Faydalı Bireyler Olmak İstiyor muyuz?

Allah’a hamd, Resûl’üne salât ve selam olsun.

Müslim kendisine, ailesine, cemaatine, ümmetine ve etrafındaki tüm insanlara faydalı olandır. Darlıkta da genişlikte de hayır üzeredir. Her daim meyve verir. Mutlaka bir işin ucundan tutar. Kenara çekilip beklemekten hoşlanmaz, bunu yapmaktan hayâ eder. Öyle bir hayat ortaya koyar ki yaptıklarıyla, yapacaklarıyla hem Allah’ı (cc) razı eder hem de insanları memnun eder. Allah ve Resûl’ü Müslimleri bu şekilde görmek istiyor. Aslında hepimiz etrafımızda böyle Müslimlerin olmasını istemez miyiz?

İbni Ömer (ra) anlatıyor:

“Bir gün Allah Resûlü (benim de aralarında bulunduğum bir topluluğa), ‘Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç Müslim’e benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da dökülmez.’ buyurdu. İçimden, ‘Bu, hurma ağacıdır.’ demek geldi. Fakat orada Ebû Bekir ve Ömer varken konuşmayı uygun bulmadım. Ancak onlar da konuşmayınca Allah Resûlü, ‘Bu, hurma ağacıdır.’ buyurdu.”[1]

Müslim, hurma ağacına benzetilmiştir. Bununla beraber kendisinden, meyve vermesi ve her daim canlı kalması istenmektedir. O zaman her birimiz hurma ağacı olma çabası içine girmeliyiz. Bunun için gerekli sebeplere tutunmalıyız. Sonuç ise Rabbimizin takdiri üzerinedir. Dilerse bizi faydalı amellere muvaffak kılar, dilerse bundan mahrum eder. Ancak şunu biliyoruz ki Allah (cc) kullarının çabasını boşa çıkarmayandır.

Hurma ağacı misali olmak için şu adımları atabiliriz:

a. Farkındalık

Allah (cc), Âdem (as) başta olmak üzere her birimizi farklı özelliklerle donatmıştır. Anlama anlatma, öğrenme öğretme, ciddi gevşek, aktif pasif, sabırlı aceleci, kararlı kararsız… her birimiz farklı özelliklerle dünyaya gönderilmişizdir.

Rabbimiz (cc), dinine ensar olmamızı istemektedir. Dinimiz için fedakârlık yapmak, yükü omuzlamak hepimizin sorumluluğudur. Ancak şu da bir gerçektir ki hepimizin aynı işi yapması mümkün değildir. Fakat her birimizin yapabileceği mutlaka bir iş vardır.

Bunun için öncelikle, kendimizi muhasebe ederek yapabileceğimiz işi, niteliğimizi tespit etmemiz gerekir. Ben hangi alanda faydalı olabilirim? Benim fıtratım hangi amele uygundur? Rabbim bana hangi cevheri ikram etmiştir? Bu soruları kendimize sorup cevaplarını almalıyız. Bunun tespiti olmadan, gelişigüzel amel yapmak, rastgele işin ucundan tutmak fayda oluşturmadığı gibi zamanla nefsimize ve etrafımızdakilere zarar verecek duruma getirebilir bizi.

Öncü ve örnek olan Ashab-ı Kiram’a (r.anhum) baktığımızda hepsinin farklı vasıflara sahip olduğunu görürüz. Allah Resûlü (sav) ashabını bu yönüyle tanıyor, onları hizmet alanında, sahip oldukları bu vasıflarla faydalı hâle getiriyordu. O (sav) hiçbir zaman sahabeye rastgele bir görev/iş vermemiştir. Temizlikte siyahi kadını, komutanlıkta Hâlid ibni Velîd’i, istişarede Ebû Bekir’i, propagandada Hasan ibni Sâbit’i, sancak teslim etmede Alî ibni Ebî Tâlib gibi sahabileri kullanmıştır. Sahabe de o nitelikleriyle faydalı olmaya çalışmıştır.

