaratılışından beri varoluşsal bir anlam arayışı içinde olduğunu görmekteyiz. İnsanlar fıtri olarak “Ben kimim?”, “Niçin yaratıldım?” sorularına cevap bulma ihtiyacı duyar.[1] Zihinlerindeki bu sorulara farklı cevaplar bulmaya çalışıp çıkmaz sokaklarda hep kaybolmuşlar. Varlığının anlamını İslam’la bulan Müslimler olarak bizler ise hayatımızın Rabbimize (cc) doğru bir kulluk yürüyüşü olduğunun bilincindeyiz. Bu yürüyüşün bizim için bir yükseliş olması adına sürekli olarak gelişmek için uğraşmaktayız.[2] Bu doğrultuda bu ay sizlerle “Gelişim” konusunu ele alacağız. “İnsan nasıl gelişme arzusu duyar?” ve “Günümüz dünyasında gelişim adı altında önüne çıkabilecek tehlikeler neler?” konularına değineceğiz.
Hayatımızın “Rabbimize doğru bir kulluk yürüyüşü” olduğundan bahsettik. Bu yolda bize kolay gelen ve zor gelen birçok amel önümüze çıkacak. Kolay zor ayırt etmeden önümüze çıkan amelleri yapmaya çalışmak, bu ameller üzerine hikmetlice düşünmek ve bize vereceği tüm faydalardan yararlanmak insanı geliştirecektir. Böylece hem amellerimizle Rabbimize (cc) ulaşacak hem de amelleri yapma sürecinde gelişmiş olacağız. Bunu bir öğrenci öğretmen ilişkisine benzetebiliriz. Öğretmeni kendisini sevsin, yanında kıymetli bir yeri olsun isteyen bir öğrenci öğretmeninin razı olması için elinden geleni yapar. Onun sevdiği ve emrettiği hangi amel varsa onu gerçekleştirmeye çalışır. Bunu yaparken her şeye gücü yetmeyecek, bazı işlere yeteneği olmayacak. Fakat içindeki arzusu zayıf yönlerini geliştirmeye ve zorlandığı amelleri yapmaya onu sevk edecek.[3] Birçoğumuz duymuşuzdur; “Ayşe öğretmenim sayesinde matematiği sevdim.”, “Semanur öğretmenim sayesinde mahreçlerim çok güzel oldu.” gibi… Aslında burada öğretmenin sevgisiyle öğrencinin gelişmesi görülmektedir. Rabbimize (cc) yürüyüşümüz de bunun gibidir. İnfak etmekte zorlanan, bu ameli nefsine zor gelen kişi Allah’ı razı etmek için infak ettikçe Rabbi onun gönlünü genişletir, ona vermeyi kolaylaştırır; böylece kişi amelini muhasebe edebilir ve hikmetlerini görmeye başlar. Bu yönü gelişmiş olur. Veya davet amelini düşünelim. Yabancı insanlara ulaşabilmek için yabancı dil öğrenmeyi hedef koyan bir davetçi ilk etapta dili istekli bir şekilde öğrenebilir. İlerledikçe dil öğrenmenin zorlaşmasıyla yarıda bırakma ihtimali ortaya çıkabilir. Burada bu dili davet yapmak için öğrendiğini, davetin Allah’ın emri olduğunu, bu ameli yaptıkça Rabbinin rızasını kazanacağını ve O’na (cc) olan yürüyüşünde ilerleyeceğini hatırlaması kişiyi motive edecektir. Böylece hem yeni bir dil öğrenmiş hem de davet sahasında yabancı insanlara ulaşabilecek öncü bir konumda olabilecektir. Bu kazanımlara baktığımızda hem dünyevi hem de uhrevi gelişim sağlandığını görmekteyiz. Nörobilim uzmanları bu konuyu şöyle açıklamaktadır: Yaptığı bir şeyin ruhsal doyumunu hisseden insan bu davranışı tekrarlama eğilimindedir. Çünkü sorumluluğunu yerine getirmek, bir hedefe ulaşmak gibi ruhsal olarak doyurucu bir eylem yaptığında insan beyni haz duygularını hissetmekte ve bu duygular beyne, “Bu iyi geldi. Bir dahaki sefere bunu yine yap!” mesajları göndermektedir. Bu da davranışın daha sık hatırlanmasına ve tekrar yapılmasına olanak sağlamakta,[4] aynı şekilde fetret dönemlerinde de sonuç ve sorumluluk bilinciyle bu eyleme devam edilmesine yardımcı olmaktadır.