Allah Resûlü (sav) ve Ashab-ı Kiram (r.anhum) bu hususta örneklerimizdir. Bizler de aynı yolu takip etmeliyiz ki aynı neticeye ulaşabilelim. Mutlaka benim de ümmete, davama, aileme, kardeşlerime ve bütün insanlığa faydalı olacağım niteliklerim vardır. Bunların farkında olup bu niteliklerle fedakârlık yaparak, severek, aidiyet duyarak, ciddiyetle ve engelleri göğüsleyerek hizmet edebilirim. Aksi durumda ise yapmış olmak için yaparım ki bu da faydasız, donuk ve sonuçsuz olacaktır.

Bu konuda kimimiz sahip olduğu niteliğin farkındayken kimimiz de maalesef farkında değildir. Aynı zamanda (Allah’ın rahmet ettikleri müstesna) iş yükünün altına girmemek için bu vasıflarını açığa çıkarmayanlar da mevcuttur. Bu, davaya karşı aidiyetin olmadığını gösteren çok tehlikeli bir durumdur. “Ensârlar olun!”[2] buyruğuna kulaklar tıkanmış demektir.

b. Geliştirmek

Faydalı birey olmak için sadece niteliğimizi tespit etmek yeterli değildir. Aynı zamanda kendimizi o alanda geliştirmemiz gerekir. Kendisini geliştirmeyenler paslanmış demir misalidir, aslı itibarıyla demir faydalı bir madde olsa da kullanılmadığı veya işlenmediği için paslanarak faydasız hâle gelmiştir. Sahip olduğumuz nitelikler de bu şekildedir. Geliştirilmediğinde kaybolup gider. 

Kendimizi geliştirmek için ilk olarak niteliğimizi kullanacağımız alana dair teknik bilgiler, artısı eksisi vb. konularda bilgi sahibi olmamız gerekir. Bunun için kitaplar okumalı, dersler dinlemeliyiz. Zira her işin başı ilimdir. Bir donanıma sahip olmadan başlamak bizleri sadece yoracak, yolun yarısında pes etmemize neden olacaktır.

İkinci olarak, bu alanda kendini geliştirmiş kişilerin tecrübelerinden faydalanmalıyız. Bazen teori ile pratik farklılık arz edebilir. Bu durumda ise tecrübeye ihtiyaç duyarız. Bu alanda uzun zamanını vermiş, deneme yanılma yoluyla doğru sonuçlara ulaşmış, işin her noktasına hâkim kişilerle birlikte olmak, onları dinlemek, fikirlerini almak gerekir. Bu şekilde, yapacağımız hizmete dair donanıma sahip olursak daha faydalı bir birey hâline gelebiliriz.

Örneğin eğitmen bir kardeşimizin bu niteliğini faydalı hâle getirebilmesi için sınıf yönetimine, anlaşılır hitap etme tekniklerine, eğlenceli öğretime, öğrencilerin psikolojisine, sorunlara çözüm üretebilme gibi konulara dair bilgi sahibi olması gerekir. Kardeşimiz, bu alanla alakalı mutlaka kitaplar okumalı, dersler dinlemeli, aynı zamanda tecrübe sahibi kişilerle de istişare etmelidir. Bu usul, gelişimine katkı sağlayacak, tecrübesini de arttıracaktır.

Böylece hizmetlerimiz, sırf yapılsın diye yapılmaktan çıkıp faydalı hâle gelmiş olacaktır. Bugün en büyük sorunlarımızdan biri de budur: Sırf yapmış olmak için/denildiği için yapmak. Maalesef hizmet eden kardeşlerimiz bu hataya düşebiliyorlar. Oysa hizmetten asıl maksat, yapılan amel neticesinde faydanın elde edilmesidir. İşte bunun için kendimizi, sahip olduğumuz vasıfları geliştirmemiz gerekir.

Bizleri geliştirecek üçüncü nokta ise nasihate, yapıcı eleştiriye ve öneriye açık olmamız gerektiğidir. Allah Resûlü (sav), “Din, nasihattir.” sözüyle dini yaşamanın nasihate kulak vermekle mümkün olduğunu öğretmiştir. Aynı zamanda Allah Resûlü (sav) attığı adımlarda ashabından fikir almış ve sahabenin önerileri olduğunda onları uygulamaktan geri kalmamıştır. Nasihate, yapıcı eleştiriye açık olmak Allah Resûlü’nden öğrendiğimiz ahlaklardandır.

Hiçbir insan kendi yoğurduna ekşi demez. Bu yönüyle insanoğlunun, eksiklerini görmesi de zordur. Çoğu zaman tam olduğunu, eksiksiz iş yaptığını düşünür. Oysa aceleci, zalim, unutkan, cedelci olan insanın tam olması nasıl mümkün olsun? Her bilenin üzerinde bir bilen vardır. Bu şiarla yapıcı eleştirilere, usul üzere yapılan nasihatlere kulak vermeliyiz. Bu, eksiklerimizi tamamladığı gibi bizleri de geliştirecek, hizmetimizi daha faydalı, kaliteli hâle getirmiş olacaktır.

Şunu unutmayalım ki, Rabbimiz (cc) bizden işlerimizi ihsan üzerine yapmamızı istemiş, bu şekilde amel yapanları sevdiğini söylemiştir. İhsan, Allah’ı (cc) görmesek bile O’nun bizi gördüğünü bilip şanına yakışır şekilde amel ortaya koymaktır. Hizmetimizde ihsan, o işi en güzel şekilde yapmak için gerekli ciddiyete, zahirî sebeplere yapışmaktır. İhsan; işimizi başımızdan savmadan, yarım yamalak olmadan özveriyle ve severek yapmaktır. Amellerimizin hem dünyada hem de ahirette meyvesini almak için azığımızda mutlaka ihsanı bulundurmalı, amellerimizi ihsanla süslemeliyiz.

c. Cemaatleşmek

Cemaatleşmek, Allah ve Resûl’ünün emirlerindendir. Cemaatleşmenin hikmeti ise, rahmetin, bereketin, kuvvetin, sükûnetin, başarının kaynağı olmasıdır. Bu nedenledir ki resûller, ashabı ve havarileriyle birlikte mücadele etmişlerdir.

Sahip olduğumuz nitelikler tek başına yeterli değildir. Faydanın meydana gelişi, niteliklerin bir araya getirilmesiyle mümkündür. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” atasözünde olduğu gibi tek el faydayı meydana getirmede nakısken iki elin birçok faydaya hasıl olduğu aşikârdır. Tüm özelliklerimizle faydalı olmak ve potansiyelimizi tam kapasite kullanmak istiyorsak cemaatleşmeliyiz. 

Örneğin davet çalışmasını düşündüğümüz zaman, kişi hangi bilgiye, özelliğe sahip olursa olsun tek başına faydalı olması zordur. Yaptıkları kısır kalacak, genişlemeyecektir. Çünkü davette çeşitlilik vardır. Davette; anlatım, sosyal medyada gündem etme, yazma, yazılanların tahkik edilip basılması, davete yönelenlerle bire bir ilgilenme gibi farklı iş yükü mevcuttur. İnsanın tek başına bu işleri yapması, yapsa bile faydanın meydana gelmesi bu yönüyle zordur. Özelliklerimizin boşa gitmemesi, faydalı hâle gelebilmesi için cemaatleşmemiz gerekir.

d. Dua etmek

Zahirî sebeplere yapıştığımız gibi manevi sebeplere de yapışmamız gerekir. Başarının kaynağı, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. O (cc) dilerse, bizi faydaya muvaffak kılar, dilerse kılmaz. Faydalı olmak için asıl sahibimizden yardım istemek gerekir. Bu da dua ile mümkündür.

Nitelikler, nefsini ıslah etmeyenler için birer fitnedir. Bu özellikleriyle övünüp başkalarını küçümseyerek kibre bürünebilirler. İnsanların kendilerine muhtaç olduğunu düşünebilirler. Bu yönüyle kibir tehlikeli bir hastalıktır. Kişinin ahiretini boşa çıkardığı gibi onu faydalı amellerden de mahrum eder. İşte dua, nitelikli kişileri kibir ahlakından uzak tutar. Çünkü dua, Allah’a (cc) olan muhtaçlığın simgesidir. Ki kul olarak Rahmân’a muhtacız. Zengin olan ise Allah’tır. Bu yönüyle azığı dua olmayan kişilerin faydalı birey olması zordur.

Rabbim bizleri hizmet ehli, faydalı olan kullarından kılsın. Zarar vermekten ve zarar görmekten muhafaza etsin. Allahumme âmin.

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Bir sonraki yazımızda görüşme ümidi ile…


[1] Buhari, 61

[2] bk. 62/Saff, 14

Önerilen makaleler

İlk Yorumu Sen Yap

Cevap Ver