“İnsan nasıl gelişim arzusu duyar?” sorusunun bir diğer cevabı da insanın fıtratıyla alakalıdır. Dualarımızdan biri olan “Rabbimiz, bize dünyada ve ahirette de güzellik ve iyilik ver.” duasından biz öğreniyoruz ki insan, fıtraten güzel ve iyi olanı istemeye meyillidir. Güzel ve iyi olana ise durarak değil, ilerleyerek/gelişerek ulaşılır. Burada önemli olan, insanın güzel ve iyi olanı istemesinin doğal olduğunu kabul etmesidir. Bundan dolayı Rabbimiz (cc) yüce Kitabımızda sürekli bir şekilde cennetten ve cennet nimetlerinden bahsetmiştir. Güzel ve iyi olanın insanı motive etme, yoluna devam edebilmesi için ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak konusunda bir etki gücü vardır. Burada, meşhur sahabe Enes ibni Nadr’ın Uhud Dağı’nın eteklerinde iken “Ey Sa’d! Nadr’ın Rabbine andolsun ki cennet (yakın)! Ben Uhud’un ötesinden cennetin kokusunu alıyorum.”[5] sözü akıllara gelmektedir. Onun, güzel cenneti hayalinde arzulamakta ve o cennetin görüntüsü gözlerinin önünde, kokusu burnundayken şehadete doğru ardına bakmadan hızla ilerlediğini duymuşuzdur. Güzel ve iyi olanı isteyen insan kendini otomatik olarak ilerlemek ve gelişmek zorunda hisseder, gelişmek için içten bir istek duyar.
Gelişim konusunda insanın düşebileceği bazı tuzaklar vardır. Bunlardan ilki kendi fıtratındaki aceleci yönüdür. Zira insan aceleci ve faydacıdır. Elde etmek istediği güzel olanı zorlanmadan, yorulmadan ve hemen elde etmek ister. Bu da onun doğru adımları atamamasına ve gelişememesine sebep olur. Burada insana düşen güzel ve iyi olana ulaşmanın bir sorumluluğu, bir bedeli olduğunu bilmesi ve bu hakikati kabul etmesidir. Bu hakikati kabul eden insan ulaşmak istediği hedefin gerekliliği neyse onu yapmak için uğraşır. Bu hakikati idrak edemeyen veya kabul edemeyen insanlar ise sorumluluklardan kaçar, kolay yollar bulmaya çalışır, elde edemeyince öfke ve haset bataklığına batar. İnsanın burada fıtratını doğru yönlendirmesi çok önemlidir.
İkinci tuzak, gelişim kavramının modern dünyada bir tüketim aracı olarak kullanılmasıdır. Kapitalist sistemler zihinlere “Sen yetersizsin, geliştirilmeye muhtaçsın, her ân değişmeye çalışmak ve çabalamak zorundasın. Gelişmek için de dünyayı ve insanları takip etmek zorundasın.” inancını yerleştirmiştir. Fıtratındaki âcizliği doğru yere kanalize edemeyen insan da buna inanmakta ve kapitalist sistemin ürettiği “Bu beni geliştirecek!” dediği ürünlere muhtaç hâle gelmiştir. İhtiyaç olmayan birçok farklı konuda, saatlerce bilgi içerikli videolar izlemek, kendini geliştirmek adına sosyal medyada insanların hesaplarını takip ederek onların hayatlarını örnek almak, matematik, strateji öğreniyorum adı altında saatlerce oyunlar oynamak, ayda yirmi kitap (kişisel gelişim vb.) bitirmek ve benzeri somut örnekler günümüz dünyasının en büyük gelişim tuzaklarıdır.
Gelişimle alakalı bir diğer tehlike ise insanın, fıtratındaki âcizliği önündeki engelmiş gibi görmesidir. “Ben yetersizim, ben güçsüzüm!” diyen insan gelişmek için istek ve çaba duymakta zorlanır. Aceleci davranarak kendini bir başarısızlık girdabına sokar. Oysa ki gelişim, insanın sakince içine dönmesiyle, yalnız kalıp hayatını muhasebe etmesiyle başlar. Bunun çözümü insanın âciz olduğunu kabul etmek, güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmek ve bu yönleri nerelerde kullanacağını belirlemektir.[6]
Bu ay sizlerle gelişim kavramını ele aldık. İnsanın neden gelişmek isteyeceğine ve günümüz dünyasında gelişim kavramının insan için oluşturduğu tehlikeli çıkmazlara değindik. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.
[1] “Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51/Zâriyât,56) ayetine baktığımızda insanın hem yaratılış amacını öğrenmeye hem de neden yaratıldığını bilmeye ihtiyaç duyacağını, bu bilginin arayışı içinde olacağını da görmekteyiz.
[2] Kendini Yetiştirmek, Halis Bayancuk Hoca, Tevhid Dergisi Başyazı, S 135, s. 4
[3] Kur’an ve Psikoloji, M. Osman Necati, 2017, s. 38, 75, 191
[4] Atomik Alışkanlıklar, James Clear, s. 197
[5] https://tevhiddergisi.org/sadik-erkekler-ve-kadinlar-2/
[6] Gelişim için yapılabilecekler konusunda araştırma yapmak isteyenler için tavsiyeler:
Kendini Yetiştirmek, Halis Bayancuk, Tevhid Dergisi, S 135
https://tevhiddergisi.org/Kategoriler/kisisel-gelisim/ kategorideki tüm yazılar faydalı olacaktır, Allah’ın izniyle.
https://youtube.com/@biailemeselesi?feature=shared (Öz farkındalığı arttırmanın ve spesifik konularda gelişmenin yöntemlerine dair bilgi edinebilirsiniz.)